Çarşamba Şubat 26, 2025

KADINLARIN BİRLİĞİ | Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -1-

Emperyalistler arası çelişkiler derinleştikçe, ekonomik kriz ağırlaştıkça vb. bu sistemin sarıldığı en temel dayanaklardan birinin ırkçılık-faşizm olduğunu biliyoruz. Zira bunun, sistemin alametifarikalarından biri olduğunu birçok -acı- deneyimiyle elbette biliyoruz. Şu anda yine tam da böyle zamanlardan geçtiğimizi söylüyoruz. Bu tehlikeye dair önlemler almaktan bahsediyoruz, özellikle Avrupa’da ırkçı partilerin yükselişini izlerken, Avrupa Parlamentosu’ndan çeşitli Avrupa ülkelerinin kendi seçimlerine odaklarımızı çeviriyoruz vs. Ancak bir izleyici olmaktan öteye geçerek meseleye daha yakından ve elbette (köşemizin formatına uygun olarak) kadınlar cephesinden bakmalıyız. Zira faşizmin, ırkçılığın, emperyalist bir savaşın vs. en çok da kadınlara ve LGBTİ+lara yönelik nasıl bir yıkım olduğu genel doğrusunu söylerken, yükselen ırkçı-faşist hareketlerin nasıl da yaygın bir şekilde kadınları içerdiğini, peşine takabildiğini görmezden gelebiliyoruz. Hatta kadınların ve LGBTİ+ların “doğası gereği” sanki ırkçılığa-faşizme karşı olması gerektiği gibi önyargılar dahi “sol” kesimde yaygın bir kanıdır. Kadınların bu hareketler içindeki etkinliğini görmezden gelen, tarihten öğrenmeyen, meseleye yüzeysel bakan (faşizm kadınlar için yıkımsa kadınlar faşizme karşı olmalıdır gibi anti-bilimsel yaklaşımlar gibi) anlayışlar zehirli bir yılan gibi faşizmin kadınlar içindeki yayılımını da görmezler elbette.

Tarihten öğrenmek derken, örneğin Adolf Hitler’in etrafındaki güçlü kadın figürlerinin, Nazi rejiminin ve Hitler’in ideolojik ve kişisel çevresinde önemli roller oynadığını unutmamak gerekir. Bu kadınlar, genellikle propagandada, ideolojinin yayılmasında veya kişisel ilişkilerde etkili olmuşlardı. Örneğin, Berlin’in düşmesinden bir gün önce, 29 Nisan 1945’te Hitler ile evlenen ve ertesi gün onunla birlikte intihar eden Eva Braun’u, savaşı kaybettiklerinde altı çocuğunu ve kendisini öldürerek Nazi ideolojisine olan bağlılığını gösteren Magda Göbbels’i, Hitler’in propaganda filmlerinin yönetmeni olarak ün kazanan Leni Riefenstahl’ı, Nazi rejiminin kültürel politikalarında önemli katkılarda bulunan Winifred Wagne’ı, Nazi partisi üyelerinin yüzde 40’ını oluşturan Nasyonal Sosyalist Kadınlar Birliği’ni, onun kurucusu-lideri Gertrud Scholtz-Klink’i, Mussolini’nin yakın çevresinde yer alan etkili bir kadın ve onun sanat danışmanı olan Margherita Sarfatti’yi, Angelica Balabanoff’u ve Hitler ve Mussolini’nin peşinden giden milyonlarca kadını görmezden gelerek ya da kandırılmış olduklarını düşünerek bir değerlendirme yapmak hem tarihe, hem bilime hem de kadınları özne gören bakış açısına son derece terstir.

Tarihi bir yana koysak dahi, bugün özellikle Avrupa’da ırkçı-faşist partilerin yönetim kademelerindeki kadınları da görmezden gelemeyiz, değil mi? O zaman daha derinlikli bir bakış açısına, kadınların neden bu partilerde yer aldığı sorusunu yanıtlayan bir perspektife ihtiyacımız mevcuttur.

Baştan belirtmek gerekir ki, bu sorunun yanıtı, birçok faktörün karmaşık bir birleşiminde yatıyor. Geleneksel “değerlerin” korunması ve ailenin rolünden, güvenlik ve düzen ihtiyacına, eğitim ve bilinç seviyesinden, kadına atfedilen sadakat, fedakarlık gibi toplumsal cinsiyete dayalı özelliklerin bu partiler tarafından yoğun bir şekilde kullanılmasına kadar bir dizi faktörden bahsedebiliriz. Diğer yandan ırkçı-faşist partilerin, halkın anlayabileceği basit sloganlarla (Büyük Almanya, Büyük İtalya, Güçlü, Büyük ve Yeni Osmanlı) duygulara hitap edebilmesi, dünya çapında devrimci, komünist mücadelenin geri çekilmiş olması, savaş ve ekonomik kriz nedeniyle yoğun bir göç-mülteci akınının yaşanması ve bunun ortaya çıkardığı ve ırkçı propagandayla beslenen “güvenlik” sorunu, ekonomik krizin derinleşmesiyle birlikte büyüyen geçim derdi vb. argümanlar, bu parti ve örgütlerin temel argümanlarını oluşturmakta ve bir karşılık da bulmakta.

Bu meselenin ayrıntısına bir sonraki bölümde devam edeceğiz…

(Devam edecek)

2700

BEN BEHZAT FİRİK! Hasan Aksu

GÖZLERİMİ DAĞLADILAR WAYE, ATEŞLERDE YAKILDIM ANNEY!
 Ben BEHZAT FİRİK:  Tabi beni çoğunuz tanımazsınız, çok azınız beni tanır. 12 Eylül 1981’in 10 Ekim’inde,  karanlığın dağılmaya yüz tuttuğu bir fecir vakti, Dersim’de Ovacık’ın Dere Karedesi’nde yani köyümde ağabeyimle birlikte Kayseri komando tugayınca yaka paça gözaltına alındık.    Operasyon timinin başında “Kulaksız Yüzbaşı” lakaplı Aytekin İçmez vardı. Biliyorum hala beni tanımadınız, ne demek istediğimi hala anlayamadınız, tanıyamadınız beni.

Akp'nin yeni oyunu‘’Demokratikleşme Paketi’’

Kamuoyunun uzun bir süredir beklediği  ‘’Demokratikleşme Paketi’’ nihayet 30 Eylül 2013 tarihinde yeni Başbakanlık binasında, bizzat hükümetin başı Erdoğan tarafından açıklandı.  Hiçbir muhalif gazete ve televizyon kuruluşunun yer almadığı basın toplantısında,  Bakanlar Kurulu üyeleri ve yandaş basının Ankara temsilcilerinin yer aldığı basın toplantısında, Erdoğan tek kişilik bir tiyatro oyunuyla ‘Demokratikleşme Paketi’’ni açıklayarak salondan ayrıldı.

Alman Bernsteincılığın, Rus Struveciliğin Günümüz Versiyonları 'Özgürlükçü Sosyalizm' Ve HDP-HDK



Ekonomistler , Legal Marksistler ve Menşeviklerin bir bölümünün Rus Devrimi süreci içinde toparlandığı Kadetlerin(Anayasal Demokrat Parti) iç savaş sürecinde karşı-devrimci Beyaz Muhafizlara dönüşmeleri size ilham vermelidir...

Geri dönüp baktığımda

Kürt hareketi iyimserlikle tedirgin bir karamsarlık arasında gidip geliyor. Bir bocalama içinde, şüpheci, kaygılı ve tereddütlü. Tayyip Erdoğan’ın ne yapacağını ve ne yapmak istediğini kestiremiyor. Kendisini kuşatan puslu havayı aralayamıyor, önünü göremiyor. Tayyip Erdoğan’a sert çıksa  “hassas süreci” baltalamış olmaktan çekiniyor. Alttan alsa direksiyonu büsbütün AKP’ye kaptırmaktan ve bir bilinmezlikte irtifa kaybetmekten korkuyor. 

Suyun başını Tayyip Erdoğan kesmiş, Kürt hareketi ise ona kilitlenmiş, ne söyleyecek, ne yapacak onu bekliyor.

Korkaklar Zafer Anıtı Dikemez, Hele Sen Asla…

Recep Tayyip Erdoğan gibi, tek millet, tek din düşüncesinin sadık bir savunucusundan, paketin içine sıkıştırdığı nefret suçları ifadesine tamamen zıt bir karakterli, kendi inancı dışındaki herkese ve her inanca, her farklılığa düşman birinden Alevi ve Alevilik inancıyla ilgili çözümler beklemek, beklentiler içinde olmak bile başlı başına büyük bir hayalciliktir.

 

AKP"nin "Demokratikleşme" Oyunları

Başbakan Erdoğan’ın bugün (30.09.2013) açıkladığı AKP’nin “demokratikleşme paketinde, demokratikleşmenin dışında her şey var dense yeridir. Türk burjuvazisi, 1923’den beri “demokratikleştiğini”, “demokrasiye adım attıklarını”, her yeni hükümet dönemlerinde birden fazla “demokratikleşme” paketleri çıkarmalarından bilinir. Önceleri, “sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış vatan-millet”, sonraları ise,  “vatana millete hayırlı uğurlu olsun” burjuva çiğ sözleriyle ortalığa sürülen “paketler” ortaya çıktı. 

 

Kürt krallığı için mi Halepçelerde öldüler ?

 

            Gazeteler geçenlerde Mesut Barzani ile Celal Talabani'nin İstanbul'daki mülklerini sıralayınca, Halepçe'de soykırıma uğratılan Kürtler geldi gözümün önüne.

Devrim Bir Maceradır

Devrim bir maceradır. Kayıtsız kuyutsuz, şartsız koşulsuz, sorgusuz sualsiz devrim denen bir deryanın içine atmaktır kendini devrimcilik. Geriye bakmadan, arkada kalanları kara kara düşünmeden, hep ileriye yönelmektir devrimcilik.

Geceyi gündüze, yeri geldiğinde gündüzü geceye çevirmektir, yarınların getireceği yakıcılığı düşünerek, devrim denen maceranın içine hesapsızca atılmaktır devrimcilik.

Kürt siyasetinin kurtlarla bitmeyen dansi

Bir halk için tarih tekerrür ediyorsa, bu o halkın tarihten ders çıkarmadığını gösterir ki, vay o halkın haline. Burada kastedilen elbette halkın kendisi değil önderleridir. Kürtler de, önderleri tarihten pek ders çıkarmayan talihsiz bir halktır. Kürt önderleri yüz yıldan beri Türk devlet yöneticileriyle diyalog kurmaya çalışmış ama hep hüsrana uğramışlardır. Hatırlanacağı gibi daha birkaç ay önce devletle müzakere havası esiyordu Newroz' un barış güvercinleri uçurulan Kürt semalarında. Şimdi ise bir ümitsizlik rüzgârı esmekte halaylar çekilen o meydanlarda.

On’ların Öğrettiği

birer birer, biner biner ölürüz

yana yana, döne döne geliriz

biz dostu da düşmanı da biliriz

vurulup düşenler darda kalmasın…//

çünkü isyan bayrağıdır böğrüme saplanan sancı

çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum…

sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata…”[1

 

Yukarıdaki dizeler Orhan Kotan’ın, Diyarbakır Zindanı’nda kaleme aldığı “Gururla Bakıyorum Dünyaya”sındandır; yazmaya gayret edeceklerimin özetidir sanki…

Aysel Tuğluk ve ekrad-i bi idrak

Fazla söze gerek yok.2007’de Kemalist bürokrasinin yaklaşan tasfiyesini öngöremeyip “Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir.

Sayfalar