Kapitalizm Ehlileşir Mi? -3

Emperyalist Dünya Ekonomik Formu’ndan Liberal Beklentiler
Liberallerin ve kendine sol diyen “sol” liberallerin burjuvazinin “demokrat” görünümlü, ama özünde ise uluslarrası tekelerin sözcülerinden beklentileri ve umutları var.
Dijital Dünya Ekonomik Formu (DEF) 21-29 Ocak tarihleri arasında yapıldı. Ancak bu kez dijital yapıldı. Sloganları: “Anlaşmazlık çağından işbirliği çağına” idi.
Emperyalist devletlerin temsilcileri yanında uluslararası tekel buraya katılır. Ve neredeyse hepsi de “halkçı”, “demokrat”, “eşitlikçi”, “yoksulluğu bitirici” sosyal kavramların yanında “doğanın tahribatından”, “ekolojik dengenin bozulmasından” söz ederek ne kadar doğa dostu olduklarının mesajını verirler. Temsilen bir kaç yoksul ülkenin liderini de çağırırlar ki, mesajın sahteliği anlaşılmasın. Bu yıl, doğayı tahrihp etmelerinin sonucu olan pandemi nedeniyle, bir yığın dijital mesajı bırakarak yine kendi işlerine döndüler. Yani, Oxford’lu bir profesörün[1] ileri sürdüğü; “2040 yılına kadar, biyolojik tehlikeler, siber tehditler ve uzay çatışmaları” riski oldukça yüksek dediği işleri daha ileri taşımak...
Oysa, bu olguların yaratıcıları ve hatta daha da derinleşemesine neden olanlar bunlardır bunların temsil ettiği kapitalist-emperyalist sistemdir.
Örneğin, Fransız emperyalizmin temsilcisi fırıldak devlet başkanı Macron, şöyle demiş: “... bu krizden ancak eşitsizliklerle mücadele eden bir eknomiyle çıkabiliriz.”
Dünya alemde biliyor ki; Macron göreve geldiğinden bu yana Fransa’da işçi ve emekçilerin gelirleri azaldı, sosyal adaletsizlikler arttı, polis yasaları devreye girdi ve “sarı-yelekliler”in eylemleri ve sendikaların 2019 ortalarından 2020 ortalarına kadar süren grevler ve direnişler bu dönemde oldu. Nedeni çok basitti: Sosyal hakları kısmak isteyen Macron’a geri adım attırmak. Macron “özür” diledi, ama bu özür sahteyidi. Bunu Fransız işçi ve emekçileri de biliyor. Macron her fırsatta eşitsizlikleri derinleştirici adımlar atmak istiyor.
Kapitalist tekellerin diğer sözcüleri de aynı sözleri ettiler. “kapitalizm artık bu haliyle sürdürülemez” vb.
Bu sözleri, 2020 Davos’unda da söylemişlerdi. Dünyanın en büyük zenginleri arasındaki yerini kimseye kaptırmayan Bill Gates’de söylemişti. Bu nedenle de Afrika’da “açlık ve yoksullukla mücadele” adı altında, Gates vakfının “yeşil devrim projesi” köylüleri daha da yoksullaştırdığı gibi, azıcık toprağı olanlarda toprağını B. Gates’e kaptırdılar. Yani, aç kurdun kuzuya faydası ne zaman olursa, emperyalist tekellerinde halka o zaman yardımı olabilir demek gerekiyor.[2] Tekeller Afrika’yı “açlıktan kurtarmaya” her gittiklerinde, Afrika, insanı ve doğasıyla daha da katlanılmaz acılarala karşı karşıya kalıyor. Bu birazda, faşist Trump’tan bekledikleri “demokrasi”yi bulamayanların, “demokrat sermayenin” temsilcisi Biden’de bulmayı hayal etmeleri gibi bir şey...
Bu yıl ki DEF, gerçekten, “anlaşmazlık çağından işbirliği çağına” şeklinde mi sona erdi? Elbette ermedi ve eremezde. Bu kapitalist ekonominin varoluş ruhuna terstir. Çünkü kapitalizm rekabet demektir. Kapitalizm, birbirini yeme, birinin üzerine basarak yükselme ve büyümek için birilerini yok edeceksin ilkesini temel alır.
DEF Müttevelli Heyeti Üyesi Jim H. Snabe (Simens’in ve Möller-Maersk’in denetim kurulu üyesi ve daha başka görevler ve tam anlamıyla uluslararası tekel temsilcisi) şöyle diyor:
“Kutuplaşma, ilerleme ve sürdürülebilr kalkınmayı rayından çıkardı .. daha iyi bir dünya inşa edebilmeliyiz. Küreselleşmiş ticaret, yüzmilyonlarca insanı yoksulluktan kurtardı.”[3]
Bütün tekel sözcüleri ve devlet başkanları buna benzer şeyler söyleyerek 2021 dijital DEF’nu kapadılar.
Esasında, emperyalist tekellerin sözcüleri de, kendi geleceklerini iyi görmüyorlar. Bu nedenle, J. Snabe, acı acı ve hatta yalvararak tekellere sesleniyor: “Hoşunuza gitsin veya gitmesin, bu işte birlikte olduğumuzu her zaman aklımızda tutmalıyız: Ya hepimiz kazanırız ya da hepimiz kaybederiz.”[4]
Ezdikleri, sömürdükleri kitlelerin hoşnutsuzluklarının artması ve kitlesel hareketlenmelerin büyümesi, onları kara kara düşündürdüğü bir gerçek. Bir gerçek daha var: Kapitalizmin bir canavar olduğunun farkındalar, ancak onun önüne geçemiyorlar. Geçmeleri için onu yıkmaları gerekir. Elbette bunu yapmazlar, tersine yıkmak isteyenlere karşı mücadale veriyorlar. Çünkü onlar, kapitalizmi döndüren çarkın birer dişlileridirler. Kapitalizmin yarattığı sorunlara kapitalizm içinde çözüm bulmak istiyorlar. Ancak, kapitalizmin yarattığı sorunlar kapitalizm içinde çözülemez. Her yönüyle çürümüş bu toplumsal sistem yıkılıp yerine sosyalizm kurlunca çözüm bulunmuş olur ve kapitalizmin tüm tahribatları da ancak böyle ortadan kaldırılabilir.
Emperyalist tekel sözcülerinin yakındığı kutuplaşma, sınıflı bir toplumun kaçınılmaz bir sonucudur. Sınıfların varlığı toplum içinde kutuplaşmanın kendisidir. Üretim araçlarını elinde bulunduranlar ile üretim araçlarından yoksun olarak yaşamak zorunda olanlar aynı sınıfın içinde olmazlar ve bu iki sınıf arasındaki uçurum, sermayenin büyümesi ve merkezileşmesine oranla artmaya devam eder. Bu da, sınıf çelişmesini kekinleştirmeye ve kaçınılmaz olarak kendi çözümünü yaratıcı nihayi bir çatışmaya kadar götürür.
Paydaş kapitalizm savunucuları: “Şirketlerin yalnızca hissedarlar için kısa vadelei karları optimize etmekle kalmayıp, tüm paydaşlarının ve genel olarak toplumun ihtiyaçlarını gözönünde bulundurrarak uzun vadeli değer yaratma arayışında olduğu bir kapitalizm biçimidir.”[5] Diye yazıyor, Klaus Schwab ve Peter Vanham diye birileri. Bunlarda kapitalizmden “iyi niyet” beklentisi olanlar. Ve elbette, bu tür yaklaşımlar, toplumsal sistemi yaratan üretim tarzına değil, toplumsal sistemi kişilere indirgeyen burjuva ahmaklıktan başka bir şey değildir.
“Paydaş kapitalistler”, daha doğrusu 1960-1970’lerin sosyal demokratları, kapitalizmi yaşatma çözümleri olarak, kapitalizmin reforme edilmesini öneriyorlar. Üstelik bu görüşleri Klaus Schwab 1971 yılından beri savunuyormuş. 50 yıldır “paydaş” olamayan kapitalizm, daha da “eşitsiz”liklerle dolu olduğunu görüyor elbet. Ne yazık ki, kapitalizm geçmişte kazanılmış sosyal hakları da ortadan kaldırarak ve eşitsizlikleri katlıyarak yoluna devam ediyor. Burjuva liberaller bir türlü gerçek olgulardan uzak rüyalarından uyanamıyor. Onların esas korkusu: Tüm sosyal eşitsizliklerin ortadan kalktığı komünist bir dünya. Bu korkularını yenerlerse, sağlıklı bir düşünce üretebilirler.
Aşağıda, kapitalizmin ehlileşmesini savunan sosyal yardım kuruluşlarından OXFAM’ın, kapitalizmden beklentilerini buraya alalım. Oxfam bile “küreselleşmenin yüzmilyonlarca insanı yoksulluktan kurtardı” diye iddia edemiyor: Oxfam’ın kendi rakamları tekel sözcülerini yalanlıyor:
OXFAM, 2019’dan 2020’e kadar bir yıl içinde sosyal eşitsizliklerin 2 puan artığını rapor[6] ediyor. OXFAM, “sosyal eşitsizlik içinde olduğunu söylediği 3.5 milyar insanın”; kapitalist tekellerden eşitsizlikleri azaltmayı, beklemeye ve ummaya devam etmelerini istiyor. Sosyal eşitsizlik kapsamında yaklaşık 3,5 milyar insanın 2030 yılına kadar bir milyar eksiklerek 2,5 milyara düşmesini bekliyor. Oysa, Oxfam kuruluşundan beri yayınladığı raporları incelese, sosyal eşitsizliklerin azalmayıp artmaya devam ettiğini rahatlıkla görebilir. OXFAM gibi kuruluşların derdi; “yardım ettiği” insanların, yardıma muhtaç olmadan toplumsal bir yaşam sürmeleri değil, tersine, yardıma muhtaç olarak yaşamalarını istediği için, kapitalizmi eleştiriyormuş gibi yapıyor olmalarıdır. Yani, kitleleri oyalamadır. Kitlelerin gerçek kurtuluşunun kapitalizm altında olmayacağını, Bill Gates’in vakfının Afrika’da “açlığı ortadan kaldırmak için” ineklerin DNA’sını değiştirmenin, kitlelerin ağzına belki bir parmak bal çalmaktan öte gidemeyeceğini saklamak istemeleridir.
Her sınıfın “yardım” anlayışı, sınıfsal yapısına uygun ekonomik ve sosyal bir içerik taşır. Kapitalist tekeller ne kadar “iyi niyetli” olurlarsa olsunlar, onların niyeti sermayenin birikim mantığıyla doğru orantılıdır. Bu da, kaçınılmaz olarak artan ölçüde milyonlarca insanın yoksullaşması, bir avuç insanın ise zenginleşmesiyle sonuçlanan toplumsal bir olgudur.
Bitti
[1] www.knewhat.com/nayef-al-rodhan-of-universty-wrote-3-devastating-risks-by-2040/
[2] www.sendika.org/2021/01/bill-gates-vakfi-afrikada-yeşil-bir karşi-devrime-onculuk-ediyor-605019/
[3] www.weforum.org/agenda/2021/01/from-an-age-of-disagreement-to-an-age-of-cooperation/
[4] Jin Snabe’nin aynı makalesinden, 21 Ocak 2021
[5] www.weforum.org.agenda/2021/01/klaus-schwab-on-what-is-stakeholder-history-relevence/
[6] www.oxfam.de/system/documents/ungleichvirus_deutsche.pdf.

Yusuf Köse
Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.
http://yusuf-kose.blogspot.com/
Son Haberler

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]
hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik
Proletaryalarla sohbet.
Ah... ah... kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.
Hemi de kaçımız.
Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.
Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.
Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.
Belki de... sadece bu konularda da değil.
Başka konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Bir Devrim Yapmalıyız!
Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi
Giriş:
Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!
"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı
Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz.

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan
Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı
Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi
Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!
Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi
Giriş:
İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.