Kapitalizmi yıkıp geleceğimizi kazanmalıyız

Yüzyıllardır insanlığın yaşamını gaspetmiş olan kapitalizm, ne barışı ne de refahı getirebildi.
Makinalaşma arttıkça üretim arttı, üretim artıkça, çalışanlar daha fazla yoksullaştı, mülksüzleştirilenler daha fazla işsiz kalmaya başladı. Kapitalizm, kan deryası içinde doğdu ve kendi süreti gibi bir dünya yarattı.
İnsanlık, feodal toplumdan daha ileri bir topluma, kapitalizme geçmek zorundaydı. Kapitalizm zaman ilerledikçe devrimciliğini yitirip bütünüyle gericileşti. Emperyalizmin ortaya çıkışıyla bilikte kapitalizmden geriye ilericilik adına bir şey kalmadı ve her geçen gün gericilik üretmeye başladı. Çünkü üretici güçler kapitalist üretim ilişkilerinden daha ileri bir duruma gelmişti.
İnsan, daha fazla bilgiye sahip oldukça, burjuvazinin elinde toplanan bilgi, insana öldürücü silah olarak geri döndü. Üretim bollaştıkça, bölüşüm daha eşitleneceğine, insan daha iyi yaşayacağına, tersine, eşitsizlikler arttı, yoksullaşma genişledikçe genişledi.
Savaşı ortaya çıkaran tüm nedenleri ortadan kaldırabilecek üretim ve bilgiye sahip olan insan, tersine savaşlardan başını kaldıramaz oldu. Bir savaş sona ererken bir başka savaşı başlattı.
İnsanlık, en geri dönemlerinde ortaklaşa üretmeyi, ortaklaşa tüketmeyi ve ortaklaşa yaşamayı başarmışken, bugün uzayın derinliklerini keşfedecek kapasiteye sahip duruma gelmiş insanlık, kendini karanlıkların içine kilitleyen burjuva sınıfın karşısında eli kolu bağlı gibi oturuyor.
Bütün bu olumsuzlukları insanlığın sınıflara bölünmüş olmasından ayrı ele almak oldukça safça olur.
Bütün kötlüklerin kökeninde özel mülkiyetçi üretim ilişkileri, yani kapitalizm vardır ve bütün kötülüklerin sahibi ise burjuvazidir. Kapitalist toplum yıkılmadıkça, insanın insan gibi yaşamasının da koşullarıda yaratılamayacaktır. İnsanın insan gibi yaşaması demek; sınıfsız, sınırsız ve sömürüsüz bir dünyanın yaratılması demektir. Bu ise, kendiliğinden olmayacak, başta işçi sınıfı olmak üzere tüm ezilenlerin kapitalizme baş kaldırısı ve sosyalizmi gerçekleştirmeleriyle mümkün olabilecektir.
İnsanın kendini sömürmesi, kendini savaşlarla öldürmesinin, kendi kendini sınıflara bölmesinin ve üretim bolluğu içinde kendini açlığa mahkum etmesinin sonu, sosyalizmle gerçekleşecek ve komünist toplumla birlikte gerçek kurtuluşunu garantileyecektir.
Sosyalizmde; ne emperyalist ne de ulusal savaşlar ne de milliyetçilik ve dinsel ayrımcılıklar ne de cinsiyet ayrımcılığı ve neden sınıfların bir birini ezmesi ve sömürüsü olacaktır. Sosyalimzde açlık ve işsizlikte olmayacaktır ve insanın gelecek korkusu olmayıp, günün geleceğini kazanmış olarak yaşayacaktır. Kısa süreliğine de olsa, Sovyet ve Çin Devrim'leriye insanlık tarihi buna tanıklık etmiştir.
Dünya, yeni bir emperyalist savaşa tehlikesiyle karşı karşıyadır. Emperyalistler dünyayı, silahlı yeniden paylaşıma doğru dümen kırmışa benziyor. Ekonomik ve siyasal gelişmeler bunu gösteriyor. ABD ve AB emperyalistleri bir yanda, Rusya-Çin eksenli emperyalistler ise diğer yanda.
Gelinen aşamada, bölgesel ve “vekalet” savaşları, emperyalistler arası dalaşmaya cevap veremez duruma gelmiştir. Kapitalizm kendini yendien üretimde oldukça zorlanıyor ve yeni krizlerle sık sık karşı karşıya kalıyor. Bir kriz bitmeden bir başkası kapıya dayanıyor. Sermayenin kar oranındaki düşme eğilimi yeni pazarları ve egemenlik alanlarını dayatıyor. Bu da, yeni bir paylaşım savaşını zorluyor.
Kapitalizmin kendini yeniden üretmesi önündeki engellerden bir de işçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesidir. Burjuvazi, hemen hemen çoğu ülkelerde işçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesiyle karşı karşıya kalıyor. İşsizliğin artması, gelir dağılımındaki eşitsizliğin her geçen gün büyümesi ve yoksulluk çemberinin daha geniş kitleleri içine alması, kapitalist sistemin kendini yeniden üretmesini de zorluyor. Buna karşın, burjuvazi, Batı’da ırkçılığı ve yabancı düşmanlığını, işçi sınıfının mücadelesine karşı bir panzehir olarak geliştiriyor ve destekliyor.
Ayrıca, doğanın geriye dönüşümsüz katliamı, insanın her yönüyle tahribatı ve katliamı ile paralel sürdürülüyor. Burjuvazinin sermaye birikimi hırsı, bu tahribatların geriye dönüşümü olmadığınıda gösteriyor. Çünkü kapitalizm; insan gereksinimlerine göre bir üretim ve bölüşüm sistemi olmayıp, bir avuç burjuvazinin çıkarı uğruna milyonlarca emekçinin sömürülmesi, ezilmesi ve her türlü eşitsizlik ve adaletsizliğin adıdır.
Sadece, Batı Afrika ülkelerinde binlerce insanı öldürerek bütün hızıyla yayılan Ebola virüsünün önlenmeyen yükselişi, emperyalist sermayenin çıkarlarıyla örtüşmesindendir. Ve bu, emperyalist sermayenin insanlığı bile bile katletmesinden başka bir şey değildir.
Ortadoğu’da ırkçı-faşist-siyonist bir İsrail yaratan burjuvazi, aynı şekilde İŞİD gibi kontra gerici şeriatçı beslemeleri de yaratarak, bölgede egemenlik savaşlarını hem birbirlerine karşı hem de ezilen halklara karşı yürütmektedir. Petrol kuyuları üzerine otutturulmuş şeriatçı petrol kralcıklarını ayaktat tutan emperyalist burjuvazi; Türkiye ve Kürdistan halklarının tepesine de Erdoğan gibi ırkçı-faşist-şeriatçı bir diktatör bozuntusunu dikerek, “batı medeniyeti”nin ve onun “ileri demokrasi”sinin ne olduğunu bir kere daha göstermiştir.
Bütün bu kısa değinimlerin gösterdiği, kapitalist sistemin her yönüyle çürmüş olduğudur. Kendisi çürüdüğü gibi insanlığı ve üzerinde varolduğu doğayı da öldürmektedir. Buna daha uzun bir süre sessiz kalmak, inasanın kendi kendini yok etmesidir. Kapitalizm yıkılmadıkça, burjuva düzenleri yeryüzünden silinmedikçe, çürüme maalesef devam edecektir.
Bugün insanlığın önünde iki yol vardır: Ya burjuvazinin insanı ve doğayı tahrip eden kapitalist sistemi içinde çürümeye razı olacak ya da insanlığın kurtuluşa giden büyük adımı olan sosyalizmi kuracaktır. Başakaca bir seçeneği de yoktur.
İşçi sınıfı ve emekçilerin sınıf mücadelesini, sosyalizm şiarıyla, dünyanın her yerinde yükselttiği yeni bir yıl olması umudu ve dileğiyle...
29.12.2014

Yusuf Köse
Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.
http://yusuf-kose.blogspot.com/
Son Haberler
Sayfalar

BEN BEHZAT FİRİK! Hasan Aksu

Akp'nin yeni oyunu‘’Demokratikleşme Paketi’’
Kamuoyunun uzun bir süredir beklediği ‘’Demokratikleşme Paketi’’ nihayet 30 Eylül 2013 tarihinde yeni Başbakanlık binasında, bizzat hükümetin başı Erdoğan tarafından açıklandı. Hiçbir muhalif gazete ve televizyon kuruluşunun yer almadığı basın toplantısında, Bakanlar Kurulu üyeleri ve yandaş basının Ankara temsilcilerinin yer aldığı basın toplantısında, Erdoğan tek kişilik bir tiyatro oyunuyla ‘Demokratikleşme Paketi’’ni açıklayarak salondan ayrıldı.

Alman Bernsteincılığın, Rus Struveciliğin Günümüz Versiyonları 'Özgürlükçü Sosyalizm' Ve HDP-HDK
Ekonomistler , Legal Marksistler ve Menşeviklerin bir bölümünün Rus Devrimi süreci içinde toparlandığı Kadetlerin(Anayasal Demokrat Parti) iç savaş sürecinde karşı-devrimci Beyaz Muhafizlara dönüşmeleri size ilham vermelidir...

Geri dönüp baktığımda
Kürt hareketi iyimserlikle tedirgin bir karamsarlık arasında gidip geliyor. Bir bocalama içinde, şüpheci, kaygılı ve tereddütlü. Tayyip Erdoğan’ın ne yapacağını ve ne yapmak istediğini kestiremiyor. Kendisini kuşatan puslu havayı aralayamıyor, önünü göremiyor. Tayyip Erdoğan’a sert çıksa “hassas süreci” baltalamış olmaktan çekiniyor. Alttan alsa direksiyonu büsbütün AKP’ye kaptırmaktan ve bir bilinmezlikte irtifa kaybetmekten korkuyor.
Suyun başını Tayyip Erdoğan kesmiş, Kürt hareketi ise ona kilitlenmiş, ne söyleyecek, ne yapacak onu bekliyor.

Korkaklar Zafer Anıtı Dikemez, Hele Sen Asla…
Recep Tayyip Erdoğan gibi, tek millet, tek din düşüncesinin sadık bir savunucusundan, paketin içine sıkıştırdığı nefret suçları ifadesine tamamen zıt bir karakterli, kendi inancı dışındaki herkese ve her inanca, her farklılığa düşman birinden Alevi ve Alevilik inancıyla ilgili çözümler beklemek, beklentiler içinde olmak bile başlı başına büyük bir hayalciliktir.

AKP"nin "Demokratikleşme" Oyunları
Başbakan Erdoğan’ın bugün (30.09.2013) açıkladığı AKP’nin “demokratikleşme paketinde, demokratikleşmenin dışında her şey var dense yeridir. Türk burjuvazisi, 1923’den beri “demokratikleştiğini”, “demokrasiye adım attıklarını”, her yeni hükümet dönemlerinde birden fazla “demokratikleşme” paketleri çıkarmalarından bilinir. Önceleri, “sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış vatan-millet”, sonraları ise, “vatana millete hayırlı uğurlu olsun” burjuva çiğ sözleriyle ortalığa sürülen “paketler” ortaya çıktı.

Kürt krallığı için mi Halepçelerde öldüler ?
Gazeteler geçenlerde Mesut Barzani ile Celal Talabani'nin İstanbul'daki mülklerini sıralayınca, Halepçe'de soykırıma uğratılan Kürtler geldi gözümün önüne.

Devrim Bir Maceradır
Devrim bir maceradır. Kayıtsız kuyutsuz, şartsız koşulsuz, sorgusuz sualsiz devrim denen bir deryanın içine atmaktır kendini devrimcilik. Geriye bakmadan, arkada kalanları kara kara düşünmeden, hep ileriye yönelmektir devrimcilik.
Geceyi gündüze, yeri geldiğinde gündüzü geceye çevirmektir, yarınların getireceği yakıcılığı düşünerek, devrim denen maceranın içine hesapsızca atılmaktır devrimcilik.

Kürt siyasetinin kurtlarla bitmeyen dansi
Bir halk için tarih tekerrür ediyorsa, bu o halkın tarihten ders çıkarmadığını gösterir ki, vay o halkın haline. Burada kastedilen elbette halkın kendisi değil önderleridir. Kürtler de, önderleri tarihten pek ders çıkarmayan talihsiz bir halktır. Kürt önderleri yüz yıldan beri Türk devlet yöneticileriyle diyalog kurmaya çalışmış ama hep hüsrana uğramışlardır. Hatırlanacağı gibi daha birkaç ay önce devletle müzakere havası esiyordu Newroz' un barış güvercinleri uçurulan Kürt semalarında. Şimdi ise bir ümitsizlik rüzgârı esmekte halaylar çekilen o meydanlarda.

On’ların Öğrettiği
birer birer, biner biner ölürüz
yana yana, döne döne geliriz
biz dostu da düşmanı da biliriz
vurulup düşenler darda kalmasın…//
çünkü isyan bayrağıdır böğrüme saplanan sancı
çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum…
sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata…”[1
Yukarıdaki dizeler Orhan Kotan’ın, Diyarbakır Zindanı’nda kaleme aldığı “Gururla Bakıyorum Dünyaya”sındandır; yazmaya gayret edeceklerimin özetidir sanki…

Aysel Tuğluk ve ekrad-i bi idrak
Fazla söze gerek yok.2007’de Kemalist bürokrasinin yaklaşan tasfiyesini öngöremeyip “Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir.