Kenan Evren öldü; peki yarım kalan ne?

12 Eylül 1980, televizyonda apoletleri ile devlet ve ordu bürokrasisi içinde bir şahsiyet Kenan Evren. Ve bir ilan; “Ordu yönetime el koymuştur.”
Her ne kadar dönemin darbe basını iktidarın yönetemez haline geldiğini ve ordunun bu amaçla iktidara el koyduğunu pompalasa da esas olanın bu olmadığı cadde cadde, sokak sokak gerçekleştirilen katliamlardan görülüyordu. İmzalanan katliam fermanları ile hunharca gerçekleştirilen baskınlar ve yüzlerce faili meçhul cinayet…
Sokaklarda kol gezen sivil faşistlerin, can kesen kasaplarıyla faşist cunta görev başındaydı.
Hemen her gün gerçekleştirilen her katliamda akıllara kazınan ve “toplumun refahı” için konuşmalar yapan bu apoletli faşist 10 Mayıs günü açık biçimde inleyerek geberdi.
“TC’nin Evreni”nde Neo-liberal politikalar ve yıldızlar geçidi
Emperyalizmin dünya çapında uygulamaya koyduğu neo-liberal politikaların bir sonucu olarak geri bıraktırılmış ülkelerde başlayan darbeler halk kitlelerinin üstüne cehennem gibi çöktü. Emperyalist politikalar uyum kapsamında sınıf hareketlenmelerinin bastırılması kapsamında uygulamaya konulan darbeler politikası ülkemizde 12 Eylül 1980’de Kenan Evren adlı faşist kurmay ve iştirakindeki heyulalar tarafından ilan edildi. Halk kitlelerinin yüreğinde yarım kalmış bir öfke olarak kalacak olan Kenan Evren’in ölümü bu açıdan erken olan bir ölümdür. Belki bir halk düşmanı acılar çekerek öldü ancak halkların arzusunda özellikle faşizmin cellâtları tarafından kaybedilen yüzlerce kişinin ailelerinde yarım kaldı bu intikam. Bütün devrimci yürekler, bütün öfkeli ve acılı aile isterdi ki bu faşist katil halkın adaletinin tecellisinde bulsaydı ölümü. Girdiği toprağın dahi bereketini kaçıracak tiplemesiyle Evren görevini bugün “Kaç-Ak Saray”larda oturan ardıllarına bıraktı. Kendisi belki mezarda olacak ancak ardından gelenlerin iktidarda olduğu unutulmamalı.
12 eylül darbesinin ardından darbenin teorisini yapanlar o kadar çok çıktı ki bunun alt yapı ve üst yapıda değişimler yarattığını dile getirdiler. AFC’nin halk kitlelerinin mücadelesini bastırmaya ve emperyalist politikalara daha fazla entegre olmak için yapıldığı gayet açıkken. Bunu ithal ikameci bir dönüşüm ve mülkiyet ilişkilerinde yapısal değişim olarak adlandıranlar halkların dökülen kanını görmezden geldi. Kemalizmin özüne uygun ve hatta onu “neo”laştırmak için yapılan bu repley taktiği bugün AKP’nin sarıldığı ve toplumsal kamplaşmayı yaratmada kullandığı argümanlardan biri olurken, akıllardan çıkarılmaması gereken en önemli özelliğin 12 Eylül’de tankların gezmesiydi. Zira bugün AKP hükümetinin iç ve dış politikada uyguladığı politikalar nasıl emperyalizme hizmet ve biattan öteye gitmiyorsa 12 Eylül’de bu kapsamdaydı.
“İşte bu Evren” içinde AKP iktidarı da TC içinde bir gezegen. Resmi ideoloji etrafında dönen ve ışığını ondan alan AKP’si, MHP’si CHP’si, BBP, Saadet Partisi ile bir yıldız geçidini görüyoruz.
“Resmi ideolojinin Evreni”
Türk, Kürt ve çeşitli inanç ve milliyetlerden Türkiye halkına dönük sindirme ve baskı, imha olan, TC’nin kolonlarını oluşturan Kemalizmin etrafından dönerek değişim gösteren ancak mülkiyet ilişkileri kapsamında ona bağlı kalan faşist partilerin bugün ideolojisi olan Kemalizmin üretilerek yeni çehreler kazandığı bir gerçek. Ancak ne var ki bugün AKP tarafından sürekli gündeme getirilen “darbe ve darbecilik” toplumun depreşen yaraları üzerinden kutuplaştırma politikası olarak kullanılmaktadır. Kuşkusuz bugün sistem partilerinin kamarasında oturanların 12 Eylül döneminde AFC’nin sivil unsurlarını oluşturduğu bir gerçektir. Resmi rakamlara göre 650 bin kişinin gözaltına alınıp, 171 kişinin sorgularda ve cezaevi işkencelerinde, 14 kişinin açlık grevlerinde, 50 kişinin ise idam sehpalarında can verdiği bir dönemin yarattığı toplumsal psikoloji üzerinden bugün siyaset yürüten AKP hükümeti, 12 Eylül referandumu ile kendini bu dönemden ayırmak istese de, yaptıkları ile dayandığı resmi ideoloji AKP’nin 12 Eylül’ün bir ürünü olduğunu gösterdi. “Kenan Evren’in tutuklanması” propagandası ile toplum içinde politik etkileşim yaratan AKP ve dümenindeki Erdoğan Kenan Abisinin tasarruflarını yineledi ve yeniledi. Açık biçimde 12 Eylül’ün toplumsal etkileşimini tanklardan ziyade üst ve alt yapı kurumlarında örgütlenerek sürdüren AKP, resmi “ideolojinin evreni”nde halkların üzerinde baskı ve sindirme politikasını sürdür.
Hiç kuşkusuz güncelde devlet ve bekası 12 Eylül’e ve oradan da köken olarak dayandığı Kemalizme uzamaktadır. Açık diyebiliriz ki “Kenan Evren adlı faşistin gözü arkada kalmamıştır.” Aynı evrenin klikleri onun görevini katliam imha ve inkâr ile üstlenmiştir.
“Ruhuna lanet köküne kezzap”
Bu faşist kurmayın ölümü ülke gündeminde önemli bir yer edinmektedir. Zira bir katliamlar geçidinin mimarı öldü. Ancak sorulacak hesap yarım kalmadı. Evren TC içinde bir ideolojinin ardıdır. Hiç kuşkusuz bu ideolojinin ve “ardın” bugün Türkiye ve Ortadoğu’da katliamların tescilli temsilcisi TC olduğu açıktır.
Komünist Önder Kaypakkaya’yı anacağımız bu günlerde Kemalizmin ipini pazara çıkarmak; tarih sahnesine adını katliamlarla yazdıran, 12 Eylül AFC’sini de içine alarak bugün Soma’dan Ermenk’e, Şengal’den İştebrak’a uzanan bir devleti ve onun dayandığı resmi ideolojiye kezzap dökmektir. Bugün halk kitlelerinin öfkesini bilince dönüştürerek faşizmin kalelerini sarsmak ve Kaypakkaya’nın rehberliğinde zafere ulaşmak sorulacak hesapları tamamlamaktır.
Son Haberler
Sayfalar

AKP’nin Eğitim Sistemi: Milliyetçi, Maneviyatçı Ve Piyasacı…[*]
“Bilginin iktidarla ilişkisi
sadece uşaklıkla değil,
hakikâtle de ilgilidir.”[1]

Sürdürülemez Kapitalist Krizin Topoğrafyası[1]
Krizin içindeyiz.
Krizle sarsılıp, savruluyoruz.
Her gün, her an krizin “sonuçları”ndan etkileniyoruz.
Vs., vd’leri…
Bunlar böyleyken; hâlâ krizi “tartışıp”, “konuşuyoruz”.
“Hâlâ” dememek için sürdürülemez kapitalist krizin topoğrafyasını çıkarmak gerekiyor.

Neo-Liberal Türkiye'de Muhafazakârlaşma/ Düşkünleşme Diyaletiği[*]
“Yükselen her şey düşecektir.”[1]
Bir ‘Millî Gazete’ yazarı, Türkiye’de son yıllarda fuhuş,[2] uyuşturucu kullanımı, cinayet, gasp ve tecavüz gibi olayların hızla arttığına, içki kullanım yaşının 11’e düştüğüne,[3] boşanmaların arttığına,[4] kadınlara yönelik şiddetin yoğunlaştığına[5] vb. işaret edip soruyor: “Bu nasıl ‘Muhafazakârlık’?”

Alevilerin cennette zaten işi yok
TRT’de yayınlanan Açı programında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Sedat Laçiner’in Şiilik ve Şiilerle ilgili söylediği bir söz günlerdir sosyal medyada “Aleviler cennete gidemez” şeklinde yer alıyor ve kendisine ‘Aleviyim – Kızılbaşım’ diyen kimi basın yayın organları, kişi ve kurum temsilcilerince de Alevilere yapılan bir hakaret olarak algılanıyor ve kamu oyuna da öyle yansıtılıyor.

SAVAŞ, BARIŞ VE KÜRTLER
Savaş ve barış iki zıttın birlikteliğidir. Savaşın olduğu yerde barış olacaktır, barışın olduğu yerde de savaş olacaktır. Dünyada savaş koşulları ortadan kalktığında barış kelimesi de kendiliğinden ortadan kalkacaktır. İnsanlar artık “barış” kelimesini kullanma gereksinimi duymayarak, onu ölen kelimeler yığını içine atacaktır. Ve bunun yerine yeni bir kelime türtecektir. Bu da, ancak, sınırsız ve sınıfsız bir dünaya kurulduğu zaman gerçekleşebilecektir.

Entellektüel Aydın Bulanıklığı Ya da Devrimi Ehlileştirme Aymazlıkları
BirGün gazetesinde 7 Aralık 2011 tarihinde bir röbartaj yayınlandı. Fikret Başkaya(FB) ile Gün Zileli(GZ)’nin konuşmaları. Konuşmanın ana konusu "devrimler”di. Aydınların devrim üzerine konuşmaları, fikir yürütmeleri ve üretmeleri, burjuvaziyi ve onun düzenini "teşhir etmeleri” elbette olumludur. Sorun devrim üzerine olunca, bunun değerlendirilmesi ve tartışılması da bir o kadar gerekli oluyor.

materyalist bilgi teorisi ve komünist partileri
“İnsan pratiği, materyalist bilgi teorisinin doğruluğunu tanıtlar.” Marks
İnsanın üretimdeki, üretim içindeki ilişkileri ve faaliyetleri, diğer tüm faaliyetlerinin üstünde ve onların üzerinde belirleyici bir rol oynama temel özelliğine sahiptir. Bu bağlamda, insanın bilgisi üretimdeki faaliyetlerinden bağımsız değil, bizzat ona bağlı olarak gelişir ve şekillenir.

HER GÜN DÖRT İŞÇİ, BEŞ KADIN
“Son kötü günleri yaşıyoruz belki
İlk güzel günleri de yaşarız belki
Kekre bir şey var bu havada
Geçmişle gelecek arasında
Acıyla sevinç arasında
Öfkeyle bağış arasında//
Biz kırıldık daha da kırılırız/
Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza.”[1]

ÇİN: KARMAŞIK BİR SORU(N)…[1]
“ben hiç başlamamış bir dündeyim.
yağmur yağacak...
hiç başlamamış bir yarın çok var.
hiç bitmeyen bir dün de çok var...”[1]
Arif Dirlik’in, “Sadece bir ulus değildir; bir uygarlıktır,” notunu düştüğü Çin’in geneli veya özelde ise “bugünü” hakkında yazmak kolay değil.
Binlerce tarihsel bağıntı ve güncel referanslarıyla Çin, çoklu bir örnektir.