Kışın Masalın Atına Biner Giderdik-Fadıl Öztürk
Dünyanın her yıl, üç ay sınavına girdiği, zamanın bir zalim halidir, kış. Taş uyur, gül susar, ağaç damarlarındaki suyla idare etmek için, fazlalıklarından arınmak için döker yaprağını. Toprak elini ayağını çeker hayattan. Saysan sayılacak gündür, üç ay. Sövsen sesin dolanıp seni bulacak kadar mesafededir. Saat saat geçer, gün gün, ay ay geçer, ama canlıların hayatına atılmış pusu gibidir, kış. Yoksulların bir türlü kaçamadığı, kapılarını örtseler bile, bacalarından giren ve onların iliklerine işleyen soğuktur kış. En çok onlar çekerler güneşli günlerin hasretini.
…
Dersim insanının bitmez tükenmez mücadelesi kıştan çıkıp, bahara erişmek mücadelesidir de kimse görmez bunu. Kış devletten acımazsızdır, ama hilesi hurdası yoktur. Geleceğini bir mevsim önce haber verir. Puşt değildir, kahpe hiç değil, pusu da atmaz kış, geleceğim der ve gelir.
…
Kış hariç geri kalan üç mevsimini kışı bahara çıkarmak için harcar Dersimliler. Baharın eker, yazın biçer, güzün değirmene götürür un eder buğdayını, dövme eder, üç aylık kışı aç geçirmemek için. Dut silkeler, sıkar dutu, kazanlar kurar kaynatır, pekmez yapar. Bağı varsa üzümünü teveklerden toplar, bir kısmını kış için şıra, bir kısmını sökülmüş yorgan yüzlerine bulamacı döküp malayla yayarak pestil yaparlar. Kışın ceviz ve badem içini pestille dürüm yaparak torun sevindirir, komşu ağırlarlar.
…
Hayvanları ölmeden bahara kavuşsunlar diye, saman ve meşe yaprağı stok yaparlar. Yetmezse hayvan yemleri ,torunlarını bindirerek eşeğe, köy köy yem toplamaya giderler. Birbirinin halinden anlar ve kapılarına kadar gelmiş komşularını hiçbir zaman boş döndürmezler. Kış uzun sürünce, dedem kız kardeşime, yaşlı eşeğimizi uçurumdan atmasını ister. Kız kardeşim yaşlı eşeğimizi uçurumun başına götürüp, aşağı iter. Uçurumdan aşağıya düşmüş eşek, başını kaldırıp kız kardeşime bakar. Geçen zaman hiç bir işe yaramaz. O eşek, bugün bile, her hatırlandığında dönüp dönüp kız kardeşime bakar.
…
İnsanın bir bahar, bir yaz, bir güz hali vardır. Bir de gelip kapısına dayanan kış hali vardır insanın. Toprak bembeyaz bir giysi giyer, sular donar, yollar kapanır, her soruyu cevapsız bırakır doğa. Sabrının sınar insanın. Kapanır bütün kapılar, masalın fısıltısı duyulur meşe odunuyla yanan sobanın başında. Dedeler topladıkları öyküleri dökerler dillerinden, torunlarının önüne. Geçmiş gaz lambasının titrek ışığında taşınır çocukların geleceğine. Taş konuşur, ağaç yürür, kuş küsüp dalına uçup gider. En güzel kadına, en çirkin erkek musallat olur, sevgililer kavuşmaz. Tarihin derinliklerinden bir uzun hava yükselir. Bir padişah kendi sonunu hazırlar. Ve kız oğlana kavuşur. Kavuşur da kız torunlar yedi yaşına kadar neneleriyle bir yatağı paylaşırlar, erkek çocuklar dedeleriyle. Böyle büyür bizim oralarda çocuklar.
…
Derdimiz çocuklarımızı ve hayvanlarımızı bahara kavuşturmak, yeni bir hayata başlamakken, devlet çıkar karşımıza, kıştan beter kıyamet olur, düşmez yakamızdan, kıştan beter ölüm olur bize. Görülmüş ki, ’37 ve ‘38’de yaşlı, genç, ihtiyar, kadın ve çocuk demeden bize ölümü giydiren bu devlet, kıştan dolayı soykırım tatiline gitmiştir. Bir sonraki baharda öldürülecek olanlar, acımasız kış sayesinde üç ay daha uzun yaşamışlardır. Karlar eriyip, buzlar çözülüp, yollar açılınca, ağaçlar yapraklanıp, gül kendini hatırlayıp, tomurcuğa durunca açmamış kan kırmızı. Kan kırmızı bir katliam başlamış 38’de. Ağaçlar bedeninden, sular sesinden, dağlar doruklarındaki karın beyazından utanmışlar. Sonra sular hiç durulmamış. Hep sürgün, hep ciğer acısı oturmuş onların kapısına…
…
Tarih Dersim’de, yaşlıların iki dudağı arasında saklıdır. Bulunup yırtılmayacak halde olduğu için, 38’de kağıt gibi yırtıldı Dersimliler. Kış, o dudaklarda biriken tarihin çocuk yüreklere dökülmesinin de mevsimiydi. Orada çocuklar bir iç çekmeyle büyümeye başlarlar. Bir ah‘la yol alırlar ömürlerinde. Dünya ile tanıştıkça, bütün dünyayı Dersim gibi, Dersim’i de dünya gibi sevdiler. O çocukların kendini dağlara vurmaları, her okudukları okulda o şehirleri giymeleri, iki dudak arasında çıkmış ve asla geri almadıkları söz gibi yaşamalarının sebebi, içinde büyüdükleri masallardır…
…
Dışarda kurt ulurken ve rüzgar yol keserken, nenemizin çorba pişirdiği ocağın başında ateş aydınlatırdı yüzümüzü. Kavurma ve soğanın tavada pişmesinde mutlaka hakkımız olurdu, çorba sofraya gelmeden. Kavurma ve soğan ve salçalı sorğaç çorbaya dökülmeden hakkımız verilirdi. Sonra kurulan sofrada herkes aynı kaba kaşık sallardı. Sonra kedi yavruları gibi, meşe odunuyla yanan sobanın başında dedelerimizin dizinin dibinde otururduk. Bildiğimiz masalı tekrar anlatmasını isterdik. Tek satır atlatmadan, atlatsa bile müdahale ederek geçerdik geceyi. Dışarda kış ve kar varmış, kutlar köye inmiş, köpekler havlarmış umurumuzda olmazdı. Kışın masalın atına binerek giderdik…
…
Kış sadece bizi eve hapsetmezdi. Çılgın keçilerimizi, kendilerinden vazgeçmiş koyunlarımızı, emektar öküzlerimizi, ve üstümüzde süt hakkı olan ineklerimizi, başıbozuk eşeklerimizi, şarlatan tavuklarımızı, kendini hükümdar sayan horozlarımızı da bir ahıra mahkûm ederdi. Üç öğün saman verirdik onlara, keçi ve koyunlara meşe yaprağı, tavuklara yem. Günde bir sefer de suya götürüldük. Kış uzadıkça hayvanlar zayıflardı. O zayıflayan hayvanalar, kar eriyip bahar kendini dışa vurunca, zapt edilmez cengaver oluyorlardı. Ahırda tavukların huzurunu çokça kaçırdığımız, hayvanların arkasına saklambaç oynadığımız zamanlar da kışındı. Yağan karın insan boyunu aştığında, dedemizin evden eve kürekle yol açmasını, bir de damdaki karı sürüp aşağı atmayı anlatmama gerek yok. Oysa şimdi o kar ve o kışlardan eser yok. Devlet girdi Dersim’e, iklim de insan gibi değişti.
…
Peri suyu donunca, buz üstünden karşıya geçtiğimizin sevincini; nasıl olmuşsa Moxundi deresine düşmüş bir geyiğin, sürek avıyla vurulmasının acısını, soğuk olsa bile tertemiz havanın ciğerlerimize dolmasının diriliğini; bahar yaklaştıkça eriyen kar sularının dereleri coşturmasının da sebebidir kış. Baharla beraber biz de doğa gibi kışı soyunup, baharı giyerdik. Eskiden bizim az giysimiz, doğanın dört mevsim çok giysisi vardı. Şimdi bizim çok, doğanın az giysisi var. Bir kar yağsa diyoruz, bir üşüsek, ellerimizi ısıtmak için birbirine sürsek… Yok…
Son Haberler
Sayfalar
Katledilişinin 50. Yılı Vesilesiyle KAYPAKKAYA ve TKP-ML
Faşist T.C. Devleti tarafından, bundan 50 yıl önce bir komünist önder, aylarca süren işkenceli sorgular ardından hunharca katledildi. Buradan bir kez daha bu cinayeti kınıyor ve Türkiye-
K. Kürdistan devrimci hareketinin ender yetiştirdiği bu komünist önderi saygıyla anıyor ve ideallerine bağlı kalacağımızın sözünü yineliyorum.
Onun katli, “işkence sonucu ölüme sebebiyet verme” şeklinde olmayıp; bizzat devletin ilgili ve yetkili kurum ve kişilerince, “devletin ulvi çıkarları adına” karar altına alınan bilinçli ve iradi bir cinayettir.
Partizan’ımızı Özlüyor, Mücadelesini Örnek Alıyoruz | Hüseyin Şenol
Partizan’ımızın hayatını kaybetmesinin üzerinden tam iki yıl geçti… Dursun Çaktı’nın bize bıraktığı miras gibi; demokratik kitle örgütlenmesi anlayışının tüm alanlarda yerleşmesi olmazsa olmazımız olmalıdır…
İki yıl önce 25 Şubat’ta, daha 65 yaşında kaybettiğimiz Dursun Çaktı’yı, Partizan’ımızı özlemle anmaya devam ediyoruz ve sürekli anacağız.
Ölümün susturduğu yaşamlar (Nubar Ozanyan)
Yoksulluk, zulüm yetmiyormuş gibi depremin ve kışın beyaz zulmü de halkımızı ölüm karşısında çaresiz ve yalnız bıraktı. Devlet, yüz binlerce insanı canlı canlı toprağa gömdü. Kapitalizmin sermayesi yine halkın canı ve kanıyla yıkandı.
Depreme dayanıksız konutlar halkın mezar taşı oldu. Yoksulluk, kış, çaresizlik, ölüm ezilenleri üşütmeye devam ediyor. Kapitalist sistem, kendisiyle birlikte insanlığı hızla belirsiz bir yıkım ve sona doğru götürüyor. Her şeyi metalaştıran kapitalizm, yaşam gibi ölümü de metalaştırarak insanlığı çaresizliğe ve yıkıma doğru sürüklüyor.
Halk Düşmanı Faşist İktidar Yargılanmalıdır!
Deprem yerkürenin doğal bir harektliliğinin sonucudur, insanlar için bir felaket haline gelmesi ise, toplumsal sistemin sınıfsal karakteriyle doğrudan ilgilidir. Bilim ve buna bağlı olarak teknolojinin gelişmediği zamanlarda insanların doğal felaketlerden daha büyük zarar görmesi doğaldı. İnsanlık doğanın hareketini öğrendikçe onunla uyumlu yaşamasınıda öğrendi.
2023 Seçimlerinde okun sivri ucunu neden hakim sınıf kliklerinden en gerici en faşist olanına yöneltmek zorundayız ?
Başta Emek ve Demokrasi Bloğu olmak üzere halk güçlerinin önemlice bir kesimi 2023 seçimlerinde Tayip Erdoğan ve AKP ve MHP dinci faşist iktidar blokunun önünün kesilmesini; günün isabetli siyasi taktiği olarak belirlemişken, ancak ne var ki bir kesim sol-sosyalist ve komünist güçler ise, bunun aksine; “bir faşisti indirip yerine bir başka faşistin gelmesi için oy kullanamayız” diyerek, cumhur başkanı seçiminde ‘boykot’ taktiğini, günün isabetli taktiği olarak ileri sürmekte.
Birazda Muziplik
1) Kadrolar sürekli birliktelik (mutluluğu dışarda arama) yarışına sürüklenir.
2) Yarışı beceremeyenler, geri kalanlar veyahutta ret edenler diskalifiye olur.
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Sizde bizi kandırmıyorsunuz değil mi...
Ah... devrimci demokrasiciğim... ah....
İnsanların ilişkilerini kınarken, kınadığı insanlarla bozulan arasını düzeltmeye gelenlere kınadığı ilişkilerle yakalanmak....
Ve yahutta....
Katledilişinin 50. Yıldönümünde İbrahim Kaypakkaya HESAPLAŞMA, KOPUŞ VE YENİ BİR YOL
Kafasında üstü yırtık ve yamalı kahve renkli bir kasket, sırtında yerli bir askeri parka, altında ceket, kazak… üst üste giyilmiş üç tane pantolon, ayağında bir çift beyaz yünden yapılmış ve köylerde elle örülen çorap ve onun üzerinde naylon çorap, bir çift 45 numara Çelik marka lastik ayakkabı”yla tutsak edildi.1
Kavganın ve Mücadelenin Ozanı; Yetiş Yalnız…
İbrahim Kaypakkaya, ilgilenenler tarafından bugüne kadar birçok özelliği ile tanındı, bilindi. En yaygın bilinirliği‚ “ser verip sır vermemesidir” sanırız. Doğrudur, Kaypakkaya işkencede direndi. Onun düşmana karşı direnişi inadından veya acıya dayanıklı olmasından kaynaklanmıyordu elbette… Bunu nereden mi biliyoruz? Dönemin en azgın faşist uygulamaların yapıldığı Amed Zindanı’nda yapmış olduğu siyasi savunmadan. Kemalist faşist diktatörlüğe karşı, onun elinde tutsakken dahi örgütsel ilişkilerini deşifre etmeden, uğruna mücadele ettiği komünizm düşüncesini savunmasından biliyoruz.
“Ermenilerin hepsi ASALA olsun” (Nubar Ozanyan)
Yaklaşık 45 gündür Artsakh, vicdansız ve eşitsiz bir kuşatma altında. Artsakh halkı buz kesen soğukta direniyor. Dünya sağır ve suskun.
30. Ölümsüzlük Yılında MANUEL DEMİR/ՄԱՆՈՒԵԼ ՏԷՄԻՐ Yaşıyor! Partizanlar yaşıyor! (1)
Manuel Demir’i 30. ölümsüzlük yılında saygıyla anıyoruz. Bu vesileyle Ermeni Fedailer adıyla başlattıkları ve hayatlarını Ermeni halkının davasına adadıkları, bugün ise Partizan hareketine dönüşerek devam eden mücadelede sayısız Ermeni devrimciler Hrantlar, Hayrabetler, Armenaklar, Yalımyanlar, Ozanyanlar ve Manueller’i de anıyor ve aradan yüz yıl geçmiş olsa da bu mücadelenin devam edeceğini belirtiyoruz.
TKP-ML OPK Üyesi Ünal Orhan: Yeni Yılda Umudu ve Özgürlüğü Güçlendirmeliyiz, Güçlendireceğiz!”
Türkiye Komünist Partisi-Marksist Leninist Ortadoğu Parti Komitesi (TKP-ML OPK) üyesi Ünal Oral ile yapılan röportajı sizlerle paylaşıyoruz.