Pazartesi Eylül 23, 2024

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (1)

Nasıl ki genel siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı, küresel ve yerel bazdaki ekonomik, politik, eğitsel, askeri, kültür-sanatsal, çevresel-iklimsel, ezen-ezilen cins, inanç ve etnik sorunlar yekûnu olan toplumsal dinamikler zemini üzerinden kendisini var edip sürdürüyorsa; birebir aynı şekilde, devrimci siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı da aynı küresel ve yerel toplumsal dinamikler üzerinden kendisini var edip sürdürmesi gerekiyor. Normal ve de olması gerekendir bu.

Çünkü nihayetinde, sınıfsal bir olgu olarak siyaset ve siyasal mücadele; her bir sınıf ve katmanın, toplumsal grup ve zümrenin küresel ve yerel bazda, yukarıda ifade edilen toplumsal sorunlar zemininde kıyasıya süren çıkarlar çatışmasını, kısa, orta ve uzun vadede nihai olarak kendi lehine çevirme ve sonuçlandırma kavgasının bir ifadesinden başka bir şey değildir.

Ve keza siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı, çok tipik ve çok doğrudan bir şekilde; yüzlerce strateji ve taktikle, “şah-mat” ana hedefi üzerine kurulmuş olan bir satranç oyunu gibi; ana hedefe kilitli strateji ve taktikler toplamından ibarettir. Dolayısıyla da “maçı” kazanmanın ve başarıya ulaşmanın en temel altın kuralı; oyunu kuralına göre oynamaktır. 

Gerek küresel ve gerekse yerel planda, ana stratejik hedefi, tüm kurum ve kuruluşlarıyla kapitalist-emperyalist sistemi tümüyle ortadan kaldırmak olanların siyaset yapış ve siyasal mücadeleyi yürütüş tarzı, oyunun kuralı gereğince ele alınmadıkça; ağır bedeller ödeniyor olmasına karşın, ilerleme kaydedemeden, maalesef ki yerinde saymaya ve daha da kötüsü, geriye düşmeye devam eder. Nitekim mevcut durumumuz, yarım asırlık geçmişi olan birçok devrimci sol-sosyalist ve komünist parti ve örgüt açısından; üç aşağı-beş yukarı, maalesef ki bu minvaldedir.

Bu trajik durumun en başta gelen temel nedenlerinden biri, hiç kuşkusuz ki siyasal mücadeleyi ele alış ve yürütüş tarzımızda içine düşülen yanlış, sakat ve de tek boyutlu tutum ve yaklaşımlarımızdır. Tarihimizin uzunca bir döneminde, iktidar hedefli devrimci siyasal mücadeleyi, kimilerimiz “suni dengeyi kırmak”, kimilerimiz ise “kırdan kente iktidarı parça parça ele geçirmek” maksadıyla, şehir ve kır gerillasının gerçekleştireceği askeri eylemliliklere indirgedi. Öyle ki faşist diktatörlüğün sivil ve resmi silahlı güçlerine karşı en çok eylem gerçekleştirenler, tartışmasız, en tutarlı ve en kararlı devrimci mücadele yürütücüleri sayıyordu kendilerini. Devrimi gerçekleştireceği öngörülen kitlelerin eğitim ve örgütlenmelerini ise, özel olarak dert etmek de gerekmiyordu; çünkü nasılsa kıyasıya yürütülen silahlı mücadele seyri içinde bu, esasen, kendiliğinden de mümkün olabilecek bir şeydi.

Peki böyle mi oldu? Olmadığı, orta yerdeki taban kitlemiz ve kitle örgütlülüğümüz gerçekliğiyle, başka da bir kanıt göstermeye gerek bıraktırmayacak kadar, zaten sabit değil midir?

(Türkiye ve K. Kürdistan özgülünde silahlı mücadelenin gerçek anlamda semeresini toplayabilen istisna yapı, elbette ki sadece Kürt Özgürlük Hareketi olabildi. Ona bunu başarma imkânı veren ana belirleyen unsur ise; hiç kuşkusuz ki öncelikle, kendisine esas mücadele sahası seçtiği K. Kürdistan’da devrimci silahlı mücadelenin ana dinamiğinin ulusal çelişme olduğunu isabetlice belirleyip, bunun çözümünü öncelemesiydi. Ve bir diğer belirleyen unsur ise; silahlı mücadelenin kendiliğinden eğitici ve örgütleyici etkisini, legal ve illegal birçok farklı mekanizma ve araçlar oluşturarak; iradi, planlı-programlı bir kitle çalışması ısrarıyla, daha bir ileri boyuta taşımayı ve böylece gerçek anlamda kitleselleşmeyi başarmış olmasıdır.)

Sonra süreç içerisinde, devletin savaş kabiliyetini, özelliklede edindiği ve de geliştirdiği savaş teknolojisindeki yeniliklerle; kırda ve şehirlerde kendi hakimiyet ve kontrol imkanını arttırmayı, kır ve şehir gerillasının ise hareket alan ve kabiliyetini alabildiğine sınırlayıp, esasen de etkisiz kılmayı başarmasıyla birlikte; devrimci sol-sosyalist ve komünist güçlerin, tek yol olarak bellediği, gerilla savaşına indirgenmiş olan iktidar hedefli devrimci siyasal mücadelenin de esasen sonuna gelinmiş oldu.

Bir tarih vermek gerekirse; takriben on-on beş yıldan beridir ki anılan bu devrimci güçlerin yürüte geldikleri herhangi bir silahlı mücadele pratiğine/ gerçekliğine tanık olunamıyor.

Ve ama ilginçtir bu güçlerin hemen hemen tümü, adeta bir ölü sessizliği içerisinde, öylece seyre koyulmuş gibiler. Kimse ne “kızıl siyasi üsler oluşturarak kırdan şehirlerin fethi” esasına dayanan USHSS adına, ne “Sosyalist Halk Savaşı Stratejisi” adına ve nede “Öncü Savaş Stratejisi” adına, içine girilen bu on-on beş yıllık yürütülemeyen silahlı mücadele sürecinin bir izahatını yapıyor ve ne de yeni bir rota, yeni bir devrim stratejisi oluşturma derdi ve gayreti içerisinde. Daha da beteri, birçoğu hâlâ ve adeta “iman kuvvetiyle”; dünden savuna geldikleri devrim strateji ve taktiklerinin bugün için de geçerli tek yol olduğunu yazıp-çizerek propaganda etmeye devam ediyor. Bir şekilde itiraz etmeye yeltenen olursa, onları da “devrim inancını tüketmişler” olarak yaftalamakta herhangi bir sakınca görmüyor.

Oysa yadsınamaz (ve de “bilimsellik” adına yadsınmaması da gereken) somut nesnel olgular üzerinden sürecin iktisadi, sosyal, siyasal ve de askeri analizini yapabilme kabiliyetine sahip her siyasal oluşum, ortaya çıkan yeni ve farklı olgusal gerçeklerin artık dünde kalmış olan devrim strateji, taktik ve mücadele yol, yöntem ve araçlarıyla alınabilecek bir yolun kalmadığını; devrimci siyasal mücadelenin devam ettirilebilmesi için, öncelikli olarak, uygulana gelen stratejinin tüm unsurlarıyla mutlak surette yenilenerek, günün realitesine uygun yeni bir devrim stratejisi, yeni mücadele yol-yöntem ve örgütsel mekanizmalarının oluşturulması gerektiğini rahatlıkla idrak edebilir.

(Devam edecek)                                                                     

 

1385

Diyaletiğin dansı! H. GÜRER

“Diyaletiği anlamak,değişim/dönüşüm ve hareketin sürekliliğini,karşıtların birliğini ve çatışmasını anlamaktır!”

Bir savaş suçu:Roboskî katliamı

“Anlamak hatırlamaktan çok daha önemlidir,her ne kadar anlamak için hatırlamak gerekse de.”[1]
Hani Erdoğan’ın, “Oturuyorlar kalkıyorlar Roboskî diyorlar! Orası Roboskî değil, Uludere Ortasu! Ama onlar da kaçakçılık yapıyorlardı, karıştırmış olamaz mı?” dediği yerde; “Gökten insan ve katır parçaları yağıyordu” diye özetliyordu “O” vahşeti; devlet katliamından sağ kurtulan dört kişiden biri olan Servet…[2]

Yer Roboskî’ydi; toplu -taammüden!- cinayetle katledilenlerse Kürt’tü!

Koca bir yılı geride bırakırken

Koca bir yılı geride bırakırken etraf toz-duman,siyaset te şeytani politikalar at başı gidiyor.Her yerde guzel bir yıllı geride bıraktığınızda n söz edilmektedir.

Sevgi’nin Üvey Ninesi

Evdeki abileri ise, ısrarla evlenmesini, başlarından def etmekti emelleri, onlara sanki bir ağırlık gibiydi kadersiz, yufka yürekli, kaybettiği gözü yüreğinde büyümüşcesine, bir melek kadar iyi olduğu halde, başlık bile almayacaklardı, ‘’Yeter ki evden gitsin!’’ istiyorlardı.

KDP’nin amacı nedir?

Kürt ulusal birliğine en fazla ihtiyaç duyulduğu böylesi bir dönemde KDP’nin KCK Eşbaşkanı Sayın Cemil Bayık ve HDP Eşbaşkanı Sayın Selahattin Demirtaş’a yönelik açıklaması, talihsiz olmadan da ötedir. KDP’nin yaptığı ne Kürt birliğine ne de mantığa hizmet eden bir saçmalıktır. Öyle ki, delilere mal edilemeyecek olan bu açıklama iyiden iyiye hesap edilerek yapılmıştır.

Kapitalizmi yıkıp geleceğimizi kazanmalıyız

Yüzyıllardır insanlığın yaşamını gaspetmiş olan kapitalizm, ne barışı ne de  refahı getirebildi.

Makinalaşma arttıkça üretim arttı, üretim artıkça, çalışanlar daha fazla yoksullaştı, mülksüzleştirilenler daha fazla işsiz kalmaya başladı.  Kapitalizm, kan deryası içinde doğdu ve kendi süreti gibi bir dünya yarattı.

HDP Merkez Yönetimine Açık Mektup

Yüksekova halkının aşağıdaki feryadı olmasa ve diken üstünde tuttuğunuz milyonlarca insanın gözü ve kulağı size kilitlenmese bu açık mektubu yazmazdım. Bana hiddetleneceğinizi biliyorum. Yanlışlıklara sessiz kalmak ruhunu satmak ve böcekleşmektir. Bu sınıf insanlardan biri olmak istemediğim için, halkın etrafında ördüğünüz sessizlik duvarına seslenmek istedim. 

Halkın Günlüğü’nün yolu: Demogoji, takıntı, idealizm ve revizyonizmde ısrar! Nürnberg Partizan

Halkın Günlüğü’nün 90. Sayısında Partizan Özel Sayı'sında MKP 3. Kongre'sine yönelik eleştirilere karşı “Dogmatizmde Israr Bismarc’ı Aratır” ve “Borsalar Meselesinde Anlamayan Ve Çarpıtan kim?” başlıklı birbirinin devamı olan iki yazı yayınlandı.

Faşizmden demokrasi dersleri ve aşılamayan korku! ÖZGÜR GELECEK

Devletin ve onun direksiyonundaki AKP’nin Kürt hareketiyle “barış ve müzakere” politikası “yeni evreye” girerken, buna paralel olarak zihniyet ve anlayışı bir türlü yeni evreye girememektedir.

Devlet bir yandan Abdullah Öcalan’ın hazırladığı müzakere taslağının olgunlaştırılmasına olanak sunup bunun üzerinden sürecin başlatılabileceği imajı yaratırken, diğer yandan ise Kürt hareketini atıllaştıracak ve mümkünse çürütmeye çalışacak ideolojik ve psikolojik saldırılar gerçekleştirmektedir.

Rasmussen'in bağımsız Kürdistan' zırvası

NATO eski genel sekreteri Rasmussen, dün Milliyet gazetesinde çıkan bir röpotajında bağımsız Kürdistan'a taraftar olmadığını söylemiş. Ah ne büyük bir kayıp; çok üzüldük! Tımarhaneden firar etmiş bir deli çıkıp, "Danimarka bağımsız devlet olmasın," derse, acaba Rasmussen efendi ne hisseder? Bu sözü bir deli söylediği için insan güler geçer. Ama dünya siyasetinde rol oynamış biri söylese en güçlü sinirler bile gerilir. Herhalde böyle birini götürüp tımarhaneye kapatırlar

19 Aralık; Mavi bir gökyüzüne umudumuz! Ganime Gülmez

“İsteklerimiz, arzularımız, özlemlerimiz uygunsa ilkelerimize, kendi ölülerimizle dolmaz içimiz. Duygularımızın hangisi galip gelirse gelsin vurulmaz kimse…” -Kutsiye Bozoklar-

Bugün 19 Aralık’ın 14. yıldönümü.

O zaman aklı yetmeyen, yeni yürümeye başlayan çocuklar; şimdi gençliklerini yaşıyorlar.

Hiç görmediler, hapishanelerin önündeki ziyaretçi kuyruklarını. Hiç görmediler, görüşçülerin bir düğünden çıkar gibi sokaklara karışışlarını. Hiç görmediler, zindanlarla sokaklar arasındaki DUVARSIZLIĞI!

Sayfalar