Pazar Kasım 10, 2024

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (1)

Nasıl ki genel siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı, küresel ve yerel bazdaki ekonomik, politik, eğitsel, askeri, kültür-sanatsal, çevresel-iklimsel, ezen-ezilen cins, inanç ve etnik sorunlar yekûnu olan toplumsal dinamikler zemini üzerinden kendisini var edip sürdürüyorsa; birebir aynı şekilde, devrimci siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı da aynı küresel ve yerel toplumsal dinamikler üzerinden kendisini var edip sürdürmesi gerekiyor. Normal ve de olması gerekendir bu.

Çünkü nihayetinde, sınıfsal bir olgu olarak siyaset ve siyasal mücadele; her bir sınıf ve katmanın, toplumsal grup ve zümrenin küresel ve yerel bazda, yukarıda ifade edilen toplumsal sorunlar zemininde kıyasıya süren çıkarlar çatışmasını, kısa, orta ve uzun vadede nihai olarak kendi lehine çevirme ve sonuçlandırma kavgasının bir ifadesinden başka bir şey değildir.

Ve keza siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı, çok tipik ve çok doğrudan bir şekilde; yüzlerce strateji ve taktikle, “şah-mat” ana hedefi üzerine kurulmuş olan bir satranç oyunu gibi; ana hedefe kilitli strateji ve taktikler toplamından ibarettir. Dolayısıyla da “maçı” kazanmanın ve başarıya ulaşmanın en temel altın kuralı; oyunu kuralına göre oynamaktır. 

Gerek küresel ve gerekse yerel planda, ana stratejik hedefi, tüm kurum ve kuruluşlarıyla kapitalist-emperyalist sistemi tümüyle ortadan kaldırmak olanların siyaset yapış ve siyasal mücadeleyi yürütüş tarzı, oyunun kuralı gereğince ele alınmadıkça; ağır bedeller ödeniyor olmasına karşın, ilerleme kaydedemeden, maalesef ki yerinde saymaya ve daha da kötüsü, geriye düşmeye devam eder. Nitekim mevcut durumumuz, yarım asırlık geçmişi olan birçok devrimci sol-sosyalist ve komünist parti ve örgüt açısından; üç aşağı-beş yukarı, maalesef ki bu minvaldedir.

Bu trajik durumun en başta gelen temel nedenlerinden biri, hiç kuşkusuz ki siyasal mücadeleyi ele alış ve yürütüş tarzımızda içine düşülen yanlış, sakat ve de tek boyutlu tutum ve yaklaşımlarımızdır. Tarihimizin uzunca bir döneminde, iktidar hedefli devrimci siyasal mücadeleyi, kimilerimiz “suni dengeyi kırmak”, kimilerimiz ise “kırdan kente iktidarı parça parça ele geçirmek” maksadıyla, şehir ve kır gerillasının gerçekleştireceği askeri eylemliliklere indirgedi. Öyle ki faşist diktatörlüğün sivil ve resmi silahlı güçlerine karşı en çok eylem gerçekleştirenler, tartışmasız, en tutarlı ve en kararlı devrimci mücadele yürütücüleri sayıyordu kendilerini. Devrimi gerçekleştireceği öngörülen kitlelerin eğitim ve örgütlenmelerini ise, özel olarak dert etmek de gerekmiyordu; çünkü nasılsa kıyasıya yürütülen silahlı mücadele seyri içinde bu, esasen, kendiliğinden de mümkün olabilecek bir şeydi.

Peki böyle mi oldu? Olmadığı, orta yerdeki taban kitlemiz ve kitle örgütlülüğümüz gerçekliğiyle, başka da bir kanıt göstermeye gerek bıraktırmayacak kadar, zaten sabit değil midir?

(Türkiye ve K. Kürdistan özgülünde silahlı mücadelenin gerçek anlamda semeresini toplayabilen istisna yapı, elbette ki sadece Kürt Özgürlük Hareketi olabildi. Ona bunu başarma imkânı veren ana belirleyen unsur ise; hiç kuşkusuz ki öncelikle, kendisine esas mücadele sahası seçtiği K. Kürdistan’da devrimci silahlı mücadelenin ana dinamiğinin ulusal çelişme olduğunu isabetlice belirleyip, bunun çözümünü öncelemesiydi. Ve bir diğer belirleyen unsur ise; silahlı mücadelenin kendiliğinden eğitici ve örgütleyici etkisini, legal ve illegal birçok farklı mekanizma ve araçlar oluşturarak; iradi, planlı-programlı bir kitle çalışması ısrarıyla, daha bir ileri boyuta taşımayı ve böylece gerçek anlamda kitleselleşmeyi başarmış olmasıdır.)

Sonra süreç içerisinde, devletin savaş kabiliyetini, özelliklede edindiği ve de geliştirdiği savaş teknolojisindeki yeniliklerle; kırda ve şehirlerde kendi hakimiyet ve kontrol imkanını arttırmayı, kır ve şehir gerillasının ise hareket alan ve kabiliyetini alabildiğine sınırlayıp, esasen de etkisiz kılmayı başarmasıyla birlikte; devrimci sol-sosyalist ve komünist güçlerin, tek yol olarak bellediği, gerilla savaşına indirgenmiş olan iktidar hedefli devrimci siyasal mücadelenin de esasen sonuna gelinmiş oldu.

Bir tarih vermek gerekirse; takriben on-on beş yıldan beridir ki anılan bu devrimci güçlerin yürüte geldikleri herhangi bir silahlı mücadele pratiğine/ gerçekliğine tanık olunamıyor.

Ve ama ilginçtir bu güçlerin hemen hemen tümü, adeta bir ölü sessizliği içerisinde, öylece seyre koyulmuş gibiler. Kimse ne “kızıl siyasi üsler oluşturarak kırdan şehirlerin fethi” esasına dayanan USHSS adına, ne “Sosyalist Halk Savaşı Stratejisi” adına ve nede “Öncü Savaş Stratejisi” adına, içine girilen bu on-on beş yıllık yürütülemeyen silahlı mücadele sürecinin bir izahatını yapıyor ve ne de yeni bir rota, yeni bir devrim stratejisi oluşturma derdi ve gayreti içerisinde. Daha da beteri, birçoğu hâlâ ve adeta “iman kuvvetiyle”; dünden savuna geldikleri devrim strateji ve taktiklerinin bugün için de geçerli tek yol olduğunu yazıp-çizerek propaganda etmeye devam ediyor. Bir şekilde itiraz etmeye yeltenen olursa, onları da “devrim inancını tüketmişler” olarak yaftalamakta herhangi bir sakınca görmüyor.

Oysa yadsınamaz (ve de “bilimsellik” adına yadsınmaması da gereken) somut nesnel olgular üzerinden sürecin iktisadi, sosyal, siyasal ve de askeri analizini yapabilme kabiliyetine sahip her siyasal oluşum, ortaya çıkan yeni ve farklı olgusal gerçeklerin artık dünde kalmış olan devrim strateji, taktik ve mücadele yol, yöntem ve araçlarıyla alınabilecek bir yolun kalmadığını; devrimci siyasal mücadelenin devam ettirilebilmesi için, öncelikli olarak, uygulana gelen stratejinin tüm unsurlarıyla mutlak surette yenilenerek, günün realitesine uygun yeni bir devrim stratejisi, yeni mücadele yol-yöntem ve örgütsel mekanizmalarının oluşturulması gerektiğini rahatlıkla idrak edebilir.

(Devam edecek)                                                                     

 

2266

Halil Gündoğan

Halil Gündoğan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Son Haberler

Sayfalar

Halil Gündoğan

Burjuvazinin MLPD'yi Kriminalize Etme Taktikleri

Kapitalizmin krizinin derinleşmesi, burjuvazi ile proletarya arasında varolan sınıf çelişmesini de keskinleştirici bir rol oynamaktadır. Burjuvazi, böylesi dönemlerde, proletaryanın öncü örgütü üzerindeki baskılarını artırma ve onu sınıftan tecrit etmenin taktiklerini izler.

Açık cezaevi Türkiye’ye tatile gitmeyelim; Boykot, boykot, boykot…!

Devlet denilen aygıt birçok kurum ve kuruluştan meydana gelmektedir. Tüm bunların hepsi vatandaşına ve halka hizmet götürmek iddiasıyla meşrulaştırılır. Burjuvazinin varlığını sürdürebilmesi için oluşturulan parlamenter düzenlerin vazgeçilmez unsurları ise siyasal partilerdir.

Arkadaş(ımız) Z. Özger[*]

“Kalbim!

elimden tut
elimden tut
sensiz bir şey yapamam.”[1]

Halil Gündoğan’ın Basılmamış Kitabı Üzerine

Devrimci kamuoyunun yakından bildiği gibi, Halil uzun yıllar (7+23) Türk devleti tarafından hapishanelerde esir tutuldu. Ve son 23 yıllık fiili olarak hapishanede tutulması, onu, sınıf mücadelesinin bir çok aktif görevinden alıkoymasına karşın, tüm zorluklara karşın, işçi sınıfının mücadele ve taktikleri konusunda teorik eserler vermesini engelleyemedi.

Kapitalizm Acilen İmha Edilmelidir!

Bütün uluslararası tekellerin sahipleri, onların kukla hükümetleri ve kalemşörleri: ABD halkının haklı ve şüphe duyulmayacak kadar meşru ve hatta çok geç kalmış haklı tepkisi için, “yağmacılar”, “vandaller” diyerek, kendi kanlı iktidarlarını meşru göstermeye çalışıyorlar. Yeryüzünün zebanileri, işçi sınıfı ve emekçilerin sonuna kadar haklı mücadelelerini lekelemek istiyorlar.

Hayali gönlümde yadigâr kalan

Yıllar önce yazımın kahramanı hakkında “Bir kısmımız onu Orhan Bakır, bir kısmımız Armenak Bakırcıyan, bir kısmımız Ali Ağa kod adıyla bildi… Hangi isimle bilinirse bilinsin, geçmişte, bugünde ve gelecekte yüreği eşitlik ve özgürlükten yana kardeşçe bir yaşamdan yana atanlar için O, daima hafızalarda yiğit bir komünist, kararlı, sevilen ve unutulmayan bir kişilik olarak belleklerde yerini koruyacak” anlatımıyla özetlenmiş, O’nu gerçekten de bire bir tanımlayan güzel bir makale okumuştum.

Kaypakkaya ve Heyecan Verici Tablo!

Komünist önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşı ölümsüzlük yıl dönümünde sonsuz saygıyla anıyoruz. Kaypakkaya yoldaş şahsında Parti ve Devrim şehitlerini aynı duygularla anıyor, mücadelelerini selamlıyoruz.

Şehitlerimizi anarken devrimci potansiyelin diri ve dinamik olduğuna tanıklık ediyoruz. Kaypakkaya yoldaşın siyasi hareketinde de birikmiş proleter devrimci enerjinin kabına sığmaz coşku ve canlı hareketle ritim ettiğini heyacanla izliyoruz… Uzun sözün kısası, Kaypakkaya yoldaştan alınan militan mücadele damarındaki kızıl kan militan yüreklerde ısındı…

Artı-Değerin Kaynağı-6

Komünist Manifesto, burjuva çağını şöyle tanımlar:

Uluslararası Kapıtalizmin Sarmal Durumu ve covid-19

Uluslararası alanda oluşan sorunlar tüm dünya ülkelerini kapsamıştır. Öyleki, uluslararası boyut kazanan ve her geçen gün giderek derinleşen ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlar iyice katmerli hal almıştır. Müdahale edilemeyen mevcut durumun yarattığı kısır döngü süreci kendi etrafında dönen dar bir alana sokmuştur. Bunun sonucu sistemin bağrından çıkan sorunlar silsilesi uluslararası emperyalist sistemi ve bağımlı ülkeleri iyice sarmal bir aleme sürüklemiştir.

Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak; “Önümüzde Çetin Ama Şanlı Mücadele Günleri Var!”

Koronavirüs salgını tüm dünyayı etkisi altına almaya devam etmekte ve yıkıcı sonuçlar ortaya çıkartmaktadır. Yaklaşık altı aydır salgınla mücadele devam ederken,

4 milyon insan hastalığa yakalanmış, 200 bin insan ise hayatını kaybetmiş bulunuyor.

Önleyici aşının-ilacın hala bulunamamasından kaynaklı olarak salgın, yerküreyi ciddi olarak etkilemeye devam etmekte. Küresel çaptaki salgınla mücadelede; fiziksel mesafenin korunması, maske takılması ve zaman zaman sokağa çıkma yasaklarının uygulanması dışında, tıbbi olarak alınmış başka önleyici tedbir de yok!

Komünizmin Ekonomi Politiğini Yeniden ve Yeniden Keşifetmek

Hangi bir yazar komünizmin ekonomi politiğini yüksek teknolojiye bağlayarak, ister çalış ister çalışma, on dönüm bostan yan gel yat osman tarzında açıklamıştır bilmem?

Tek bildiğim ne, B. Traven Akgün Çifliğinde, ne de, N. Çerneveski Nasıl Yapmalı'da kömünizmin ekonomi politiğini böyle tarif etmişlerdir.

Bu yazarlar idaa edilenin tam aksine kömünizmin ekonomi politiğini yüksek teknolijiden... sonrada yan gel yat osmandan kurtarmış, alınterini de toprakla, makinayla buluşturmuşlardır.

Sayfalar