Perşembe Eylül 19, 2024

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (2)

Somut özgülün realitesi içerisinde devrimci siyasal mücadelenin etkili ve sonuç alıcı kazanımlara dönüşerek yürütülebilmesi için gerekli olan bir diğer öncelikli koşul ise; elbette ki bu mücadelenin, küresel ve yerel zeminde, toplum gündemini doğrudan ilgilendiren ve de ilgilendirecek olan sorunlar üzerinden ele alınarak yürütülmesidir.

Bu, elbette ki bir koşuldur! Çünkü etkili ve sonuç alıcı devrimci siyasal mücadele yürütmedikçe, devrimin asıl öznesi addedilen kitleleri eğitip örgütleyerek devrim saflarına kazanabilmek asla mümkün olamayacaktır. Bu tarz bir mücadelenin yürütülebilmesi de yine aynı şekilde, bir başka koşulla mümkün olabilecektir. Bu koşul ise; tıpkı bir fide gibi, devrimci siyasal mücadelenin de ancak ki uygun toprağa ekilmesi halinde boy verip gelişebilme şansına sahip olabilmesidir.

Devrimci siyasal mücadele için uygun zemin, elbette ki somut ve çok yakıcı olarak toplum yaşamını birinci dereceden ve doğrudan ilgilendiren, etkileyen ve belirleyen iktisadi, siyasi, sosyal, askeri ve kültürel alana ilişkin tüm sorunlardır. Yani bir diğer ifadeyle; “devrimin maddi nesnel koşulları” dediğimiz sorunlardır da bunlar.

Fakat burada, bu sorunların her birinin aynı oran ve öncelikle, güncel boyutlu devrimci siyasal mücadelenin konusu olmayacağının ayırdında olmak gerekir. Bu bakımdan yaşanılan/içinden geçilmekte olan süreç itibariyle kitlelerin yaşamının doğrudan etkileyeni olanlarının, isabetli bir şekilde belirlenerek, öne çıkarılması gerekir.

Gerçek anlamda etkili, sonuç alıcı ve adım adım ana hedefe vardırıcı bir devrimci siyasal mücadele, ancak ki öne çıkan her bir somut, güncel toplumsal sorun üzerinden yürütülecek aktif siyasi propaganda ile, öncelikle sorunun doğrudan muhatabı kitlelerin ve dayanışma içine çekilmesi gereken ilerici- demokrat ve diğer devrimci sol-sosyalist yapılar ve de geniş kamuoyunun bilinçlendirilip örgütlenerek, hak arama ve alma doğrultusunda bir mücadelenin organize edilebilmesiyle mümkün olabilir. 

Bu tarz bir mücadele hattı tutulmadıkça, bu yapılmadıkça ve de başarılamadıkça; başta kendisini komünist addedenler olmak üzere, normalde hiçbir “öncü”/ “önder” kurum ve kuruluşun, devrimci siyasal mücadele yürüttüğünü söyleme hak ve yetkisini öyle kolayca kendisinde görmemesi gerekir.

Ama ne yazık ki bu siyasal öznelerin birçoğunun devrimci siyasal mücadele adına yaptığı, hemen hemen tek şey; bazı sorunlar hakkında soyut, sığ bazı analizler yapmaktan, durum tespitinde bulunmaktan ve de söze dayalı kınama ve protesto tepkileri ortaya koymaktan ibarettir.

Bu söylenenlerin bir abartı veya aslı astarı olmayan bir karalama olmadığını, söz konusu kesimlerin gazete ve dergiler üzerinden ortaya koydukları tutum yazılarına ve sosyal yaşam pratiklerine bakarak anlamak pekâlâ mümkündür. Örneğin bir dergide, “sentez” sunumlu, “AKP’nin İdeolojik Modeli; Dindar ve Kindar Gençlik!” başlığı altında, bir tutum yazısı yayınlanmış: “AKP iktidarı, eğitim sistemine yaptığı bu müdahaleyle düşünsel ve inanç özgürlüklerinden yana olmadığını, tek din, hatta tek bir mezhep anlayışı ve o anlayışa uygun kamusal ve özel yaşam dışında bilme ve kültüre yaşam hakkı tanımayacağını bir kez daha göstermiştir.” Dedikten sonra, “son söz” yerine söylenenler de sadece şundan ibaret kalmış: “Eğitim, sınıflar ve sınıf çatışmalarından bağımsız düşünülemez. Egemen sınıflar kendi eğitim sistemlerini topluma dayatmaya çalıştıkları ve bugün için bunda da başarılı olduklarını görmekteyiz. Son 22 yıllık AKP iktidarı bunu göstermektedir. Ülkemizde amacın demokratik, bilimsel, özgürlükçü, parasız ve eşit eğitim sistemini oluşturmak olmalıdır.” (abç)

Evet, devrimci siyaset ve devrimci siyasal mücadele adına takınılan/takınılabilen tutum, işte tamamen bundan ibaret. Görüleceği gibi bu tutumda, milyonlarca insanın yaşam ve geleceğini doğrudan ilgilendiren bu şeriat esaslı modele karşı, toplumsal bir direniş hattı örgütleyerek veya zaten örgütlenmişse, bunun bir bileşeni olup, çeşitli toplum kesimlerini ve diğer yapıları da bu direniş cephesine katılmaya çağırıp, direnişi daha da büyüterek, bu karşı devrimci saldırıyı geri püskürtme görev ve sorumluluğu, bir “öncü kurmay” olarak ve de devrimci siyasal mücadele yürütme adına, bir görev ve sorumluluk olarak üstlenilmemiş. Hal böyle olunca da yukarıda bahsi edildiği gibi herhangi bir abartı veya kara çalma durumunun olmadığı da kendiliğinden rahatlıkla görülüp anlaşılabilir. 

Keza bir başka “öncü kurmay” da örneğin; “Dünya Savaş Tehdidine Karşı Emperyalizmin Korkusunu Büyütelim!” şeklinde, son derece yerinde ve de haklı bir çağrıda bulunuyor. Peki devrimci siyasal mücadele adına, normalde ne beklenir bu çağrıyla? En azından; başta kendi yerelinde olmak üzere, uluslararası alanda ilişki ve bağlantıda bulunduğu devrimci ve komünist yapılarla birlikte, anti emperyalist savaş karşıtı tüm kesimleri, örneğin “Dünya barışını koruma görev ve sorumluluğu” şiarı etrafında birleştirme ve organize olduğu/olabildiği her seferinde de küresel, olmadı lokal düzeyde, eş güdümlü kitlesel protesto ve tepkiler sergilemeyi, günün, acil görev ve sorumluluklarından bir diğeri olarak önüne koyması beklenir, değil mi?

Ama maalesef ki böylesi fiili bir devrimci mücadele tutumuna tanıklık yapılamıyor. Çağrıda, sonuç niyetine söylenenler, sadece şundan ibaret kalmış: “… Ekonomik ve siyasi olarak krizin aşılamayacak kadar derinleşmesi, birçok ülkede isyan ve ayaklanmaların baş gösterdiği, bölgesel savaş ve işgallerin on binlerce insanın hayatına mal olduğu bir süreçte ezilen halklarda biriken öfkenin patlaması, dipten gelen dalganın yüzeye çıkarak esas düşmana yönelmesi emperyalizmin en büyük korkusudur. Bu korkuyu büyütmek ve korktuklarını başına getirmek ulusal ve sosyal kurtuluş mücadelelerinin her cephede büyütülmesi ve desteklenmesiyle olacaktır. Kapitalizmin en yüksek aşaması emperyalizme karşı en geniş halk kitlelerini proletarya önderliğinde birleştirecek anti emperyalist cephenin büyütülmesi bugün en önemli görevlerden biridir.” (abç)

Görüleceği gibi bu tutumda da o hayal alemlerini süsleyen geniş halk kitlelerini proletarya önderliğinde birleştirme olasılığını mümkün kılabilecek olan o geniş halk kitlelerini emperyalist savaş tehdidine karşı örgütleyip harekete geçirme sosyal pratiğinin esamesi dahi yok. Umut, bugünkü realitede karşılığı olmayan “ulusal ve sosyal kurtuluş savaşlarının yükseltilmesine” bağlanmış. Keşke bunların bugün emperyalist savaşın önüne geçebilecek bir gerçekliği olsaydı; ama yokken ve bu biliniyorken, bu sorumluluğu bunlara havale etmek, aslında kayda değer hiçbir şey yapmamakla eşdeğer değil midir?

Özetle: Devrimci siyasal mücadelenin ele alınış ve yürütülüşünden anlaşılan şey, işte bu iki farklı örnek somutundaki gibidir denirse, hiç de yanlış olmayacaktır.

(Devam edecek.)

https://www.kaypakkayahaber.com/kose-yazisi/mevcut-kosullarda-devrimci-siyasal-mucadelenin-one-cikan-toplumsal-dinamikleri-1

 

 

1770

Halil Gündoğan

Halil Gündoğan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Halil Gündoğan

II. ABDÜLHAMİD MEVZUU[*]

 

“Gerçeği bilmeniz gerekiyor,

gerçeği aramanız gerekiyor.

Gerçek sizi özgür kılacak.”[1]

 

“ÖZELEŞTİRİ”NİN ELEŞTİRİSİ[*]

 

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Sende, ben, imkânsızlığı seviyorum, 

fakat aslâ ümitsizliği değil.”[1]

 

Anlama/ ve kavramanın dünyayı değiştirmek için mücadele edenler için eleştirel bir “olmazsa olmaz” olması yanında; “Netlik [de] insanın en büyük gücüdür.”[2] Bu bir.

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! (1ci bölüm)

Açıklama: Bu yazı, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin Genel Başkanlığına getirildiği dönemde, 2010 tarihli Partizan’ın 72. Sayısında yayımlanmıştır. Yazı eski olsa da, yazılanlar eski sayılmaz. Zira Mayıs 2023 seçimlerinde “halkın umudu” olarak önümüze konan Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’sinin burjuva-feodal sistemde oynadığı rol, özellikle de seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Ve ortaya çıkan bu gerçeklikler, Partizan makalesinde dikkat çekilen ve tespitleri yapılan gerçekliklerle uyumludur.

Beylere ve devlete karşı olmak (Nubar Ozanyan)

Artsahk (Karabağ) sekiz aydır kuşatma ve abluka altında. Elektrik, gaz, akaryakıttan yoksun; açlığa ve dermansızlığa mahkum edilmiş bir şekilde teslim olması bekleniyor. Soykırımın günümüzde almış olduğu en utanç verici ve acımasız hali yaşatılmaktadır halka.

Ne uluslararası Adalet Divanı’nın kararı ne sekiz aydır çalınan diplomatik kapılar, Karabağ’da yaşayan Ermeni halkının yaşamsal sorunlarına çare, derdine derman oldu. Yapılan sayısız görüşme, müracaat ve iletişimden hiçbir sonuç çıkmadı.

“Bir Tek Mücadele Kaybedilir; O Da Terk Edilen Mücadeledir.” (Kadınların birliği)

Cumartesi Annelerinin eylemi, bu ülkenin en uzun soluklu mücadelesidir… Birçok kez engellendi, saldırıya uğradı, sürekli hale gelen polis saldırısı nedeniyle 1999’dan 2009’a kadar ara verildi, pandemi döneminde online olarak yapıldı ama ne olursa olsun Cumartesiler, 1995 yılından bu yana yani 28 yıldır “kaybolan” çocuklarını, eşlerini, babalarını, annelerini, arkadaşlarını, yakınlarını arayan insanların ama en çok da annelerin eylem günü oldu.

Yeni Emperyalistler Eski Emperyalistlere Karşı

Kapitalizmin; gelişmesi, genişleyerek yoğunlaşması ve üretimin her geçen gün artmasıyla ortaya çıkan tekelleşme ve uluslararası yönünün esas hale gelmesi, onu daha saldırgan bir aşama olan emperyalist bir aşamaya ulaştırdı. Bu gelişme, sınıfların netleştiği ve sınıflar arası mücadelenin keskinleştiği kapitalist ekonomik sisteminin diyalektik gelişiminin bir karakteristiğidir. Kapitalizm derinlemesine ve enlemesine geliştikçe yeni emperyalist ülkeler ortaya çıkacak ve bu da  emperyalistler arası çelişmeyi artan ölçüde derinleşecektir.

BRICS'in Johannesburg'da zirve toplantısı

Çin yeni emperyalist konumunu genişletiyor

Bugün Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde Vladimir Putin'in yalnızca sanal olarak katıldığı yeni emperyalist BRICS ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) zirve toplantısı sona eriyor.

Altı ülke eklendi

Tartışmaların merkezinde 14 yıl önce kurulan BRICS grubunun "BRICS Plus" olarak genişletilmesi yer alıyordu.

“ECDAT” HİKÂYELERİ[*]

 

“Geçmiş içinde yaşanacak bir şey değildir.

Eyleme geçerken içinden bir şeyler çekip

çıkarttığımız bir sonuçlar kuyusudur.”[1]

 

KADINLARIN BİRLİĞİ | Halk Okulu Devrimcilik Adı Altında LGBTİ+ Düşmanlığı Yapmaya Devam Ediyor!

Bir süredir Halk Okulu’nda LGBTİ+lar ve LGBTİ+ mücadelesi üzerinden genelde ilerici, devrimci harekete özelde proletarya partisine yönelik “değerlendirme”lerde bulunulmaktadır.

Bu “değerlendirmelerin” temel anlayışına ve üslubuna, devrimci kamuoyu da bizler de aşinayız.

Martager (Nubar Ozanyan)

Yaşamı Fakir, savaşımı Martager olan komutan, sert yaşadı. Bir derviş gibi Kafkaslar’ı, Ortadoğu’yu dolaştı. Mazlumların yaşamından gürültü yapmadan kopup giderken geride derin izler ve unutulmaz anılar bıraktı. Yaşadığı her toprak parçasında eski ve köhnemiş olan her şeye meydan okudu. Yaşarken Ararat’a, düşerken Cudi’ye bakarak “Elveda” dedi.

Devrimci Bir Çıkış İçin Örgütlen-Örgütle

“…Komünist Enternasyonale bağlı tüm partiler, ‘Kitlenin daha derinlerine!’, ‘Kitlelerle daha sıkı temas!’ şiarlarını ne pahasına olursa olsun pratiğe geçirmelidirler; kitleler sözünden anlaşılması gereken emekçilerin ve sermaye tarafından sömürülenlerin, özellikle de en örgütsüz ve en bilinçsiz, en fazla ezilen ve örgütsel olarak kapsanması en zor olanların tümüdür.”(1)

Sayfalar