Neden Öcalan’ın özgürlüğüne karşı sessizsiniz? (Vedat Yeler)
Üzülerek böyle bir yazıyı yazdığımı belirtmek istiyorum. Galiba ilk başta ifade etmem gereken mesele, ben ve benim gibi Marksizm suyuna bulaşmış birçok Kürdü ‘hüsrana uğratan bir konunun’ hüznünü dile getirmek oldu. Çok basit ve sade bir dille, hiçbir teorik ve ideolojik kriz yaratmadan 9 Ekim Komplosu’nun yıldönümünde 23 yıldır ağır tecrit altında olan bir halkın önderliği için örgütlenen bir kampanyaya ve bu kampanya nezdinde açığa çıkan Türkiye sol, sosyalist, devrimci, demokrat… kesimin sessizliğine değineceğim. Kişisel ve duygusal bir sitem olarak da ele alabilirsiniz. Ya da biraz daha düşünüp gerçekten Kürtlerle olan ilişkilerinizi sorgulayabilirsiniz.
Hatta hiç kaleye almadan yolunuza devam da edebilirsiniz. Veyahut en basitinden başınızı kaldırarak dünyanın dört bir yanından atılan yüz binlerce tweete bakıp, ‘Biz neden bir açıklama yapmadık? Biz neden olması gerek dayanışma, destek adımlarını atmadık?’ da diyebilirsiniz. Sizin tercihiniz. Saygı duyarım. Ama burada bir parantez açmam gerekiyor. Türkiye solunun kendi içinde uzun yıllardır tartıştığı, mücadele etmeye çalıştığı şovenizm ve sosyal-şovenizmin varlığı üzerine de düşünebilirsiniz. Umarım bu sonuca çıkmazsınız ama sizin takdirinizde olan bir şey.
Bir polemik yaratma derdinde de değilim. Sadece olması gerekenleri söylüyorum. Çünkü ortada bir halkın talebi var. Bu talep dört parçaya bölünmüş ve dört parçada egemen olan ulusların soykırım politikalarına karşı amasız-fakatsız direnen, bedel ödeyen Kürt halkının talebidir. Emperyalist güçlerin ve işbirlikçileri olan bölge gericilerinin Ortadoğu’yu cehenneme çeviren savaş politikalarına karşı bölge halklarına umut olan, mücadelesi sınırları aşan bir halkın ve hareketin talebidir. İster kabul edilsin, ister edilmesin; bu halk kendi özgürlüğünü Sayın Öcalan’ın özgürlüğü ile eşdeğer tutmaktadır ve bu yüzden her süreçte, her yerde ve her alanda yegâne talebi, ‘Rêber Apo’ya Özgürlük!’ şiarı üzerinden faşist Türk devletine karşı direniş mevzisine dönüşmektedir.
Kürt özgürlük mücadelesinin ilk olarak 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra Diyarbakır 5 Nolu Hapishanesi’nde gerçekleştirdiği açlık grevi, son 10 yılda tek bir talep ile gündeme geliyor; Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması. Sokak ortasında vahşice katledilen, bedenleri panzer arkalarında sürüklenen Kürt gençlerinin yüreğinden geçen de ‘Rêber Apo’ya Özgürlük!’ olmaktadır… istisnalar hariç, bunu biz Kürtlerden başka kimsenin anlamayacağı kanaatindeyim. Sadece anlamaya çalışılabilir. Herhangi bir sorun veya olayla karşılaşanlar en iyi o sorunu anlamlandırabilenlerdir. Çünkü hissiyatı ve teorik kavrayışı doğrudan pratiğinden gelir. Diğer türlü meselenin algılanma biçimi sadece teorik düzlem üzerinden anlaşılır. Bu da araya bir uçurum koyar. Burada Türkiye solunda hakim olan çizgiye dikkat çekebiliriz. Çünkü bugün yanı başında her türlü saldırı altında olan ve birçok alanda aynı düşmana karşı omuz omuza mücadele eden bir hareketin ve halkın talebine bu kadar yabancı kalabilmenin işaret ettiği bir nokta da burası olmaktadır. Umarım yanılıyorumdur. Çünkü birçok hareketin Rojava Devrimi ile beraber bu anlayışı yok etmeye çalıştığını da not düşmek gerekir. Ama bahsettiğimiz mesele öyle on yıllık bir sorun değil. On yıllara varan bir anlayışın kök salmasından ve bunun üzerinden şekillenen tabanlardan bahsediyoruz. Yani Türkiye solunda hala şovenizm veya sosyal şovenizmin en ufak bir kırıntısı varsa, bu da daha egemen ulus siyasetinden yani Türk kimliğinden kurtulamadığına işaret etmektedir ve böyle bir pratiğin bir nedeni olarak okuyabiliriz.
Eminim ki, birçok sol anlayış buna direk karşı da duracaktır. Sınıf ve ulus kavramları perdesinden çeşitli savunma argümanları ortaya koyacaktır. Hatta kendi iç sessizliğinde ulusal ve sınıfsal hareket, önderlik gibi kıyaslamalar üzerinden ‘Marksist’ bir tutumla bütün doğruluğunu teorize edecektir. Yani kendi argümanları ile kendisini vuran bir tutuma ortak olacaktır. Ki en trajikomik ve yaygın meselelerden biri de budur. Af eyleyin ama biz Kürtler de Marksizm ve sınıf mücadelesini az çok okuyabiliyoruz. Hatta bir şey söylemek gerekirse, bu topraklarda emeği en ucuza satılan, en kötü koşullarda çalıştırılan, en ağır iş kollarında yıpranan… bir halkız. Ama en çok sömürülen emeğimizle değil, var olan dilimiz ve kimliğimizden doğru katlediliyoruz. Kemalizm ile kol kola yürüyen bu anlayışların en iyi cevabı Kaypakkaya’dır. Bu noktada çok fazla söze gerek yok, zaten tarihin her sahnesinde egemen ulus kimliğinin sol savunucuları olarak berrak suyu bulandırma gibi bir görevi kendilerine rehber edinmişlerdir.
Esasta IŞİD ve TC barbarlarına karşı omuz omuza yürüyen ve bedel ödeyen anlayışların bu konudaki tutumu sorgulatan bir kapı açmaktadır. Faşizme karşı bu kadar ortak mücadele, birlikte hareket etme sözlerinin pratikte yaşam bulduğu bir süreçte bu anlayışların sessizliğine karşı insan ister istemez, ‘Neden Sayın Abdullah Öcalan’ın özgülüğüne karşı sessizsiniz?’ sorusuna başvurmaktadır. Misal dünyanın başka bir yerinde tutsak olan herhangi bir devrimci, sosyalist kişi veya önder için yürütülen kampanyalara can havli ile destek veren dayanışma çağrıları yapılabilmektedir. Ama günler öncesinden alt yapısı örülmüş, her yerde canla-başla çalışmaları yapılmış yanı başındaki halkın talebine, öfkesine, heyecanına sessiz kalınıyor. Af eyleyin niyet sorgulamıyorum. Sadece Marksizm suyuna bulanmış bir Kürt olarak ‘Neden’ sorusuna karşılık gelecek cevabı merak ediyorum.
1 Mayıs'ı Taksim'e Mahkum Etmek!
1 Mayıs; sıradan bir gün değil, sınıfın ortaya çıkışından bu yana, ulusal ve evrensel düzeyde, burjuvaziye karşı verdiği mücadele deneyiminin toplam deneyim ve birikimlerini içeren ve onu yaşatmak için ortaya koyduğu kavganın adıdır. Bu nedenle de 1 Mayıs Uluslararası işçi sınıfının mücadele ve dayanışma günüdür.
"Legal parti sorunu" Üzerine
Legal parti sorunu, aslında hem Uluslararası Komünist Hareket ve hem de Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi açısından hiçte yeni ya da ‘bakir’ bir sorun sayılmazken; ama nedense devrimci hareketin ‘radikal sol’ olarak addedilebilecek kimi kesim ve yazarlarınca, böyleymiş gibi sunulmaya çalışılmakta.
Emperyalizm Üzerine Notlar -2
“Motor Üretimi Yoksa, Emperyalizm De Yoktur”
Soru: 2 -Türkiye'nin kendi tekniği (gelişmiş sanayisinin) yoktur. Örneğin bir motor bile yapamamaktadır. (Marksist Teori'nin Almanya-Frankfur'da 24 Şubat 2024"de düzenlediği "Lenin Dünyaya Bakmak" Sempozyumu tartışmalarından)
TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Partimiz Savaşımızı Aydınlatmaya Devam Ediyor: Ona Omuz Ver! Güç Kat!
Ailevi sorunlar, geçim derdi, gelecek kaygısı, hayaller, yaşanmışlıklar, günden güne ömrün tükenmesi ve sonuç olarak hiçbir şey yaşamadığını farkettiğin ve yüreğine bir acının gelip oturduğu an... bunu ikimize kendime armağan ediyorum. Dost varmı ki şu zaman da derdini alıp vuracak sırtına ..ve biz nelerden uzak kalmışız haberimiz yok...şimdi ki dostluklarda ne duman ne tüten var
TKP-ML MK: TKP-ML, 52 YAŞINDA!
“Daha Sıkı, Daha Sağlam, Daha Kararlı Bir Savaş” İçin Israr ve Sebatla!
Mao Zedung yoldaşın önderliğindeki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı sarsan fırtınaları içinde, coğrafyamız sınıflar mücadelesinin bir ürünü olarak doğan partimiz TKP-ML, 52 yaşında!
Emperyalizm Üzerine Notlar
Uzun bir zamandan beri emperyalizm üzerine makaleler yazıyorum, konferanslar veriyor, panellere katılıyorum. Bir de „Emperyalist Türkiye“ adlı kitabım yayınlandı. Bu kitapta'da Türk devletinin emperyalistleştiğini ve emperyalist bir devlet haline geldiğini; ekonomik, siyasi ve askeri olarak değerlendiriyorum.
Katıldığım seminer, panel, konferans ve çeşitli konuşma ortamlarında, yeni emperyalist ülkeler konusunda bana bir çok sorular soruldu, benim tezlerime karşı karşı tezler ileri sürüldü. Bir çoğu tezlerimi onaylarken, çoğunluk tezlerimi reddetti.
Patika, Politika mı Arıyor Yoksa..
"Başkası olma kendin ol
Böyle çok daha güzelsin"
Anasının kuzusu
Ciğerimin köşesi"
Marifet solun sağıyla başarılı olmak değil ki.
Afyon, antalya, istanbul, ankara...
İmamoğulları, yavaşlar, böcekler... falanlar filanlar.
Sanki seçimleri kaybettiren sol gibiymiş gibi
Sanki seçimleri kaybettiren de parlamentizm gibiymiş gibi
Hiç kimse zafer kazanan solun sağı karşısında solu ve parlamentizmi dahil ağzına almıyor.
Proletarya chp'nin sağını satın almış gibi.
Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*
Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.
Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim
Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.
TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!
İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı
İsyan, Direniş, Serhildan!
Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.