ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE
13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu gerçekliğiyle karşı karşıyayız.
Türkiye'de insan (işçi) ve doğanın fütursuzca bir yağması söz konusudur. Türkiye'de, bu son 20 yıl içinde olduğu kadar, insan ve doğa bu denli yağmalanmamıştı denebilir. Aslında sorun matematik olarak ele alınırsa, doğa ve insan (işçi), ters orantılı olarak, yağmalanması ve aşağılanmaları, sermaye birikimine koşut gider. Burjuvazi, iki temel sömürü kayanağı olan doğa ve işçi üzerine yüklendikçe yükleniyor. Sermayesi büyüdükçe sömürü ve doğayı tahrip etme, işçinin aşağılanması ağırlaştıkça ağırlaşıyor ve doğa bu ağır sömürüye katalanamıyarak başka felaketlerin yanı sıra, kendini göçük, grizu, ekolojik dengesinin bozulması olarak dışa vuruken, işçilerde birer ölü olarak “iş kazası”, göçük altında kalma ve insani yaşamdan bütünüyle uzaklaşarak sermayenin kölesi haline getiriliyor.
Son 20 yıl içinde işçinin ve doğanın bu denli aşırı sömürüsü, doğanın adeta kapanın elinde kalması, Türk tekellerinin emperyalistleşmesi, Türk devletinin ise emperyalist karaktere sahip olmasıyla doğrudan ilgisi vardır. Bu aşırı sömürü ve aşırı baskı ortamında, Türk tekellerinin sermaye birikimini katlayarak devam ettirmesini sağlamaktadır. Tekellerin ve büyük bankaların kar hanelerine bakıldığında, son yıllarda elde ettikleri karı, daha önceleri elde etmemişlerdir. 2022 yılında Kamu ve özel banklarının karı %400-700'lerin üzerine çıkmıştır. Tekellerin karları arttıkça, “bu kadar yeter” deyip aşırı sömürüden vazgeçmezler, tersine, “daha fazla”, “daha fazla” diyerek, doğanın ve insanın derisini yüzmekten asla vazgeçmezler. Aşırı kar, aşırı sömürü ve aşırı baskıyı beraberinde getirir.
Kapitalizmin ağır sömürü ve baskı koşullarından dolayı doğa da işçi aynı şekilde yıpranır ve aşağılanır. Kapitalizm ortadan kaldırılana kadar, yani, yeryüzünden devrimle tasfiye edilene kadar, bu durum ağırlaşarak devam edecektir. Bunun bir orta yolu, kapitalizmin reforme edilmesi, ehlileştirilmesi, sosyalleştirilmesi, demokratikleştirilmesi, bir başka söylemle; az sömürüsü, çok sömürüsü yoktur. Kapitalizmin kuralı; azami sömürüdür. Bu da ekokırım ve işçi kırımı olarak ortaya çıkar. Sermaye birikimi insan ve doğanın sömürü ve yıkımı üzerinde büyür ve varlığını bu yıkım üzerinden sürdürür. Kapitalist sistemin işleyişi başka bir yasa tanımaz.
SERMAYENİN BİRİKİMİ = EKOKIRIM VE İŞÇİ KIRMI
Gazete haberlerine bakılırsa:
„1923'ten 2002 yılına dek geçen 80 yılda Türkiye genelinde toplam 1186 maden ruhsatı verildiği öğrenildi. Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü'nün verilerine göre 2008-2023 arasındaki son 15 yılda ruhsat sayısının 386 bine ulaştı.
Bir başka haber:
„TEMA Vakfı’nın hazırladığı maden projelerinin yoğun baskısı altında olan 24 ildeki maden ruhsatları haritalandırma çalışmasına göre; 3 binden fazla endemik canlı türü madencilik faaliyetlerinin tehdidi altında.
Türkiye’de endemik tür sayısı 3 binden fazla ve endemizm oranı yüzde 34,4. Bu oran Yunanistan’da yüzde 14,9, Fransa’da yüzde 2,9, Polanya’da ise yüzde 0,1’dir.” [1]Erdoğan başkanlığındaki hükümetin neden ayakta tutulduğu, neden her seçimi kazandığı, daha doğrusu, sermaye kesimi tarafından kazandırıldığının arkasında doğrudan bu vb. yağmalar ve sermayeni aşırı birikim süreci vardır.
Türkiye'deki yakın zamanda gerçekleşen madenci katliamlarını burada sırlamaya gerek yoktur. Yalnızca, Soma'da bir seferde 301 işçi katledildi. Peşinden başka madenci katliamları geldi. Ne için, kan emici bir kaç tekelin, azami karı, aşırı sermaye birikimi ve palazlanması uğruna...
Doğa da aynı şekilde katlediliyor. Siyanür ve diğer zehirli maddelerle zehirleniyor. Siyanür, maden ocağının etrafında kalmıyor, yayılabildiği kadar yayılıyor. İliç'teki siyanür Murat suyuna karşmasıyla Fırat ve Dicle'nin döküldüğü Basra Körfezine kadar iner. Siyanür ile altın çıkaran sermaye tekeli bunu düşünmez. Sermayesini ne kadar büyüdüğüne bakar. Bunun tek tek kapitalistin niyetiyle bir ilgisi yoktur. Kapitalist sistemin kendi kanunları, işleyiş biçimi kaçınılmaz olarak bunu dayatır.
TEMA Vakfı'nın, maden ruhsatı verilen illeri ve buraların kaçta kaçının maden arama bölgesi olduğunu açıkladığı bilgiler var. Adete ülkenin bütün alanı maden arama alanı olarak belirlenmiş ve ruhsat verilmiş. Madeni bulan, bulduğu yere “çökebilir” diye.
Bu bilgileri buraya almakta yarar var. Felaketin ve yağmanın boyutunu ve korkunçluğunu görmek için.
“ TEMA Vakfı olarak 2019 yılından itibaren sürdürdüğümüz maden ruhsat haritası çalışmaları sonucunda 29 ilimizin yüzölçümü olarak %67’sinin IV. Grup madenlere ruhsatlandırılmış olduğunu tespit ettik. Gümüşhane’nin %93’ü, Kütahya’nın %92’si, Giresun’un %85’i, Rize’nin %82’si, Uşak’ın %80’i, Çanakkale-Balıkesir (Kaz Dağları) %79’u, Trabzon’un %77’si, Ordu’nun %74’ü, Zonguldak-Bartın’ın %72’si, Artvin, Eskişehir’in %71’i, İzmir’in %70’i, Bayburt, Sivas, Tekirdağ-Kırklareli’nin %65’i, Erzurum’un %63’ü, Muğla’nın %59’u, Kahramanmaraş’ın %58’i, Afyonkarahisar, Erzincan-Tunceli’nin %52’si, Tokat’ın %46’sı, Karaman’ın %38’i ve Siirt-Şırnak-Batman’ın %34’ü IV. Grup madencilik faaliyetlerine ruhsatlıdır.”[2]
Ancak, TEMA vakfı, sadece vb. gibi değerli (altın, kömür, demir bakır, krom vb.) madenlerin yer aldığı IV. Grup madenciliğe yer vermiş. 1. Grupta kum, çakıl, kil gibi inşaat için kullanılan madenler, ikinci grupta, mermer ve türevler, 3. grupta ise tuzlar yer alıyor. Bütün madenlerin ruhsat haritasını verseydi, Türkiye'de izin verilen madencilik (kum, çakıltaşlarından, değer açısından alt düzeydeki madenlere kadar arama ve işletme ruhsatları) alanlarının çok daha geniş bir alanı kapsadığı görülecektir. Buna göre, Kaz dağlarının %79'u, ormanların %80'i, korunan alanların %55'i, önemli doğa alanların %95'i, tarım alanların %78'i, maden çıkarma alanları olarak ruhsatlanmıştır.[3]
Doğa, uluslararası ve “yerli” tekellere parsellenmiş. Burada insan ve doğanın yaşamasına yer yoktur. Ve bu, sermaye birikimi sağalayacak her yer kapitalistlere, sermaye sahiplerine ait olduğunun vesikasıdır!
Doğanın Katliamından Yalnızca Yabancı Tekeller Mi Sorumlu?
Türkiye'de maden işletme ruhsatına sahip 118 yabancı tekel var olduğu söyleniyor. [4]
Bu firmalara ait toplamda 593 maden ruhsatı bulunduğu ve 206 tanesinin işletme ruhsatı olduğu bilgisi var ve bu bilgiler 2019 yılına ait. Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi'ndeki bilgilere göre ise yabancı maden şirketlerin saysı 773.[5]
Altın madenciliğini güzelleme derneği olan ve bütün madenciliğin “doğa dostu” olduğunu anlata anlata bitiremeyen “Altın Madenciler Derneği”nin internet sitesinde yer alan biligilere göre ise, Türkiye'de faal olarak işletilen 20 altın madeni var. Aşağıdaki tablo'da bunlar görülüyor:
Türkiye'de altın Madenleri
Maden
Şirket
Üretime Geçtiği Yıl
1
İzmir-Ovacık6
Koza Madencilik (Koza Holding)
2001
2
Manisa-Sart
Pomza (Soylu Grup tr)
2002
3
Uşak-Kışladağı
Tüprag (Eldorado Gold Corporation -EGC-) Kanada
2006
4
Gümüşhane-Mastra
Koza Madencilik
2009
5
İzmir-Çukuralan
Koza Madencilik
2009
6
Erzincan-Çöpler
Alacer (SSR %80 ve Çalık %20) Kanada
2010
7
İzmir-Efemçukuru
Tüprag (EGC) Kanada
2011
8
Eskişehir-Kaymaz
Koza Madencilik
2011
9
Niğde-Bolkardağ
Gümüştaş (Aydın Doğan ve başkaları tr)
2012
10
Gümüşhane-Midi
Yıldızbakır (tr)
2012
11
Kayseri-Himmetdede
Koza Madencilik
2013
12
Fatsa-Altıntepe
Bahar (tr)
15
13
Sivas-Bakırtepe
Demirexport (Koç H.)
2015
14
Konya-İnlice
Esan (Eczacıbaşı H.)
2015
15
Balıkesir-Kızıltepe
Zenit (Özalaltın Holding)
2017
16
Çanakkale-Lapseki
Tümad (Nurol Holding -NH-)
2018
17
Balıkesir-İvrindi
Tümad (NH)
2019
18
Kayseri-Develi
Öksüt (Centerra Gold Inc -Kanada)
2020
19
Balıkesir-Gediktepe
Lidya/Çalık-Kanada
2022
20
Bilecik-Söğüt
Gübretaş (Tarım Kredi Kooperatifleri)
2023
[1] 2005 yılından itibaren Koza Altın İşletmeleri A.Ş. (Koza altın tarafından satın alındı)
Hemen bütün madenci tekellerin internet logosu: “Önce insan ve çevre, sonra madencilik”. Elbete, yalan yazıyorlar. Terisi ve hatta şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: sermaye birikiminin olduğu yerde insana ve doğaya yaşam hakkı yoktur! Doğrusunu yazsalardı; “işçinin ve doğanın canı cehenneme; önce sermaye, yine önce sermaye” yazacaklardı.
Yağmanın boyutu büyük ve korkunç. Bunun başka bir açıklaması yoktur. İnsan varlığının doğrudan tehdidir. Ancak, bu tehdit, yalnızca yabancı emperyalist tekellerden mi geliyor! Bazı “ulusalcı” ve hatta solcu basına bakılırsa “madenlerimiz yabancı tekellere peşkeş çekilmiş”. “Vatan toprağını yabancılar zehirliyor.” Ancak, aynı basın, yerli tekellerin doğayı zehirlemelerine, işçiyi öldürmelerine pek ses çıkarmıyorlar, çoğu zaman görmezden geliyorlar. Hatta bazıları “İliç doğunun Paris'i” olduğunu yazacak denli alçalmış.[7] Eski başbakanlardan Davutoğlu'nun, Türk ordusu tarafından bombalanan ve yıkılan Sur'u “Toledo yapacağız” deme alaçaklığı gibi....
Yukarıdaki tablo'da 20 altın maden işletmesi ve bunları işleten 13 işletmeci tekel var. Bu 20 maden işletmesinin 5'i yabancı (esasta iki Kanadalı tekel), diğerleri Türk tekellerine ait. Beş altın madeni işletmesi Koza Holdinge ait. Bir tanesi Koç Holdinge bağlı Demirexport tekeline, bir tanesi Eczacıbaşı Holding'in Esan tekeline ve iki tanesi de Nurol Holding'e bağlı Tümad tekeline ait. Görüldüğü gibi, altın madenlerinin işletmesinin çoğunluğu “yerli ve milli” tekellere aittir. Doğayı bunlarda diğer yabancı tekeller gibi katlediyor. Ama gürültü “yabancılar” üzerinden koparılırken, “yerli” denen ve uluslar arası niteliğe sahip emperyalist Türk tekelleri korunmaya çalışılıyor. Oysa, aynı tekeller, Afrika, Asya ve Avrupa'nın bir çok ülkesinde altın, demir ve diğer maden ocakları işletiyorlar. [8]
Çalık Holding:
Çöpler madenini işleten Anagold (SSR-Aalacer), Çalık Holding (ÇH) ile ortak ve ÇH'in buradaki payı %20. Ancak arama faaliyetlerinin %50'si ÇH'e ait. ÇH faaliyet alanları sadece Türkiye değil. Bir çok ülkede maden, inşaat, bankacılık, enerji vb. alanlarda yatırımları var. Lidya madencilik, Anagold'un %20'sine, Polimetal'in yüzde yüzüne, Artmin ve Tunçpınar'ı %70'ine sahiptir.[9]
ÇH'ın internet sitesindeki faalyetine bakılırsa, dünyanın bir çok yerine yayılmış. Arnavutluk'ta bankası var ve 2022 yılında Arnavutluğun en fazla kar eden ikinci bankası.[10] Sadece Afrika ya da Avrasya ülkelerinde değil, Avrupa'da da faaliyetleri, yani sermaye yatırımları var. ÇH ile ilgili bir çok bilgiye, benim “Emperyalist Türkiye” adlı kitabımda yer verildi.[11]
Ben burada ÇH, Afrika ülkelerindeki maden (şimdilik altın ve demir) yağmalarından söz edeceğim.
Haklı olarak yabancı emperyalist tekellerin ülkemizin madenlerini yağmalamasına, doğayı ve insanımızı katletmesine karşı tepkimizi en yüksek perdeden çıkarmalı ve bütün emperyalist yağmacı tekellere karşı mücadele etmeliyiz. Bu yetmez, aynı zamanda Türk tekelerinin ülke içinde olsun, ülke dılşında olsun sömürü ve yağmalarına karşı sessimizi çıkarmalı ve mücadele etmeliyiz.
ÇH ait Lidya Madencilik, Mali'de Lidya Mali S.A. adıyla ve Gine'de maden aramaları yapıyor. ve faaliyet sürdürüyor. Gine'nin iki bölgesinde demir ve iki bölgesinde de altın madeni pojesi var ve aramalarını sürdürüyor.[12] Ayrıca, Senagal ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde de enerji yatırımları var.
Afrika ülkelerinden Burkano Faso ve Liberya'da MNG holdingin altın madeni işletmeleri var ve Burkano Faso'daki MNG holding tarafından işçilerin işten çıkarılması üzerine, işçilerin protestosu polis tarafından bastırılmak istenirken, polislerin bir işçiyi öldürmesi üzerine olaylar büyümüştü.[13] Dünya gazetesinden Kerim Ülker'in verdiği biligiye göre MNG holding 2017 yılında 120 bin ons altın çıkarırken, 2023 yılı itibariyle 320 bin onsa çıkarmış.[14] Aynı kaynağın verdiği bilgilere göre; Denizli Holding Sudan'da, Cengiz Holding Özbekistan ve Azerbaycan'da, Koç Holding İrlanda'da, Taş Yapı ve MTA Özbekisttan'da, D Mineral[15] adlı şirket Kazakistan'da altın madenleri işletiyorlar.[16]
Kanadalı anagold tekelinin yaptıklarını Türk tekeleri de başka ülkelerde yapıyor. Ne var ki, Kanadalı şirket emperyalist ve yağmacı olurken, Türk tekeleri “emperyalist ve yağmacı” olmuyor ya da böyle adlandırmaya sosyal şovenist düşünce yapısı izin vermiyor.
Empeyalizm çağında yerli ve yanbancı tekeli ayrımı yapmak sosyal şovenizmdir. Başka emperyalist tekeller Türkiye'de işçi ve emekçileri (ve toprağı) sömürüken, emperyalist Türk tekelleri de başaka ülkelerde işçi ve emekçileri (ve toprağı) aynı şekilde yağmalıyor ve sömürüyorlar.
Bütün emperyalist tekellere karşı mücadele edilmelidir. Kapitalizm işçi sınıfının devrimci mücadelesi ile yıkılıp yerine sosyalizm kurulmadan, ne doğa ne insan rahat edecektir. Ve gelinen aşamada kapitalizm, insanlığı varlık-yokluk sorunuyla karşı karşıya bırakmıştır.
Almanya Marksist-Leninist Partisi; “Küresel Çevre Felaketi Başladı” (Die Globale Umweltkatastrophe Hat Begonnen! ) başlıklı kitap Ekim (2023)yayınaldı ve bu bilimsel çalışmada, kapitalist sistemin doğayı nasıl tahrip ettiği ve geri dönüşümsüz bir sürecin içine girildiği bilimsel olarak anlatılırken, şu gerçeği de vurguluyor: İNSANLIK TEHDİT ALTINDA! Kurtuluş sosyalist bir dünya yaratmakta!
Doğanın ekolojik dengesi geriye dönüşümsüz bir şekilde tahrip olmuştur ve insanlığı doğrudan tehditeder duruma gelmiştir. Buna rağmen, kapitalizm yıkılıp sosyalist bir dünya inşa ettiğimizde, insanlığın ve tüm canlıların varlıkları ve yaşamları yok olmaktan kurtulabilir. Hala bu şansımzı var. 20.02.2024
[1] https://www.gazeteduvar.com.tr/son-15-yilda-38https://www.msn.com/tr-tr/haber/gundem/son-15-y%C4%B1lda-386-bin-maden-ruhsat%C4%B1-verildi/ar-BB1imtDC6-bin-maden-ruhsati-verildi-haber-1669831
[2] www.tema.org.tr/basin-odasi/basin-bültenleri/tema-vakfindan-ilk-aciklamasi-ülkemizde-vahsi-madencilik 15.02.2024
[3] www.gazeteoksijen.com/turkiyenin-yarisi-madenlere-feda 16.02.2024
[4] ttps://www.evrensel.net/haber/373679/omer-fethi-gurer-maden-kanunu-15-kez-kimler-icin-degisti 15 Şubat 2019
[5] Invest.gov.tr//tr/sektors/sayfalar/mining-and-metals.aspx
[6] 2005 yılından itibaren Koza Altın İşletmeleri A.Ş. (Koza altın tarafından satın alındı)
[7] Fikret Çengel adlı sermayenin kalemlerinden biri de şöyle yazmıştı: „Altınla tanışan İliç Doğu'nun Paris’i oldu”
https://www.dunya.com/kose-yazisi/altinla-tanisan-ilic-dogunun-parisi-oldu/698526 17.07.2023
[8] 19 Kasım 2021 tarihinde Giresun'un Şebinkarahisar ilçesinde, Yıldız Holding'e bağlı Nesko şirketinin işlettiği maden ocağının atık (elbette zehir) biriktirme barajı patladı. Ve büyük bir çevre falaketi eydana geldi. Zehirler Karadenize kadar ulaştı. İşte yerli emperyalist bir tekelin doğa katliamı!
[9] www.calık.com/tr/sektörler/madencilik-sektoru/lidya-madencilik
[10] www.patronlardunyası.com/calik-holdin-ananim-sirketine-ait-bkk-2022-yilinda…
[11] Yusuf Köse, Emperyalist Türkiye, sf. 191
[12] www.africaintelligence.com/west-africa/2020/01/14turkish-tycoon-and-erdogan-pal-ahmet-calik-embarks-on-mining-adventure
[13] Yusuf Köse, emperyalist Türkiye, sf. 260
[14] Kerim Ülker, www.dünya.com/turk-sirketlerinden-altına-hucum 19 Nisan 2023
[15] Burada bir bilgiyi paylaşmadan edemeyeceğim. D mineral'le ilgili bilgileri araştırıken gördüm. D Mineral adlı tekel, bizim köyün yakınında ve bir yamacında babam ve amcamın tarlasının olduğu Karakuz -köylüler „karaoğuz“ diye adlandırır- madenlerini işletiyormuş. Amcam ve babamın en verimli ve en büyük tarlası çoktan elimizden alındı. Çocukluğumun bir kısmı bu tarlada geçmiştir.
[16] Bkz: Yusuf Köse, emperyalist türkiye, Türk tekellerinin Afrika Ülkelerindeki yatırımları, sf.259, Basım 2022, El yayınları
Yusuf Köse
Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.
http://yusuf-kose.blogspot.com/
Son Haberler
Sayfalar
Devrimci Pratik ve Militanlaşma
Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.
“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I
Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.
Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!
Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.
Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:
Tehlikenin farkında mıyız?
"Türkiye yüzyılı maarif modeli" ile hedeflenen şey; Devlet eliyle "dindar ve kindar nesil" yetiştirmek ve tedrici geçişle din esaslı bir rejim inşa etmektir,
Öncelikle ve de tereddütsüzce idrakinde olunmalı ki bu konuda yapılmak istenenin tümü, ‘toplumsal mühendislik’ yöntemleriyle, zamana yayılı olarak tamamen Erdoğan’ın ‘gizli ajandasının’ şu son derece aleni ideolojik tercihlerini hayata geçirmek maksadıyla yapılmaktadır. Yani asla ‘masumane’ ve de spontane şeyler değil bunlar. Örneğin şöyle diyordu fiiliyatta kendisine İslâm halifesi misyonu yüklemiş olan Erdoğan:
Bugün Galatasaray Meydanında bariyerler bir genişledi ve arkasından geri daraldı.
Meydana gelmeden meydana açılan her yol denetim altına alınmış, polis denetiminden ve üst aramasından sonra meydana girdik... Arkasından heykelin olduğu yere geldim, orası da bariyer ile çevrilmişti, ön taraftan giriş yerine yan taraftan giriş açılmıştı, oradan da üst aramasından geçip oturma eyleminin olacağı heykel çevresine geldik. Heykel, cumhuriyetin 50. Yıl heykeli. 100. Yıl heykeli yapıldı mı bir yerlerde bilmiyorum...
Bariyer içinde bariyer ve onun içinde izin verilen sınırlar içinde acılarımızı haykırmak!
Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – II
II.Bölüm:
Laz Nihat’ın başında bulunduğu ekip, öylesine şuursuzca bir gözü kapalılıkla kontraya tabi hareket etmekteydi ki düşünün, düşman operasyonlarının sürmekte olduğu bir arazide, başta ben olmak üzere, kendilerinden yana tavır almayacaklarına kanaat getirdikleri bir grup gerillayı silahsızlandırarak, öylece araziye terk etmeyi bile göze alabildiler…
Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – I
Aslında bu konuyu yıllar önce kaleme aldığım “Dersim Dağlarında” ve “Mao Zedung Değerlendirmeleri” isimli kitaplarımda, yaşanan somut örnekler üzerinden irdeleyip, kendimce, genel yaklaşımın ne olması gerektiğini, özlü bir perspektif olarak ortaya koymuştum. Ancak ne var ki bu kitaplarda ki tüm diğer konular olduğu gibi, bu konu da ‘meşru muhatapları’ olması gereken kişi ve yapılarca; ‘üç maymun’ seçeneğiyle karşılanmaya devam ediyor.
TKP-ML Merkez Komite: Pratiğimizde Bilinç, Bilincimizde Rehberdir İbrahim Kaypakkaya!
Coğrafyamız komünist önderi ve Demokratik Halk Devrimi’nin sönmez meşalesi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed Hapishanesi’nde katledilmesinin 51. yılındayız. Önder yoldaşımızın 18 Mayıs 1973’te katledilmesinden sonraki yarım asırlık zaman diliminde Türkiye ve Türkiye Kürdistanı toplumsal mücadeleleri tarihinin gelişim seyri, İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerini sadece doğrulamakla kalmamış aynı zamanda güncel kılmıştır.
Selahattin Demirtaş'a ve bütün tutsaklara...
"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" "LI DILÊ KU DIL HÊVÎ DIKE"
Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.
Yıllardır tanırım seni.
Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.
Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.
Akraba desem, değil.
Komşu desem, hiç değil.
TKP-ML MK Siyasi Büro Üyesiyle Röportaj: “Partimiz 53. Mücadele Yılında Faşizme Karşı Savaşını Kararlılıkla Sürdürecektir”
” Kitlelerin hakim sınıfların siyasetinden bağımsız, kendi siyasetini örgütlenmesi ve dahası bir güç olarak ortaya çıkmasını önemsiyoruz. Bu anlamıyla başta İstanbul 1 Mayıs Taksim alanı olmak üzere, işçi sınıfının, emekçilerin, kadınların ve halk gençliğinin 1 Mayıs’ta Alanlara çağrısını değerli ve anlamlı buluyoruz.”
– Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?
– İsmim Özgür Aren. TKP-ML MK, Siyasi Büro üyesiyim.
Tayyip'i, tayyip'e olan güvende yendi
Ah... kuzucuğum ah...
Ne oldu bize böyle.
Ne oldu.
Her şey tıkırında giderken...
Neler yaşadık böyle.
Bu seferde kediler chp'nin lehine mi trafoya girdi ne
Veyahut da.... veyahut da...
"Sizin siyasetçiler bizim sermayeden bir kaç kişiyi yemeye niyetlenirde bizde hemide hala iktidardayken sizlerden daha fazlasını ham... ham... etmeyiz mi ha..." demenin yarattığı korku uzlaşısı dolu komplo teorileriyle mi bundan sonraki seçimleri açıklayacağız.
Yoksa... yoksa...
Daha dün bir; bu gün iki