Çarşamba Ekim 16, 2024

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir. İhanet ve vefasızlık, devrimin yüreğine saplanan en keskin hançerdir.

Özgürlük fikrine, sosyalizm ideallerine karşı yanlış yapmaktan korkan, dört bir yandan kuşatılma altında olduğunda bile umudunu kaybetmeyen Istepan Şahumyan ve 26 yoldaşının anıt mezarı Ocak 2009’da Azarbeycan- Bakü Belediyesi tarafından yıkılır. Önce anıtın ateşi söndürülür. Sonra anıt mezar yıkılır. Ve ardından 26 siyasi komiserin kemikleri boş bir araziye atılır. Aralarında Istepan Şahumyan’ın da olduğu üç Ermeni devrimci önderin kemikleri başlarına isimleri yazılı bir mezar taşı bile bırakılmaz.

Şimdi 21. yüzyılın ilk çeyreğinde adına “Cumhuriye Turki” denilen katiller, Kürt özgürlük gerillalarına karşı benzer suçları işliyorlar. Mezarlıklar tahrip ediliyor. Gerillaların mezar taşları yıkılıyor. İsimsizliğe ve sahipsizliğe doğru yollanmak isteniyor. Tarihe bakalım, tarihi doğru okuduğumuzda göreceğiz ki, özgürlük savaşçı ve öncülerinin kaderleri hep birbirine benzer olmuştur. Zalimler, vicdansızlar mezarda bile özgürlük ve devrim savaşçılarını rahat bırakmamış naaşlarına saygı duymamıştır. Unutturmak için ellerinden gelen her türlü kötülüğü ardlarına bırakmamışlar.

İlginçtir, 26 siyasi komiserlerden Azeri önderlerin kemiklerinin üzerlerine kime ait olduğu yazılı taşlar bırakılırken söz konusu Ermeni devrimci önderlerin kemikleri olunca bir mezar taşı bile çok görülmüştür.

Irkçılık ve ayrımcılıklarını, hızını alamadıkları kin ve nefretlerini anıt mezarlara, mezar taşlarına kadar sürdüren Azeri petrol ve gaz baronlarının siyasal temsilcisi Aliyev sadece sosyalizm düşmanlığı yapmıyor, aynı zamanda tıpkı üstadı R.T. Erdoğan gibi her fırsatta utanç verici bir şekilde Ermeni düşmanlığı yapmaktan geri durmuyor.

İlginçtir ki, İlham Aliyev’in babası Haydar Aliyev de siyasal yaşamı boyunca oldukça kaypak, zikzaklı, iğrenç tutum sergilemiştir. Kendisiyle yapılan bir röportajda yaşamı boyunca sosyalist olmadığını belirten, ancak Azarbeycan Komünist Partisi Merkez Komite sekreterliğini yapan Baba Haydar Aliyev, Stalin hayatta iken Stalin’e övgüler dizen; ölümünden sonra Stalin düşmanlığında en önde yürüyen Andropov, Brejnev’i bolca övmekten geri durmayan; SSCB’nin en üst kademesine kadar çıkarak başkan yardımcılığı yapan, SSCB’nin yıkılmasıyla birlikte Komünist Parti’ni en başta terk eden, daha sonra kurucusu olduğu “Yeni Azarbeycan Parti”sinin genel başkanlığına seçilen Haydar Aliyev her sürecin ve dönemin insanı olma ünvanına sahip bir petrol baronudur. Yıllarca giydiği sosyalizm gömleğini koşullar oluştuğunda, zamanı geldiğinde ilk başta çıkararak kapitalizmi yeniden inşa etme yolunda en önde yürümüştür.

Devrim ve sosyalizm mücadelesinde istisna diyebileceğimiz hakikate ulaşan saygın insanlar çıkacağı gibi insanlığını bulamayan küçük insanlar da çıkar. Devrim ve sosyalizm ideallerine içtenlikle bağlı olanlar her türlü zorluk ve tehlike karşısında inançlarını kaybetmeyenler gibi tam aksi yolda yürüyenler de olmuştur ve olacaktır.

Istepan Şahumyan nezdinde çıkarılacak sayısız ders ve tecrübeler vardır. Devrim mücadelesinde yenilgi ve basarısızlıklar yaşansa da içinden sağ çıkılan yenilgiler başarının anası olmuştur. Kabul etmek gerekir ki, Sovyet devrim önderlerine ve öncülerine en büyük ihanet edenler önderlere en abartılı övgüler dizenler olmuştur. Bilinir ki, özgürlük mücadelesinde nankör ve vefasızlara güvenilmez ve onların yası tutulmaz, cellatların safında duranların güneşi parlamaz.

875

Prometheus’un Torunları Ateşi Yeniden Harlıyor

Tarihte hep direnenler kazanmıştır. Haklı olanlar, düşmana karşı savaşta bir çok defa yenilmelerine karşın, direnmelerinin karşılığını eninde sonunda almışlardır. Bu kural, salt geçmişe ait olmayıp geleceğe de aittir. Yunanistan’da da olacak olan budur. İşçi ve emekçiler, alın terlerinin "borç” adı altında emperyalist tekellere peşkeş çekilmesini ve bu ağır sömürü dayatmasını asla kabul etmeyeceklerdir.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Merkel-Westerwelle ikilisiyle Alman Burjuvazisi Yeni Saldırılara Hazırlanıyor

Almanya’daki 27 Eylül genel seçimler öncesinde, nasıl bir hükümet kurulacağı, Alman tekelci burjuvazisi tarafından belirlenmişti. Kamuoyu anketleri de CDU-CSU ve FDP nin önde gittiğini teyit ederken, alman tekelci burjuvazisinin yeni hükümetini de onaylamış oluyordu. Emperyalist tekelci sermayenin, ülkeyi uzun bir süredir "büyük koalisyon” adını verdiği CDU-SPD ikilisiyle yönetmesi, onlara önemli kazanımlar kazandırmıştı.

BALIK VE MELISA

Uzun zamandır işsizdi. Hangi kapıya el uzatsa boşa çıkıyordu. Evde bulunmak, ev halkıyla göz göze gelmek istemiyordu... Erkenden kalkıyor, açlıktan guruldayan midesiyle zor atıyordu kendini dışarıya. Ardından şuursuzca, saatlerce dolaşıyordu sokaklarda, caddelerde... 


ROBOSKİ’NİN KANAYAN KARANFİLİ

 

“Acıya yenilmek istemiyorsan,

onunla yüzleşmen gerek.”

(Lanza del Vasto.)

 

Masamın üzerinde bir karanfil duruyor şu an. Rengi kızıla çalan bir karanfil. Roboskî karanfili. Çamurlu patikadan otuz dört fidanın mezarlarının yan yana dizili durduğu mezarlığa doğru tırmanırken KESK’li Sedar’ın elime tutuşturduğu… Her şeyin acıya karıldığı o sisli anlarda ne yaptığımı, ne yapacağımı bilemeyip çantama atıvermişim. Eve döndüğümde çıktı…

Ben onlardan değilim, Kaypakkayanın yoldaşıyım.

 

Çanakkale Savaşında İnsanlık Dramı (Yüzbaşı Sarkis Torosyan)

 

Savaş Şiddet Üzerine Ekonomi-Politik ve Antropolojik Notlar

 

“Yoksulların zenginlere karşı verdiği savaşa terörizm,

zenginlerin yoksullara uyguladığı terörizme de savaş denir.”[2]

 

İtiraf etmek gerekir ki, savaş hakkında konuşmak, kolay bir iş değil.

Bunun nedeni, insanın savaş konusunda, “alternatif” de olsa bir ders bağlamında konuşabilmesini sağlayacak nesnellik ve uzaklık duygusunu deneyimleyebilmenin zorluğu.

KIMSENIN KUŞKUSU OLMASIN; ONLARI MUTLAKA YENECEĞIZ![1]

 

 

“Belki de asıl ustalık budur;

her zaman acemi olmayı bilmek.”[2]

 

Yedi düvel dört iklimden hoş geldiniz…

Dersim’den, Diyarbekir’den, Antakya’dan, Çorum’dan, Sivas’dan, Samsun’dan, Ardahan’dan, İzmir’den, Adana’dan, Antep’den yani “Nuh’a beşikler veren” kadim Anadolu’nun dört bir yanından buraya gelen yoksullar, işçiler, Kürtler, Araplar, Ermeniler, Çerkezler, Lazlar, Aleviler, kadınlar, gençler, çocuklar yani ötekileştirilen mağdurlar, madunlar, ezilenler, sefa getirdiniz…

NEDEN KAYPAKKAYA

“Kemalist diktatörlük, Türk şovenizmini körüklemeye girişti! Tarihi yeni baştan kaleme alarak, bütün milletlerin Türk’lerden türediği şeklinde ırkçı ve faşist teoriyi piyasaya sürdü. Diğer azınlık milliyetlerin tarihini, kitaplardan tamamen sildi. Bütün dillerin Türkçeden doğduğu şeklindeki “Güneş Dil Teorisi” safsatasını yaydı. “Bir Türk dünyaya bedeldir!”, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” cinsinden şovenist sloganları ülkenin her köşesine, okullara, dairelere, her yere yaydı.

Sayfalar