Pazartesi Eylül 23, 2024

Oy Zemano (Nubar Ozanyan)

Her yönüyle çürümüş sistemin katilleri, Kürdistan topraklarını yakmaya devam ediyor. Amed ve Merdin’de hem insanları hem de buğday ve mısırları yaktı. Evlat kokan Kürdistan toprakları şimdi duman kokuyor. Ateş ve dumanla yazılı TC’nin yüz yıllık tarihi “yakma ve yıkma”nın tarihidir. Bilmeyenler bilsin, duymayanlar duysun. Dün Ermeni kadın ve çocukları kiliselerde, Alevileri inanç ve ibadet mekanlarında, Kürtleri mağaralarda, köylerde yakanlar bugün yine Kürdü kadim topraklarında yakıyor.

Türk devleti, yıkmadığı zaman yakar. Yakamadığı zaman yıkar. Bazen de her iki suçu birden işler. Sonra geride kalan ne varsa her şeyin üstüne çöker. Çürümüş sistemin çürümüş elektrik telleri de tıpkı İha, Siha ve savaş uçakları gibi çalışır. Bakımsız elektrik direkleri, telleri tıpkı Kürdistan toprakları gibi kaderine terk edilmiştir. Köylülerin defalarca şikayet dilekçeleri ateş ve dumanı durduramadı. Her yoksul ve mazlumun ölümünden sonra olduğu gibi zulmün ve imhanın adı AKP-MHP’li cellatların ağzında “fıtrat” oluyor.

Zulmün her türlü rengiyle halka acıyı yaşatanlar, gözyaşına boğduranlar yalanlarını çuvala sığdıramıyor. Suçlular suç üstü yakalandı. Bölge valisi katıldığı toplantıya kimseyi kandıramadan gerisin geri gitmek zorunda kaldı. Kürdistan’da sivil kurumlar tıpkı askeri kurumlar gibi imha ve yok etmenin bir parçası olmuştur.

İki gerillayı imha etmek için vakit geçirmeden Siha, uçak, helikopter kaldıran generaller, 65 kilometre karelik yangını söndürecek su bulamıyor. Yangını çıkartan katiller ateşi söndürmek yerine, yangını söndürmeye gelen köylüleri engelliyor. Zulmü bundan daha iyi anlatan, resmi bundan daha açık gösteren başka tablo var mıdır?

Ateşle, ölümler terbiye edilmek istenen yoksul Kürt halkının acısı kadar öfkesi de derindir. Felaket sonrası yanarak ölen, yaralanan hayvanların sayısı yüzlerin oldukça üzerindedir. Binlerce ton buğday ve mısırın arasında yükselen feryat ve ağıtların sesi her tarafta duyuldu da bir tek Ankara’daki savaş hükümeti ve onun yalancı borazan medyası tarafından duyulmadı!

2 Temmuz’da Sivas’ta onlarca can herkesin gözü önünde diri diri yakılmadı mı? Cana kıyanlar mala kıymaz mı? Onlar için koyunun, ineğin, buğday ve mısırın ne önemi vardır ki? Birkaç gün sonra her şeyin unutulacağını düşünen AKP-MHP savaş hükümeti fena yanılıyor. Kürt kadın ve çocukları, her gün yüreklerinde sönmeyen öfke biriktiriyor. Ateş gibi büyüyen öfke, zalimleri yaktıkları ateş içinde mutlaka boğacaktır.

Her yerde her şeye düşman ceberut bir devlet var karşımızda. Kürdistan’ı açlık yokluk zulüm ve yakmayla insansızlaştırmaya çalışıyor. Yaşayan, canlı bir şey bırakmak istemiyor. İnsanlığın beklediği büyük felaket ne zaman gelir bilinmez ancak en büyük felaketin Türk devleti olduğu açıktır. Kürtler, yoksullar, özgürlük ve adalet arayanlar her gün devlet denen felaketi yaşıyor.

Bir yandan Kürdün, yoksulun buğdayını mısırını yakanlar diğer taraftan, Kürdistan’da soykırım ve işgal operasyonlarını yaygınlaştırarak, genişletiyor.  Adalet ve hakaniyeti ilke edinen dünyanın bütün mahkemeleri bir araya gelip yıllar boyu çalışsa, aklına öldürme ve düşmanlıktan başka bir şey gelmeyen TC’nin işlediği suçların seceresini toplayamaz.

Amed ve Merdin’de halkın yarasını Ankara sarmıyor. Bir kez daha görüldü ve anlaşıldı ki, düşman öldürür, halk yaşatmaya çalışır. Düşman yaralar, halk ise yara sarar.

2007

Komşularım(ız)a kiropiler'e çorum'da ne oldu?

“Veritas nimis saepe laborat, extinguitur numquam.”[1]

Ermeni Soykırımı’ndan söz etmenin ağırlığını, en iyi Murathan Mungan’ın, “Söylenecek sözün çokluğu, bazen insanı dilsiz bırakır. Tıkanır, kalırsınız. Haklılığın suskunluğu, diğer suskunluklara benzemez; düğümü zor çözülür,” sözleriyle; Cemal Süreya’nın, “Kan var bütün kelimelerin altında,” dizeleri betimler…

Soykırım Üzerine Resmi Söylemler Ya Da T.C. Soykırımı Neden Tanımalıdır.

“Nominibus mollire licet mala.”[1]

Siz Can Yoldaşlar Meclise Yakışırsınız!

Önümüzdeki 7 Haziranda Genel Seçimler yapılacak ve milyonlar yeni parlamento temsilcilerini seçeceklerdir. Bu seçim Cumhuriyet tarihinin en önemli seçimlerinden birisidir.

Anlayana Güney Afrika:Haluk Gerger

Bugün Güney Afrika Cumhuriyeti’nde büyük çoğunluğu oluşturan mazlumlar, eskinin kölesi-bugünün “özgür” siyah yoksulları, kendilerinin sandıkları bir rejim ve iktidar altında, büyük sıkıntılar içinde yaşıyorlar. İki kahraman direniş örgütü, Siyahların Afrika Ulusal Kongresi (ANC) ile müttefiği Güney Afrika Komünist Partisi (GAKP)’nin iktidarı, yeri geldiğinde, madencileri, grevci işçileri, yoksul emekçileri kurşunlatıyorlar. Yoksulluk, yoksunluk, açlık ve işsizlik, hastalık, gerilik, çürüme, eşitsizlik ve adaletsizlik kol geziyor Güney Afrika’da.

Nasıl oldu bu?

7 Haziran seçimlerine dair-gerekçeli tavrımız :Temel Demirer Sibel ÖZBUDUN

“Hakikâtin yalan,  yalanın da hakikât gibi  göründüğü bir  dönemeçteyiz şimdi!”[1]

Pablo Picasso’nun, “Kimsen, öyle kal”; Oscar Wilde’ın, “İnsanın rüyaları büyük olmalı ki, hiç gözden kaybolmasın,” uyarılarını hiç ama hiç unutmayanlardanız ve de burjuva patentli “temsili demokrasi” yalanını ve dolayısıyla da “seçimleri”ni gereğinden fazla önemsemeyiz.

Tehcir kanunu ve kanlı şafak,24 Nisan 1915

Bugün dahi tartışılan Tehcir kanunu,yani Ermeni'lerin zorunlu göçe tabi tutulması,henüz Osmanlı'ların Anadolu topraklarında ,Hayastan topraklarında varlıklarından henüz bir haber iken,sonradan gelip yerleştikleri topraklardan asıl yerlileri olan Ermeni'lerin sürülmesi kararıdır.Bu anlamda Tehcir Kararı,ermeni ulusu'nun anavatanından sökülüp atılması kararıdır.Rus yenilgisi ile başlayan,Van direnişi,Sarıkamış'ta bozguna uğrayan Enver Paşa ve komutasındaki ordu,yenilgiye gerekçe olarak Ermeni'leri göstermişlerdir.Faturasını Ermeni'lerden çıkarmışlerdır.Talat Paşa ABD Büyükelçisi ile yaptığı g

Dersim kazanmalı!—ergin doğru

Haziran seçimleri Türkiye’nin açısından belirleyici olacak etkiye sahip görünüyor. Seçimler halklar mücadelesinin temel amacı olmasa da, halkların demokratik gelişimi ve özgürleşmesi açısından önemli bir araç olarak kullanılabilir.

Haziran seçimleri, Türkiye açısından önemli olduğu gibi, Dersim’in genel konjonktürü açısından da tarihsel bir öneme sahiptir. Bu seçimler Dersim açısından tarihsel bir hesaplaşmanın tamamlanması, kendi tarihsel kimliği ile buluşma açısından önemli bir dönüm noktası olacaktır.

Tunceli devletin, Dersim halkındır..

Bahar heryere ve hep gelecek

“Maalouf, ‘insan geçmişin yok olması karşısında kendini kolay avutabilir ama, geleceğin yok olmasını kaldıramaz’ diyor. Benim gibiler için de sorun burada başlıyor. Zira, benim gibilerin geçmişi bir yana geleceği de ‘yok olduğu’ görülüyor” yazmıştı Günay Aslan, 20 yıl sonra “Dönüş Bileti” aldığında.

Sürgünler Meclisi’nin kurulmasının ardından, Günay Aslan’ın bu yazısındaki açıklığı, samimiyeti, gerçeği yazmadaki cesareti; kendimizi nasıl tanımlayacağımıza yardımcı koca bir çakıl taşıydı!

Seçimler, AKP ve Çiller benzerliği

Son zamanlarda Türk Ordusu tarafından gerçekleştirilen her türden askeri operasyonlara ilişkin; “bir devletin güvenlik politikalarıdır”, algısı yaratılarak, aslolan perdelenemez. İçinden geçilen süreç bir taraftan bir “çözüm” süreci ve diğer taraftan da bir “seçim” sürecidir.

PKK, son iki yıldır silahların gölgesinde olmayan bir coğrafya ve halk gerçekliğini açığa çıkarmak için elinden gelen her pratiği sergilemesine rağmen Türk devleti için aynı şeyleri maalesef söyleyemiyoruz ki zaten dile getiriyoruz.

Devrimciler Açısından Seçimler Bitmiş midir

Bir tek insanın burnu kanamadan, bir tek insanında canı yanmadan..
Devletin açıklamasına göre anlam veremedikleri bir şekilde ülkenin dört bir tarafında elektrik kesintileri gerçekleşti.
Miliyarlarca dolar zarar.
İster emperyalizmdeki işe yaramaz işletmelerin / sömürgelerinde / tasfiye oluşuna kriz diyin isterse de başka bir şey.
Çağımız katma değeri yüksek üretim ilişkilerine sahip olma ve katma değeri yüksek üretim ilişkilerine tüketebilecek insan / ülke / tipi yaratabilme çağı.
Ve ....

Haydar Mecit öldü mü? Deniz Faruk Zeren

Aynanın kırıldığı yerde suretler indi yeryüzüne.

İnsanın kırıldığı yerde ayetler.

O ne bir suret, ne de ayettir. Ne mitolojik bir öğe, ne nostaljik bir iç geçirme, ne de anılarına sığınılacak bir tatmin aracıdır.

O yaşayan, canlı, yürüyen, gören, bilen, anlayan, büyüyen, durmadan üreten bir gerçekliktir.

Çünkü inandığı bilim ve o bilimle ürettiği düşünceleri ve o düşüncelerle, canıyla, teriyle yeri geldiğinde kanıyla kurduğu, yürüttüğü ve koruduğu organizma yaşamaktadır.

Sayfalar