Pazartesi Mart 3, 2025

RAF artık müzede: Selami İnce

 

Avrupa 68 isyanını başlatan olaylardan biri de Almanya’da bir öğrenci liderinin polis tarafından vurulmasıydı. İşte o öğrenciyi vuran polis sessiz sedasız eceliyle öldü. Ölümün hatırlattıkları ve kısa bir tarihe yolculuk…

Berlin’de 2 Haziran 1967 tarihindeki gösteride, zamanın öğrenci liderlerinden Benno Ohnesorg’u vurarak öldüren eski polis memuru Karl-Heinz Kurras 2 ay önce ölmüş. Aslında 87 yaşındaki bir adamın ölmesinin hiçbir olağanüstü yanı yok. Önemli olan şu: Birkaç yıl önce, bir Batı Alman polisi olan Kurras’ın aynı zamanda Demokratik Almanya adına çalışan bir ajan olduğu iddiaları ortaya atıldı. Bu iddialar Kurras’ın sağlığında da ne kanıtlandı ne de çürütüldü. Kurras’ın Benno’yu vurduğu bile kanıtlanamadı.

Belki de bütün Almanya’nın hatta bütün Avrupa’nın kaderini değiştiren adamın oynadığı rolü, bilerek mi yoksa bilmeden mi oynadığı anlaşılamadan bu defter kapanmış oldu. Daha da ilginci, Kurras, bu suikasttan hiçbir ceza almadı. Çünkü savcılık olayı araştırırken istekli davranmadı, polis olayın üzerine gitmedi ve savunmanın iddiaları kanıtlanamadı.  

İsyanın fitili

Karl-Heinz Kurras’ın Benno Ohnesorg’u vurarak öldürmesinden sonra Avrupa 68 isyanı başladı. Almanya’da “sokak eğlencesi” biçiminde devam eden gençlik muhalefeti, bu ölümden sonra “eğlencenin bittiğini” ilan etti ve yıllarca ülkeyi uğraştıracak Kızıl Ordu Fraksiyonu (RAF) kuruldu. Hatta adını bu olaydan alan  “2 Haziran Hareketi” adıyla radikal bir sol örgüt bile ortaya çıktı. Bütün bunlara şeklen de olsa sebebiyet veren ilk ve tek kurşunu sıkan adam, şimdi tantanalı sırlarıyla gömüldü.

Karl-Heinz Kurras’ın yaşamı gibi, ölümü ve hatta gömülmesi de sırlarla dolu. Kurras’ın öldüğünden Alman kamuoyunun haberi olmadı.  Spiegel dergisi 17 Şubat’ta öldüğünü öğrendi ve nüfus müdürlüğüne başvurdu.  Anlaşıldı ki, Kurras, 16 Aralık 2014’te ölmüş ve ailesi anonim bir şekilde gömülmesine izin vermiş. Berlin’de yaşayan Kurras, hayatının son döneminde bakıma muhtaç durumdaymış.

Şimdi asıl konumuza dönelim…

İlk siyasi cinayet

İran Şahı’nın 2 Haziran 1967’de Almanya’yı ziyaret etmesi, Alman öğrencilerinin geniş tepkisini çekti. İran Şahı, ABD’nin müttefiki bir diktatördü ve Alman gençleri hem İran muhalefetiyle dayanışmak hem de ABD politikalarını protesto etmek için günler öncesinden Şah’ın Almanya gezisini engelleme çalışmalarına başladı. Öğrenciler, Şah’ın Almanya ziyaretini engelleyemedi ama Şah Berlin’e geldiğinde bu büyük gösteriyi organize etti.

Gösteriler en kalabalık olduğunda, parkın kenarından bir yerden sıkılan tek kurşun, 26 yaşındaki Benno Ohnesorg adlı öğrenciyi ağır yaraladı. Ama polis anonsları “Bir polisin göstericiler tarafından öldürüldüğü” biçimindeydi. Ortalık karıştı! Öğrenci hastaneye yetiştirilirken öldü.

Benno Ohnesorg’un öldürülmesi öğrenciler arasında büyük bir şaşkınlık ve tepki yarattı. Polis Kurras’ın hiç ceza almaması, 1968’de öğrenci lideri Rudi Dutschke’nin de suikasta uğraması bunun üzerine eklenince, öğrenci hareketi daha da kitleselleşti, daha da radikalleşmeye başladı. Bu tarihten itibaren bütün kentlerde büyük gösteriler düzenlendi.

Ancak radikalleşen muhalefet genel kitleden ayrışmaya da başladı. Örneğin RAF’ın (Kızıl Ordu Fraksiyonu) çekirdek kadrosu olacak insanlar yavaş yavaş sokaklardan, bu gösterilerden çekildi. Daha sonra RAF’ın kurucu liderlerinden olan, o dönemin öğrenci liderlerinden gazeteci Ulrike Meinhof, şunları yazıyordu: “Eğlence sona erdi. Sokak eğlencesi zamanı geçti artık…” Ardından da Almanya’nın 35 yılını meşgul edecek RAF ve o denli etkili olmasa da yine de etkisi hissedilen 2 Haziran Hareketi kuruldu.

Her iki tarafın polisi mi?

Şimdi yıllar sonrasına gelelim: 2009 yılında, Karl-Heinz Kurras’ın Demokratik Almanya Cumhuriyeti adına çalışan bir ajan olduğu iddiası ortaya atıldı. İddiaya göre, gizli servis Stasi adına da çalışan bu polis, Batı Almanya’yı karıştırmak için bu eylemi yapmak üzere özellikle görevlendirilmişti. Yani bu gösteride polis Kurras, memuru olduğu Batı Almanya için değil, ajanı olduğu Doğu Almanya için çalıştı. Elbette bu tez Kurras tarafından asla kabul edilmedi ve belge diye sunulan her şey de bu tezi kesin doğrulayamadı. 2009’da mahkeme bu konuda dava bile açtı ancak mahkeme delil yetersizliğinden 2011’de tekrar kapandı.

Şimdi 68’i başlatan ya da Avrupa radikal sol örgütlerinin doğmasına neden olan bu ilk kurşunu sıkan adam da öldüğüne göre, tarihin bir önemli dipnotu daha, sahneden ayrılmış oluyor. Polis Kurras’ın kim olduğu ve hangi rolü oynadığı “bilinse iyi olurdu” demek mümkün. Ancak, çok sık tekrarlanan sözü tekrarlamak gerekirse, “tarihin dilek kipiyle arası çok iyi değildir,” sonuçlara bakalım. Hiçbir komplo teorisine yakınlık duymayanların tarafındayım…  

Çok ziyaretçisi olan biri

Polis Kurras’ın eceliyle ölmesi, sadece bir tarih hatırlatması açısından öneme sahip. Almanya’da 68 hareketi zaten çoktan tarih olmuştu. Şimdi de ironik bir biçimde söylemek gerekirse, Almanya’da RAF müzeye kaldırılmış durumda. Evet, Berlin’deki Alman Tarihi Müzesi’nde 21 Kasım’da başlayan ve 8 Mart’ta bitecek olan bir sergi var: RAF sergisi! 

Sergi, Benno Ohnesorg’un vurulma anından itibaren öğrenci hareketinin genişlemesini, radikalleşmesini anlatarak başlıyor ve 1998’de RAF’ın kendini feshetmesiyle bitiyor. Elbette devletin gözüyle olaylara bakılıyor ve “teröristlerin nasıl haklı talepleri olan öğrenci mücadelesini radikalleştirdikleri” falan anlatılıyor. Kitaplarda ve filmlerde yer alan birçok olay ve bilginin bu sergide orijinallerini görmek mümkün. Yüzlerce dergi, broşür, afiş, fotoğraf, bildirinin yanında silahlar, motosiklet ve araba parçaları sergileniyor. Alman Sonbaharı’nın izleri her tarafta… 

Berlin’in ortasındaki bu sergiden çıkıyorum. Tüm bu tarihin tam ortasındaki isim Ulrike Meinhof buradan yaklaşık 10 km ötede yatıyor. Berlin Mariendorf’a gidiş kolay. Oradan ötesi biraz zorlaşıyor. Çünkü burada birkaç mezarlık bulunuyor. Karıştırmamak lazım. Ulrike Meinhof, 15 Mayıs 1976’dan beri Dreifaltigkeitsfriedhof III’te yatıyor.  Kendisiyle barışık izlenimi veren genç bir adam olan mezarlık bekçisi girişte soruyor: “Aradığınız ünlü biriyse, söyleyin belki yardımcı olurum.” Gerçekten de oluyor. “Zaten çok ziyaretçisi var. Anladım ona geldiğinizi…”

Meinhof’un mezar taşında adı dışında hiçbir şey yazmıyor. Keşke şöyle bir cümle yazsaydı: “Tarih, sınıf çatışmalarının tarihidir.” İnsanlar ölüyor, çatışma da tarih de sürüyor.


62625

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Misafir yazarlar

Çürüme ve Çökme… Çözüm birleşik devrimci mücadelede

Virüs salgınının etkisiyle daha da derinleşen ekonomik kriz, TC faşizmini zorlarken, kontr-gerilla unsuru bir çete başının videolar yoluyla açıklamalarda bulunması, burjuva feodal siyaseti daha da hareketlendirmiş durumda. Yayınlanan videolarda üstü kapalı olarak ifşa edilen kimi gelişmeler ve bunlara dönük yanıtlar, TC’nin niteliği hakkında geniş kamuoyunun bilgilenmesine hizmet etmekle birlikte devrimci, komünist ve yurtseverler açısından ortaya saçılanların bir sürpriz olmadığını kaydetmek gerekir.

Üç gerilla önderinin yanındayız! (Nubar OZANYAN)

TC devletinin soykırım aklı ve imha kılıcı yine devrede. Kürdistan’ın parça parça ilhak ve işgal hareketi sürerken gerilla direnişi de görkeminden bir şey kaybetmeden devam ediyor. Kağıttan kaplan olan ABD emperyalistlerinin PKK’nin üç öncü komutanı ve önderine karşı aldığı imha kararı asla kabul edilemez. Bu köhne kararın halklar nezdinde, özgürlük ve adalet karşısında hiçbir meşruluğu ve hükmü yoktur.

Sedat Peker‘in Ablaları, Abileri (Baran Cem)

Susurluk ta, Kamyonun altında kalan mercedes arabanın bagajından çıkanları, zamanın iktidarları hasıraltı etmeyi başardılar. Ortaya saçılanlar, sadece devlet‘in çekirdeğinin izin verdiği kadarıydı ve Süleyman Demirel‘in deyimiyle, „fırat‘ın öte yakası“ndaki suçlar, karanlıkta kalmıştı. Dönemin başbakanı Tansu Çiller ve muktedirlerinden Mehmet Ağar,“Bir tuğla çekersek duvar yıkılır, Bin operasyon yaptık, vatan için ölende kurşun atanda makbuldür“ sözleri ile, devletin bizzat bu şahısları görevlendirdiği ve bunun dar bir çıkar grubunun işi olmadığı, net olarak ortaya çıkmış oluyordu.

Harekete Geçiren Umut…

Her örgütlenme açısından olduğu gibi kolektifimiz açısından da “sorun”ların ilki görevlerimizin doğru saptanıp saptanmadığı, ikincisi buna uygun yol ve yöntemin doğru belirlenip belirlenmediği, üçüncüsü bu yönde ne kadar arzu ve gayret içinde olduğumuzdur.

Kaypakkaya’da Rejimin/Kemalizm’in Teşhiri (Sait Çetinoğlu)

Kaypakkaya,  sol yada sosyalist gelenek içinde Kemalizm ile arasında mesafe koyarak cepheden eleştirip  bir ilki gerçekleştirmiştir. Olağan üstü sınırlı koşullarda olmasına karşın eleştirilerinde son derece radikaldir. Bu güne göre oldukça sınırlı bir bilgi[1] dağarcığı ile yapıldığını söyleyebileceğimiz rejimin niteliğine dair bu eleştirileriyle Kemalizme büyük gedik açmıştır.

19 Mayıs’tan bir gün önce 18 Mayıs (Rakıp Zarakolu)

İbrahim Kaypakkaya 19 Mayıs’tan bir gün önce öldürüldü. 19 Mayıs bizim gençlik bayramımızdır. 24 Nisan’dan bir gün öncesi  23 Nisan bizim çocuk bayramımızdır.

11 Eylül Şili’de Allende’nin sosyalist hükümetinin Pinochet’nin faşizan darbesi ile devrildiği tarihtir. İnsanların stadyumlarda oluşturulan toplama kamplarına konulduğu, kitapların Nazi Almanya’sındaki gibi ateşe verildiği tarihtir.

İbrahim Kaypakkaya…(Nubar Ozanyan)

Ser verirken bile gösterişten uzak olan öndere…

Tarihsel-toplumsal gerçekliğin en ağır ve en ciddi sorunlarına düşünsel-pratik-önderlik düzeyinde çözüm bulmak için yaşamını feda eden İbrahim Kaypakkaya yoldaş, 23 yaşın bilimsel olgunluğunda işkenceciler tarafından katledilerek aramızdan ayrıldı. 18 Mayıs’ta devrimin kocaman yüreği katledilerek susturulmak istendi. Ne susturulmak istenen o yüreği ne de onu susturmak isteyenleri asla unutmayacağız.

Komünist önder İbrahim Kaypakkaya, direnmek ve özgürleşmek isteyenler için bir devrim feneridir! (Cemile Meryem)

İbrahim Kaypakkaya’nın Amed Zindanları’nda işkenceyle katledilmesinin 48. yıldönümündeyiz. Aradan yarım asra yakın bir zaman geçmiş ve bugün hala Kaypakkaya’nın ardılları tüm dışsal ve içsel zorluklara (ki sınıf mücadelesinin doğası da budur) rağmen mücadelede, komünizm davasında ısrar ediyorsa, bunun elbette Kaypakkaya’nın görüşleriyle doğrudan ilişkisi bulunmaktadır. Ama sadece bu değil.

Cemil Amed: Kaypakkaya’nın bilinci ve yüreği Kürt halkının özgürlüğü için çarpmıştır

Rojava’nın her konuda gerçek bir “devrim laboratuvarı” olduğunu vurgulayan Cemil Amed, Kaypakkaya’nın; Türk hakim sınıflarının Kürt milletine ve ezilen milliyetlere uyguladığı baskıya yönelik belirlemelerini alıntılayarak, “Yoldaşlarımız ve dostlarımızla omuz omuza, Rojava Devrimi’ni halkımızı ve özgürlüğümüzü korumak ve savunmak için bu topraklardayız.” diyor. 

 Vedat Yeler:

Nerede Mücadele Varsa Kaypakkaya Oradadır!

 

Bugün coğrafyamızda devrim ve demokrasiye dair bir söz söylemenin Ortadoğu topraklarının bütününden bağımsız olmadığını vurgulamak gerekiyor. Bu topraklar propaganda edildiğinin aksine Ortadoğu’ya aittir. Diğer bir ifadeyle Türkiye toplumu, bütün başlıca çelişmeleriyle bir Ortadoğu toplumudur. Kemalist faşizmin “Batılılaşma” hedefiyle yarattığı sanal gerçeklik beraberinde kendisine ilericiyim diyenlerde bile topluma yabancı bir şekilleniş yaratmış durumdadır.

Kapitalist Devlet: Burjuvazinin Tüm Pisliklerinin Biriktiği Lağım Çukurudur!

Kapitalist devlet, burjuvazinin işçi sınıfı ve emekçiler üzerinde egemenliğni kurduğu bir iktidar aracıdır. Toplum içinde azınlıkta olan burjuva sınıfı, bu devlet sayesinde, çoğunluk üzerinde kurduğu diktatörlüğüne bir yasal ve meşruti bir zemin hazırlar. Bir avuç haydutun çoğunluk üzerine kurduğu baskı ve sömürü sisteminin temiz olması bekelenebilir mi? Elbette ki hayır!

Sayfalar