Perşembe Nisan 17, 2025

Rasmussen'in bağımsız Kürdistan' zırvası

NATO eski genel sekreteri Rasmussen, dün Milliyet gazetesinde çıkan bir röpotajında bağımsız Kürdistan'a taraftar olmadığını söylemiş. Ah ne büyük bir kayıp; çok üzüldük! Tımarhaneden firar etmiş bir deli çıkıp, "Danimarka bağımsız devlet olmasın," derse, acaba Rasmussen efendi ne hisseder? Bu sözü bir deli söylediği için insan güler geçer. Ama dünya siyasetinde rol oynamış biri söylese en güçlü sinirler bile gerilir. Herhalde böyle birini götürüp tımarhaneye kapatırlar

 Acaba Kürdistan'la ilgili soru Danimarka için sorulsaydı ne cevap verirdi Rasmussen efendi? "Danimarka'nın bağımsızlığına karşıyım,"der miydi? Demezdi. Soruyu komik bulur, cevap verme gereği bile duymazdı. Çünkü adam bencil bir ulusçu, burnu havada bir şizofren, ırkçı ve şoven…

O pespaye düşüncelerini pazara sürülen meta gibi parayla satan bu adama sormamak olmaz: Danimarka bağımsız da Kürdistan neden bağımsız olmasın? Rasmussen'in buna verecek bir cevabı var mıdır acaba?

Değil bir ulus, bir birey bile nasıl yaşamak istiyorsa öyle yaşayabilmelidir. İnsan olan onun iradesine saygılı olur. İnsan değil de başka bir şeyse zaten söylenecek bir şey yoktur. Onu layık olduğu yere kapatmak gerekiyor.

Kürtler binlerce yıllık tarihi olan bir ulustur. Adı kimsenin icadı olmayan kadim Kürdistan coğrafyasında Türk, Arap, Süryani, Ezidi, Ermeni, Zaza, Kürt ve Türk Aleviler ve diğer halklarla birlikte yaşarlar. Böyle olduğu içindir ki, Kürdistan sadece Kürtlerin değil, bu coğrafyada yaşayan bütün bu halkların ortak ülkesidir. Nasıl ki, Fırat'ın batısı olan Türkiye sadece Türklerin değil, orada yaşayan  Kürtlerin, Çerkeslerin, Arapların, Romanların, Ermenilerin, Kürt ve Türk Alevilerin ve diğer tüm halkların ülkesiyse…

Kürtler şartlara göre diğer kardeş halklarla birlikte ister federe devlet, ister bağımsız bir devlet kurarlar, buu onların bileceği bir şeydir. Bundan Rasmussen'e ne?

        KÜRTLERİN DEVLET KURMA HAKKI


Nasıl ki her ulus devlet olma hakkına sahipse, Kürtlerin de devlet kurma hakkı vardır. Dilerim ki, insanlık bu cefalı yolculuğu bir an önce tamamlar da, dikenli tellerle kuşatılmış devletlerden kurtulup dil, din, ırk ayrımı olmayan mutlu bir dünya ailesine dönüşür. Ne yazık ki bu hayal şimdilik uzak bir düş…

Bugün dünyada üç yüz, beş yüz bin nüfuslu devletler varken, 40 milyon oldukları tahmin edilen Kürtlerin bir devletinin olmayışı hangi vicdana sığar? İnsanlık bu utancı nasıl taşır sinesinde?

Kürtlerin tarih boyunca doğru dürüst bir devletleri olmamıştır. Devlet kurma girişimleri ise hep kanla bastırılmıştır. Mahabat Halk Cumhuriyeti gibi 11 aylık mini bir devletçik bile Kürtlere çok görülmüş, sömürgeci İran Şahlığı tarafından önderleri Çarçıra meydanında idam edilerek dağıtılmıştır.

Devleti, bayrağı, kimliği ve dili yasaklı bir halkın bu ulusal hakları talep etmesi, bunlara özlem duyması ve sömürge statüsünden çıkmak istemesi neden yadırganır ve çok görülür anlamak mümkün değildir! İnsan olmak, kendin için istediğin bir şeyi başkaları için de istemek değil midir? Danimarkalılar, Türkler veya başka halklar Kürtlerle aynı durumda olsalardı devlet olmak istemeyecekler miydi?

Kürdistan'da kurulacak bir devlet ister federe, ister bağımsız olsun, orada yaşayan tüm halkları, yani tüm Kürdistan halklarını temsil edecekse…

Kürt milliyetçiliğini değil, Kürdistan'da yaşayan tüm emekçi halkların enternasyonal birliğini ve iktidarını esas alacaksa…

Diğer tüm ülkelerde olduğu gibi başa geçtikten sonra gericileşip diktatörleşen milliyetçi yağmacıların sopası değil, orada yaşayan emekçi halkların yönettiği demokratik bir devlet olacaksa…

Ülkenin yeraltı ve yerüstü zenginlikleri oligarkların değil, üreten emekçilerin mülkiyetine geçecekse,

Emperyalizmin ve yerel gericiliğin bağrında bir gedik açarak, ezilen dünya ve Türkiye halklarının kurtuluşuna ve özgürleşmelerine katkıda bulunacaksa…

Böyle devrimci bir devlet mazlum dünya halkları adına selamlanmaz mı? Böyle bir devlet ancak uluslararası gericilik ile bölgesel gericiliğin korkulu rüyası olabilir. Açıktır ki, bundan diktatörler değil Kürdistan ve Türkiye halkları ile mazlum dünya halkları kârlı çıkar. Kürdistan'ın sömürge statüsünde tutulmasının nedeni sömürgeci diktatörlerin rant ve militarist kaygılarıdır. Ayaklarının altındaki halılardan birinin çekilmesinden ve kendilerine kan taşıyan damarlardan birinin kesilmesinden korkuyorlar. Rasmussen'in zırvalamasının nedeni de budur.
alinakmahmut@hotmail.com

80463

Mahmut Alınak

Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.

alinakmahmut@hotmail.com

Son Haberler

Sayfalar

Mahmut Alınak

Devrimci Pratik ve Militanlaşma

Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I

Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.

Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!

Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.

Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:

Tehlikenin farkında mıyız?

"Türkiye yüzyılı maarif modeli" ile hedeflenen şey; Devlet eliyle "dindar ve kindar nesil" yetiştirmek ve tedrici geçişle din esaslı bir rejim inşa etmektir,

Öncelikle ve de tereddütsüzce idrakinde olunmalı ki bu konuda yapılmak istenenin tümü, ‘toplumsal mühendislik’ yöntemleriyle, zamana yayılı olarak tamamen Erdoğan’ın ‘gizli ajandasının’ şu son derece aleni ideolojik tercihlerini hayata geçirmek maksadıyla yapılmaktadır. Yani asla ‘masumane’ ve de spontane şeyler değil bunlar. Örneğin şöyle diyordu fiiliyatta kendisine İslâm halifesi misyonu yüklemiş olan Erdoğan:

Bugün Galatasaray Meydanında bariyerler bir genişledi ve arkasından geri daraldı.

Meydana gelmeden meydana açılan her yol denetim altına alınmış, polis denetiminden ve üst aramasından sonra meydana girdik... Arkasından heykelin olduğu yere geldim, orası da bariyer ile çevrilmişti, ön taraftan giriş yerine yan taraftan giriş açılmıştı, oradan da üst aramasından geçip oturma eyleminin olacağı heykel çevresine geldik. Heykel, cumhuriyetin 50. Yıl heykeli. 100. Yıl heykeli yapıldı mı bir yerlerde bilmiyorum...

Bariyer içinde bariyer ve onun içinde izin verilen sınırlar içinde acılarımızı haykırmak!

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – II

II.Bölüm:

Laz Nihat’ın başında bulunduğu ekip, öylesine şuursuzca bir gözü kapalılıkla kontraya tabi hareket etmekteydi ki düşünün, düşman operasyonlarının sürmekte olduğu bir arazide, başta ben olmak üzere, kendilerinden yana tavır almayacaklarına kanaat getirdikleri bir grup gerillayı silahsızlandırarak, öylece araziye terk etmeyi bile göze alabildiler… 

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – I

Aslında bu konuyu yıllar önce kaleme aldığım “Dersim Dağlarında” ve “Mao Zedung Değerlendirmeleri” isimli kitaplarımda, yaşanan somut örnekler üzerinden irdeleyip, kendimce, genel yaklaşımın ne olması gerektiğini, özlü bir perspektif olarak ortaya koymuştum. Ancak ne var ki bu kitaplarda ki tüm diğer konular olduğu gibi, bu konu da ‘meşru muhatapları’ olması gereken kişi ve yapılarca; ‘üç maymun’ seçeneğiyle karşılanmaya devam ediyor.

TKP-ML Merkez Komite: Pratiğimizde Bilinç, Bilincimizde Rehberdir İbrahim Kaypakkaya!

Coğrafyamız komünist önderi ve Demokratik Halk Devrimi’nin sönmez meşalesi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed Hapishanesi’nde katledilmesinin 51. yılındayız. Önder yoldaşımızın 18 Mayıs 1973’te katledilmesinden sonraki yarım asırlık zaman diliminde Türkiye ve Türkiye Kürdistanı toplumsal mücadeleleri tarihinin gelişim seyri, İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerini sadece doğrulamakla kalmamış aynı zamanda güncel kılmıştır.

Selahattin Demirtaş'a ve bütün tutsaklara...

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" "LI DILÊ KU DIL HÊVÎ DIKE"

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

TKP-ML MK Siyasi Büro Üyesiyle Röportaj: “Partimiz 53. Mücadele Yılında Faşizme Karşı Savaşını Kararlılıkla Sürdürecektir”

” Kitlelerin hakim sınıfların siyasetinden bağımsız, kendi siyasetini örgütlenmesi ve dahası bir güç olarak ortaya çıkmasını önemsiyoruz. Bu anlamıyla başta İstanbul 1 Mayıs Taksim alanı olmak üzere, işçi sınıfının, emekçilerin, kadınların ve halk gençliğinin 1 Mayıs’ta Alanlara çağrısını değerli ve anlamlı buluyoruz.”

– Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?

– İsmim Özgür Aren. TKP-ML MK, Siyasi Büro üyesiyim.

Tayyip'i, tayyip'e olan güvende yendi

Ah... kuzucuğum ah...

Ne oldu bize böyle.

Ne oldu.

Her şey tıkırında giderken...

Neler yaşadık böyle.

Bu seferde kediler chp'nin lehine mi trafoya girdi ne

Veyahut da.... veyahut da...

"Sizin siyasetçiler bizim sermayeden bir kaç kişiyi yemeye niyetlenirde  bizde hemide hala iktidardayken sizlerden daha fazlasını ham... ham... etmeyiz mi ha..." demenin yarattığı korku uzlaşısı dolu komplo teorileriyle mi  bundan sonraki seçimleri açıklayacağız.

Yoksa... yoksa...

Daha dün bir; bu gün iki

Sayfalar