Çarşamba Şubat 26, 2025

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

Ortadoğu’da, Filistin ve Kürt ulusal sorunu dün olduğu gibi bugün de gündemdeki yerini korumaya devam ediyor. Tarihsel olarak Siyonist İsrail devleti bölge halkları nezdinde esas olarak kabul görmedi. Siyonistler kadar olmasa da Osmanlı yıkıntıları üzerinde kurulan TC devletine karşıda bölge halkları her zaman mesafeli durmuşlardır. Dolayısıyla İsrail devletiyle, Türk devletinin müttefik oluşu asla bir rastlantı değildir. ABD emperyalizmine uşaklık, bölge halklarına düşmanlık çizgisi, bu haydutları çoğu zaman aynı noktada buluşturmuştur. Bu ortaklık, bugün Güney Kafkasya’ya da taşınmıştır. Karabağ’da Ermeni halkına dönük saldırılarda TC ve Azerbaycan’daki faşist iktidar ve İsrail siyonizmi kol koladır. Azerbaycan’a milyarlarca dolarlık silah satan, militarist güçlerini eğiten İsrail devletidir.

Aynı İsrail devleti bugün Filistin halkına ölüm bombaları yağdırmakta. TC, aynı karşı devrimci icraatları Rojava’da, dahası bir bütün olarak Kürt coğrafyasında uygulamakta. Kısacası yüz yılı aşan bir süredir, Ermeni ve Kürt halkı, yetmiş beş yıldır da Filistin halkı, TC ve İsrail siyonizminin zulmüne maruz kalmakta. Katliam, göç, sürgün bu halkların ortak “kaderi” haline gelmiştir. Hiç kuşkusuz bu faşist ve gerici devletler halklara karşı bu suçları işlerken her zaman emperyalist efendilerinden destek görmüşlerdir. Efendileri değişmiştir ama işbirlikçilerinin halklara karşı uygulamış oldukları insanlık dışı politikalara sunulan destek devam etmiştir. Bugün ABD emperyalizminin savaş gemileriyle siyonistlerin yardımına koşması ve batılı emperyalist güçlerin İsrail siyonizmine destek açıklamaları yapması bu gerçekliğin somut ifadesidir. Keza aynı güçler, Karabağ’da, Rojava’da işlenen cinayetlere karşı ya cılız sesler çıkarıyorlar ya da ölü taklidi yapıyorlar. Dolayısıyla emperyalistlere ve işbirlikçilerine karşı bölge halklarının birleşik mücadelesi, dayanışması dün olduğu gibi bugün de yürünmesi gereken doğru bir yoldur. Hem düşmanlarımız hem de acılarımız ortaktır. Bu acılar ve tarihsel haklılığımız üzerinde devrimci bir perspektifle, birleşik bir tarzda örgütlenecek bir yürüyüşle ancak zafer elde edilir. Devrimci ve ilerici güçler bu karmaşık ortamda çıkış yolu ararken, dikkatlerini ve enerjilerini esas olarak yoğunlaştırması gereken ana nokta bu olmalıdır. Elbette ki düşmanlarımız arasındaki çelişkilerden yararlanma siyasetini önemsemeliyiz. Ama asıl olan çelişki ve çatışmaların yoğun olarak yaşandığı alanlarda, ezilenlerin birleşik direniş mevzisini-dayanışmasını yaratmak için çaba sarf etmektir. Çünkü bu yönlü başarıların olduğu her yerde, egemenlerin ulusal, dinsel, mezhepsel çelişkileri derinleştirme ve bu yönlü çatışmalar yaratma karşı devrimci girişimleri de karşılıksız kalır; bütün ezilenlerin devrimci bir temelde birleşik mücadele anlayışı da giderek yaygınlık kazanır. Gerçek manada anti-emperyalist anti-faşist mücadelede bu iklim içinde hayat hakkı bulur.

Elbette ki her koşulda olaylara, olgulara objektif bir temelde yaklaşmalıyız. An itibariyle emperyalist saldırganlığın arttığı, bölgedeki işbirlikçilerinin Kürt, Filistin ve Ermeni halkına dönük katliamlar yaptıkları bir süreçten geçiyoruz. Ama ne yazık ki, tüm bu saldırılara karşı çıkan güçlerin birleşik mücadele, dayanışma pratikleri zayıftır. Tabi ki, bunun asıl nedeni ezilenler cephesinde zayıflayan anti-emperyalist anti-faşist bilinçtir. Bu bilincin zayıfladığı bir yerde ortaya güçlü devrimci bir inisiyatifin çıkması da düşünülemez.

Filistin direnişi haklı ve meşrudur

İsrail egemenleriyle, Filistinlilerin çatışmasının temelinde siyonist devletin işgalci, katliamcı politikaları yatıyor. Bu halkı onlarca yıldır yerinden-yurdundan edip göç yollarına düşüren İsrail egemenleridir. Dolayısıyla bu saldırgan politikalara karşı Filistin halkının direnişi haklı ve meşrudur.

Yine dünyanın hangi coğrafyasında olursa olsun, yaşanan ilhak ve işgal politikaları emperyalist-kapitalist sistemin genel politikalarından bağımsız olarak ele alınamaz. Ve siyonist devlet de emperyalistlerin Filistin coğrafyasına saplanan kanlı hançerdir. Bu hançere suç ortaklığı yapan bölgenin gerici-faşist devletleri de emperyalizmin işbirlikçi güçleridir.

Proleter hareket, Filistin halkının haklı direnişini savunurken, Hamas vb. örgütlerin kadınlara, çocuklara ve genel olarak sivil halka dönük eylemlerini her koşulda reddeder. Bu dinci yapıların bölge halklarının haklı mücadelelerini bölen, haklılığına gölge düşüren pratiklerini de her fırsatta dile getirerek teşhir eder. Yine bu güçlerin bu denli büyümesine yol açan da emperyalistlerin bölgeye yapmış olduğu müdahalelerdir. Ve tabi ki, dünyada ve bölgede zayıflayan devrimci ve komünist inisiyatiflerdir.

Proleter hareket, bu tarihi tecrübeler ışığında, emperyalizme ve bölge gericiliğine karşı mücadelede siyasal İslamcı ve genel manada dinci ve gerici hareketlerin oynamış olduğu olumsuz rolün farkında. Dolayısıyla her durumda bu hareketlerin olumsuz pratiklerine karşı net bir tutum alır. Bu yapılara karşı ilerici-devrimci, laik güçlerin ortak mücadelesini destekleyerek, dayanışmada bulunur.

5443

Uykuya daldı şimdi

UYU SEN DEDİLER BİR TÜRLÜ UYANMADI! UYKUYA DALDI ŞİMDİ.

Berkin, çocuklukla gençlik arasında bir yaşta Devletin Kurşunuyla sonsuzluk uykusuna gönderildi. Diğer yoldaşlarımız, dostlarımız gibi Berkin de yaşlanmayanlar arasına katıldı. Tıpkı “Ölüler Genç Kalır” kitabında olduğu gibi değişim yaşı da Berkinin yaşı olarak kalacak. Hep o yaşta anılacak.

Güvercinleri de, Çocukları da Vururlar

Bu topraklarda barışın simgesi güvercinleri vurdular. Bu topraklarda masumiyetin simgesi çocukları da vurdular. İşte bundan ötürüdür, diyoruz ki bu coğrafyanın, bu ülkenin tarihi katliamlar tarihidir.  Bu katliamları yapan iktidarlar değişti, katillerin adları değişti, ama katillerin zihniyeti hiç değişmedi.

Bu zihniyet Kerbela’da kendisine biat etmediği için direnişin sembolü olmuş Hüseyin’i ve ailesinden çocukları da susuzluktan öldüren Yezit zihniyetidir.

Gelecek: Bir Perdelik Piyes / Ergün Aslan

Florensa' da bir malikane.

Göçmen işçi    :   

Şu balkonda duran güzel kızda kim ?

Acep Kimlerdendir ?

Sorsam adını bahş eder mi?

Küçük burjuvazi  :    

Gökyüzündeki yıldızlar ne kadar berak

Sınıfımızın kapitalizm karşısındaki haliylede  ne kadar tezat. 

Göçmen işçi  :     

Fark etmedi her halde beni.

Biraz daha yaklaşsam mı ?

Nöbetçiyde atlata bilir miyim?

Yerel    :   

Bu gün bu  kapıda  yarında başka kapıda.

Balkonda duranda .....

( Sömürgeci ) kapitalizmin sayesinde var olan ara sınıf.

ÖRGÜTLÜ MÜCADELE ETİĞİ VE SOSYALİST DEMOKRASİ[*]

“Ben kimseye hiçbir şey öğretemem,

sadece onların düşünmelerini sağlayabilirim.”[1]

Sosyalist örgüt/veya örgütlenmeyi tartışma zemini, biçime mündemiç “teknik” bir “soru(n)” olarak ele alınamaz.

Sosyalist örgüt/veya örgütlenme; ideolojik bir “soru(n)”dur. Yani bugünden geleceği nasıl tahayyül ve tasavvur ettiğimizin siyasal pratiğidir. Böyle de olmalıdır.

Bu çerçevede sosyalist örgüt/veya örgütlenmeyi tartışmak, aynı zamanda sosyalist demokrasiden ne anladığımızı da ortaya koymaktır.

Sevgili Dost(lar),

 8 Mart’tan 8 Mart’a değil; her gün, her an sadece ekmekle yetinmeyip; gül de istedik Lilith’le başlayan özgürlük mücadelemizde…Arkadaş Zekai Özger’in, “Pencereyi aç,/ sesin sarsın dünyayı./ Duyulur elbet ta ötelerden,/ yürek kendini tanır”…Adnan Yücel’in, “Durmak yok bu koşuda/ Teslim olmak yok/ Ağıt yok dilimizde/ Dizlerde titreme yok”…Ahmet Telli’nin, “ne zindan karanlığı/ ne zulüm/ ne işkence/ indiremez dudaklarındaki,/ gülümsemenin bayrağını”… dizelerini terennüm ettik ısrarla dünyanın bütün dillerinde;Hepatia,  Kazvinli Kürret-ül Ayn,  Olympe de Gouges,  Louise Michel,  Pankhurst Kardeşl

TKP/ML Kadın Komitesi’nden 8 Mart açıklaması

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü yakınlaşırken TKP/ML Kadın Komitesi, bir açıklama yayınlayarak “Sokağımızdan mücadele alanlarımıza kadar söz sahibi olacak şekilde inisiyatifleşelim, inisiyatifleştirelim, örgütlenelim, örgütleyelim! 8 Mart'ı canı bedeli yaratan kadınların, bizden en büyük beklentisi budur! Meral'den Kamile'ye, Ayfer'den Münire'ye, Çiğdem'den Suzan'a ve de Beş Kızıl Karanfilimize kadar şehit yoldaşlarımızın bizlerden beklentisi budur” dedi.

Tusiad 2050 Vizyon Türkiye Çerçevesinde Mevcut Politik Ortam Değerlendirmesi Denemesi

2001 dünya krizinin Türkiye’ye etkisi ile Emperyalizm yeni bir yönelime girmiştir.(bu süreç 1980 de başlamış orta seviye ye de 2001 de ulaşmıştır.) Bu yönelim mevcut krizin sonucunda belirginleşerek dünya da tüm sınıflarda huzursuzluk yaratmıştır. Ezenlerin kendi arasındaki çelişkiler belirginleşmiş, gelişmekte olan ülkelerin emperyalizmle olan çelişkileri yeni bir boyut kazanmış, yerel hükümetler, emperyalizmin ihtiyaç duyduğu hareketleri gerçekleştirme de ağır kalarak krizi daha da derinleştirmiştir.

Tarihin not defteri, dünkü kürt siyaseti ve bugünkü Öcalan

 

KATLEDİLİŞİNİN 41. YILINDA O’NU ANIYOR, O’NUN İZİNDE YÜRÜYORUZ!

Emekçiler, Devrimciler

Partimiz TKP/ML’nin kurucusu ve kuramcısı komünist önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin 41. yılındayız. Kaypakkaya yoldaş, Ocak 1973’de Dersimde yaralı olarak düşmana esir düştükten sonra aylarca süren işkencelerin ardından Diyarbakır zindanlarında katledildi. İşkence altında tarihi bir direniş örneği sergileyen yoldaş Kaypakkaya komünist baş eğmezliğin sembolü haline geldi.

Emekçi Kardeşler, 

Bilimsel Sosyalizmin Öncü Kadınları:Yusuf KÖSE

 

Jenny Marx’ın 200. doğum yılı anısına... 

Evet nakarat gibi yazabilirim onu,
Görebilsinler diye gelecek yüzyıllara

Aşk Jenny’dir, Jenny’de aşkın adı”[1] Karl Marx

EVLAT-YOLDAŞ(LAR) ORÇUN(LAR) İÇİN[*] Temel Demirer-Sibel Özbudun

“Çok şeyler var ki çürürler, unutulur, ölürler.Saltanat tahtı, tacı, asası gibi.Oysa bazı şeyler var ne çürürler,ne unutulur ne de ölürler,Charlie Chaplin’in şapkası,bastonu, ayakkabısı gibi.”[1]

Yakınlarımız, dostlarımız, sevdiklerimiz için yazmamaya, konuşmamaya gayret ederiz; malum ne yapılırsa yapılsın “öznellik” girer işin içine.

Kolay mı? Dünyanın en zor işidir insanın sevdikleri için yazması; zor olduğu kadar “belalı”dır da…

Sayfalar