Rojava'da 40 gün -1.bölüm
En son Yerevan'dan görüştüğümüzde "bizim Rojava'daki durumumuzu görmek için muhakkak gel her şey burada çok güzel, Parti teşkilatımızın Rojava'da saygınlığı ve halk tarafından sempatisi var" demişti. “Sen yeter ki gel, istediğin yerde seni karşılarım" dedikten sonra Ağustos ayında "muhakkak geleceğim" demiştik ve sözleştik. Zamansız, hiç beklemediğim bir anda çalan telefonumdan gelen haber ile yıkılmıştık. “Acı haber tez gelir” dedikleri gibi Nubar Ozanyan'ın şahadet haberi, sınırları aşarak ulaştı, Ağustos ayında görüşebilme, hasret giderebilme ortamı artık olmazken, cenazesini görme, toprağa verilirken yanında olma, son görevlerimi yerine getirmek, yaşarken vermiş olduğum "muhakkak geleceğim" sözünü yerine getirmem gerekiyordu.
Hiç bilmediğimiz bir coğrafya, diline, kültürüne, yaşam tarzına tamamen yabancı olduğumuz koşullar altında seyahatin kolay olmayacağını önceden tahmin edebiliyorduk. Öyle ki hava sıcaklığının 50-60 dereceye vardığına ilk defa tanık oluyoruz. Zorlanıyoruz. IKBY'nin referandum kararı almadan önceki durumu, Kürdistan illerinde hemen iki başlı bir yönetim olduğunu görebiliyoruz. Hewler ile Süleymaniye Kürt yöneticileri arasında paylaşılmış durumunda, Hewler (Erbil)'de caddeler, reklam panoları KDP lideri Barzani'nin resimleri ile süslenirken, Süleymaniye'de KYB başkanı Talabani'nin posterleri dikkat çekiyor. Kimse kimsenin bölgesine müdahale etmiyor.
Hewal Orhan, "Nubar Ozanyan"
Rojava'ya varıncaya kadar, geçtiğimiz bütün coğrafyada Nubar Ozanyan'ın bıraktığı izlere rastlıyoruz. Tanık oluyoruz. Her kim ile konuşursak "böyle bir şey imkansız" diyor. Medyada çıkan "şahadet" haberine inanmak istemiyor. Bizim Nubar Ozanyan olarak bildiğimiz, Başur, Bakur Rojava'da herkes tarafından "Heval Orhan" olarak anılmaktadır. Bu isimleri kendisine yakıştırma ve yaşatmasının derin anlamı ile ağırlığı bulunmaktadır. 30 yıllık Ermeni Fedai geleneğinin simgesi haline gelen Antranik Ozanyan adının yaşatılması ile Kaypakkaya geleneğinin bugünkü sürdürücüsü olan Armenak Bakırcıyan (Orhan Bakır)ların mücadelelerinin devamı olarak adlarını kullanmış ve yaşatmıştır.
Medya Savunma Alanları'nda, yaşayan gerillalar ilk defa "Orhan Heval" ile tanıştıklarında, Parti Karargahı'nın temellerini alınteri ve emek harcayarak bizzat "Heval Orhan" tarafından atıldığını anlatıyorlar. "Gösterişten uzak, konuşmayan, iş yapan, bir dakika bile boş durmadan çalışıp bir şeyler yaratmanın çabası içerisinde olduğunu, kalan boş vakitlerinde sıcaklara aldırmadan spor yaparak savaşa hazır halde olması gerektiğini, yaşantısı ile anlatmaya çalışıyordu" diyorlar.
Televizyonlarda, kitaplarda duymakta olduğumuz gerilla yaşantısının bizzat içerisinde bulunuyoruz. Medya savunma alanlarındayız. Gerillalar ile karşılaşmanın heyecanını yaşıyoruz. Gerilla yaşantısına tanık oluyoruz. Gerilla savaşını savunan, bunun için mücadele eden Kaypakkaya geleneğinin bugünkü durumunu göz önünde bulundurduğumuzda henüz çok yol katetmemiz gerektiğini, bunun için çok çaba göstermek gerektiğini anlıyoruz. Her an tepemizde gezen keşif uçakları, İHA'nın istihbarat çalışmalarına karşı gerillaların ustaca karşı koyuşları, savaşın en gelişmiş teknolojilerine karşı medya savunma alanlarında, bunları boşa çıkardıklarına tanık oluyoruz.
Pasaportun, kimliğin, ev kirası, kredi borçları, gaz, su, elektrik faturası ödemelerinin hükümsüz olduğu insanın sistemden koparak özgürleştiği, gerillaların güvencesi altında bulunuyoruz. İnternet devrimciliği, facebooksuz bir yaşam, geyik sohbetlerinin olmayacağı yeni ortama adapte olmaya çalışırken, güvenlik gerekçesiyle tüm telefonlar toplanıyor. Bir anlık zaafiyet, noktanın tespiti ile herkesin F-16'lar ile imha olmasına neden olacağından kararlara saygı duyuyoruz. Devrimciliğin sözle değil ateşten gömlek olduğunu, film şeridi gibi geçen öz yaşantımızda devrimcilik yapmak ile devrimcilik oynamak arasında derin farkların olduğunu yaşıyoruz.
Rojava Devrimi'nin ateşi Ortadoğu'yu sararken, dünyada çok büyük yankı uyandırmış, sempati ile karşılanmış, dünyanın her köşesinden devrimciler, anti faşistler, anarşistler akın akın Rojava'ya gitmektedirler. Medya savunma alanlarında İngiliz, Fransız, Alman, Belçikalı, Yunan, İspanyol, Afrikalı her ulustan, her inançtan devrimciye rastlamak mümkün oldu. Tüm bu insanları burada buluşturan, kaynaştıran, omuz omuza savaşa götüren, hatta bazılarının şehit düştüğü Rojava devrimi yani Kürt özgürlük mücadelesi olmuştur. İçlerinde sadece biz Kürtçe bilmiyorduk dersem abartılı sayılmaz. Enternasyonal Tabur'da her savaşçı, gelmeden önce ülkesinde asgari düzeyde Kürtçe eğitimi almış dil sorununu çözmüş olduğunu görüyoruz. Bu bile Rojava Devrimi'nin ne kadar etkili olduğunun göstergesi oluyor. Komutanından gerillasına, misafirinden gazetecisine her kim olursa olsun, hep beraber oturuyoruz. Hep beraber kalkıyoruz. Gerillalardan bazıları görev gereği başka alanlara gönderiliyor. Gidip de geri dönmemek var, yaralanmak veya şehit düşme olabilir. Bunun için tek sıraya geçip vedalaşıyoruz. Serkeftin (Başarılar) ile uğurluyoruz. Devrimci ahlak ve kültürün, sevgi ile saygının yoldaş olmanın bütün güzelliklerine tanık oluyoruz. Medya savunma alanlarında günde 3 kere yemek yeme imkanı buluyoruz. Üstelik sıcak yemek için bütün imkanlar gerillalar tarafından sağlanmış. Kahvaltılıklar çevre köylerden karşılanıyor. Herkes yuvarlak bir masanın etrafında toplanmış bir parça ekmeği paylaşıyoruz. Siyasal gelişmeleri, günün 24 saat açık olan tv'lerden anında öğrenebilme imkanına sahibiz. Para ilişkilerinde alışverişten uzak, geçen 40 günde yaşam tarzı komün şeklinde oluyor. Paranın rengi ile alışverişi unutuyoruz.
"Sütüm sana helal olsun"
Enternasyonal devrimcilerden Michel ile bir ara sohbeti ilerletirken, benim üzerimde çok etkili olan, kararlı duruşu olmuştur. Onu buralara getiren, bunca zorluklara göğüs germenin, bu istek ve arzunun kaynağını soruyorum. Tek kerede IŞİD çetelerine karşı mücadele diye cevapladı. Sosyal hayatta ne işle uğraştığını, mesleğini sorunca, devrimcilik diye cevap verdi. Nerede devrim varsa orada olacağını söyledi. Buraya gelmeden önce Kürtçesini geliştirdiğini, kendisini çok rahat ifade ettiğini görüyoruz. En önemlisi gelirken annesine ve kardeşine haber verdiğini, babasına haber vermediğini, annesinden helallik aldığını, çetelere karşı mücadele edeceğini, izin istediğini "oğlum yolun açık olsun, sütümü sana helal ediyorum" dediğini anlattı.
Rojava'da çetelere karşı savaşta şahadete ulaşan Nubar Ozanyan'ın cenazesine ulaşmak, törene katılmak, son görevi yerine getirmek için sabırsızlanıyoruz.
Cenazenin günü ile tarihi belli olduğu için, orada olamamak, bir ömür boyu benim için unutulamayacak ızdırabdan başka bir şey değildi. Kürt siyasal güçlerinin kendi aralarındaki çelişkilerin toplumun, bölgenin her karış toprağına yansıdığını bunun için işimizin zor olduğunu görüyoruz. Bulunduğumuz Başur topraklarından, Rojava'ya cenaze törenine gitmede, Rojava'ya KDP yönetiminin, M. Barzani'nin uygulamış olduğu ekonomik, siyasi ve askeri ambargonun bütün kirli yönlerine tanık oluyoruz. Tüm bu uygulamaların arkasındaki siyasi güç elbette ki Türkiye'yedir. Erdoğan'dır.
Başur'dan, Rojava'ya yani Kürdistan topraklarında Barzani'nin kendinden olmayan YPG, PKK gerillalarına karşı Türk devleti destekli bitmek tükenmek bilmeyen operasyonlara, saldırılara, pusu atmalara tanık oluyoruz. Bütün amaç ve gayesi Kürtlerin tek başına liderliğine soyunan Barzani’nin, en büyük rakip olarak Ortadoğu’da kök salmış, siyasal güç olan PKK'yı düşman olarak görmesinden kaynaklanmaktadır. Cellatlara yaranabilmek, kendi kardeşine kurşun sıkan, tutuklayan, hatta daha ileri giderek, celladının gözüne girebilmek için tutukladığı Kürt yurtseverlerini Türkiye'ye teslim edecek kadar pervazsızlaşan Barzani aşiret kliğinin, teşhir olmuş yüzüne Kürt coğrafyasında tanık oluyoruz.
Gerillaların sabır inat, çatışmalara imkan vermeyen çabaları sayesinde Rojava'ya ulaşıyoruz. Gerillaların coğrafyada bir karınca gibi çalışmalarına, her bir karış toprakta, kazanılmış her değerin, bedelinin uzun emek, kan ve can pahasına olduğunu görüyoruz. Gerillalara teşekkür etmeyi borç bilirken, KDP'li Peşmergeleri bize çektirdikleri ızdıraptan dolayı lanetliyorum.
(Devam Edecek)
Agop Ekmekciyan
Özellikle azınlıklar üzerine yazdığı yazılarıyla tanıdığımız yazarımız,diğer birçok konuda da makaleleriyle tanınmaktadır.
agop@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)
Son Haberler
Sayfalar
AKP’nin Eğitim Sistemi: Milliyetçi, Maneviyatçı Ve Piyasacı…[*]
“Bilginin iktidarla ilişkisi
sadece uşaklıkla değil,
hakikâtle de ilgilidir.”[1]
Sürdürülemez Kapitalist Krizin Topoğrafyası[1]
Krizin içindeyiz.
Krizle sarsılıp, savruluyoruz.
Her gün, her an krizin “sonuçları”ndan etkileniyoruz.
Vs., vd’leri…
Bunlar böyleyken; hâlâ krizi “tartışıp”, “konuşuyoruz”.
“Hâlâ” dememek için sürdürülemez kapitalist krizin topoğrafyasını çıkarmak gerekiyor.
Neo-Liberal Türkiye'de Muhafazakârlaşma/ Düşkünleşme Diyaletiği[*]
“Yükselen her şey düşecektir.”[1]
Bir ‘Millî Gazete’ yazarı, Türkiye’de son yıllarda fuhuş,[2] uyuşturucu kullanımı, cinayet, gasp ve tecavüz gibi olayların hızla arttığına, içki kullanım yaşının 11’e düştüğüne,[3] boşanmaların arttığına,[4] kadınlara yönelik şiddetin yoğunlaştığına[5] vb. işaret edip soruyor: “Bu nasıl ‘Muhafazakârlık’?”
Alevilerin cennette zaten işi yok
TRT’de yayınlanan Açı programında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Sedat Laçiner’in Şiilik ve Şiilerle ilgili söylediği bir söz günlerdir sosyal medyada “Aleviler cennete gidemez” şeklinde yer alıyor ve kendisine ‘Aleviyim – Kızılbaşım’ diyen kimi basın yayın organları, kişi ve kurum temsilcilerince de Alevilere yapılan bir hakaret olarak algılanıyor ve kamu oyuna da öyle yansıtılıyor.
SAVAŞ, BARIŞ VE KÜRTLER
Savaş ve barış iki zıttın birlikteliğidir. Savaşın olduğu yerde barış olacaktır, barışın olduğu yerde de savaş olacaktır. Dünyada savaş koşulları ortadan kalktığında barış kelimesi de kendiliğinden ortadan kalkacaktır. İnsanlar artık “barış” kelimesini kullanma gereksinimi duymayarak, onu ölen kelimeler yığını içine atacaktır. Ve bunun yerine yeni bir kelime türtecektir. Bu da, ancak, sınırsız ve sınıfsız bir dünaya kurulduğu zaman gerçekleşebilecektir.
Entellektüel Aydın Bulanıklığı Ya da Devrimi Ehlileştirme Aymazlıkları
BirGün gazetesinde 7 Aralık 2011 tarihinde bir röbartaj yayınlandı. Fikret Başkaya(FB) ile Gün Zileli(GZ)’nin konuşmaları. Konuşmanın ana konusu "devrimler”di. Aydınların devrim üzerine konuşmaları, fikir yürütmeleri ve üretmeleri, burjuvaziyi ve onun düzenini "teşhir etmeleri” elbette olumludur. Sorun devrim üzerine olunca, bunun değerlendirilmesi ve tartışılması da bir o kadar gerekli oluyor.
materyalist bilgi teorisi ve komünist partileri
“İnsan pratiği, materyalist bilgi teorisinin doğruluğunu tanıtlar.” Marks
İnsanın üretimdeki, üretim içindeki ilişkileri ve faaliyetleri, diğer tüm faaliyetlerinin üstünde ve onların üzerinde belirleyici bir rol oynama temel özelliğine sahiptir. Bu bağlamda, insanın bilgisi üretimdeki faaliyetlerinden bağımsız değil, bizzat ona bağlı olarak gelişir ve şekillenir.
HER GÜN DÖRT İŞÇİ, BEŞ KADIN
“Son kötü günleri yaşıyoruz belki
İlk güzel günleri de yaşarız belki
Kekre bir şey var bu havada
Geçmişle gelecek arasında
Acıyla sevinç arasında
Öfkeyle bağış arasında//
Biz kırıldık daha da kırılırız/
Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza.”[1]
ÇİN: KARMAŞIK BİR SORU(N)…[1]
“ben hiç başlamamış bir dündeyim.
yağmur yağacak...
hiç başlamamış bir yarın çok var.
hiç bitmeyen bir dün de çok var...”[1]
Arif Dirlik’in, “Sadece bir ulus değildir; bir uygarlıktır,” notunu düştüğü Çin’in geneli veya özelde ise “bugünü” hakkında yazmak kolay değil.
Binlerce tarihsel bağıntı ve güncel referanslarıyla Çin, çoklu bir örnektir.