Perşembe Kasım 14, 2024

Şehit Emine, Komutan Ayfer Celep…

Her yoldaşın taşıması gerekenden fazla bir yükü taşıdığı, kendisiyle ve zaaflarıyla daha fazla cebelleştiği günlerden geçerken hatıralarımızda bir gülüş var: Şehit Emine, Komutan Ayfer Celep…

Küçük dünyalarının, mikro iktidarlarının, rahatlarının peşinde koşanlara; kendine “özel yaşamlar” belirleyip kişisel eşyalar biriktirerek “BİZ”i “BEN”e dönüştürmeye çalışanlara inat bir duruşla içimizdeki ve dışımızdaki düşmana rağmen komutanlaşarak ölümsüzleşen Ayfer Celep yoldaş, bugün yalnızca ezilen cinsler açısından değil erkek yoldaşlar tarafından da iyi okunması ve anlaşılması gereken bir yoldaştır.

“TİKKO’nun Kadın Komutanı” başlıklarıyla burjuva medyada yer alan Ayfer Celep yoldaş, halk ordusunun ilk kadın komutanı olmanın ötesinde bir değere sahiptir hafızalarımızda. Karadeniz’de halk ordusunun yürüyüşünü hızlandıran, savaş kaçkınlığına karşı örgütünden yana tavır alan, eskiyene ve çürüyene vuruşuyla yeni insanın da örneği olan bir yoldaştır.

Onunla karşılaşan bir yoldaşın hatıralarında şöyle kalmıştır Şehit Emine:

İlk karşılaştığımızda ayakkabıları ıslaktı. Ayaklarını çıkarması gerektiğini söyledi. Çorapları ıpıslaktı. Çoraplarını çıkarıp sıktı. Ayaklarını gördüğümde içim burkuldu. Buruş buruş olmuştu. Her yeri çatlamıştı. Yüzüme baktı. Yüzümdeki ifadeyi görünce sağlığı için endişelenmemem gerektiğini ifade ederek ‘Bölge hep yağışlı olduğu için genelde ayaklarımız ıslak.

Bu durum bölge açısından oldukça normal.’ Beni rahatlatmaya çalıştı. Hastalanabileceğini söyledim. Dikkatli olmasını da. ‘Zor olsa da bunun gerilla mücadelesinin bir parçası olduğunu ve ufak birşey olduğunu’ söyledi. Yüzünden gülümsemesi hiç eksik olmuyordu. Sürekli bir eylem arayışı içindeydi. Hareketli bir yapısı vardı.

Neşeli bir kadın gibi görünüyordu. Birliğin komutanıydı. Ölümsüzleştiğinde bir 8 Mart günüydü. Fotoğrafını gördüm. Üzerinde yamalı bir pantolon vardı. Bütün yoldaşlar ölümsüzleştiğinde bir burukluk olur içimde. Ancak Ayfer Celep yoldaş ölümsüzleştiğinde Partizan mücadelesinin çok büyük bir kaybı olduğunu düşünmüştüm. Sefagül yoldaşlar ölümsüzleştiğinde de aynı hissi yaşadım.”

Bizi edilgenleştiren, zayıf gösteren ataerkil düzene inat zor süreçleri yarmayı başarabilmiş, hesap sorma bilincinin adı olmuştur Ayfer Celep yoldaş. Düzenin normaline inat kavganın normalini kuran; sorunlara çözüm arayan ancak sorunlarda boğulmayan proleter devrimci duruşu sergilemiştir. Değil ki zorluk yaşamamış, bocalamamış, duygulanıp ağlamamıştır.

İnsana ait olan ne varsa hepsini yaşamış ancak hepsine de proletarya partisinden öğrendikleriyle müdahalede bulunarak durumunu devrimcileştirmiştir. Sevgisinde de kavgasında olduğu gibi bir komünist olmuştur.

“Özel yaşam”ın peşinden koşanlara bir yanıt da burada vermiştir Şehit Emine. Yoldaşıyla aynı alanda olmasına rağmen sürekli yolları ayrılan, birbirilerinden uzakta kalan Ayfer Celep yoldaş, sevgilerinin ancak böyle olgunlaşıp büyüyeceğini, bu sevginin ancak Demokratik Halk Devrimi’ne hizmet ettiği takdirde gerçek bir sevgi olacağını vurgulamıştır her fırsatta.

Sistemin dayattığı kölece ve bağımlı sevgi anlayışından uzaktır. Ayfer yoldaş, Münire Sağdıç ve Kemal Tutuş yoldaşlarla birlikte ölümsüzleştiğinde 8 Mart günüdür.

O yaşamında olduğu gibi ölümsüzleştiği anda da kadın özgürlük mücadelesinin inşasını sürdürmüştür.

Kendisini “tescilli sosyal demokrat” olarak tanıtan kadın düşmanı faşist Enis Berberoğlu 19 Mart 1999’da Hürriyet’te çıkan yazısında Komutan Ayfer Celep’ten bahsederken “Ayfer’le karşılaşanlar namlu gibi bakan iki yeşil gözü unutamıyor” demişti.

Komutan Ayfer Celep sadece bölge halkının aklında değil düşmanın da aklında mıh gibi tuttuğu bir pratiğin sahibi olmuştu. Ki bu kadın düşmanı faşist, Emine yoldaşın bütün insani özelliklerini kara propaganda aracına dönüştürmeye yeltenebilecek cümleler kuruyordu.

“Dağda gezerken bile saçı bozulmayan Ayfer Celep’in başka kadınsı sırları da vardı. Mesela çoğu yaşıtı gibi aslında koyu renkteki saçlarını boyatmıştı. İki arkadaşıyla birlikte ölüme giderken taşıdığı çantadan mayolu bir resmi çıktı…

Ne yeşil gözleri, ne de ‘Emine’ye kurşun işlemez’ hurafeleri kaçınılmaz sonu önlemedi” diyerek yoldaşımızı sözde teşhir etmişti. Halkın gerici ahlak anlayışına oynayarak ve kendi kadın düşmanlığını kusarak devletinin bekasını sağlayacağını zanneden Berberoğlu yazısını “Muhtemelen yeni Emine kodları Tokat ve Amasya kırsalına yollanacak. Kimi boyalı saçlı, bazısı zeytin gözlü fidan gibi kızlar silaha sarılacak, silahlarıyla gömülecek…

Çünkü Türkiye Cumhuriyeti on altı yıllık Güneydoğu deneyimini, personel ve teçhizatla donatarak bölgeye yığmaya başladı. Bu güce boyun eğmeyenin yaşam şansı kalmadı” şeklinde bitirmişti.

Döndü dolaştı çok sevdiği o güç kendisini de vurdu. Zira 4 Haziran 2020’de savunduğu devletin meclisi tarafından vekilliği düşürüldü. Ancak yanılmadığı birşey vardı bu kadın düşmanı faşistin; yeni Emineler geldi, geliyor, gelecek!

Hem de o çok “kadınsı sırlarıyla” erkek egemenliğini içte de dışta da yerle bir ederek…

“Şehitlerimiz kavga demektir. Şehitlerimiz, kararlılığımızın ve inancımızın anıtı, zaferimizin teminatıdır” diyen Komutan Ayfer Celep Yoldaş, haklıdır. Ayfer’den Sefagül’e kadınların birliği, bilinci ve kararlılığı kazanıyor.

Bu birlik, bilinç ve kararlılık sadece kadının değil, kendi iktidarının kölesi olan erkek yoldaşların da özgürleşmesini sağlayacaktır.

Bu birlik, bilinç ve kararlılık ilk sınıf savaşını nihayete erdirecek ve faşizmi yıkarak özgürlüğü kazanacaktır!

7955

Özgür Gelecek

Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Özgür Gelecek

Partizan’ların Yolundan Gideceğiz – Umut Keçer

Partizan Amed enternasyonalist bir devrimci olarak Haseke’de IŞİD çetelerine karşı mücadelede ölümsüzleşti. Partizan’ın hikayesi aynı zamanda Bakur Devrimi ile Rojava Devrimi’nin ve Türkiye devriminin nasıl bir kader birliği içerisinde olduğunun hikayesidir.  Partizan Amed şahsında, enternasyonalist bir devrimci olarak, Türkiye ve Kürdistan halklarının birleşik devrim mücadelesi somutlaşmış oldu. Onun mücadelesi ve kararlılığı, onun mücadelesinin takipçisi olanlara örnek olacaktır.

Barbara Anna Kistler...(Nubar OZANYAN)

Adına Kürtçe ve Zazaca türküler yakılan, mısralar dizilen, roman ve öykü yazılan İsviçreli bir enternasyonal devrimci kadındı, Barbara Anna Kistler.

Onu İsviçre’nin Alplerinden alıp Dersim dağlarına götüren tutku düzeyindeki sevda, devrimin kendi ülkesinden daha önce gelişeceği fikriydi. Onu kayak merkezleriyle ünlü İsviçre’den çekip alıp Pülümür’ün karlı dağlarına yürüten güç, proleter enternasyonalizm idealiydi. O, bir devrim serüvencisiydi. İnessa Armand’ı Fransa’dan Sovyet devrimine yürüten devrim serüveni gibi…

Şehitlerimizin Kararlılığını Kuşanmalıyız

“Korku mu? Korku ve korkusuzluğun bir çelişki oluşturduğuna inanıyorum. Mesele ideolojimize sarılmak ve içimizdeki cesareti dizginlerinden boşandırmaktadır. Bizi cesur yapan, bize cesaret veren ideolojimizdir. Görüşümce hiç kimse cesur doğmaz, halkı ve komünistleri cesur yapan toplumdur, sınıf mücadelesidir. Sınıf mücadelesi, proletarya, parti ve ideolojimizdir. En büyük korku ne olabilir ki? Ölüm mü? Bir materyalist olarak yaşamın bir gün sona ereceğini biliyorum. Bence en önemli olan şey iyimser olmaktır.

Levon Ekmekçiyan ve Zohrab Sarkisyan’ı Unutmadık, Unutmayacağız!

Ermeni Soykırımı büyük bir suçtur. Ancak belki de bundan daha da büyük olan bu suçun inkar edilmesidir. Ve hatta daha da ileri gidilerek “mukatele” (birbirini vurmak) oldu denilerek yaşananların çarpıtılmasıdır.

İşte bu gerçeklik nedeniyle Ermeni devrimciler, suskunluk ve inkar perdesini yırtmak için ayağa kalkmışlar ve Ermeni Soykırımı’nın bir gerçeklik olduğunu bütün dünyaya göstermek istemişlerdir. Soykırıma uğrayanların çocukları, soykırıma uğradıklarını kanıtlamak zorunda kalmışlardır.

TKP-ML TMLGB MK: TİKKO 1. Konferansı, Halk Savaşı’nı Yükseltme Çağrısıdır

Halk gençliğinin komünist örgütü olarak ordumuz TİKKO’nun gerçekleştirmiş olduğu 1. Askeri Konferansı gençliğin militan coşkunluğuyla selamlıyor, Halk Savaşı’nı yükseltmek için bütün sorumluluklarımızın üzerine korkusuzca gideceğimizin sözünü yineliyoruz.

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı ile Röportaj;“Yol Göstericimiz, İlham Ve Güç Kaynağımız Partimiz Önderliğinde Yaşasın TİKKO Konferansımız!”

 

TKP-ML’nin 1. Kongre’de aldığı karar doğrultusunda “Halk Savaşı’nda derinleş, gerillada uzmanlaş” şiarıyla Konferans gerçekleştiren TİKKO’nun Genel Komutanlığı’ndan Ekin Vartinik ve Azad Axpanos kendilerine yöneltilen soruları yanıtladı.

– Konferansla ilgili sorulara geçmeden önce kısaca ülkedeki ve bölgedeki durumu nasıl değerlendirdiğinizi öğrenebilir miyiz?

Dil kesmek, baş kesmek…(Nubar Ozanyan)

Diktatör Erdoğan Türkiye’de dil kesiyor, Rojava’da baş kestiriyor. Asmayıp zindana yollayamadıklarının ya dilini ya da başını kesiyor. Yine bir cami çıkışında Sezen Aksu’yu hedef göstererek “Hz. Adem efendimize kimsenin dili uzanamaz. O uzanan dilleri yeri geldiğinde koparmak bizim görevimizdir” diyerek sanatçı ve aydınları karşı kin ve nefret dolu cümlelerle tehdit edip halkı galeyana getirmek istedi. Kışkırtıcı, ötekileştirici, düşmanlaştırıcı dil kullanmakta oldukça usta olan bu diktatör, besbelli ki çaresizlik içindedir.

Devrim İçin Ölümsüzleşenlerimizi Anıyoruz! (Sentez)

İnsanlığın sömürüye dayalı sistemlere karşı mücadelesi de bu mücadelede sömürülenlerin canlarını feda etmeleri de neredeyse insanlığın bilinen tarihi kadar eskilere dayanıyor.

Çutak (Nubar Ozanyan)

Rakel Dink yaşam arkadaşına, çocuklarının babasına, Hrant’a “Çutak” diye seslenirdi. Rakel’in neden sevgili eşine Çutak dediğini ancak onları yakından tanıyanlar bilir ve anlar. Ermenilerin bir kısmı, çok sevdiklerine “Çutak” yani keman diye hitap eder. İnsanlar duygularını sözlere döker, sevgilerini notalara, melodilere işler.

Yanlış Bir Perspektif:“

 

Uluslararası Komünist Hareketin Birliği” Sorununu “Maoistlerin Birliği” Sorunu Olarak Tartışılması!...

22.01.2022

Halil GÜNDOĞAN 

Uluslararası Komünist Hareket (UKH)'in birliği sorunu, 3.Eternasyonalin sonlandırılması sonrası sürecin “Güncel bir sorun”u olarak var ola geldi. Yani bugünün ya da yakın geçmiş dönemin bir sorunu da değil bu sorun.

Nazilerin en has adamı Türkeş’ti- 1-2-3

Türkeş'ten Evren'e, Çiller'den Erdoğan-Bahçeli ikilisine Türk faşist liderlerin ilişki ağının merkezinde bulunan Almanya; son yüzyılda Türk milliyetçiliğinin “arka bahçesi” haline geldi. Nazi ideolojisi ve “Turancılık” fikri ise birbirini hep besledi.

Sayfalar