Şehit Emine, Komutan Ayfer Celep…
Her yoldaşın taşıması gerekenden fazla bir yükü taşıdığı, kendisiyle ve zaaflarıyla daha fazla cebelleştiği günlerden geçerken hatıralarımızda bir gülüş var: Şehit Emine, Komutan Ayfer Celep…
Küçük dünyalarının, mikro iktidarlarının, rahatlarının peşinde koşanlara; kendine “özel yaşamlar” belirleyip kişisel eşyalar biriktirerek “BİZ”i “BEN”e dönüştürmeye çalışanlara inat bir duruşla içimizdeki ve dışımızdaki düşmana rağmen komutanlaşarak ölümsüzleşen Ayfer Celep yoldaş, bugün yalnızca ezilen cinsler açısından değil erkek yoldaşlar tarafından da iyi okunması ve anlaşılması gereken bir yoldaştır.
“TİKKO’nun Kadın Komutanı” başlıklarıyla burjuva medyada yer alan Ayfer Celep yoldaş, halk ordusunun ilk kadın komutanı olmanın ötesinde bir değere sahiptir hafızalarımızda. Karadeniz’de halk ordusunun yürüyüşünü hızlandıran, savaş kaçkınlığına karşı örgütünden yana tavır alan, eskiyene ve çürüyene vuruşuyla yeni insanın da örneği olan bir yoldaştır.
Onunla karşılaşan bir yoldaşın hatıralarında şöyle kalmıştır Şehit Emine:
“İlk karşılaştığımızda ayakkabıları ıslaktı. Ayaklarını çıkarması gerektiğini söyledi. Çorapları ıpıslaktı. Çoraplarını çıkarıp sıktı. Ayaklarını gördüğümde içim burkuldu. Buruş buruş olmuştu. Her yeri çatlamıştı. Yüzüme baktı. Yüzümdeki ifadeyi görünce sağlığı için endişelenmemem gerektiğini ifade ederek ‘Bölge hep yağışlı olduğu için genelde ayaklarımız ıslak.
Bu durum bölge açısından oldukça normal.’ Beni rahatlatmaya çalıştı. Hastalanabileceğini söyledim. Dikkatli olmasını da. ‘Zor olsa da bunun gerilla mücadelesinin bir parçası olduğunu ve ufak birşey olduğunu’ söyledi. Yüzünden gülümsemesi hiç eksik olmuyordu. Sürekli bir eylem arayışı içindeydi. Hareketli bir yapısı vardı.
Neşeli bir kadın gibi görünüyordu. Birliğin komutanıydı. Ölümsüzleştiğinde bir 8 Mart günüydü. Fotoğrafını gördüm. Üzerinde yamalı bir pantolon vardı. Bütün yoldaşlar ölümsüzleştiğinde bir burukluk olur içimde. Ancak Ayfer Celep yoldaş ölümsüzleştiğinde Partizan mücadelesinin çok büyük bir kaybı olduğunu düşünmüştüm. Sefagül yoldaşlar ölümsüzleştiğinde de aynı hissi yaşadım.”
Bizi edilgenleştiren, zayıf gösteren ataerkil düzene inat zor süreçleri yarmayı başarabilmiş, hesap sorma bilincinin adı olmuştur Ayfer Celep yoldaş. Düzenin normaline inat kavganın normalini kuran; sorunlara çözüm arayan ancak sorunlarda boğulmayan proleter devrimci duruşu sergilemiştir. Değil ki zorluk yaşamamış, bocalamamış, duygulanıp ağlamamıştır.
İnsana ait olan ne varsa hepsini yaşamış ancak hepsine de proletarya partisinden öğrendikleriyle müdahalede bulunarak durumunu devrimcileştirmiştir. Sevgisinde de kavgasında olduğu gibi bir komünist olmuştur.
“Özel yaşam”ın peşinden koşanlara bir yanıt da burada vermiştir Şehit Emine. Yoldaşıyla aynı alanda olmasına rağmen sürekli yolları ayrılan, birbirilerinden uzakta kalan Ayfer Celep yoldaş, sevgilerinin ancak böyle olgunlaşıp büyüyeceğini, bu sevginin ancak Demokratik Halk Devrimi’ne hizmet ettiği takdirde gerçek bir sevgi olacağını vurgulamıştır her fırsatta.
Sistemin dayattığı kölece ve bağımlı sevgi anlayışından uzaktır. Ayfer yoldaş, Münire Sağdıç ve Kemal Tutuş yoldaşlarla birlikte ölümsüzleştiğinde 8 Mart günüdür.
O yaşamında olduğu gibi ölümsüzleştiği anda da kadın özgürlük mücadelesinin inşasını sürdürmüştür.
Kendisini “tescilli sosyal demokrat” olarak tanıtan kadın düşmanı faşist Enis Berberoğlu 19 Mart 1999’da Hürriyet’te çıkan yazısında Komutan Ayfer Celep’ten bahsederken “Ayfer’le karşılaşanlar namlu gibi bakan iki yeşil gözü unutamıyor” demişti.
Komutan Ayfer Celep sadece bölge halkının aklında değil düşmanın da aklında mıh gibi tuttuğu bir pratiğin sahibi olmuştu. Ki bu kadın düşmanı faşist, Emine yoldaşın bütün insani özelliklerini kara propaganda aracına dönüştürmeye yeltenebilecek cümleler kuruyordu.
“Dağda gezerken bile saçı bozulmayan Ayfer Celep’in başka kadınsı sırları da vardı. Mesela çoğu yaşıtı gibi aslında koyu renkteki saçlarını boyatmıştı. İki arkadaşıyla birlikte ölüme giderken taşıdığı çantadan mayolu bir resmi çıktı…
Ne yeşil gözleri, ne de ‘Emine’ye kurşun işlemez’ hurafeleri kaçınılmaz sonu önlemedi” diyerek yoldaşımızı sözde teşhir etmişti. Halkın gerici ahlak anlayışına oynayarak ve kendi kadın düşmanlığını kusarak devletinin bekasını sağlayacağını zanneden Berberoğlu yazısını “Muhtemelen yeni Emine kodları Tokat ve Amasya kırsalına yollanacak. Kimi boyalı saçlı, bazısı zeytin gözlü fidan gibi kızlar silaha sarılacak, silahlarıyla gömülecek…
Çünkü Türkiye Cumhuriyeti on altı yıllık Güneydoğu deneyimini, personel ve teçhizatla donatarak bölgeye yığmaya başladı. Bu güce boyun eğmeyenin yaşam şansı kalmadı” şeklinde bitirmişti.
Döndü dolaştı çok sevdiği o güç kendisini de vurdu. Zira 4 Haziran 2020’de savunduğu devletin meclisi tarafından vekilliği düşürüldü. Ancak yanılmadığı birşey vardı bu kadın düşmanı faşistin; yeni Emineler geldi, geliyor, gelecek!
Hem de o çok “kadınsı sırlarıyla” erkek egemenliğini içte de dışta da yerle bir ederek…
“Şehitlerimiz kavga demektir. Şehitlerimiz, kararlılığımızın ve inancımızın anıtı, zaferimizin teminatıdır” diyen Komutan Ayfer Celep Yoldaş, haklıdır. Ayfer’den Sefagül’e kadınların birliği, bilinci ve kararlılığı kazanıyor.
Bu birlik, bilinç ve kararlılık sadece kadının değil, kendi iktidarının kölesi olan erkek yoldaşların da özgürleşmesini sağlayacaktır.
Bu birlik, bilinç ve kararlılık ilk sınıf savaşını nihayete erdirecek ve faşizmi yıkarak özgürlüğü kazanacaktır!
Ya Sosyalizm Ya Barbarlık!
İnsanlığın önünde, daha gerçekci ve somut bir söylemle, uluslararası işçi sınıfı ve emekçilerin önünde iki yol var: Birinci yol; şu an içinde yaşadığımız kapitalist barbarlık ve ikinci yol ise; baskının, sömürünün olmadığı; insanın insanı ezmediği, ülkeler arasında sınırların, insanlar arasında ise sınıfsal sınırların ve her türlü cinsiyet ayrımlarının yok edildiği, özgürce ve doğa ile uyumlu bir yaşamın sürdürülebileceği sosyalizm!
Martager’in anısına (Nubar Ozanyan)
Özgürlüğe ve geleceğe ait var olması gereken tüm devrimci değerlerin birleştiği noktadır, Nubar Ozanyan’ın yaşamı. Paylaşmaktan, kendisine ait var olanları vermekten bir an olsun tereddüt etmeyen, zorlu mücadelede kendini asla düşünmeyen, yoldaşlık ve dostluktan başka bir yaşamı tanımayan Komutan Martager, Ermeni devrimcilerin onurudur. O, kalbini ve ellerini Kürtlerin, Filistinlilerin, Ermenilerin ve tüm ezilenlerin kurtuluş mücadelesine armağan etti. Halklar için türküler yaktı. Ezgisiyle karanlıkları eritmeye, sesiyle dağları uyandırmaya çalıştı.
Enternasyonal Devrimci NUBAR OZANYAN'ın anısına (Hovsep Hayreni)
Aynı sosyal ağlar içinde bulunup da onun ismini duymayan, kim olduğunu bilmeyen kalmamıştır sanırım. Ölümünün dördüncü yıldönümünde onu bir kere daha özlemle anarken kadrinin bilinmesine küçük bir katkı yapmaya çalışacağım.
Son Armenak’ı saygıyla anıyoruz! (Bir mücadele yoldaşı )
Çok zor bir coğrafyada yaşıyor ve mücadele ediyoruz. Bu coğrafyanın devrimciliği de bir o kadar onurlu ve engebelerle doludur.
TC Devletinin Avrupa’daki Mit Örgütlenmesi
7 Temmuz 2021 tarihinde Almanya’nın Berlin şehrinde evinin avlusunda üç kişi tarafından saldırıya uğrayan Erk Acarer’in yaşadıkları bir kez daha Almanya’daki MİT örgütlenmesini gündeme getirdi.
Almanya’da MİT faaliyetleri neredeyse yasal. Alman devleti, bu faaliyetleri bilmesine rağmen engel olmuyor, dokunmuyor. Yakalananlar ya para karşılığı serbest bırakılıyor ya da “yeterli delil olmadığı” gerekçesiyle haklarında takipsizlik kararı veriliyor.
Hepimiz Kürt’üz! (Nubar OZANYAN)
İttihatçı soykırımcı Kemalist zihniyet yine katliam ve yıkım peşinde. Aklını ve elini Kürdistan’ı bombalamak, ormanları yakmak, sel faciası ile başbaşa bırakmak, Kürt emekçilerini ırkçı saldırılarla katletmek için kullanmaktadır. Manavgat, Muğla, Antalya, Adana, Mersin, Kayseri, Adana, Muş alev alev yanarken bir yangın söndürme uçağı bile “bulamayan” AKP-MHP faşist iktidarı, Kürdistan'ın her karış toprağını onlarca uçakla bombalayabilmektedir.
TKP-ML MK-SB: Irkçı Faşist Saldırıların Sorumlusu TC Devletidir!
Saldırıların Hesabını Birleşik Mücadelemizi Zafere Taşıyarak Soracağız!
TC faşizminin yönetememe krizi derinleştikçe her alanda saldırganlığı artmaktadır. AKP-MHP faşizmi iktidarını sürdürebilmek için her türlü yol ve yöntemi kullanmaktadır. Son günlerde Kürt halkına yönelik artan ırkçı saldırılar bunun en somut göstergesidir. İzmir’de Deniz Poyraz’ın faşist bir saldırı sonucunda katledilmesinden sonra Kürt halkına yönelik artarak devam eden ırkçı saldırılarda onlarca insan yaralanmış, Ankara’da bir kişi öldürülmüştür.
CIA’nın, Anti-Komünist “Özgür Düşünceli” Entellektüelleri-4
Mussolini Faşizminden Kemalist Faşizme Hediye:141-142
Vurun Kürt’e! Vurun Ermeni’ye!(Nubar OZANYAN)
Ne zaman fındık, pamuk, çay toplayan Kürt işçilerine yönelik bir saldırı olsa yüreğim yanar. İçim acır. Bir asırdır bitmeyen bu iğrenç saldırıları halkımız iyi tanır. Ermeni halkı, ırkçılığın ne olduğunu yaşadığı katliamlardan, yediği darbelerden bilir. Amed’in Xançepek Mahallesi’nde bir köşeye sıkıştırılıp taşla, sopayla, yumruk ve tekmeyle yere düşünceye kadar dövülen, kanlar içinde sövülen Ermeni gençlerinden tanır insanlığın başına bela olan bu saldırıları.
Kendi sahamızda amansız olmak...
Politikanın tüm çalışmaların can damarı olduğu ilkesi Marksizm-Leninizm-Maoizm’in temel ilkelerinden biridir. Proletarya partilerinin başarı ya da başarısızlıklarının incelenmesi, gerçekte politikaların incelenmesine dayanır.
Eğer doğru bir politik çizgiden yoksunsa her proletarya partisi, güçlü örgütlenmelere, emek ve çabaya rağmen önemli gerilemeler, kayıplar yaşar. Doğru bir politikanın varlığı ise güçsüzlükten güçlenmeye, örgütsüzlükten örgütlenmeye, eylemsizlikten eylemliliğe, durgunluktan ilerlemeye gidiş için olmazsa olmazdır.
Türküler yanmaz (İmera Fera Yeşilgöz)
Anne ve baba tarafından Sivas’lı, Alevi bir ailenin çocuğuyum. Küçüklüğümüzde ailemiz, eğer birileri Alevi olup olmadığımızı sorarsa gizlemememiz gerektiğini, fakat söz açılmadıkça da söylememizi öğütlerdi. Kardeşler olarak aramızda, Alevi olmak ne demek ve neden açıkça dile getirilemiyor anlam veremezdik. Gittiğimiz yerlerde nereli olduğumuz öğrenildikten sonra, “yananlardan mısınız, yoksa yakanlardan mı?” diye sorarlardı. Kimlik soy ismimiz Yanar’dır. Biz, her defasında soy ismimizden dolayı “yananlardanız” derdik.