Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.”

Siyaseti, somut şartların somut tahlili sonucunda izlenecek yol ve yöntem olarak tanımlamak mümkün.Somut şartların somut tahlilini yapıyorsanız,yani olguya objektif bakma kaygınız varsa,günümüzün Kürdistanını tanımlarken kullanmanız gereken kavramlar Kürd uluslaşması ve ulusal birlik,ulusal kongre,ulusal ordu,ABD,AB,Rusya,Çin,BM,dış dinamikler,enerji ve petroldur.“Çözüm süreci” adı verilen TC’nin Kürdistan ulusal kurtuluş hareketini çözme,Kürd özgürlük hareketinin de “ava gideni avlama” projesinde yukarıdaki kavramlardan sözeden yok.Tedavüldeki kavramlar silahsızlanma,Türkiye partisi,halkların kardeşliğidir ve olguyu anlamada bize yol
göstermez.Ulusal birlik,dış dinamikler,enerji,petrol gibi kavramları kullanmıyor olmaları,bu sürecin taraflarının bu kavramlardan bihaber oldukları anlamına gelmiyor.Üçüncü göz tartışmaları herkesin dip dalgasının farkında olduğunun açık kanıtı.
Kullanılan “barış” söylemlerinin tam tersine,TC daha önce El Nusra üzerinden yürüttüğü vekalet savaşını IŞİD üzerinden bir Kürd-Arap savaşına dönüştürmek için elinden geleni ardına koymadı. Kürd özgürlük hareketi buna serhildanlarla “kamu düzenini” hırpalayarak sınırlı bir karşılık verdi. Nato sınırları güvencesinin yanına eklenecek bir Kürd-Arap savaşı güvencesini TC’nin sömürgesinin muhafazasına yönelik stratejisi olarak değerlendirmek gerekiyor.Ve bu stratejinin başarısızlığa mahkum olduğunu iddia edecek durumda değiliz.Bu stratejiyi kırmanın yolu Japonya’dan ABD’ye kadar tüm dünyada oluşan,barbarlara karşı başarılı bir yurt savunması sürdüren
Kürdistani güçler sempatisini örgütlemek, Kürd diplomasisine yeni kanallar açmak ve Batı dünyasıyla ittifak olanaklarını arttırmaktır.Bunun “demokratik modernite” teorileriyle yapılamayacağı ortadadır.Bu stratejiyi kırmaya dönük bir diğer önemli hamle de Güney Kürdistan’daki “TC müttefiki olmayan” güçlerle entegrasyona gitmek ve ulusal ordulaşma pespektifini hızla yaşama geçirmektir.Sömürgeci devletlerin yaralı bir hayvan olduklarını ve Kürdistani güçlerin çok üzerinde askeri kapasiteye sahip olduklarını ve bu kapasiteyi kullanılmaz hale getirmenin yolunun uluslararası ittifaklar kurmaktan geçtiğini bilince çıkarmak zorundayız.Saddam Hüseyin diktatörlüğü ve Güney Kürdistan karşıtlığının ürettiği sonuçların AKP yönetimindeki TC ve müttefiki IŞİD ile Kuzey Kürdistan karşıtlığında tekrarlanabileceği ihtimaline de hazırlıklı olmak gerekiyor.
Dünyayı bir satranç tahtası olarak olarak kullanan güçler açısından artık dört parçalı Kürdistan sosyolojik değil,siyasal ve ekonomik bir alandır.Kürdistan enerji kaynaklarının denize çıkışı meselesi dünya ekonomisi açısından yaşamsal önemdedir. Böylesi bir dönüşüm momentinde Kemalizmvari sahtekar bir anti-emperyalizmi aşmak önemlidir.Parçalı sömürge Kürdistan’ın çelişkisi emperyalizmle değil,Kürdistan’ı askeri ve ekonomik işgal altında tutan sömürgeci yapılarladır.TC’nin “Kobane düştü,düşecek” hevesini kursağında bırakan kardeş halkların dayanışması ya da bir gülüşüne dünya kurban edilesi gencecik çocukların şehadetleri değil;”kapitalist modernite”nin IŞİD mevzilerini darmadağın eden hava saldırıları ve TC’ye çektiği sert ayar olmuştur.Uzun süredir söyleyegeldiğimiz üzere: paradigma değişmiştir,tez değişmiştir,politik zemin değişmiştir.Anti-tez de değişmek zorundadır.Güney Kürdistandaki TC yanlısı yapıların siyaset zemini de,Kuzey Kürdistanda sınır tartışmayan, sahte solcu,“bağımsızlığı çöpe atan” kafa yapısı da paradigma değişikliğiyle birlikte tarihin çöp sepetinde yerini almıştır.Mevlana’nın dediği gibi: “Dünle beraber gitti ne kadar söz varsa düne ait cancağızım,Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.”
02.12.2014, ZÜLKÜF AZEW
Son Haberler
Sayfalar

AKP’nin Eğitim Sistemi: Milliyetçi, Maneviyatçı Ve Piyasacı…[*]
“Bilginin iktidarla ilişkisi
sadece uşaklıkla değil,
hakikâtle de ilgilidir.”[1]

Sürdürülemez Kapitalist Krizin Topoğrafyası[1]
Krizin içindeyiz.
Krizle sarsılıp, savruluyoruz.
Her gün, her an krizin “sonuçları”ndan etkileniyoruz.
Vs., vd’leri…
Bunlar böyleyken; hâlâ krizi “tartışıp”, “konuşuyoruz”.
“Hâlâ” dememek için sürdürülemez kapitalist krizin topoğrafyasını çıkarmak gerekiyor.

Neo-Liberal Türkiye'de Muhafazakârlaşma/ Düşkünleşme Diyaletiği[*]
“Yükselen her şey düşecektir.”[1]
Bir ‘Millî Gazete’ yazarı, Türkiye’de son yıllarda fuhuş,[2] uyuşturucu kullanımı, cinayet, gasp ve tecavüz gibi olayların hızla arttığına, içki kullanım yaşının 11’e düştüğüne,[3] boşanmaların arttığına,[4] kadınlara yönelik şiddetin yoğunlaştığına[5] vb. işaret edip soruyor: “Bu nasıl ‘Muhafazakârlık’?”

Alevilerin cennette zaten işi yok
TRT’de yayınlanan Açı programında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Sedat Laçiner’in Şiilik ve Şiilerle ilgili söylediği bir söz günlerdir sosyal medyada “Aleviler cennete gidemez” şeklinde yer alıyor ve kendisine ‘Aleviyim – Kızılbaşım’ diyen kimi basın yayın organları, kişi ve kurum temsilcilerince de Alevilere yapılan bir hakaret olarak algılanıyor ve kamu oyuna da öyle yansıtılıyor.

SAVAŞ, BARIŞ VE KÜRTLER
Savaş ve barış iki zıttın birlikteliğidir. Savaşın olduğu yerde barış olacaktır, barışın olduğu yerde de savaş olacaktır. Dünyada savaş koşulları ortadan kalktığında barış kelimesi de kendiliğinden ortadan kalkacaktır. İnsanlar artık “barış” kelimesini kullanma gereksinimi duymayarak, onu ölen kelimeler yığını içine atacaktır. Ve bunun yerine yeni bir kelime türtecektir. Bu da, ancak, sınırsız ve sınıfsız bir dünaya kurulduğu zaman gerçekleşebilecektir.

Entellektüel Aydın Bulanıklığı Ya da Devrimi Ehlileştirme Aymazlıkları
BirGün gazetesinde 7 Aralık 2011 tarihinde bir röbartaj yayınlandı. Fikret Başkaya(FB) ile Gün Zileli(GZ)’nin konuşmaları. Konuşmanın ana konusu "devrimler”di. Aydınların devrim üzerine konuşmaları, fikir yürütmeleri ve üretmeleri, burjuvaziyi ve onun düzenini "teşhir etmeleri” elbette olumludur. Sorun devrim üzerine olunca, bunun değerlendirilmesi ve tartışılması da bir o kadar gerekli oluyor.

materyalist bilgi teorisi ve komünist partileri
“İnsan pratiği, materyalist bilgi teorisinin doğruluğunu tanıtlar.” Marks
İnsanın üretimdeki, üretim içindeki ilişkileri ve faaliyetleri, diğer tüm faaliyetlerinin üstünde ve onların üzerinde belirleyici bir rol oynama temel özelliğine sahiptir. Bu bağlamda, insanın bilgisi üretimdeki faaliyetlerinden bağımsız değil, bizzat ona bağlı olarak gelişir ve şekillenir.

HER GÜN DÖRT İŞÇİ, BEŞ KADIN
“Son kötü günleri yaşıyoruz belki
İlk güzel günleri de yaşarız belki
Kekre bir şey var bu havada
Geçmişle gelecek arasında
Acıyla sevinç arasında
Öfkeyle bağış arasında//
Biz kırıldık daha da kırılırız/
Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza.”[1]

ÇİN: KARMAŞIK BİR SORU(N)…[1]
“ben hiç başlamamış bir dündeyim.
yağmur yağacak...
hiç başlamamış bir yarın çok var.
hiç bitmeyen bir dün de çok var...”[1]
Arif Dirlik’in, “Sadece bir ulus değildir; bir uygarlıktır,” notunu düştüğü Çin’in geneli veya özelde ise “bugünü” hakkında yazmak kolay değil.
Binlerce tarihsel bağıntı ve güncel referanslarıyla Çin, çoklu bir örnektir.