Cumartesi Kasım 30, 2024

Soykırımın yeni adı: "Kürtleri Çökertme-Çöktür."

        Faşizm her coğrafyada aynı karakteristik özelliklere sahiptir. Çünkü aynı ideolojik kaynaktan beslenmekte, yasalar çıkarmakta, yürürlüğe koymakta, katliam ve soykırımlar yapmaktadır. 12 Eylül askeri faşist yasalarıyla yönetilen sözde parlamenter sistem, 12 Eylül faşizminin devam ettiricisidir. Bugün artık ülkemizde faşizm tanımı üzerinde tartışmanın bir gerekliliği yoktur ve kalmadı da. Faşizm bir devlet biçimidir. Faşizme, faşist zulme, baskıya katliamlara karşı çıkan herkes ," düşman, hain, terör yandaşı, terörü destekleyen güruh" olarak  damgalanmaktadır. Yetmez ,"İslam düşmanı, Türk ve  devlet düşmanı" gösteriliyor. "Her şeyi bilen, "bilmediği uzmanlık dalı olmayan "bilgi küpümüz faşizmin başı Erdoğan, zulme karşı çıkan, barış isteyen bilim adamlarını, akademisyenleri" cahillikle" suçlayıp, "hesap sorulacağını" emrediyor. Ardından vakit geçirmeden başlıyor tehditler, yaptırımlar, soruşturmalar, görevden almalar. Topyekûn faşizm bir saldırı konsepti yürütüyor. Yetmiyor, Erdoğan’ın tetikçisi uyuşturucu baronu eli kanlı katil Sedat Paker meydan okurcasına medya karşısına çıkıyor "Akademisyenlerin kanıyla yıkanacağını" açıklayacak kadar kemik yalayıcı bozma olduğunu  ispatlamaya çalışıyor. Bildiri yayınlıyor. Yargıdan, yargıçtan, hâkimden, savcıdan tık yok. Çünkü onlarda kan üzerinden besleniyor ,"akıttıkları kanla yıkanıyorlar".
   
    Faşizmin başı öksürüyor, mahkemeleri, yürütmesi, YÖK’ü, valisi, emniyet müdürü, generali, mafya bozuntularından  muhtarına kadar  başlıyorlar sıçmaya... Başlıyorlar, "hepinizin kanını akıtacağız, akıttığımız kanla duş yapacağız", "sizi hendeklerde kaybedeceğiz", "bu topraklarda sizi yaşatmayacağız", "sizi (Kürtleri)çökertip, çök göç edeceğiz"," Bir tek kişi kalana kadar operasyonlar devam edecek" vs.vs. Bu söylemlerin tek anlamı var, o da; "SOYKIRIM YAPACAĞIZ"...Başka bir anlam  çıkaran varsa da, onu da ben bilmiyorum.
   
Bu çağrıyı devletin ve faşizmin başı Erdoğan yapıyor. Ortalık  kan gölüyken, faşizm daha fazla kan istiyor. Kan içiciler başlıyorlar daha fazla insan kanı, Kürt kanı dökmeye ve ülkelerimiz daha çok  kan gölüne dönüyor. Katledilen insanlarımızın  cansız bedenlerine "Allah adına, Kuran adına”, İslam adına" zulüm ediliyor.  Dağ -taş, köy -kasaba, kaza -şehir sokakları çocukların, bebeklerin, gençlerin, kadınların cansız bedenleriyle dolu. Bunun insanlıkla bir alakası olabilir mi? Bu açık bir soykırım provası, hazırlığıdır. İnsanlık böylesi soykırımları, faşist katliamlar, zulümler ikinci dünya savaşında Hitlerin gestapoları tarafında gördü, yaşadı.
  
     Polonya’da, Almanya’da, Romanya'da, Yugoslavya’da, Bulgaristan’da ve daha birçok ülkede soykırımlar benzer şekilde yapılmıştı. Bugün Kürdistan’da aynı ideolojiden beslenen işgalci faşizm  ve Türk ordusu katliam ve zulüm uyguluyor. Uzun vadede soykırıma hazırlanıyor. Gelişmeler şunu gösteriyor; yarın bugünden daha kötü olacak, bölgemizde devam eden savaşın boyutları daha da  artacak, genişleyecektir. Burada ezenle -ezenler, sermayeyle - emek cephesi, işgalci güçlerle, bağımsızlık isteyen  güçler arasında kanlı bir hesaplaşma yaşanacaktır. Bütün devrimciler, sosyalistler, yurtseverler, ezilenler azınlıklar emperyalizmle, faşizmle kanlı hesaplaşmaya hazır olmalıdır.

     Savaşı biz istemedik, biz çıkarmadık. Savaşı, gerici savaşları onlar çıkarıyor, onlar istiyor ve katliamlar yaparak üstümüzdeki egemenliği perçinlemek istiyorlar. Boyun eğmemizi, kölece yaşamamızı , faşizmin esareti altında çizilmek istenen kaderimize  razı gelmemiz isteniyor.
  
     Faşizm bugün  12 Eylül'de yaşananları yaşatmak istiyor. Aynı konsept tekrarlanıyor. Yakın zamanda  12 Eylül'de yaşadıklarımızı tekrardan  yaşarsak hiç şaşırmayalım. Erdoğan, bugün  Kenan Evren faşizmini temsil ediyor, yürürlükteki yasalarıyla kendini güvence altına almak istiyor. Ancak biline ki, 12 Eylül'de yaşanan şartlar ve koşullar bugün bir ve aynı değil...

     Halklarımızın, devrim, demokrasi güçlerimizin, sosyalist  ve komünist  örgütlenmelerin  direniş mevzileri, kaleleri dağlarda, şehirlerde, beldelerde, okullarda, üniversitelerde, fabrikalarda, sivil toplum örgütlerinde namuslu ve dürüst insanlarca devam ettiriliyorlar. Bu direniş hattı faşizmin tüm yollarını kesiyor, daraltıyor. İşte faşist diktatörlüğü çileden çıkaran, kanla yıkanmak istemesine  bu direniş sebep oluyor. Teslim alamadığı, direnişleri kıramadığı için  Hitleri rehber alıyor.

Kendisini ,"Ortadoğu'nun  imamı" ilan eden, faşizmin Başkomutanı umduğunu bulamayınca, umutları bir bir yıkılınca, o sahte halinde eser kalmadı.  Sakladığı kanlı dişlerini gösteriverdi. Seçimlerde umduğunu bulamayınca toplu katliamlar yapılması kararını verdi. Yaptırdığı her katliam sonrası, medyanın karşısına anında kendisi çıktı, saldırının kimler tarafından yapıldığını, sanki kendisi örgütlemişçesine  "failleri biliyor," açıklıyordu. Yaptığı basın açıklamalarında; devletin  çirkin, pis faşist tezgâhını  yine kendisi deşifre ediyordu.

   Gözlerini kan bürümüşlük yetmiyordu artık. Barış ve eşitlik isteyenlere yan bakana, selam vermeyene, yoldan geçerken oturana, yapılan haksızlıklara karşı çıkanlara, kendisiyle yıllarca birlikte çalışmış ama herhangi bir konuda itirazı olanlara dahi baskı uygulayarak susturma korkutma yoluna gitti. Ne yaptıysa tutmadı, hırçınlaştı, bombalar patlattı, toplu katliamlar planladı, uygulattı. Buda yetmedi, dört biryana yana saldırdı. Efendilerinin yol haritası çerçevesinde Rus uçağını düşürerek savaş naraları önce attı, sıkışınca  kuyruğunu bacakları arasına sokup bir köşede korkakça ciyak ciyak havcıklamaya başladı. Hangi yola başvurursa vursun planları tutmuyor tutmuyordu, hayalleri birbiri ardına yıkılıyordu. Tek bayrak, tek dil, tek ırk ve tek devlet faşizmi  erim erim eriyor demokrasi ve bağımsızlık mücadelesi yükseliyordu. Kala kala iç savaş planı kalmıştı.

  Bunu  önce Kürdistan da ve şehirlerinde devreye soktu. Eğer ki, buralarda başarı elde edebilirse, batıda iş kolaydı. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı... Kürt ulusu gelebilecek  işgalci faşist saldırıyı  önceden görmüş, hazırlıklarını ona uygun yapmış, ulusunu, gençliğini işgalci militarizme karşı direniş ve bağımsızlık  ekseni üzerinde örgütlemişti.
  
   Militarist faşizm tankıyla, topuyla, özel kuvvetleriyle havadan -karadan saldırıyor ama sonuç alma bir yana, bir adım ilerleyemiyordu. O dünyanın yenilmez en güçlü Türk ordusu; Diyarbakır’da, Sur’da, Cizre’de, Nusaybin’de, Silopi’de Kürt direnişçilerce çamura gömülmüş, bataklığa saplanarak geri dönüşü olmayan  bir yola girmişti. Bir iki günde bitireceklerini umdukları" temizlik harekâtı “iki aya yakın zamandır  bitirilemedi. Aksine Kürt ulusunun direnişi karşısında tuz buz olup dağıldı itibarsızlaştı, geleceğin deprem faylarının  gümbürtüsünü duymaya başladı. Kürtlerin  faşizme karşı direnişi güçlenerek gelişirken, demokratik destek her alanda artıyor. Gelişen, güçlenen büyüyen ve bütün Türkiye’yi,-Kürdistan’ı saran, sarmalayan demokrasi, sosyalizm ve barış  hareketleri faşizme karşı hiç bu kadar birlikte direniş halinde değildi. Demokrasi ve özgürlük mücadelesinde  toplu bedel ödemeyi göze alanlar mutlaka ülkelerini faşizmden, faşist diktatörlükten kurtaracaktır.

  Kemalist İslamcı faşizm ondan olacak ki, yüzyıl önce gerçekleştirdiği Ermeni soykırımını, bugün Kürdistan’da Kürtlere yapıyor, başarılı olursa yapacaktır." Çökertti veya Çökertene kadar" devamın anlamı soykırımdır. Diyarbakır'da, Hakkâri’de, Van'da, Sur'da, Cizre'de,  Nusaybin’de, kısacası Kürdistan’da yakıp, yıkma, zorla göç  ettirme, sürme, TOKİ’yi devrede tutarak  buralardan sürülenleri bir daha geri dönmemek üzere iskâna tabi tutma planı  tehcirdir. Sürgündür, Soykırım planının başlangıç noktasıdır.

   Şuna yürekten inanıyorum ki, Türkiye halkları, Kürdistan halkları ve dünya halkları  yapılmak istenen  bir Kürdistan soykırımına müsaade etmeyecektir. Geçmişte yaşanan, Yahudi ve ermeni soykırımları artık yaşanmayacaktır. Ülkemizin demokrasi, özgürlük ve bağımsızlığını isteyenler faşizme, faşist ablukaya  ve işgale karşı mutlak bir başarı elde edecektir.
   
   Hasan Aksu 13-1-2016

 

 

 

 

 

45943

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Son Haberler

Sayfalar

Soykırımın yeni adı: "Kürtleri Çökertme-Çöktür."

Devrimci Pratik ve Militanlaşma

Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I

Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.

Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!

Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.

Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:

Tehlikenin farkında mıyız?

"Türkiye yüzyılı maarif modeli" ile hedeflenen şey; Devlet eliyle "dindar ve kindar nesil" yetiştirmek ve tedrici geçişle din esaslı bir rejim inşa etmektir,

Öncelikle ve de tereddütsüzce idrakinde olunmalı ki bu konuda yapılmak istenenin tümü, ‘toplumsal mühendislik’ yöntemleriyle, zamana yayılı olarak tamamen Erdoğan’ın ‘gizli ajandasının’ şu son derece aleni ideolojik tercihlerini hayata geçirmek maksadıyla yapılmaktadır. Yani asla ‘masumane’ ve de spontane şeyler değil bunlar. Örneğin şöyle diyordu fiiliyatta kendisine İslâm halifesi misyonu yüklemiş olan Erdoğan:

Bugün Galatasaray Meydanında bariyerler bir genişledi ve arkasından geri daraldı.

Meydana gelmeden meydana açılan her yol denetim altına alınmış, polis denetiminden ve üst aramasından sonra meydana girdik... Arkasından heykelin olduğu yere geldim, orası da bariyer ile çevrilmişti, ön taraftan giriş yerine yan taraftan giriş açılmıştı, oradan da üst aramasından geçip oturma eyleminin olacağı heykel çevresine geldik. Heykel, cumhuriyetin 50. Yıl heykeli. 100. Yıl heykeli yapıldı mı bir yerlerde bilmiyorum...

Bariyer içinde bariyer ve onun içinde izin verilen sınırlar içinde acılarımızı haykırmak!

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – II

II.Bölüm:

Laz Nihat’ın başında bulunduğu ekip, öylesine şuursuzca bir gözü kapalılıkla kontraya tabi hareket etmekteydi ki düşünün, düşman operasyonlarının sürmekte olduğu bir arazide, başta ben olmak üzere, kendilerinden yana tavır almayacaklarına kanaat getirdikleri bir grup gerillayı silahsızlandırarak, öylece araziye terk etmeyi bile göze alabildiler… 

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – I

Aslında bu konuyu yıllar önce kaleme aldığım “Dersim Dağlarında” ve “Mao Zedung Değerlendirmeleri” isimli kitaplarımda, yaşanan somut örnekler üzerinden irdeleyip, kendimce, genel yaklaşımın ne olması gerektiğini, özlü bir perspektif olarak ortaya koymuştum. Ancak ne var ki bu kitaplarda ki tüm diğer konular olduğu gibi, bu konu da ‘meşru muhatapları’ olması gereken kişi ve yapılarca; ‘üç maymun’ seçeneğiyle karşılanmaya devam ediyor.

TKP-ML Merkez Komite: Pratiğimizde Bilinç, Bilincimizde Rehberdir İbrahim Kaypakkaya!

Coğrafyamız komünist önderi ve Demokratik Halk Devrimi’nin sönmez meşalesi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed Hapishanesi’nde katledilmesinin 51. yılındayız. Önder yoldaşımızın 18 Mayıs 1973’te katledilmesinden sonraki yarım asırlık zaman diliminde Türkiye ve Türkiye Kürdistanı toplumsal mücadeleleri tarihinin gelişim seyri, İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerini sadece doğrulamakla kalmamış aynı zamanda güncel kılmıştır.

Selahattin Demirtaş'a ve bütün tutsaklara...

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" "LI DILÊ KU DIL HÊVÎ DIKE"

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

TKP-ML MK Siyasi Büro Üyesiyle Röportaj: “Partimiz 53. Mücadele Yılında Faşizme Karşı Savaşını Kararlılıkla Sürdürecektir”

” Kitlelerin hakim sınıfların siyasetinden bağımsız, kendi siyasetini örgütlenmesi ve dahası bir güç olarak ortaya çıkmasını önemsiyoruz. Bu anlamıyla başta İstanbul 1 Mayıs Taksim alanı olmak üzere, işçi sınıfının, emekçilerin, kadınların ve halk gençliğinin 1 Mayıs’ta Alanlara çağrısını değerli ve anlamlı buluyoruz.”

– Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?

– İsmim Özgür Aren. TKP-ML MK, Siyasi Büro üyesiyim.

Tayyip'i, tayyip'e olan güvende yendi

Ah... kuzucuğum ah...

Ne oldu bize böyle.

Ne oldu.

Her şey tıkırında giderken...

Neler yaşadık böyle.

Bu seferde kediler chp'nin lehine mi trafoya girdi ne

Veyahut da.... veyahut da...

"Sizin siyasetçiler bizim sermayeden bir kaç kişiyi yemeye niyetlenirde  bizde hemide hala iktidardayken sizlerden daha fazlasını ham... ham... etmeyiz mi ha..." demenin yarattığı korku uzlaşısı dolu komplo teorileriyle mi  bundan sonraki seçimleri açıklayacağız.

Yoksa... yoksa...

Daha dün bir; bu gün iki

Sayfalar