Pazartesi Mart 31, 2025

TKP-ML Merkez Komite: Katledilişinin 49. Yıldönümünde İbrahim Kaypakkaya’yı Anıyoruz!

GÖZBEBEĞİNDİ PARTİN, GÖZBEBEĞİMİZDİR PARTİMİZ!

Partimizin kurucu önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında katledilmesinin 49. yıldönümündeyiz. Kurucusu olduğu ve gözbebeği olan partisinin; gözbebeğimiz, ilham ve güç kaynağımız partimizin 50. savaş ve mücadele yılında komünist önder İbrahim Kaypakkaya’yı bir kez daha anıyoruz. Onun, Demokratik Halk Devrimi ve komünizm mücadelesi idealine bağlılığımızı ve mücadele kararlılığımızı yineliyoruz.

Komünist önder İbrahim Kaypakkaya’yı ortaya çıkaran koşullar, o dönem uluslararası ve ulusal çapta yaşanan gelişmelerden ve sınıf mücadelelerinden bağımsız değildir. Çin’de Başkan Mao önderliğinde gerçekleştirilen Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin revizyonist ve burjuva karargahları bombalama çağrısının dünyayı sardığı; coğrafyamızda başta işçi sınıfı olmak üzere köylülüğün ve gençliğin mücadelesinin yükseldiği tarihsel kesitte, İbrahim Kaypakkaya bu yükselişe komünist yanıt olmuştur.

Kaypakkaya’nın Türkiye Devrimci Hareketi içinde 1971 silahlı devrimci çıkışının komünist yüzünü oluşturması, onu “özel” kılan nedenlerden biridir. Onun “özel” olmasının anlamı kitlelerin mücadelesi içinde yer alıp, “pratikte devrimci olma ilkesine” sıkı sıkıya bağlı olmasından gelmektedir. İbrahim Kaypakkaya, kitle mücadelesi içinde yer alıp, onlardan öğrendikçe, MLM bilimini devrimci bir eylem kılavuzu olarak kullanıp teorisini oluşturmuştur. Bu nedenledir ki, aradan yarım asır geçmesine rağmen tezleri geçerliğini korumakta, görüşleri halen çeşitli ulus ve milliyetlerden, inançlardan işçi sınıfı ve halkımızın, kadınların ve gençlerin elinde bir silah olarak parıldamaya devam etmektedir.

Sınıf düşmanlarımız tam da bu nedenle ondan hala korkuyorlar. Anadolu’da ıssız bir köy mezarlığında bulunan mezarı başında, jandarma karakolu halka zulmetmeye devam ediyor. Onun resminden korkuyorlar. Kasketli resminin bulunduğu flamalara azgınca saldırıyor, onu anmayı bir suç olarak tanımlıyorlar. Çünkü Kaypakkaya’da uzlaşabilecek bir şey bulamıyorlar.  Çünkü Kaypakkaya, aradan geçen 49. yıla rağmen sınıf düşmanlarımız için “ihtilalci komünizmin coğrafyamızdaki temsilcisi olmayı” sürdürüyor. Kemalizm’in sınıfsal özünü ve karşı devrimci gerçekliğini net olarak tanımlayışıyla, Kürt ulusunun bir ulus olduğunu ve Özgürce Ayrılma Hakkı’nı savunmasıyla Türk hakim sınıflarını korkutmaya devam ediyor.

İbrahim Kaypakkaya’nın katledilmesinin ardından geçen 49 yılda ve partimizin kuruluşunun 50. yıldönümünde, sınıf düşmanlarımızla mücadelede sayısız yenilgi tattık ve sayısız zafer kazandık. Tereddütte yer bırakmadan rahatlıkla söyleyebiliriz ki; coğrafyamızda İbrahim Kaypakkaya önderliğinde sınırlı sayıda kadro tarafından “herkesin gözü önünde yükseklere çekilen bayrak” asla yere düşürülmedi. Somut koşulların somut tahliline bağlı olarak dalgalandırılmaya devam ediyor. Bu bayrak Halkların Birleşik Devrim Hareketi ve Kadınların Birleşik Devrim Hareketi’nde, Rojava Devrimi’nin gerçekleştirilmesi ve savunulmasında; coğrafyamızda işçi sınıfının, köylülüğün, kadın ve LGBTİ+’ların, gençliğin mücadelesi içinde, hapishanelerde dalgalanmaya devam ediyor.

İbrahim Kaypakkaya yoldaşın katledilişinin üzerinden 49 yıl geçmiş olmasına rağmen, onun halen “yaşadığı” ve yanıbaşımızda olduğu açıktır. Nitekim partimiz, gerçekleştirdiği 1. Kongresiyle bir kez daha İbrahim Kaypakkaya’nın ileri sürdüğü tezlerin bilimselliğini teyit etmiş durumdadır. 1. Kongremiz bununla yetinmemiş, Kaypakkaya yoldaşın “programatik görüşlerini” bir program haline getirerek önemli bir adım atmıştır.

1. Kongremiz bölgemizdeki sınıf mücadelesinin günümüzde aldığı biçimleri analiz etmiş, geleceğe dair hedef ve görevlerini net bir şekilde tanımlamıştır. Ezilen ulus ve inançlar üzerinde baskı ve katliamlara, ataerkil sistemin kadınlar ve LGBTİ+lar üzerinde sömürü ve baskısına, kapitalist sistemin doğa ve çevre katliamına karşı mücadeleyi anın devrimci görevleri olarak belirlemiştir.

Aynı zamanda Komünist Kadınlar Birliği’nin kuruluşu ilan etmiş, ataerkil sistem ve kadın ve LGBTİ+ mücadelesinde eksikliklerini görmüş, tarihsel önemde adımlar atmıştır. Kongremizde karar altına alınan “Halk savaşında derinleş, gerillada uzmanlaş” şiarıyla örgütlenen TİKKO Konferansı ve Avrupa Konferansı’yla, günün devrimci görevlerini başarmak ve geleceği kazanmak için ideolojik derinleşme, siyasette ve MLM biliminde yetkinleşmenin pratik adımları atmış durumdadır.

Önder yoldaşın katledilmesinden 49 yıl sonra, bugün, coğrafyamız halklar için tam bir cehenneme dönüştürülmüş durumdadır. Türkiye halkı, cumhuriyet tarihinin en ağır ekonomik kriziyle karşı karşıya bırakılmıştır. Kitleler büyük bir yoksullaşma, açlık ve sefalet tehlikesiyle karşı karşıyadır. Milyonlarca insan işsizdir. Kadınlar ve LGBTİ+’lar katledilmeye devam etmektedir. Halk gençliğine geleceksizlik dayatılmış durumdadır. Kürt ulusuna yönelik saldırılar sınır içinde ve dışında tüm hızıyla sürdürülmektedir. Aleviler başta olmak üzere ezilen inançlar üzerindeki baskı sürmektedir. Ancak tüm bu saldırılara rağmen her alandaki direniş de sokağı terk etmemekte, öfke birikmektedir. 2022’nin ilk aylarından bugüne işçi sınıfının gerçekleştirmiş olduğu eylemler bu öfkenin ve yeni bir fırtınanın habercisidir.

Katledilişinin 49. yıldönümünde İbrahim Kaypakkaya yoldaşı bir kez daha anıyor, onun Selam Eder, Gözlerinizden Hararetle Öperim… Daha sıkı, daha sağlam, daha kararlı bir savaş dilerim. Hoşçakalın dileğine uygun olarak; daha sıkı, daha sağlam ve daha kararlı bir savaş yürütme yolunda yakına ve ileriye doğru adımlar atmayı sürdürüyoruz ve sürdüreceğiz.

Katledilişinin 49. Yılında İbrahim Kaypakkaya Ölümsüzdür!

50. Yılın Deneyim ve Birikimiyle Kazanacağız!

Yaşasın Partimiz TKP-ML, Halk Ordumuz TİKKO, Kadın Örgütümüz KKB, Gençlik Örgütümüz TMLGB!

Yaşasın Marksizm Leninizm Maoizm!

TKP-ML Merkez Komite  16 Mayıs 2022

4524

T.“C”NİN HÜLASASI: “HAYATA DÖNÜŞ” HAREKÂTI’NDAN ROBOSKÎ’YE![1]

 

“Acı veriyorsa geçmiş;

geçmemiş demektir.”[2]

 

“Geçmiş” diye sunulan ama bugünden, yani T.“C” hülasasına denk düşen “Hayata Dönüş” harekâtı’ndan Roboskî’ye uzanan vahşetten söz etmek; egemen hukuk(suzluk), zorbalık, şiddet tarihinin sayfalarında gezinmektir.

Kolay mı?

BE ZİMAN JÎYAN NA BE![1]

 

“Yaradılış gözyaşı vermiş bize,

acıma çılgınlığı vermiş,

İnsan artık dayanamaz gibiyse,

 üstelik

Ezgiler, sözler bağışlamış bana, yaramı

Bütün derinliğiyle dile getireyim diye;

Ve acıdan dili tutulunca insanın,

bir Tanrı

Çektiğimi anlatayım diye

bana dil vermiş.”[2]

 

Paris katliamının failleri ve düşünülmeyenler

 

KÜRT MESELESİNDE EVRİM Mİ KANSIZ DEVRİM Mİ?

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hayret verici çalımının gölgesinde süren Devlet-Öcalan görüşmesi -bana ümit vermese de- tereddütsüzce desteklenmelidir. Desteklenmelidir, çünkü anlaşma sağlanırsa hiç değilse savaş duracak ve artık gençler ölmeyecek. Bir de cezaevlerindeki binlerce insan dışarı çıkacak. Sadece bu iki nedenle de olsa görüşmelerin mutabakatla sonuçlanması için taraflar adım atmaya teşvik edilmelidir.

 

KÜÇÜK BURJUVAZİNİN ÖZGÜRLÜĞÜ ARADIĞI YER

Küçük burjuva aydınları sosyalizmi sevmezler. Gerçekte, onların sevdiği düzen, kapitalist sistemdir. Kapitalist sistemin kendilerine dokunmamasını isterler. Onların tek istekleri; “özgürce yazmak”, “özgürce sanatlarını gerçekleştirmek”... Ancak, bu kutsal “özgürlüğün” içinde, kapitalist sistem tarafından ezilen işçi ve emekçilerin özgürlüğü yoktur. Onlara göre, işçi ve emekçilerin görevi; kapitalist iş bölümü gereği sermaye sahibine artı-değer üretmek...

İSLÂMCI-MUHAFAZAKÂRIN ZİHİN HARİTASINDA BİR GEZİNTİ: “NASIL BİR KADIN(LIK)”?[*]

 

“Biri kurbağa öper,

biri yüzyıllarca uyur,

biri 7 cüceyle yaşar,

biri kuleye kapatılır.

Bir masal prensesi olsan bile

kadınlık zor.”[1]

 

1. Arap-İslâm İmgeleminde Kadın: Arzu ve Tehlike

 

ZİNDANLARDAKİ ÇIĞLIK, BÜYÜK ÇIĞI OLUŞTURACAK…[1]

 

“Tarih, gelecek için

kavga verip, yitirmiş bile olsa,

insanlık için vuruşanları

hiç unutmaz.”[2]

 

Şu an elim tuttuğum 29 Ekim 2012 tarihli mektup Erzurum H-Tipi Kapalı Cezaevi’nin B-Blok’undaki 4. Odadaki Muzaffer Yılmaz’dan geldi…

Büyük kalıcı tarihsel projeleri birlikte inşa edelim...

12 Mart,12 Eylül ve daha sonraki süreçlerden günümüze dek Türk Devletinin zulmüne maruz kalmış, ülkesini, terk etmek zorunda bırakılmış, Ailesinden, eşinden, dostundan, kardeşinden, yoldaşından ve uğruna mücadele yürüttüğü halkından nedeni ne olursa olsun kopmak zorunda kalmış; kimileri işkence görmüş, kimileri uzun yıllar zindanlarda kalmış 120 civarındaki Sürgün 15 Aralık 2012 tarihinde Köln’de bir araya gelerek Avrupa’da Sürgünde yasayan İnsanların sorunlarına sahip çıkmak, bulundukları ülkelerden imkanları ve olanakları ölçüsünde Sürgünlüğe yol açan Türk Devletinin bugünde devam eden ba

Kaypakkaya Partizan ve Yol Ayrımları

        Bir görüşü savunmanın en mutlu yanı o görüşün çoğalması ve kitleselleşmesidir. Eğer yaptığınız iş buna hizmet ediyorsa, adımlarınız hep ileriye dönükse anlam kazanacaktır, tatmin edici olacaktır. Yaptığımız işlerin özeleştirisini yaptığımız kadar eleştrilerini de yapmalı ve gerekirse çıkmaza girildiğinde dönüp kendimize bakıp ne yapıyorum denilmelidir. Gittiğimiz yol 1 adım ileri 2 adım geri gidiyorsa burda durup düşünmek ve ortaya çeşitli tespitler koymamız gerekmektedir.

BARIŞ GÜVERCİNLERİNE KURŞUN SIKILMAZ

 

Sakine Cansız (Sara), Fidan Doğan (Rojbin) Leyla Şaylemez

 

Her biri birbirinden değerli onurlu üç Kürt siyasetçisi ,Farklı dönemlerde KUH katılmış adeta nesilden nesile devam eden  kurtuluş hareketinin bayraklaşan isimleri,

PKK nin kurucu kadrolarından olan, mücadelenin bütün aşamalarında alnının akıyla çıkan, düşmanın dahi  saygı duyduğu devrimci bir kadındır Sakine Cansız,

Cezaevi resimlerine bakıldığında zayıf, çelimsiz, üflesen düşecek gibi görünmektedir.

“Yarı-Feodal” Brezilya...?

 11.01.2013 tarihinde Özgür Gelecek gazetesinin internet portalında; “Süreç devrimcilerin lehine dönecektir!” adlı bir yazı okudum. Sanırım Brezilya Komünist Partisi (Maoist)’e ait. Yazının altında böyle bir imza yoktu. İsim konusunda yanılmış olabilirim. Burası çok önemli değil. Benim açımdan önemli olan, yazının Brezilya ile ilgili değerlendirmesiydi. Esas olarak da, böyle bir değerlendirme yazısının kendine “Maoist” diyen bir örgüt tarafından yapılmasıdır. Eğer, kendisini “Maoist” olarak adlandırmasaydı, böyle bir yazı yazma ihtiyacı da duymazdım.

 

Sayfalar