Pazar Mart 2, 2025

TKP-ML/TİKKO savaşçısı Kinem Acar: Mevzimizi sonuna kadar korumalıyız!

TKP-ML TİKKO savaşçısı Kinem Acar Rojava Devrimine günler kala Nûçe Ciwan ajansına bir söyleşi vererek,  Rojava devrimin günlerini anlatarak, “Her eylem başka bir eyleme yol açar. Her kıvılcım bir yangına yol açar. Her öfke, her istek kendine bir yol bulur. Gezi ayaklanması, ardından DAİŞ çetelerinin Kobanê’ye saldırılarıyla başlayan ve her yere yayılan 6-8 Ekim serhildanlarını birbirinden kopartamayız. ” Rojava Devrimin Gezi İsyanı ile bağlarına dikkat çekti.

Nûçe Ciwan’ın sitesi olan www.nuceciwan25.com  sitesinde yayınlanan söyleşi Kinem; “Emperyalist kapitalist sistemin her türlü asimilasyon, yozlaştırma sistem içileştirme politikalarından en çok nasibini alan gençlik iken, bu sisteme karşı mücadelede en dinamik rol oynayacak kesim yine gençlik oluyor. Esas olarak gençliğin Rojava Devrimini anlaması gerekiyor. Şayet iyi kavranırsa neden bu devrime sahip çıkmak gerektiği de doğal olarak anlaşılacaktır” şeklindeki sözleriyle  gençliğe devrime sahip çıkma çağrısı yaptı.

Nûçe Ciwan,  “Rojava Devrimi bir çok sosyalist hareketten savaşçının kahramanca faşizme karşı savaşına şahitlik etti bu örgütlerden biri TKP-ML TİKKO devrimci hareketi oldu. 19 Temmuz Rojava Devrimi’nin yıldönümüne yaklaşırken TKP-ML TİKKO savaşçısı Kinem Acar Ajansımıza Rojava Devrim günlerini anlattı” şeklinde yaptığı özel söyleşiyi verdi.

Nûçe Ciwan söyleşinin tamamını şu şekilde paylaştı;

“Her iki sürecin de temel noktası: Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak”

Gezi Direnişinden Rojava Direnişine uzanan direniş gerçekliğine değinen Kinem, devlet faşizmi karşısında silahlı mücadelenin gerekliğine değindi ve devam etti: “Gezi direnişiyle birlikte ortaya çıkan isyan aslında hakim sınıfların on yıllardır sürdürdüğü ezme ve sindirme politikalarının bir sonucu oldu. Bu açıdan baktığımızda aslında herkes o isyanda kendisini buldu. Bundan kaynaklı Gezi isyanıyla birlikte Türkiye ve Bakur Kürdistan’ının her yeri büyük hak arama alanlarına dönüştü.

Dil din mezhep gözetmeksizin her kesimden insanlar bu direnişe katıldı. Ancak TC devletini ilk kurulduğu günden itibaren faşist karakterini çok iyi biliyor ve tanıyoruz. En küçük demokratik hak talebine karşı bile tüm zor aygıtlarıyla saldıran devlete karşı, şu açıktır ki yürütülecek olan devrim ve demokrasi mücadelesi şiddete dayalı olmak zorundadır. Faşist TC devleti zor kullanılmadan yıkılamayacaktır.”

Kürt halkı özgürleşmeden Türk halkı özgürleşemez

Türkiye ve Kürdistan halklarının birlikte direndiklerine ve direnmeleri gerektiğine dikkat çeken Kinem konuşmasının devamında şunları ekledi,”Gezi ayaklanmasıyla ezilenler kendi güçlerini açığa çıkartarak mücadele edildiğinde neleri başarabileceklerini çok iyi gördüler. Kürt halkının özgürleşmeden kendilerinin özgürleşemeyeceklerini tersinden Türk halkı özgürleşmeden Kürt halkının özgürleşemeyeceğini bu ilişkinin kopmaz bağlarla birbirine bağlı olduğu görüldü. Bu açıdan birlikte mücadelenin çok ciddi zeminleri oluştu Gezi ayaklanmasında.

Her isyan başka bir isyanı tetikler. Her eylem başka bir eyleme yol açar. Her kıvılcım bir yangına yol açar. Her öfke, her istek kendine bir yol bulur. Gezi ayaklanması, ardından DAİŞ çetelerinin Kobanê’ye saldırılarıyla başlayan ve her yere yayılan 6-8 Ekim serhildanlarını birbirinden kopartamayız. O gün, Gezi’yi savunanlarla Kobanê’yi savunanlar bir aradaydı. Emekçilerin ezilenlerin geziyle birlikte kazandıkları özgüven Kobanê serhildanlarıyla daha da çoğaldı. Kobanê savaşına katılan orada şehit düşen birçok arkadaş, aslında hepimiz Gezi’nin başkaldırı ruhunu taşıdık. Her iki sürecin de temel noktası: Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.”

Kadınlar sistemin onlarda yarattıkları korkuları yenerek savaştılar

Kinem konuşmasının devamında Rojava Devrim savaşında bir kadın olarak neler yaşadığından bahsediyor, “Aslında bu soruya tam olarak nasıl cevap vereceğim bilmiyorum. Neler yaşadınız sorusu insanı yeniden ilk başladığı yere götürüyor, anılar canlanıyor ve şehit yoldaşlarımız konuşuyor. Ben DAİŞ’in Kobanê merkezine yönelik saldırıları sürerken katıldım. 1 haftalık eğitimimin ardından cepheye gittim. Aslında bir kadın olarak sadece erkeğin işi olarak görülen savaş alanlarında dezavantajlı başlama durumu yaşanıyor.

Çoğu zaman hissettiklerini açıkça paylaşamama, konuşamama oluyordu. Örneğin çok insani bir duygu olan korkuyu hiç sana uğramamış gibi davranmak zorundaydın. Korku bir ana bir duruma aittir. Ama erkek egemen sistemde kadın hep korkan, erkek ise korkusuz sayılıyordu. Kısacası hep güçlü görünmeye çalışıyorsun. Ama ben daha ilk cepheye gittiğimde açık vermiştim. Arkadaşların kaldıkları yerde fareler cirit atıyordu ve ben korkudan 2 gece sandalyenin üzerinde yatmıştım. Sonradan arkadaşlar halime acıyıp pirketlerden yerden yüksekte bir yatak yaptılar. Aslında güvenlik açısından yerde uyumamın daha doğru olacağını söylemişlerdi. Hatta bak doçka gelse ilk hedef sen olursun dediler ama dinletemediler. Çünkü henüz doçka nedir bilmiyordum ama fareleri iyi biliyordum.”

Şehit Herdem’le yarım kalan bir eğitim

Devrim savaşının geliştirdiği yoldaşlık üzerine konuşan Kinem Şehit Herdem (Musa Kobanê) ile yaşadığı bir anıyı bizlerle paylaştı, “Kobanê’de bir süre suikatçi olarak cephede yer aldım. O dönemde birimimizin yönetiminde Şehit Herdem meşhur adıyla Musa Kobanê yer alıyordu. Kobanê savaşı bittiğinde Şehit Herdem bana sen yeterince eğitim almadın. Hem Türkiye’ye gideceksin sana kapsamlı bir eğitim vereyim demişti. O sıralarda Musa Kobanê ismiyle bir röportajı çıkmıştı yabancı basında Kobanê’nin en iyi suikatçisi olarak.

Bir gün yanına gittim eğitimi örgütlemek için. Biraz takıldım tabii ki. “Hani suikatçiler kendilerini gizlemeliydi, bak şimdi dünya alem tanıyor seni.” diye. Zaten çeteler şehit düşen arkadaşların telefonlarını alıp, kayıtlı olanlara tehdit içerikli mesajlar atıyorlardı. O gün Şehit Herdem’e de çokça tehdit göndermişlerdi. Bak işte DAİŞ’in içine de ne kadar korku salmışsın ki böyle mesajlar yolluyorlar demiştim. Hoşuna gitmişti tabi o da çok iyi farkındaydı, çetelerin korktuğunun. Şehit düştüğü günün sabahı gördüm onu. Akşama operasyona çıkacağını söylemişti. Eğer sağ kalırsam 2 gün sonra eğitime başlarız demişti. O sabah gerçekten de hissetmişti şehit düşeceğini. O sözünü tutmadı ve anladım ki burada yalnızca ölüm durumunda sözünü tutmazsın.”

Devrim savaşında vardılar, inşa da ve sonrasında da yer alacaklar

Kinem devrim içinde aktif bir şekilde yer alacaklarını, güçlerini ona göre konumlandıracakalrını ve özsavunma güçlerini de geliştireceklerini belirtti, “Rojava’da Kobane’den itibaren, Tel Abyad, Tişrin,Hol, Şeddade, Minbiç, Tabqa, Raqqa, Efrîn ve Derazor hamlelerinde yer aldık. Aslında tüm Türkiyeli devrimci hareketler bir eksik bir fazla bu hamlelere katıldılar. Rojava devriminin savunmasında Türkiye Devrimci Hareketi olarak çok sayıda yaralı ve şehit verdik. Aslında enternasyonal dayanışmanın yeniden güçlenmesi ve bizleri yan yana getirmesi açısından çok olumlu oldu. Rojava Devrimine sadece askeri olarak değil, devrimin inşa süreci çalışmalarına katılıyoruz.

Kuşkusuz sorunuz genel Rojava Devriminin nereye evrileceği sorusundan yani genel konjektürel durumdan bağımsız değil. Ama bir yanıt vermemiz gerekirse, bugün Rojava Devriminin ve Ermeni halkının örgütlenme ihitiyacından hareketle kurduğumuz Şehit Nubar Ozanyan Ermeni taburunun büyütülmesi ve geliştirilmesi hedefimiz var. Elbette ki Rojavadaki güçlerimizi, önümüzdeki süreçte olası herhangi bir saldırı ve işgal girişimlerine karşı devrimi halkı savunacak şekilde konumlanacağız.”

Rojava Devrimi alternatif yaşam seçeneğinin somutlaşmış hali

Kinem, Rojava Devrim direnişinin birçok ülkeye ve inanlara umut olduğunu belirtti ve devam etti, “Rojava karanlığın iradesine karşı aydınlık dünyanın zaferi oldu. Rojava Devrimi, aslında tüm ezilenlere bir umut verdi. Yani “Sadece fazla ileri gitme riskini göze alanlar ne kadar ileri gidebileceğini öğrenir.” sözünün eylemle pratikle ortaya konmasydı Rojava devrimi.

Bu devrimden önce kim düşünebilirdi, bu kadar ileri gidileceğini, eğer ilk adımlar atılmasaydı. Mücadelenin zafere dönüşmesi, o her zaman ezilen, baskı gören, katledilen, yok sayılan politikaların hepsini paramparça ederek “Biz halkız, biz varız’ı” gösterdi. Rojava Devriminin ardından Bakur Kürdistan’nın da başlatılan özyönetim direnişleri devrimin en büyük yansıması oldu. Devrimden alınan güçle, özgüven ve kararlılıkla, tecrübelerle, tıpkı Rojava halkı gibi bizde direnirsek kazanırız umudu çok büyüktü. Her devrim büyük fedakarlıklar, adanmış insanlar ister. Rojava Devriminde gösterilen büyük fedakarlıkların benzeri aynı zamanda Sur, Cizre, Silopi gibi Kürdistan’nın her yerinde gösterildi.

Rojava Devrimi, Ortadoğu’daki dinci gerici faşist zihniyetin karanlığına karşı alternatif bir yaşam sunması, başka bir yaşam mümkün fikrini geliştirmesi bakımından çok önemli bir yerde duruyor.”

Mevzilerimizi canımız pahasına korumalıyız

Son olarak gençlerin başta Rojava Devrimi olmak üzere devrim mücadelesinde aktif yer alması gerektiğini belirten Kinem şöyle devam etti, “Emperyalist kapitalist sistemin her türlü asimilasyon, yozlaştırma sistem içileştirme politikalarından en çok nasibini alan gençlik iken, bu sisteme karşı mücadelede en dinamik rol oynayacak kesim yine gençlik oluyor. Esas olarak gençliğin Rojava Devrimini anlaması gerekiyor. Şayet iyi kavranırsa neden bu devrime sahip çıkmak gerektiği de doğal olarak anlaşılacaktır.

Yani gençliğin Rojava Devrimine katılması, bizzat deneyimlemesi meselenin bir tarafını oluştururken, gençliğin bulunduğu alanlarda Rojava Devrimini anlatma,tanıtma görevi önemli bir yerde duruyor. Faşist TC devletinin Rojava’ya dönük saldırılarını içerden mücadeleyi daha da yükseltecek devleti zorlayacak eylemsellikler geliştirmeli ve bu mevziyi canımız pahasına savunmalıyız.” (Haber Merkezi)

Kaynak: www.nuceciwan25.com  

8400

"Tarihte kalmış bir savaştan notlar ve dersler"*

1973'de Amerikan askerleri Vietnam'dan çekilirken, New York Times gazetesinin hükümete yakın yazarlarından Sulzberger şunları yazıyordu:" Birleşik Devletler savaşın kaybeden tarafı olarak görünüyor. Tarih kitapları bunu böyle yazmak zorunda… Biz savaşı Mekong Vadisi'nde (Vietnam'da) değil, Mississippi Vadisi'nde (Amerika'da) kaybettik. Birbiri ardından gelen Amerikan yönetimleri, ülke içindeki halktan asla kitlesel destek görmedi."

Tatava yapma, bas geç

Gündemle ilgili yazmak bana göre değil.

Aklım sırrım almıyor.

Delirecem.

Seçimler 30 Martta.

31 Mart ve ardında bazıları seçimlerde uğradığı hezeyanla  ... 

Seçimlere, örgütlenmeye .... yönelik iflah olmayan proletarya köylünün haline karşı kolektiflere sokağın, mücadelenin ve kavganın yıkıcı gücünü ( Bolşevikliği ) tavsiye ediyor. 

Kimileri de, Yetmez ama evetçilerin gezideki adı: Tatava yapma, bas geçciler, diyi veriyor.

Ve daha nice şeyler.

Ya kardeşim: Durun, hele.

Sizler  ne yazdığınızın farkında mısın ?

“İnsanlık için komünizmden başka yol var mı?” derdi o...

“İçinde bir tutam delilik olmayan hayat eksik bir hayattır.”[1]

Ataol Behramoğlu’nun, “… insan olmak/ çoğalabilmektir başkalarıyla/ İnsansın, birinin canı yanıyorken/ senin de canın yanıyorsa,” dizelerini anımsatan bir devrimci ruh daha ayrıldı aramızdan... Çocuksu, coşkulu, insan gibi insandı... 

Gerçek şudur ki Onun ölümüne inanmak zor, O az sonra kapımızı çalabilir…

Kolay mı? Can Yücel’in, “Bana Bir Varmış de!/ Bir Varmış Bir Yokmuş deme!/ İçime dokunuyor” şiirinin “Bir Varmış de” bölümünü gerçek kılmışlardandır Tuncel Kurtiz... 

TKP/ML- TİKKO Gerillalarından Bombalı Pankart

Yerel  kaynaklardan  öğrendiğimiz  bilgilere göre,  10 Nisan2014 günü TKP/ML’ye bağlı TİKKO gerillaları Ovacık’ta yol kapatma eylemi yaparak bombalı pankart astı.

Değişimlere Direnen İdeal İnadımı

Aradan otuz yıl geçmişti, ben daha ülkedeyken tanıdığım kadim bir dost diye bildiğim Hasan’a misafirliğe gitmiştim. Hal hatır faslından sonra kardeşi olan Hüseyin’in durumunu sormuştum. Aldığım cevap ise, ‘’Annesi ve babası bir olan bir ilişki içinde değiliz maalesef’’ olmuştu.

Çocukluğumdan beri anne ve babası bir diye bildiğim bu kadim dostumun söyledikleri kafamı epey karıştırmasına yetmişti bile. Hasan bana dönerek ‘’Yok yok zannettiğin gibi değil ya da düşündüğün anlamda baba veya annemiz bir değil anlamında söylemedim’’ diye tekrar aynı vurguyu yapmıştı.

Eleştirinin sefaleti

Halkın Günlüğü gazetesinin 16–28 Şubat 2014 tarihli 77 sayısında “Eleştirinin Eleştirisi!” başlıklı bir yazı yayımlandı.

Munzur’dan İstanbul'a Yaralı Kartal: Ali Uçar!

Yıl 1974 Haziran’ıydı. Seni İstanbul- Kazlıçeşme’de tanıdım. Daha çok gençtin, 16 yaşındaydın. Dersim-Ovacik Cakperi köyünde yoksul ama Munzur suyu kadar temiz bir Anne-Baba'dan gelmeydin. Okullar yaz tatiline girmiş sen ve abin Musa Uçar okul paranızı ve ailenize maddi yardımda bulunmak için Kazlıçeşme deri fabrikalarında çalışacaktınız. Okullar açıldığında ise geri Dersim’e dönerek eğitiminizi sürdürecektiniz. Ama öyle olmadı. Partimizle tanıştın. Eğitimini yarıda bıraktın. Zeytinburnu’nda işçi sınıfı içerisinde örgütlendin, örgütledin.

Sürecin hasasiyetine hasasiyetle cevap vermek gerekiyor

Yaklaşık 30 yıldan beridir Kürt halkının ulusal demokratik taleplerinin seslendirilmesini üstlenerek öncülük eden Kürt siyasal hareketin siyasal konumunda olan siyasal güçleri, son barış sürecinin heyecanıyla atağa kalktıklarından beri, ağızlarından hiç düşürmedikleri süreç ve bu sürecin ortaya koyduğu ‘’süreç çok hassastır’’ söylemidir. 

Yaşamı degistirmek için tüm renkleriyle örgütlenmek[1]

“İnsan, uğrunda ölümü göze alabileceği bir şey bulmadığı müddetçe insan değildir.”[2]

Yaşamı, tüm renkleriyle, hep beraber, “11 Tez”in ısrarlı yaratıcı/ yıkıcılığıyla birlikte, el ele, omuz omuza örgütlemek insan olmanın ve kalmanın “olmazsa olmazı” olsa da, sürdürülemez kapitalizmin yıkım ve yoksulluk dünyasında hiç de kolay değildir…

KAPİTALİST VAHŞET

Seçim mi Devrim mi ?


Bu coğrafyada halklar düzenin yüz yıldır sahnelediği seçim oyununa katılmakla baltayı bilinçsizce hep kendi ayaklarına indirdiler. Bu 30 Mart yerel seçiminde de halk diğer seçimlerde olduğu gibi yine kendisine biçilen militan figüranlık rolünü oynadı. Yorucu bir seçim kampanyasını sırtlayarak Meclis partilerine pek çok belediye başkanlığı ve il meclis üyelikleri kazandırdı.

Sokaklar babam kokuyordu

Babamı hiç tanımadım, kokusunu da bilmem. Kulaklarımda çınlayan ne bir sesi ne de duvarımızda asılı bir resmi vardı. Olsaydı hep bakardım… Tam beş yaşındaydım. Bunların yokluğuyla bir gün sordum anneme. “Beni kaçırdı, köyden alıp getirdi buralara. Gerçi İzmir çok güzel ama…” dedi. Sustu, gözlerini tavana dikti, sonra da, “Benim için çoktan öldü baban,” dedi. ‘Benim için neden ölmedi?’ diye geçirdim aklımdan, hayıflandım. Biraz da gönül koydum. Babasızlık çok zormuş, insan büyüdükçe bunu daha iyi anlıyor. Örneğin sokaklarda hiç kavga etmedim, kavgadan kaçtım hep.

Sayfalar