Perşembe Ocak 9, 2025

Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!

Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.

Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:

“Peki daha ne zamana kadar ha bire daha geriye düşüren bu ‘patinaj’ haline devam edilecek? Ve daha ne olması gerekiyor şapkayı önümüze koyup, köklü bir muhasebe yaparak, ayakları somut yaşam zeminine basan yeni bir yol ve stratejiyle, gerçek anlamda politik devrimci bir öncü güç olmaya kilitlenmek için?”

Okurlardan biri, bir arkadaşın sergilemiş olduğu şu ilginç ve de ibretlik tepki ve yaklaşımını paylaşınca, kayıtsız kalmayı doğru bulmayıp, kısaca bir şeyler söyleme gereği duydum. Şöyle demiş örneğin:

“Devrim hedefinden vazgeçmiş. Hâkim sınıfların, hepsini bitirdik propagandasına destek yazısı olmuş.” 

“Devrimin yükseliş döneminde devrimci olanlar, gerileme döneminde saflardan kaçarlar diyen Lenin’in haklı sözünü hatırlatıyor.”

Elbette ki bu da nihayetinde bir görüş, duruş ve yaklaşımın dışa vurum ifadesiydi. Düşünce ve ifade özgürlüğü adına, kalkıp ta kimseye; “nasıl ve ne hakla böyle bir şey söylersin?” diyecek değiliz. Ve ama elbette ki basbayağısından yanlış ve de sakat olan bu türden yaklaşım ve tutumlara karşı eleştiri hakkımızdan imtina edecek de değiliz.

İlginç ve de düşündürücü olan, söz konusu yazımda bu yaklaşım ve tepkiyi zerre kadar haklı ve isabetli kılacak hiçbir ifade ve argüman yokken; “devrim hedefinden vaz geçmiş”, gibi hamasi lafların kolayca sarf edebiliyor olmasıydı.

Tabii bu durumda haklı olarak sormak gerekiyor: Sahi, kimler nasıl yaparak gerçek anlamda devrim hedefinden vaz geçmiş olurlar?

Bu, iki halde olur genel olarak: İlki, niyet olarak devrim dava ve hedefinden vazgeçmek iken; ikincisi, niyetten bağımsız olarak, yapılanlar veya yapılması gerekip de yapılmayanlar ile pek ala devrim davasına ve hedefine sırt çevirip, ondan uzaklaşmadır.

Niyet olarak vazgeçmek zaten aleni irade beyanı şeklinde olduğundan; bunda anlaşılmayacak herhangi bir yön de yok.

Niyetlerden bağımsız olarak devrim hedefinden vaz geçmek ise; öncelikle, söylem olarak bolca devrimden ve devrim yapmaktan bahsedilse de sosyal pratiği ve öngörülen strateji ve mücadele taktikleri ile devrimi örgütleme ve onu gerçekleştirme kabiliyeti taşımayarak olur.

İkinci olarak; somut şartların somut tahlili gerçekliği üzerine oturan sosyo-ekonomik yapı tahlili yoksa, yarım asırdır somut koşullarda hiçbir esaslı değişim dönüşüm yokmuşçasına aynı şeyleri basma kalıp tekrarlayarak olur.

Üçüncü olarak; baş ve temel çelişme ve sınıfsal analizlerle devrimin aşaması, yolu ve temel taktikleri, temel örgüt ve mücadele biçimleri realize edilmeyerek olur.

Dördüncü olarak; dünyada ve ülkedeki güncel gelişmelere ilişkin analizler yapılarak, bunlar üzerinden günün acil politik görevleri belirlenip kitleler bunlar üzerinden eğitilip, örgütlenip harekete geçirilmeyerek, yani tüm bunlarda esasen edilgen bir seyirci konumunda durarak olur.

Beşinci olarak; devrimin öncü ve temel gücü sınıf içinde ve devrimin temel müttefik kesimleri arasında kayda değer planlı programlı devrimci bir çalışmadan yoksunlukla olur.

Altıncı olarak; kitleleri örgütleyip devrime hazırlama perspektif ve performansında ki amatörlük, kifayetsizlik ve kendiliğindenci sürükleniş ile olur.

Yedinci olarak; “sınıf mücadelesi” olgusunu, günübirlik yaşam dinamiği içinde ele alma tarz, anlayış ve pratik duruş yoksunluğuyla olur.

Sekizinci olarak; hayatın ve mücadelenin her kesitinde kitlelere çıkış yolu ve devrim alternatifini anlatan, gösteren dinamik politik mücadele pratiğinden fersah-fersah uzak olmakla olur.

Dokuzuncu olarak; değişen, dönüşen maddi ve manevi dünyanın olguları baz alınarak kendi tarz ve duruşunu, mücadele araç ve yollarını yaratıcı bir şekilde değiştirip, geliştirip yenilemeyerek olur.

On birinci olarak; sınıf ve devrim güçleri içinde aktif ve etkili ideolojik-siyasi mücadele yoluyla yanlışlara, sapma ve kırılmalara, revizyonizm ve her renkten oportünist görüş ve direnç noktalarına karşı kesintisiz bir mücadele anlayış ve pratiğine sahip olmayarak olur.

On ikinci olarak; politik mücadeleyi yılın belli günlerine ilişkin bir şeyler söylemeye ve örgütün dar yapısına yönelik bir-iki makaleye hapsetmekle olur.

On üçüncü olarak; şiar ve sloganlar, devrim teorisine ilişkin söylenenler bugüne değil de düne ilişkinse; bugüne dair bilimsel ve gerçekçi söylemler geliştirilmiyorsa olur.

On dördüncü olarak; her gelişme ve sistemin yaşadığı her açmaz-çıkmaz ve yönetememe krizlerini, klikler arası yaşanan ciddi dalaş, kapışma ve çekişmeleri, düşman cephesini, okun sivri ucunu sürecin en azılı baş düşmanına yöneltip, onları bölüp parçalayarak saf dışı etme ve böylece mevziler elde etme ve kitleleri kendi sosyal pratikleri içinde eğitme tarzı bir mücadele yolu izlemeyerek olur.

On beşinci olarak; sistemle mücadeleyi, taktik mücadelenin de konusu yapmayıp, stratejik belirlemelere kilitleyerek, yani özetle, devrim strateji-taktik ve söylemlerinin bugün hayatta bir karşılığının bulunmayışıyla ve de zaten o stratejiye uygun bir sosyal pratiğin hayata geçirilemiyor oluşuyla olur. Vs. vs.

Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin kendisine sosyalist ve komünist devrimci diyen belli başlı öznelerinin abartısız yalın gerçekliğinin birer ifadesi olan bütün bunlar, kaçınılmaz olarak zaten devrimi de devrim hedefini de kendiliğinden imkânsız kılmaz mı? İstendiği kadar; keskin laflarla şöyle yapacağız, böyle yapacağız, “devrim yapacağız, devrim!” diye bağırılsın, lakin yalın bir gerçektir ki; lafla peynir gemisinin yürütüldüğü de görülmemiştir.

Şimdi sadede gelip soralım ‘kızıl’ kelam sahiplerine; bu durumda gerçekten kim ya da kimler devrim hedefinden vazgeçmiş olur? 

4805

Halil Gündoğan

Halil Gündoğan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Halil Gündoğan

Partizan’ların Yolundan Gideceğiz – Umut Keçer

Partizan Amed enternasyonalist bir devrimci olarak Haseke’de IŞİD çetelerine karşı mücadelede ölümsüzleşti. Partizan’ın hikayesi aynı zamanda Bakur Devrimi ile Rojava Devrimi’nin ve Türkiye devriminin nasıl bir kader birliği içerisinde olduğunun hikayesidir.  Partizan Amed şahsında, enternasyonalist bir devrimci olarak, Türkiye ve Kürdistan halklarının birleşik devrim mücadelesi somutlaşmış oldu. Onun mücadelesi ve kararlılığı, onun mücadelesinin takipçisi olanlara örnek olacaktır.

Barbara Anna Kistler...(Nubar OZANYAN)

Adına Kürtçe ve Zazaca türküler yakılan, mısralar dizilen, roman ve öykü yazılan İsviçreli bir enternasyonal devrimci kadındı, Barbara Anna Kistler.

Onu İsviçre’nin Alplerinden alıp Dersim dağlarına götüren tutku düzeyindeki sevda, devrimin kendi ülkesinden daha önce gelişeceği fikriydi. Onu kayak merkezleriyle ünlü İsviçre’den çekip alıp Pülümür’ün karlı dağlarına yürüten güç, proleter enternasyonalizm idealiydi. O, bir devrim serüvencisiydi. İnessa Armand’ı Fransa’dan Sovyet devrimine yürüten devrim serüveni gibi…

Şehitlerimizin Kararlılığını Kuşanmalıyız

“Korku mu? Korku ve korkusuzluğun bir çelişki oluşturduğuna inanıyorum. Mesele ideolojimize sarılmak ve içimizdeki cesareti dizginlerinden boşandırmaktadır. Bizi cesur yapan, bize cesaret veren ideolojimizdir. Görüşümce hiç kimse cesur doğmaz, halkı ve komünistleri cesur yapan toplumdur, sınıf mücadelesidir. Sınıf mücadelesi, proletarya, parti ve ideolojimizdir. En büyük korku ne olabilir ki? Ölüm mü? Bir materyalist olarak yaşamın bir gün sona ereceğini biliyorum. Bence en önemli olan şey iyimser olmaktır.

Levon Ekmekçiyan ve Zohrab Sarkisyan’ı Unutmadık, Unutmayacağız!

Ermeni Soykırımı büyük bir suçtur. Ancak belki de bundan daha da büyük olan bu suçun inkar edilmesidir. Ve hatta daha da ileri gidilerek “mukatele” (birbirini vurmak) oldu denilerek yaşananların çarpıtılmasıdır.

İşte bu gerçeklik nedeniyle Ermeni devrimciler, suskunluk ve inkar perdesini yırtmak için ayağa kalkmışlar ve Ermeni Soykırımı’nın bir gerçeklik olduğunu bütün dünyaya göstermek istemişlerdir. Soykırıma uğrayanların çocukları, soykırıma uğradıklarını kanıtlamak zorunda kalmışlardır.

TKP-ML TMLGB MK: TİKKO 1. Konferansı, Halk Savaşı’nı Yükseltme Çağrısıdır

Halk gençliğinin komünist örgütü olarak ordumuz TİKKO’nun gerçekleştirmiş olduğu 1. Askeri Konferansı gençliğin militan coşkunluğuyla selamlıyor, Halk Savaşı’nı yükseltmek için bütün sorumluluklarımızın üzerine korkusuzca gideceğimizin sözünü yineliyoruz.

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı ile Röportaj;“Yol Göstericimiz, İlham Ve Güç Kaynağımız Partimiz Önderliğinde Yaşasın TİKKO Konferansımız!”

 

TKP-ML’nin 1. Kongre’de aldığı karar doğrultusunda “Halk Savaşı’nda derinleş, gerillada uzmanlaş” şiarıyla Konferans gerçekleştiren TİKKO’nun Genel Komutanlığı’ndan Ekin Vartinik ve Azad Axpanos kendilerine yöneltilen soruları yanıtladı.

– Konferansla ilgili sorulara geçmeden önce kısaca ülkedeki ve bölgedeki durumu nasıl değerlendirdiğinizi öğrenebilir miyiz?

Dil kesmek, baş kesmek…(Nubar Ozanyan)

Diktatör Erdoğan Türkiye’de dil kesiyor, Rojava’da baş kestiriyor. Asmayıp zindana yollayamadıklarının ya dilini ya da başını kesiyor. Yine bir cami çıkışında Sezen Aksu’yu hedef göstererek “Hz. Adem efendimize kimsenin dili uzanamaz. O uzanan dilleri yeri geldiğinde koparmak bizim görevimizdir” diyerek sanatçı ve aydınları karşı kin ve nefret dolu cümlelerle tehdit edip halkı galeyana getirmek istedi. Kışkırtıcı, ötekileştirici, düşmanlaştırıcı dil kullanmakta oldukça usta olan bu diktatör, besbelli ki çaresizlik içindedir.

Devrim İçin Ölümsüzleşenlerimizi Anıyoruz! (Sentez)

İnsanlığın sömürüye dayalı sistemlere karşı mücadelesi de bu mücadelede sömürülenlerin canlarını feda etmeleri de neredeyse insanlığın bilinen tarihi kadar eskilere dayanıyor.

Çutak (Nubar Ozanyan)

Rakel Dink yaşam arkadaşına, çocuklarının babasına, Hrant’a “Çutak” diye seslenirdi. Rakel’in neden sevgili eşine Çutak dediğini ancak onları yakından tanıyanlar bilir ve anlar. Ermenilerin bir kısmı, çok sevdiklerine “Çutak” yani keman diye hitap eder. İnsanlar duygularını sözlere döker, sevgilerini notalara, melodilere işler.

Yanlış Bir Perspektif:“

 

Uluslararası Komünist Hareketin Birliği” Sorununu “Maoistlerin Birliği” Sorunu Olarak Tartışılması!...

22.01.2022

Halil GÜNDOĞAN 

Uluslararası Komünist Hareket (UKH)'in birliği sorunu, 3.Eternasyonalin sonlandırılması sonrası sürecin “Güncel bir sorun”u olarak var ola geldi. Yani bugünün ya da yakın geçmiş dönemin bir sorunu da değil bu sorun.

Nazilerin en has adamı Türkeş’ti- 1-2-3

Türkeş'ten Evren'e, Çiller'den Erdoğan-Bahçeli ikilisine Türk faşist liderlerin ilişki ağının merkezinde bulunan Almanya; son yüzyılda Türk milliyetçiliğinin “arka bahçesi” haline geldi. Nazi ideolojisi ve “Turancılık” fikri ise birbirini hep besledi.

Sayfalar