Yaşamınız İçinde Birgün de Olsa Halkın Yanında Yer Alın!

Bu başlık, sağ ve sol liberallere bir çağrıdır. Liberaller hiç bir zaman doğrunun yanında yer almadılar. Alır “gibi” yapıp, güçlünün yanında, egemenin yanında yer aldılar. Egemenlere karşıymışlar “gibi” yaptılar, izledikleri yol egemenleri, zalimleri güçlendiren yol oldu.
“Demokrasi”den sıkca dem vurdular, “insan haklarından" söz ettiler, ama asla halkın haklı olduğunu, ne ağızlarına aldılar ne de kalemleri beyaz kağıtlara bunları yazabildi. Kendilerine yaşamları boyu siyasal niteliklerini veren; “yetmez ama evet” ile burjuva düzenin bekasından yana tavır aldılar.
Bugün de, faşist iktidarın Kürt ulusuna açıktan savaş açtığı bir süreçte; hem iktidarın saldırısına ve hem de bu katliam saldırılarına karşı direnen halkı “sukünete” davet ediyorlar. Daha çok da halkın kendini savunmak için kazdığı “hendeklere” kafayı takmışlar. Nasıl olur da bir halk hendek kazar. Devletin halka her türlü zulmetme hakkı var. Tankıyla topuyla bombalama hakkı var, ama halkın kendini korumak için silahlanma ve silahlı direnişe geçme hakkı yok!
Liberallerin söyledikleri tamı tamına bu. Sol liberallerden Baskın Oran1, Oya Baydar2 ve kendilerini “demokrat” gösteren kemalist Cumhuriyet3 Gazetesi'nin, "demokrat" etiketli kemalist yazarlarının bir çoğundan tutun da sağ liberallerden Levent Gültekin4’e (ve diğerlerine) kadar, hepisinin ortak paydası bu: “Hendek siyaseti yanlış!” TC tarihi içindeki Kürt sorununu getirip "hendeğe" bağlıyacak denli zavallaşıp apolitikleşiyorlar.
Silahlanmak yanlış, hendek, barikat yanlış, doğrusu, teslim olmak, zulme boyun eğmek (!) Faşist devlet, senin bir yanağına vuruyorsa, devleti kızdırmadan öbür yanağını uzat! İşte, bizim “ilerici” liberallerimizin, adaletten yana oluşları, insan hakları savunuları, demokrasicilikleri bu minval üzerinde yürüyüp duruyor.
Hiç birinin ağızından; “TC devleti, Kürt halkına, silaha sarılmaktan başka bir seçenek bırakmadı” lafı çıkmıyor. Faşizmin silahlı direnişine karşı, tüm eşitsizliğine rağmen halkın direnişi haklıdır ve desteklenmelidir” demediler, diyemediler ve diyemiyorlar.
Aydın olmayı, haklıdan yana gözükmeyi, ezilenlerin haklarını savunmayı, sadece ve sadece düzenin müsade ettiği sınırlar içinde gördükleri için, zalimin zulmüne karşı direnen halkın yanında olamıyorlar. İzledikleri siyasetle zalimin karşısında dik duramıyorlar.
Gezi’de “aman ha aman oyuna gelmeyin” diyerek, polisin silahına karşı taşla kendini savunanları suçlu gösterdiler.
Sanki, Kürtler çok meraklıydı silaha sarılmaya. Sanki, Kürt halkı ölüme susamıştı! Oysa, yıllardır ezilen, dili yasaklanan, horlanan ve normal bir vatandaş yerine konmayan bir ulusun, silaha sarılmaktan başka seçeneği kalmadı. Onları silaha sarılmaya zorlayan Türk devletinin ırkçı siyaseti, Kürtleri yok saymasıydı.
Elbette, bunları liberallerimiz biliyor. Ancak, bir “ama”ları var. Çünkü, burjuva düzeninden kopamayacak denli yeminli düzen yanlı oluşlarıdır.
Burjuvazinin halka saldırmak için bahane bulma sıkıntısı olamaz. Dersim katliamı sırasında ve daha sonraki Kürt katliamlarında hep kendilerini haklı gösterdiler. Resmi tarihlerine “haklı oluşlarını” yazdılar. Aynı Hitler, Pinochet vb. faşist zalimler gibi.
Maraş, Çorum, Sivas katliamlarında da devlet kendini “haklı” çıkardı. Katledilenlerin “alevi olmaları” yetiyordu. Katledilenlerin, Alevi, Kürt, Ermeni oluşları yetiyordu. Katledilenlerin solcu oluşları, burjuvazi için bulunmaz bir fırsattı. Ve burada sayamayacağımız kadar çok olan tüm katliamlarına kendilerince “haklı” bir gerekçe buldular.
Bütün bunlar karşısında, bugün bütün Kürt illerine devletin askeri ve paramiliter güçleriyle saldırması karşısında, halka “silaha sarılmayın” demek, aşağılık bir politikadır. Kitlelerin kendini savunma hakkını ellerinden almak demektir. Zalimin bütün gücüyle, silahsız halka saldırması karşısında sessiz kalmak, onlara direnmeyin demek korkaklık ve alçaklıktır.
Nasıl ki, GEZİ direnişi bir kaç ağaç meselesi değildiyse, devletin Kürtlere saldırmasının nedeni de, ne “Hendek” ne de “iki polis”. Mesele; faşist devletin, Kürtleri sindirmek, elimine etmek ve bir on yıl daha bu sorunu geriletmek içindir. Ve bu, sermaye devletinin kendisini idame ettirmesinin savaşıdır. Liberallerin göremediği ya da görmek istemedikleri nokta da burasıdır.
İŞİD Kobane’ye ne için saldırdıysa, Türk devletide aynı gerekçelerle Kürdistan’a saldırıyor. Kobane halkı, tüm yetersiz koşullara rağmen nasıl kahramanca direnip, işgalci güçleri kendi yurtlarından defettiyse, Kuzey Kürdistan halkı da işgalci Türk devletini kendi yurtlarından defedecektir. Kürt halkı artık, kimliklerinden dolayı hergün ölmek istemiyor.
Liberaller, bugün, “kart-kurt” yerine rahatlıkla “Kürt” diyebiliyorsa, Kürtler üzerine siyaset yapabiliyorlarsa, o küçümsedikleri, silah elde yaşamını yitiren kızlı-erkekli Kürt gençleri sayesindedir. Sokak ortasında katledilen Kürt aydınları sayesindedir. Ölü bedenleri panzerler arkasına takılıp sürüklenen ve çırıl çıplak sokak ortasına atılan Kürt direnişçileri ve savaşçıları sayesindedir. Çocuklarını korumak için, kendilerini işgalci güçlerin panzerleri önüne atan Kürt kadınları sayesindedir.
Aydın olmak, pasifist olmayı gerektirmiyor. Aydın olmak, halkın yanında yer almayı, onlarla beraber zalimlere karşı savaşmayı gerektiriyor.
Aydın olmak, faşizme karşı tüm halkın örgütlenmesini ve aktif mücadele etmesini savunmaktır. Aydın olmak; aynı zamanda, silahlı zalime karşı, halkı silahlı karşı koymaya çağırma direncine sahip olmayı gerektirir.
Bu çağrıları yapmayan ve devletin yanında olan, düzen yanlısı çok aydın(!) var. Bu tür “aydın”lara halkın hiç mi hiç gereksinimi yoktur.
Madem, devletin zulmüne karşısınız, halka direnme ve savaşmaları çağrısı yapın ya da susun. Bir kere de olsa “orta yol”cu politikadan vazgeçin. Çünkü bu politika halka değil, zalime hizmet ediyor. 21.12.2015

Yusuf Köse
Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.
http://yusuf-kose.blogspot.com/
Son Haberler
Sayfalar

KESSAB ( GÜZEL EV ) SALDIRISI, 1915'İN DEVAMIDIR !
Suriye'de savaş bütün vahşeti ile devam ediyor.İktidarda bulunan Esad güçleri ile,muhalif güçler arasında,savaşın bilançosu her geçen gün daha da artmaktadır.Türkiye,Ürdün,Lübnan ve Avrupa ülkelerine göç eden Suriye'lilerin sayısı artık milyonları geçmiştir.Mülteci olabilmek için yollarda ölüm haberleri günlük haberlerin artık olağan bir parçası haline geldi.Ölü,sakat,yaralı kalanlar ile evsiz ve hastalıktan ölüm eşiğinde bekleyen Suriye halkının acısı her geçen gün artmakta ve na zaman sona ereceği belli değildir.

Yerel Seçimlerden Kaos Çıktı
Seçimleri herkes kendi sınıfsal penceresinde değerlendirmeye devam ediyor ve edecektir. Bazıları bu seçimlerden büyük anlamlar yükledikleri için, büyük beklentiler içine girdiler ve sonuçlar ortaya çıktığında hayal kırıklıkları yaşadılar. Ayrıca, seçimlerin sonuçları seçim öncesinden belliydi. AKP % 40’ın altına düşmeyecekti. Bütün veriler ve kamuoyu yoklamaları bu doğrultudaydı. AKP ve Erdoğan’da bunu bildiği için rahat davranıyordu.

Saflar çoktan seçildi,kazanan sokaklar ve alanlar olacak!
Başta AKP olmak üzere birçok çevre tarafından “milat” (Tayyip, 25.03.14) olarak gösterilen, yerelden öte “genel” anlamı yüklenen 30 Mart seçimleri; yakın dönemde hemen her tarafça girişilen tahkimatın son durumunu yansıtan verileriyle geride kalmış, üçlü sandık sürecinin ilk aşaması tamamlanmıştır. 30 Mart bir milat değildir ama üreteceği sonuçlardan kaynaklı, kritik bir viraj olma niteliğiyle, kayda değer etkilerde bulunacaktır.

Hırsızlar Kazanınca Demokrasi Kayıpta
Demokratik bir ortamda en doğal hak olan seçme ve seçilme hakkını kullanmak isteyen, yani demokratik, laik, hukuk ve adalet kurallarının uygulandığı, toplumsal barışın sağlandığı, eşitlikçi, özgürlükçü, sosyal bir devlet ve yönetim arzu eden insanlar, ne yazık ki, bir kez daha hırsızlar karşısında yenilgiye uğradı.

Türkiye' de Seçimleri Proletarya Köylü Kazandı.
İster seçim kağıdında gözükelim isterse de gözükmeyelim.
En çok parti katılımlı bir seçim yaşadık.
Lakin ki .....
Gönül isterdi ki oklar karşısında tüfekler zafer kazanmasın.
Selam olsun neo liberal politikalarla ortaya çıkan proletarya köylüye.
Selam olsun neo liberal politikaların üretimi içerisinde yaşarken yeniden sanayi ve statükocu üretimin proletarya köylüsü olabilme özlemi çekenlere.
Selam olsun neo liberal politikaların içerisinde yaşayan proletarya köylünün zaferine.
Selam olsun.....
Evet bir seçim daha bitti.

Halkın Günlüğünde Malumun İlanı
Darısı şimdi olmasa da gelecekte herkesin başına.
Bir kez daha Dadaistçe yazmak.
Ortak yaşamlardır hayatı değiştirecek olan.
Nasıl yaşıyorsan öyle .......
Nefes al, nefes ver. Nefes al, nefes ver.
1 ) Bu memlekette yönetenlerin yönetememe hakları olamaz ( mı ) yahu ?

Türkiye işçi sınıfının güncel hâli
“Senden yana olanların da, sana karşı olanların da; bir değeri yok seni anlamadıkça.”[2]
31 Ocak 2014’de Paris’te gözlerini kapatan sürgündaşım ve yoldaşım devrimci sendikacı Mehmet Ertürk’ün[3] anısı önünde saygıyla eğilerek, Türkiye bağlamında işçi sınıfının -güncel- hâline değineceğim konuşmama, İsveçli yönetmen Ingard Bergman’ın, “Dünyayı bir tek utanç kurtarabilir,” saptamasına katılmadığımı belirterek başlamak istiyorum.

Katiller aramızda
AKP, sözde demokratikleşme paketi kapsamında tüm KATİLLERİ serbest bıraktı.Hepsi aramızda '' kahraman ''lar gibi dolaşıyorlar.İlkin Pir Sultan Abdal Şenlikleri için ,1 Temmuz 1993 yılında Sivas Madımak otelinde aralarında yazar,aydın,sanatçı 34 canı yakarak hunharca öldüren radikal islamcı örgütler,yapılan göstermelik yargılamalardan sonra hepsi serbest kaldı.İleri gelenleri,esas suçlular ise AKP tarafından,yakalanıp adalete teslim etme bir yana korunuyor.Bulun- dukları ülkelerden getirilerek '' adalete '' teslim edilmedi.

Sevgili yoldaşımız ERHAN GENCER`İ KAYBETTİK !
Kaypakkaya geleneğine emek –alınteri ve ömrünü verenlerden vede verdiği emeğin karşılığını dolu dolu alanlardan biri olma şansına sahipti ERHAN GENÇER. Her komüniste devrimciye nasip olmaz dolu dolu yaşamak. Erhan yoldaş bununla gururlanmalı, aramızdan ayrıldığında gözü arkada kalmayanlarımızdan biri olma şansına sahip oldu…

Sürüklenme (Ergün Arslan'in elestiri ve felsefe yöntemi)
Marksist bilim bize, bilimsel yöntemlerin en sonunda insan ilişkileri içinde geçerli olduğu tanıtladı. Bu bilimsel yöntem –Diyalektik Materyalizm- insanlık tarihine uygulanınca, onunda yasalarını netlikle açığa çıkardı. Bu netliği sağlayan şey ise toplumların-ilkel, köleci, feodal, burjuva olarak- üretici güçlerinin gelişmesi düzeyidir. Marksizm’de bu üretici güçlerin ürünüdür.

Çorbacılar ve halk kahramanı Hristo Botew
Dünyada hainleri en çok olan halklardan biri de herhalde Kürtlerdir. Asırlardır süren sömürgeci cendere bu işbirlikçi hainlerin yardım ve desteği ile ayakta durmaktadır. Onlar olmasa Kürtler çoktan özgürlüklerine kavuşmuş olurlardı. Bu ajanlaşmış işbirlikçiler önlerine konulan çanaklarda beslenmenin karşılığında ruhlarını sattıkları gibi halkı da satmaktadırlar. İdrisi Bitlisi, Diyap Ağa, Meço ve Rayber gibi isimler tarihin ünlü Kürt işbirlikçilerinin başında gelirler. Günümüzde de her il ve ilçede sayılamayacak kadar ajanlaşmış Kürt işbirlikçisi vardır.