Cuma Eylül 20, 2024

Yirmi saplı ilmik (Nubar Ozanyan)

Zulmün sınırının ve çapının olmadığı, çığlığın ve yüksek sesle ağlamanın yasak olduğu topraklarda yaşıyoruz. Ermeniler, Kürtler, Aleviler geçmişte yaşadıklarının yaslarını tutmaya vakit bulamadan daha kapsamlı acıların içine itiliyorlar. Diktatörler bir yandan halkların bembeyaz barış sayfalarına zulümlerini kara kalemle yazarken diğer yandan yaptıkları kötülüklerin ve işledikleri cinayetlerin unutulması ve bir daha hatırlanmaması için ellerinden gelen her şeyi yapmaya çalışıyorlar. Halkların hafıza ve belleklerini silerek sahte bir tarih yazımıyla kirletiyorlar.

Türk egemenleri halklara yönelik gerçekleştirdikleri kötülüklere Türk aydınlarını ve solcularını da dahil ederek tarih yazımlarını pekiştirmeye çalışıyorlar. Soykırımcı İttihatçı-Kemalistlerin en yakın destekçileri ve hizmetkarları Türk solcuları ve aydınları oluyor. Her şeyi kendi varlıkları ve egemenlikleriyle başlatıp açıklamaya çalışıyorlar. Hakikati alt yüz edip çarpıttıkları gibi ülkemizde zindanlar ve idamlar tarihini de ötekileri (Ermeniler-Rumlar-Kürtler-Aleviler) yok sayarak, yaşananları unutturarak anlatmaya ve yazmaya çalışıyorlar.

1915 Haziran İstanbul Beyazıt meydanında dar ağacına gönderilen 20 Hınçak devrimcisi, keza 12 Eylül’ün Ankara zindanlarında idam edilen Levon Ekmekçiyan yok sayılarak tarih yazımına ve anlatımına gidiliyor. Paramaz ve on dokuz yoldaşının idam nedenlerine, direniş gerekçelerine doğru bakamayan Şeyh Sait’in, Seyit Rıza’nın idam nedenlerini ve direniş gerekçelerini doğru anlayabilir mi? Tarihi doğru okumayan anı ve günü doğru okuyabilir mi?

Mustafa Suphi ve yoldaşlarının Karadeniz’in derin sularına gömülerek katledilmesi “Saplandı göğsüme 15 kara saplı bıçak” olarak unutulmadan yazılıyor da 20 Hınçak devrimcisinin devrim ve sosyalizm sloganları altında başları dik ölüme giderken korkusuz yürüyüşü neden sırtımıza saplanan 20 kanlı bıçak olamıyor?

Ezilenlerin gözünden ezilenlerin tarihine doğru bakamayanlar hakikate ulaşamaz. Ermeni-Rum-Kürt-Alevi soykırım ve katliamlarına doğu bakıp gerçek anlaşılmadan, hakikatle yüzleşilmeden adalet ve özgürlük mücadelesi yürütülemez. Yürütülmeye çalışılsa bile ağır aksak halde topal yürünür.

Osmanlı giyotinler ormanında ışık saçan Paramaz ve yoldaşları darağacına halkı ise Der Zor çöllerine, ölüme gönderildi. Özgür ve bağımsız Ermenistan kurma amacıyla “Devletin bölünmez bütünlüğüne’’ yönelik suçlar işledikleri iddiasıyla işkenceler altında hukuksuz bir yargılamayla darağacına yollanan 20 Hınçak devrimcisinin direniş geleneği Kürt ve Türk halkların özgürlük mücadelesinde sürüyor.

Dünün kırım ve barbarlık yasaları bugün de devam ediyor. 1915’de İstanbul zindanlarında Ermeni devrimcilerine yapılan utanç dolu işkence ve zulüm yöntemlerinin bir benzeri Amed zindanlarında ağırlıklı olarak Kürt devrimcilerine yapıldı. Amed zindanlarında devrimci tutsaklara atılan dayak aletleri tutsaklara yaptırıldı. Benzer bir zihniyetle 20’lerin idam edilecekleri darağaçları Ermeni ustalarına yaptırılır. Kemalistlerin ilk öğretmenleri olan İttihatçı diktatörler 20’leri idam ettikten sonra cesetleri üst üste atlı bir arabaya yükleyip, Edirne Kapı Ermeni mezarlığına götürüp topluca gömerler.  Dün, tarih anlatılınca sanki gün ve an anlatılıyor.

İdeallerinin yakın bir gelecekte gerçekleşeceğine inanan Paramaz ve 19 yoldaşı; ‘’Siz yalnız bizim vücudumuzu ortadan kaldırabilirsiniz. İdeallerimizi asla’’ sözleri bütün unutturma politikasına karşı koyarak yankılanarak dağılıyor sesiz Ermeni tanıkları arasında. Nasıl ki Şeyh Sait’in, Seyit Rıza’nın idam sehpalarına giderken başı dik cesur sözleri halen Kürt halkının belleğinde yankılanıyorsa; bütün hafıza katillerine inat Paramaz ve panvor (işçi) Yervant’ın türkülerle idam sehpasına korkusuzca yürüyüşleri özgürlük arayan Ermenilerin dağlarında nehirlerinde ve gelinlerinin sözlerinde yankılanıyor.

Mülkiyetin, toprakların, dil ve inançların Türkleştirilmesi pahasına işlenen suçlar ve gerçekleştirilen cinayetler bugün de hızından bir şey kaybetmeden devam ediyor.

Dün İttihatçı Enver-Talat-Cemal’in elleriyle Ermeni-Rum-Süryani-Asuri halklarına uygulanan soykırım, tehcir ve asimilasyon suçları bugün Kemalist-İslamcı paşalar tarafından Kürtlere karşı işleniyor. Ölüm emrinin yüksek sesle okunduğu topraklarımızda direnişin ve özgürlüğün sloganları da yüksek sesle haykırılıyor.

2202

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Sevdiği Renk Mavi; Tutkusu Da Aşk ve Devrimdi[*]

“Nerelerdeydin diye sorarsan ‘hep eskisi gibi’ diyeceğim.”[1]

 
Mütevazı bir dev nasıl anlatılır?
Çok zor. Ama yine de hakkında yazılabilecek şey, “Yazdıkları gibiydi” olabilir.
Aşkı, ayrılığı yazan ve “Tüm çiçekleri koparabilirler ama yine de baharın gelmesini asla engelleyemezler,” diye haykıran bir sosyalistti O.
“Evet, şiir isyandır… Biz şairler nefretten nefret ederiz ve savaşa karşı savaşırız,”[2] derdi.

CHP bir alternatif değil AKP'nin sınıf kardeşidir!...

Kapitalist toplumda temel çelişki emek-sermaye arasındaki çelişkidir ve kapitalist toplum içerisindeki temel iki sınıftan burjuvazi ile proletaryanın ve bu iki sınıf menfaatine faaliyet yürüten en basitinden en karmaşığına bütün siyasi örgütlerin sınıf savaşının neresinde durduklarını belirleyen de bu çelişkidir. Elbette Türkiye toplumunun sosyo-ekonomik yapısına paralel, bu temel çelişkinin yanında başka çelişkiler de bulunur ve bu çelişkiler sınıf mücadelesinin dinamiklerini oluşturur.

İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

Paramaz! (Nubar Ozanyan)

20 devrimci militanın darağacına çekiliş tarihidir 15 Haziran 1915. Paranın ve korkunun egemen olduğu bir dünyada Türkçülüğün ve Turancılığın hüküm sürdüğü bir coğrafyada Hınçak militanı 20 Ermeni devrimci, son nefeslerini korkusuzca darağaçlarında verdi.

Paramaz’ın (Madteos Sarkisyan) yiğit sesiydi gecenin karanlığını parçalayan. “Yoldaşlar! Yiğitçe, başımız dik gideceğiz ölüme!” Cellatlar korktu. Karanlık sindi 20 Ermeni devrimcinin önünde.

Politik gerilik ve yetmezlik…

Geçen sayımızda okuma ve özellikle yazma faaliyetine uzak duruşumuz üzerine bir şeyler söylemeye çalışmıştık. Bu alabildiğine ilişkili iki başlıktaki geri durum, başka bir dizi çalışma-önlem-öneri vb.nin yanında pratik müdahale ve çeşitli kararların alınması ile tersine çevrilebilir.

Dönemsel olarak ya da faaliyet alanları özgülünde yoğunlaştığımız zamanlar olsa da bütünlüklü ele alma ve sonuçları kolektifimize mal etme anlamında beklenen tablonun gerisinde olduğumuz kabul edilmelidir.

Unutmamalı… Kanıksamamalı![*]

“Haklarımı aramaktayım. Onları gören oldu mu?”[1]

 
 
Yaşar Alperen Savaş (17)… Felek Batur (7)… Raşid Oso (8)… Hakan Sarak (5)... Mahmut Buluk (16)… Zeliha Cuma (7)… Helin Şen (12)… Serhat Savaş (15)… Enes Ata (8)…
Bu isimleri olasıdır hiç duymadınız. Ya da belki duydunuz/okudunuz, sonra da unuttunuz.

Haklar(ımız) İçin Devlete Karşı Özgürlük Mücadelesi[*]

“İnsan hakkı olarak özgürlük, insanın insana bağlılığına değil, tersine insanın insandan ayrılışına dayanır.”[1]

“Kolluğun Kötü Muamelesi, Ayrımcılığa, Cinsiyet Eşitsizliğine, Yaşama Hakkı ve Temel İnsan Hakları İhlâlleri”, vb’leri meselesine dair ilk saptamam: Özgür ol(a)mayanların, hiçbir hakkı ol(a)madığı; yani haklarına sahip çıkabilmenin bir özgürlük eylemi olduğu/ olması gerektiği yönündedir. Çünkü, “İnsanın temel özgürlüğü, yaşamını daha iyi kılma özgürlüğüdür,” diye uyarır hepimizi Bertolt Brecht!

15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi Yol Göstermeye Devam Ediyor!

Pandeminin dünyada etkisini devam ettirdiği süreçte, yeni değişimler hızlıca gündemimize girmektedir. Çokça bahsedilen pandeminin dünyada açığa çıkardığı ortak özelliklerinden biri eşitsizlikleri arttırması, emperyalist kapitalist sistemin tüm özelliklerini artık gizlenemeyecek bir şekilde ortaya çıkarmasıdır.

Süryani Soykırımı: SEYFO (Nubar OZANYAN )

Ortadoğu tarihin ve medeniyetin gizemleriyle doludur. Kadim halkların yurdu, uygarlıkların beşiği olan bu topraklar aynı zamanda en büyük kıyım ve kırımların da acımasızca yaşandığı coğrafyadır. Süryanilerin ataları tıpkı Ermeniler, Pontuslu Rumlar, Asuriler gibi büyük bir felakete uğradılar. Yaşadıkları topraklardan koparılan yüzbinlerce Süryani, tıpkı Ermeniler ve Pontuslu Rumlar gibi Osmanlı asker ve jandarması tarafından zorla ölüme sürüldü. Üzerinde yaşadıkları toprak, dağlar, vadiler, nehirler mezarları haline geldi.

Devrimci Kamuoyunun Bilgisine!

"KARANLIĞIN TANRILARI" FERMAN BUYURMUŞ: HALİL GÜNDOĞAN'IN SURATINA TÜKÜRMEK ÖNÜMÜZDE DURAN DEVRİMCİ GÖREV VE SORUMLULUĞUMUZDUR.

 

Halil Gündoğan

 

İsviçre/ Basel 1 Mayıs etkinliğinde ve ardından 24 Mayısta Zürich'te yaşananlara dair kaleme aldığım "provokasyon 'siyaseti' üzerine" ve "bir kez daha provokasyon 'siyaseti' üzerine" başlıklı iki yazım üzerine, belli bir odaktan yönlendirildiği açık olan, "sosyal-medya korsanları"nca, itibar cellatlığı yapılarak hakkımda kara propaganda başlatıldı.

Hatıra Değil, Hafızadır Çeliğe Su Veren(ler)[*]

“Büyük aşklar yolculuklarla başlar

Ve serüvenciler düşer bu yollara ancak
Onlar ki dünyanın son umudu
Soyları tükenen birer çılgındırlar
Ne bir adresleri vardı onların yeryüzünde
Ne de aşktan başka bir sığınakları
Ama yaşarlar dünyanın dört bir yanında
Ölümle alay ederler sanki
Derler ki,

Sayfalar