Pazar Mart 2, 2025

Yok edilmek istenen umutlarımızdır

Faşist diktatör ve arkasındaki sermaye güçleri, bizleri sindirerek ve umutlarımızı tüketerek iktidarlarını sürdürmeye çalışıyor.

Başta Kürtler olmak üzere halka her yerde saldırıyor. Onun en iyi evlatlarını katlediyor. Katledemediklerini tutukluyor, gözdağı veriyor, susturuyor ve sindiriyor.

Kürt aydınların birer birer katledilmesi, Kürt illerinin abluka altına alınıp tankla topla ateş altında tutulması, demokrat gazetecilerin tutuklanması ve ülke çapında kitleler üzerinde sindirme operasyonlarının her geçen gün ağırlaştırılarak sürdürülmesini yaşıyoruz.

Bir korku imparatorluğu kurarak, işçi ve emekçilerin sessiz sedasız boyun eğmesini istiyorlar. Artık, ortada ne yasa ne de hukuk var. Türk burjuvazisinin 12 Eylül faşist hukuku bile lüks gelmeye başladı. İnsanlar o hukuku arar duruma getirildi.

Faşist diktatörlüğe karşı tavır almamak, yaşananları görmezden gelmek, sıranın kendisine gelene kadar beklenmesi demektir. Burjuvazi her şeyi aleni yapıyor. Kimimizi öldürüyor, kimimizi tutukluyor, kimimizi ise sindiriyor. Sessiz kalanlar, sıranın kendilerine gelmeyeceğini düşünmesin. Sıra sessiz çoğunluğa da gelecektir.

Demokratik hakları için sokaklara çıkanlar, bombalarla katledilmekle kalmıyor, devletin polis ve askerlerince her türlü saldırıya maruz bırakılıyor. Adaletsizliği, baskıları haykıranlar, bir şekilde susturuluyor. Sadece ve sadece Hitler ve Gobbels sisteminde olduğu gibi faşist Erdoğan diktatörü ve ekibi konuşuyor.

Faşizm, halka, açıktan bir savaş açmıştır. Bu savaş karşısında sinmenin, yılgınlığa kapılmanın, boyun eğmenin de kurtuluş olmadığını görmelidir. Sessiz kalmak, boyun eğmek baskı ve zulmün daha fazla artmasını da beraberinde getirecektir.

Bizlerin ne yapması gerektiği de bir o kadar açık ve nettir.

Kürtlerin kendilerini savunmak için yaptıkları gibi hendekleri, barikatları çoğaltmalıyız. Çünkü düşman bizleri; umutlarımızı bitirip, bir daha asla ayağa dikilemeyecek duruma getirmek istiyor.

Sözün bittiği yerler ve anlar vardır. Bizler, tamda bu noktadayız. Çünkü ortada kendimizi yaslayacağımız, beğenmesekte bir adalet arayacağımız burjuva demokrasisinin kırıntılarını dahi bırakmamışlardır. Var olan hukuk, kan emici faşist Erdoğan’ın yok etme ve boyun eğdirme hukukudur. Bu asla ve asla kabul edilemez. Burjuvazinin ölüm fermanına karşı hayatın her alanında ve her türlü mücadele aracıyla savaşmak durumundayız.

Fabrikalarda, okullarda, dağlarda, iş yerlerinde, tarlalarda, sokaklarda, varoşlarda, yaşadığımız her alanda; örgütlenmek, direnmek ve faşizme karşı savaşmak zorundayız. Faşizmi yenmek için faşizmin silahı kendisine doğrultulmalıdır.

 

“Faşizmin ayak sesleri” vb. gibi tartışmalar ve beklentiler, olanları ya görmemek ya da sınıflar arası mücadelenin ne olduğundan bihaber olmak demektir. Faşizm üzerimizde ölüm silahları ile tepiniyor. O elindeki tüm silahını kullanıyor ve bundan başkasını da yapmaz. Yaptığı ve yapacağı budur: Öldürmek, tutuklamak, kitlelerin ortasında bomba patlatmak vs. vs.

Her koşulun kendine özgü taktikleri vardır. Parlamento, bir mücadele alanı olmaktan çıkarılmış, devre dışı bırakılmıştır. Kürt milletvekillerin dahi cangüvenliği kalmamıştır. Dokunulmazlıkları olduğu halde, sıradan polis ve asker tarafından engellenmekte, kendi seçim bölgesine sokulmadığı gibi, sürekli tehdit altındadırlar. Kendi vatanlarında vatansız duruma getirilmişlerdir.

Kürtlerin ve diğer ezilenlerin sesi parlamentodan duyurulamadığı gibi, işçi ve emekçilerin sesi de duyurulamıyor. Bu nedenle, milletvekilli kimliği bir kenara atılıp, daha aktif mücadele alanlarında yer almaları, savaşan ve direnen kitlelere daha büyük bir moral verecektir.

Artık “barış” ninnileriyle kimse pasifize edilmemelidir. Barışı savunanlar, barış isteyenlerin vurulduğu, katledildiği bir diyarda, barış diye bir şey olamaz. Barış yerine, faşist diktatörlüğe karşı savaş çağrıları, direniş çağrıları, barikat çağrıları ve sokakları zaptetme çağrıları yapılmalıdır.

Devlet, barış diyen Kürt aydınlarını açıktan katlediyor. Ve bunu saklama gereği bile duymuyor: Tahir Elçi, ne ilk ne de son olacaktır.

Zaman “barış” zamanı değildir. Zaman savaş zamanıdır. Hiç bir emperyalist burjuvaziden meddet ummayın. Onlar, size değil, kendi bekçi köpeklerine siyasal, ekonomik ve askeri destek veriyorlar. Bizim liberal aydınlarımızın “sevgili” Batı burjuvazisinin “demokrasi” alanı; Erdoğan’ın AB’nin (daha çok da ABD ve Almanya’nın) bekçi köpekliğiyle sınırlıdır.

Burjuvazinin aşırı saldırganlığı, onun zayıf ve kırılgan yanlarınında çok olduğunu gösterir. Hitler taslağı Erdoğan ve arkasındaki sermaye güçlerinin her tarafa saldırmaları, iktidarı ellerinde tutmalarının başka yolu olmadığındandır.

Kürtler sokak sokak, ev ev savaşıyor. Bu komünist ve devrimciler için büyük bir avantaj ve destektir. Umutları büyütmenin ve savaş gücünü arttırmanın hem moral hem de maddi bir gerçekliğidir. Bu durum, sınıf savaşımında, ortak düşmana karşı birlikte mücadele yürütmenin olmazsa olmazıdır.

Daha bir kaç yıl önce, 2013 Haziran ve 6-8 Ekim 2014 gibi peş peşe büyük ayaklanma ve büyük direnişleri yaşamış bir ülkede umutları büyütmenin çok nedenleri var. Derlenip toparlanmanın, her türlü mücadele silahını kuşanıp savaş alanında yer almanın zamanıdır. Tükenen işçi sınıfı ve emekçilerin umudu değil, burjuvazinin ve onun dikatatörlerinin umududur.

Bizler yeniyi, geleceği ve aydınlığı, onlar ise karanlığı ve çürüyeni temsil ediyorlar.

Bir avuç azınlığın iktidarı ezilen çoğunluk karşısında yıkılmaya mahkumdur. 01.12.2015

44550

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

İşaretlesiniz de Fişleseniz de Biz Aleviyiz!

İktidarın asimilasyon politikaları her yeni günde, bir  önceki günü aratır şekilde ve değişik yöntemlerle, değişik rollere soyundurulmuş Hızır Paşalar ve piyonlarla devam ediyor..

Ben İstanbul Surlarinin Dibinde Şehit Düsecegim

           Türkiye Devrimci Hareketi 1980'li yıllarda tartıştığı konuların başında Kürt Sorunu ile SSCB'nin  halen sosyalist mi ?, emperyalist mi ? diye üzerinde şiddetli tartışmaların  yürütüldüğü bir süreçten  geçerek bugünlere geldi.

“ ‘Neo’su ve ‘sol’u ile liberaller nedir, neye yarar?”

“Düşmanlarımızın en güçlüsü içinizdedir.”[1]

 

“… ‘Neo’su ve ‘sol’u ile liberaller nedir, neye yarar?” sorusunun yanıtı; onların “6N 1K”sına dair tahlili “olmazsa olmaz” kılar.

“5N 1K değil miydi?” denecek olursa…  Hayır, sadece “Ne?”, “Ne zaman?”, “Nerede?”, “Nasıl?”, “Neden?”, “Kim?” sorularıyla yetinemeyiz; bunlara “6N”yi yani “Nereden?” sorusunu da eklemeliyiz…

Konuya bu kadar geniş perspektifte eğilme ihtiyacı, liberallerin “önem”inden değil, onların manipülasyon güçlerini teşhir etmenin ve okuyucuya saygının gereği.

Gezi'den Cikan Dersler Ve Dertler

Gezi'den Cikan Dersler Ve Dertler

Olgularla gençlik ve gelecek(sizlik)[1]

 

“Gençliğe, yaşlılıktan çok hürmet etmeliyiz.”[2]

Søren Kiergegaard’ın, “Hayatı ileriye dönük yaşar, geriye dönük anlarız,” uyarısının altını çizerek ekleyelim: “Gençlik ve Gelecek(sizlik)” meselesi, sürdürülemez kapitalizm koşullarında çürümenin diyalektiğinden bağışık ele alınamaz.

“Çürümenin Diyalektiği”ne gelince onu da Hilmi Yavuz’un, ‘Yara Şiirleri’ndeki dizelerinden şöyle aktarabiliriz:

“her şey akıyor

her şey akıyor, panta rei ve irin

akıyor kalbimize, senin ve benim;

yazdıkları taş levha üstüne, kirle

Mücadele boyu bir yasam : Schafik Jorge Handal [*]

“Hayır, hiç yenilmedik, çekildik yalnız Ve şimdi olduğumuz yerde Ve ayaktayız Diyorlar ki elbette doğru Kim katılmak istemez onlara.”[1]

Kentin merkezindeki küçücük meydanda kurulan derme çatma kürsüden, çevresinden kendisine laf atanlara, soru soranlara söz yetiştirirken, esprileriyle çevresindekileri kahkahalara boğarken, ona “gerilla komutanı” demeye bin şahit isterdi. Ama öyleydi işte…

Şefik Handal… Ya da El Salvador’daki adıyla Schafik Jorge Handal… 

Haklarını Tavizsiz Savunan Dirençle Karşılaştığımda - 2

 

Elimdeki egemenliği son kırıntısına kadar korumak, sürdürmek isteğini arzusunu daha da hırsla taşımaktayım.

Şimdi bazı hemcinslerim beni eleştirecekler, yargılayacaklar, belki de bu ne saçmalama, yolunu şaşırmış ya da olamaz diyecekler. Varsın desinler. Çünkü gerçekler görülmedikçe, kavranmadıkça bu sorunlarımız daha da artarak devam edecektir. İktidara karşı savaş halindeyken kendi iç dünyamızdaki benzer iktidar zaafını farkında olarak ya da olmayarak süregelen tutsaklık devam edecektir.

Yine ve yeniden geldik; BURADAYIZ![1]

“Durgunsa ya da suskunsa insan,

mutlak bir nedeni vardır.

Suskunluğa aldanma,

herşeyin bir zamanı var!”[2]

 

Zorbalığın zulmüyle insan(lar)ın yıldırılmaya, sömürülmeye çalışıldığı her yerde teslim alınamayanlar, diz çökmeyenler, başkaldıranlar hep vardı, var oldu, var olacaktır…

Ayakta alkışlanmayı hak eden Gezi/ Kızılay/ Gündoğdu (vd’leri) gerçeği bunu kanıtladı…

SÖYLEŞİ: Okuryazarlik üzerine[1]

“Bir yazarı okumak, yalnızca

neler söylediğini öğrenmek değildir;

onunla birlikte yollara düşmek,

onun eşliğinde yolculuğa çıkmaktır.”[2]

 

Yel Değirmenlerine Karşı Savaşa Katıl; Akıma kapılma:Atomu Parçalayacağız!-2



Yel Degirmenlerine Karsi Savasa Katil; Akima kapilma:Atomu Parcalayacagiz-2

DHF Cevresindeki arkadaslarin 'Cok Partili Sosyalizm' tartismalarina bir katki olarak yayinladigimiz makaleminizin ikinci kismini yayinliyoruz 

Bir kez daha, “Terör” mü?[1]

“Dünyayı fethetmek zorunda değiliz. Bize onu baştan yaratmak yeter.”[2]

Sayfalar