Zilan ( Nubar OZANYAN )
Özgürlüğe dair yapılan ve söylenen her şeyin tarihin bir parçası olduğu zorlu bir süreçten geçiyoruz. Her özgürlük savaşçısının yaşamı ve savaşımı, tarihin önemli bir parçasıdır. Heval Zilan, 30 Haziran 1996 tarihinde Dersim'de soykırımcı-Kemalist devlet güçlerine yönelik fedai eylemi ile tarih yazdı. Özgürlüğe ve ideallerine son derece tutkun, yaşama ve halkına sevdalı bir militanın nasıl tarihsel bir rol oynayabileceğini öğretti bizlere.
Zilan arkadaşın feda eyleminin hem nedenleri hem de sonuçları itibarıyla değerlendirilmesi ve çıkarılması gereken dersler olduğunu bilmeliyiz. Kürt ulusal özgürlük mücadele tarihinde kadınların direnişi ve savaşımı, Kürdistan sınırlarını aşan bir yerde durmaktadır. Özgürlüğünü arayan ezilen tüm kadınlara ilham kaynağı olmaktadır.
Özgürlük uğruna her ölümsüzlük eylemi “yapılamaz”ı yapan, “başarılamaz”ı başaran, “anlaşılması” zor olana açıklık getirendir. Yaşama yeni bir anlam kazandıran sevgi ve tutkuya yeni bir sorumluluk yükleyendir.
Ölüm orucunda santim santim direnerek ölümsüzleşmek... Düşman gücünün orta yerinde bedenini ateş topuna çevirerek ölümsüzleşmek... Pimi çekilmiş bir halk bombası olarak ölümsüzleşmek... Zilanlaşma eylemi hangi biçimde tanımlanırsa tanımlansın, insanın en değerli varlığının yaşamdan daha değerli bir amaç için ortaya konması olarak görülmelidir. Sıradan bir aklın ve iradenin işi olmadığını anlamak gerekir. Sıradan bir yaşam, küçük bir düşünce ve basit bir aşk Zilan'ın eylemini tanımlayamaz.
Yaşama, topluma, aşka ve sevgiye yeni bir anlam yükleyen ve bunu en değerli varlığıyla şekillendirmeye çalışan Zilan heval, köleliğe karşı savaşımda bedenini siper edip yıldızlaştı. O aynı zamanda önderliğine tutkuyla bağlıydı, ona yönelik imha ve inkara, komplo ve tasfiyeye karşı bir barikattı. Zilan yalnız bir özgürlük komutanı olmadı aynı zamanda baş ucumuzda sonsuza dek saklayacağımız sevgi ve aşkın en ölümsüz tablosu oldu.
Tarihte bazı direniş ve eylemler vardır ki; ana damga vuracak güçtedirler. Tıkanan yolun açılması, yürünecek yönün belirlenmesidirler. Karışıklığa, karmaşıklığa, netsizliğe, belirsizliğe ve umutsuzluğa verilen en güçlü yanıttırlar. Özgürlüğe ileri düzeyde katılım, kadın iradesinin en ileri çizgide temsili ve resmidirler.
Zilan’ın direnişini sadece faşizme ve ataerkiye karşı özgür kadın duruşu olarak da anlamamak gerekir. O, aynı zamanda emperyalist-kapitalist güçlere karşı özgür bir kadının direngen duruşudur. Faşizmi besleyen-destekleyen-büyüten her türden gericiliğe karşı örgütlenen güçlü bir kadın eylemdir.
Zilan hevalin eylemi, özel mülkiyet dünyasına en değerli silahla, en ileri bilinçle saldırıdır. Anı doğru okuyup, geleceği iyi gördüğü için en kapsamlı düşman saldırısına en kapsamlı direniş eylemiyle yanıt vermiş, çözüm ve çıkış çizgisi olmuştur. O, köleliğin egemen kılınmak istendiği çorak topraklarda çakan bir kıvılcım oldu. Ve o kıvılcımla tutuşan ateşte yeni insan bir kez daha yaratıldı. Özgür duyguların nasıl tanımlanması gerektiği ortaya çıktı. Zilan, eylemiyle her türlü bencillik ve bireyciliği tutuşturdu.
Heval Zilan (Zeynep Kınacı), en uygun an ve zamanda, en örgütlü ve planlı saldırıyı örgütledi. Bir taburun yapabileceği eylemi tek başına yapma iradesi ve kararlılığını ortaya koydu. Yüksek düzeyde emek ve disiplini birleştirip, tutku ve zaferi yüreğinde bütünleştirdi. Heval Zilan’ın eylemi etkin bir gerilla tarzıdır. Düşmanın kendisini en güçlü ve en korunaklı gördüğü yerde etkili bir vuruşla çökertmedir. Cesur ve soğukkanlı duruşun ismidir.
Zilan özgür bir yaşam sevgisidir. Onu feda eylemine götüren de bu yaşam sevgisiydi. Heval Zilan'ın aşkı özgürlüktür. En değerli varlığını, devrime-özgürlüğe-önderliğine adayan bir komutan olarak o, kendisine ait değerli olan başka şeyler olsa onları da vereceğini şu sözlerle belirtiyor; “Keşke canımızdan başka vereceğimiz şeylerimiz olsaydı.”
Son Haberler
Sayfalar
Devrimci Pratik ve Militanlaşma
Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.
“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I
Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.
Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!
Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.
Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:
Tehlikenin farkında mıyız?
"Türkiye yüzyılı maarif modeli" ile hedeflenen şey; Devlet eliyle "dindar ve kindar nesil" yetiştirmek ve tedrici geçişle din esaslı bir rejim inşa etmektir,
Öncelikle ve de tereddütsüzce idrakinde olunmalı ki bu konuda yapılmak istenenin tümü, ‘toplumsal mühendislik’ yöntemleriyle, zamana yayılı olarak tamamen Erdoğan’ın ‘gizli ajandasının’ şu son derece aleni ideolojik tercihlerini hayata geçirmek maksadıyla yapılmaktadır. Yani asla ‘masumane’ ve de spontane şeyler değil bunlar. Örneğin şöyle diyordu fiiliyatta kendisine İslâm halifesi misyonu yüklemiş olan Erdoğan:
Bugün Galatasaray Meydanında bariyerler bir genişledi ve arkasından geri daraldı.
Meydana gelmeden meydana açılan her yol denetim altına alınmış, polis denetiminden ve üst aramasından sonra meydana girdik... Arkasından heykelin olduğu yere geldim, orası da bariyer ile çevrilmişti, ön taraftan giriş yerine yan taraftan giriş açılmıştı, oradan da üst aramasından geçip oturma eyleminin olacağı heykel çevresine geldik. Heykel, cumhuriyetin 50. Yıl heykeli. 100. Yıl heykeli yapıldı mı bir yerlerde bilmiyorum...
Bariyer içinde bariyer ve onun içinde izin verilen sınırlar içinde acılarımızı haykırmak!
Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – II
II.Bölüm:
Laz Nihat’ın başında bulunduğu ekip, öylesine şuursuzca bir gözü kapalılıkla kontraya tabi hareket etmekteydi ki düşünün, düşman operasyonlarının sürmekte olduğu bir arazide, başta ben olmak üzere, kendilerinden yana tavır almayacaklarına kanaat getirdikleri bir grup gerillayı silahsızlandırarak, öylece araziye terk etmeyi bile göze alabildiler…
Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – I
Aslında bu konuyu yıllar önce kaleme aldığım “Dersim Dağlarında” ve “Mao Zedung Değerlendirmeleri” isimli kitaplarımda, yaşanan somut örnekler üzerinden irdeleyip, kendimce, genel yaklaşımın ne olması gerektiğini, özlü bir perspektif olarak ortaya koymuştum. Ancak ne var ki bu kitaplarda ki tüm diğer konular olduğu gibi, bu konu da ‘meşru muhatapları’ olması gereken kişi ve yapılarca; ‘üç maymun’ seçeneğiyle karşılanmaya devam ediyor.
TKP-ML Merkez Komite: Pratiğimizde Bilinç, Bilincimizde Rehberdir İbrahim Kaypakkaya!
Coğrafyamız komünist önderi ve Demokratik Halk Devrimi’nin sönmez meşalesi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed Hapishanesi’nde katledilmesinin 51. yılındayız. Önder yoldaşımızın 18 Mayıs 1973’te katledilmesinden sonraki yarım asırlık zaman diliminde Türkiye ve Türkiye Kürdistanı toplumsal mücadeleleri tarihinin gelişim seyri, İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerini sadece doğrulamakla kalmamış aynı zamanda güncel kılmıştır.
Selahattin Demirtaş'a ve bütün tutsaklara...
"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" "LI DILÊ KU DIL HÊVÎ DIKE"
Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.
Yıllardır tanırım seni.
Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.
Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.
Akraba desem, değil.
Komşu desem, hiç değil.
TKP-ML MK Siyasi Büro Üyesiyle Röportaj: “Partimiz 53. Mücadele Yılında Faşizme Karşı Savaşını Kararlılıkla Sürdürecektir”
” Kitlelerin hakim sınıfların siyasetinden bağımsız, kendi siyasetini örgütlenmesi ve dahası bir güç olarak ortaya çıkmasını önemsiyoruz. Bu anlamıyla başta İstanbul 1 Mayıs Taksim alanı olmak üzere, işçi sınıfının, emekçilerin, kadınların ve halk gençliğinin 1 Mayıs’ta Alanlara çağrısını değerli ve anlamlı buluyoruz.”
– Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?
– İsmim Özgür Aren. TKP-ML MK, Siyasi Büro üyesiyim.
Tayyip'i, tayyip'e olan güvende yendi
Ah... kuzucuğum ah...
Ne oldu bize böyle.
Ne oldu.
Her şey tıkırında giderken...
Neler yaşadık böyle.
Bu seferde kediler chp'nin lehine mi trafoya girdi ne
Veyahut da.... veyahut da...
"Sizin siyasetçiler bizim sermayeden bir kaç kişiyi yemeye niyetlenirde bizde hemide hala iktidardayken sizlerden daha fazlasını ham... ham... etmeyiz mi ha..." demenin yarattığı korku uzlaşısı dolu komplo teorileriyle mi bundan sonraki seçimleri açıklayacağız.
Yoksa... yoksa...
Daha dün bir; bu gün iki