Perşembe Nisan 24, 2025

Zindanlardan Kobanê’ye; Coşkuyla Çarpan Bir Yürek

Zindanlarda şehit yoldaşlarımızın dostlarımızın haberi bir başka yankılanır. Erkanın gidişi de yüreğimizi yaktı, kavurdu. Şüphesiz sınıf kinimiz daha bir bileylendi. Onlara layık bir devrimci, bir Partizan olmak, onurla devrettikleri bayrağı aynı bilinç ve sorumlulukla devralmak…İşte budur isteğimiz…

Erkan’ın Kobanê direnişine katılması beni hiç şaşırtmadı. Çünkü Erkan mücadeleci kararlı ve inançlı bir devrimciydi. Kendisiyle yaptığımız sohbetlerde anlatmıştı;”bir gün tahliye olursam aransam da gidecek bir yer yoksa bile Avrupa’ya gitmem. Bu coğrafyada devrim mücadelesini sürdüreceğim” Bu sözlerindeki gerçekliği görmek ve hissetmek mümkündü. Şehit düşmeden 2-3 ay önce bana mektup yazmıştı.

Mücadeleden hiç kopmadığı yazdığı mektuplardan anlaşılıyordu. Gezi ayaklanmasından işçi direnişlerinden Rojava’daki gelişmelerden bahsederdi. Ve çok iyi bir dönemde tahliye olduğunu yazıyordu.

Onun en büyük sevinciydi. Yaşanan gelişmeler Erkan’ın tüm dünyası mücadeleydi. Sürekli okuyan araştıran biriydi. Okuduklarını paylaşır, tartışırdı her okuduğu kitabı mutlaka tavsiye ederdi. Araştırmalarını yazıya döküp dergiye gönderirdi.

 Bulunduğumuz hücreden alınıp isteğimiz dışında zoraki olarak farklı hücrelere konulmanın yoğun yaşandığı bir dönemde beni Erkanların yanına götürmüşlerdi. Erkanla orada tanıştık.

Daha önce koridorda ya da sohbet alanlarının penceresinden birbirimize el sallamalar dışında hiç karşılaşmamıştık. Erkanlarla yaklaşık iki yıl birlikte kaldık. Erkan ve yoldaşı “uzun tutukluluk” nedeniyle tahliye oldular.

 Erkan 2000 yılında başlayan büyük ölüm orucu direnişçilerindendi. Neredeyse bir yıla yakın ölüm orucu direnişini kesintisiz sürdürmüş. Örgütün kararıyla ölüm orucunu bitirmişti.

Erkan ölüm orucunun yarattığı fiziksel ve psikolojik tahribatını büyük bir azim ve başarıyla atlatmıştı. İnsan onu gördüğünde o kadar uzun süre ölüm orucunda kaldığına inanmazdı. Yaz kış demeden düzenli spor yapardı. Planlı programlı yaşayan biriydi. Oraya gittiğimde zaman komünist önderlerin klasiklerini yeniden okuma kararı almışlardı. Bana da önermişti. “İstersen beraber okuyabiliriz” demişti.

Bende memnuniyetle karşılamıştı. Birimiz sesli okur daha sonra üzerine sohbet eder güncel durumla karşılaştırır fikir yürütürdük. Bazen çeşitli gazetelerde Lenin ile ilgili çarpıtmalar çıkardı revize edilen kavramlar ve görüşlere rastlayınca gülerdi. Yeni fikirleri Marksizme dair çıkan kitapları ilgiyle okur onlardan notlar alırdı. Erkan politik olarak kendini yetiştirmişti. Zeki bir devrimciydi. Algı ve sezgileri kuvvetliydi.

 Erkan çok paylaşımcı ama aynı zamanda tutumlu bir o kadarda titizdi. Günlük yaşamını pek boş geçirmezdi. Güler yüzlü espirili ve dost canlısıydı. Nazım Hikmetin şiirlerini çok sever bildiği onlarca şiirimi keyifle okurdu. Bertolt Breht Neruda ve Shekes Peare’i okurdu.

Radyoda bazen şehit gerilla Delilanın Şevtari (Di Şevek Tarda) şarkısı çıkardı, radyonun yanına koşar dikkatle dinlerdi. Sözlerini çevirmemizi istemişti. Birde Delilanın şehit düştüğünü öğrendiğinde çok üzülerek “büyük bir kayıp” demişti. Delilanın”DıŞevek Torida” sözlerini şimdi düşündüğümde sanki Delila Erkana ağıt yakmış gibi hissediyorum.

 Erkan “uzun tutukluluktan” tahliye olacakları günlerde idare onun” 10 günlük hücre cezasını” uygulamaya koymuştu.

Erkanı zorla hücreye götürmüşlerdi. Hücredeyken tahliye olacağını düşündük fakat yargıtaydaki dosyası bir türlü gelmemişti. Hücreden döndükten sonra tahliye oldu. Tahliye sırasında onu “Avusturya İşçi marşını” okuyarak uğurladık. Gerçektende “hayat denilen kavgaya çelik adımlarla” girmişti.

Hapishaneden tahliye olan birçok tutsak içeridekilere pek yazmazlar. Ancak Erkan öyle yapmadı. Tahliye olduğu ilk zamanlardan itibaren nerdeyse şehit düştüğü zamana dek hep yazardı. Dergi kitap gönderiyor ailelerimizi arayıp hal hatırlarını soruyor bazende telefonlara dahi geliyordu.

Yazdığı son mektupta yine dışarıdaki gelişmelere değinmiş hapishanede baskıların devam edip etmediğini sormuştu. Gittiği Kitap Fuarından beğendiği kitapları alır, gönderirdi. Birlikte kaldığımızda Kürt sosyalist şair Ciğerxwinin şiir kitaplarının bazı yayınevlerince özellikle sosyalizm Lenin, Stalin Bolşevikler ve SSSCB ile ilgili bölümlerinin sansürlendiği üzerine sohbet etmiş orijinal baskı bulmaktan bahsetmiştik.

Erkan aklında tutmuş olacak ki adıma koliyle ceğerxwinin orijinal baskılarını bulup yollamıştı, o gün inanılmaz bir sevinç ve mutluluk yaşamıştım. Burada kalan birçok devrimci tutsağa mektup yazar dergi gönderirdi.Yaşadığı dönemde herkes ondan söz ederken övgüyle bahsederdi.

Erkanın aramızdan ayrılması gerçekten büyük bir kayıp. Erkan daima yaşayacak Kobanê’nin kahramanca direnişinin şehidi olan Erkan Altun(Komünist Nefer) ile yaşamımın iki yılını aynı hücrede paylaştığım iççin onurluyum. Anısı önünde saygıyla eğiliyorum.

Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Hapishanesinden Bir Tutsak Partizan


56445

"Tarihte kalmış bir savaştan notlar ve dersler"*

1973'de Amerikan askerleri Vietnam'dan çekilirken, New York Times gazetesinin hükümete yakın yazarlarından Sulzberger şunları yazıyordu:" Birleşik Devletler savaşın kaybeden tarafı olarak görünüyor. Tarih kitapları bunu böyle yazmak zorunda… Biz savaşı Mekong Vadisi'nde (Vietnam'da) değil, Mississippi Vadisi'nde (Amerika'da) kaybettik. Birbiri ardından gelen Amerikan yönetimleri, ülke içindeki halktan asla kitlesel destek görmedi."

Tatava yapma, bas geç

Gündemle ilgili yazmak bana göre değil.

Aklım sırrım almıyor.

Delirecem.

Seçimler 30 Martta.

31 Mart ve ardında bazıları seçimlerde uğradığı hezeyanla  ... 

Seçimlere, örgütlenmeye .... yönelik iflah olmayan proletarya köylünün haline karşı kolektiflere sokağın, mücadelenin ve kavganın yıkıcı gücünü ( Bolşevikliği ) tavsiye ediyor. 

Kimileri de, Yetmez ama evetçilerin gezideki adı: Tatava yapma, bas geçciler, diyi veriyor.

Ve daha nice şeyler.

Ya kardeşim: Durun, hele.

Sizler  ne yazdığınızın farkında mısın ?

“İnsanlık için komünizmden başka yol var mı?” derdi o...

“İçinde bir tutam delilik olmayan hayat eksik bir hayattır.”[1]

Ataol Behramoğlu’nun, “… insan olmak/ çoğalabilmektir başkalarıyla/ İnsansın, birinin canı yanıyorken/ senin de canın yanıyorsa,” dizelerini anımsatan bir devrimci ruh daha ayrıldı aramızdan... Çocuksu, coşkulu, insan gibi insandı... 

Gerçek şudur ki Onun ölümüne inanmak zor, O az sonra kapımızı çalabilir…

Kolay mı? Can Yücel’in, “Bana Bir Varmış de!/ Bir Varmış Bir Yokmuş deme!/ İçime dokunuyor” şiirinin “Bir Varmış de” bölümünü gerçek kılmışlardandır Tuncel Kurtiz... 

TKP/ML- TİKKO Gerillalarından Bombalı Pankart

Yerel  kaynaklardan  öğrendiğimiz  bilgilere göre,  10 Nisan2014 günü TKP/ML’ye bağlı TİKKO gerillaları Ovacık’ta yol kapatma eylemi yaparak bombalı pankart astı.

Değişimlere Direnen İdeal İnadımı

Aradan otuz yıl geçmişti, ben daha ülkedeyken tanıdığım kadim bir dost diye bildiğim Hasan’a misafirliğe gitmiştim. Hal hatır faslından sonra kardeşi olan Hüseyin’in durumunu sormuştum. Aldığım cevap ise, ‘’Annesi ve babası bir olan bir ilişki içinde değiliz maalesef’’ olmuştu.

Çocukluğumdan beri anne ve babası bir diye bildiğim bu kadim dostumun söyledikleri kafamı epey karıştırmasına yetmişti bile. Hasan bana dönerek ‘’Yok yok zannettiğin gibi değil ya da düşündüğün anlamda baba veya annemiz bir değil anlamında söylemedim’’ diye tekrar aynı vurguyu yapmıştı.

Eleştirinin sefaleti

Halkın Günlüğü gazetesinin 16–28 Şubat 2014 tarihli 77 sayısında “Eleştirinin Eleştirisi!” başlıklı bir yazı yayımlandı.

Munzur’dan İstanbul'a Yaralı Kartal: Ali Uçar!

Yıl 1974 Haziran’ıydı. Seni İstanbul- Kazlıçeşme’de tanıdım. Daha çok gençtin, 16 yaşındaydın. Dersim-Ovacik Cakperi köyünde yoksul ama Munzur suyu kadar temiz bir Anne-Baba'dan gelmeydin. Okullar yaz tatiline girmiş sen ve abin Musa Uçar okul paranızı ve ailenize maddi yardımda bulunmak için Kazlıçeşme deri fabrikalarında çalışacaktınız. Okullar açıldığında ise geri Dersim’e dönerek eğitiminizi sürdürecektiniz. Ama öyle olmadı. Partimizle tanıştın. Eğitimini yarıda bıraktın. Zeytinburnu’nda işçi sınıfı içerisinde örgütlendin, örgütledin.

Sürecin hasasiyetine hasasiyetle cevap vermek gerekiyor

Yaklaşık 30 yıldan beridir Kürt halkının ulusal demokratik taleplerinin seslendirilmesini üstlenerek öncülük eden Kürt siyasal hareketin siyasal konumunda olan siyasal güçleri, son barış sürecinin heyecanıyla atağa kalktıklarından beri, ağızlarından hiç düşürmedikleri süreç ve bu sürecin ortaya koyduğu ‘’süreç çok hassastır’’ söylemidir. 

Yaşamı degistirmek için tüm renkleriyle örgütlenmek[1]

“İnsan, uğrunda ölümü göze alabileceği bir şey bulmadığı müddetçe insan değildir.”[2]

Yaşamı, tüm renkleriyle, hep beraber, “11 Tez”in ısrarlı yaratıcı/ yıkıcılığıyla birlikte, el ele, omuz omuza örgütlemek insan olmanın ve kalmanın “olmazsa olmazı” olsa da, sürdürülemez kapitalizmin yıkım ve yoksulluk dünyasında hiç de kolay değildir…

KAPİTALİST VAHŞET

Seçim mi Devrim mi ?


Bu coğrafyada halklar düzenin yüz yıldır sahnelediği seçim oyununa katılmakla baltayı bilinçsizce hep kendi ayaklarına indirdiler. Bu 30 Mart yerel seçiminde de halk diğer seçimlerde olduğu gibi yine kendisine biçilen militan figüranlık rolünü oynadı. Yorucu bir seçim kampanyasını sırtlayarak Meclis partilerine pek çok belediye başkanlığı ve il meclis üyelikleri kazandırdı.

Sokaklar babam kokuyordu

Babamı hiç tanımadım, kokusunu da bilmem. Kulaklarımda çınlayan ne bir sesi ne de duvarımızda asılı bir resmi vardı. Olsaydı hep bakardım… Tam beş yaşındaydım. Bunların yokluğuyla bir gün sordum anneme. “Beni kaçırdı, köyden alıp getirdi buralara. Gerçi İzmir çok güzel ama…” dedi. Sustu, gözlerini tavana dikti, sonra da, “Benim için çoktan öldü baban,” dedi. ‘Benim için neden ölmedi?’ diye geçirdim aklımdan, hayıflandım. Biraz da gönül koydum. Babasızlık çok zormuş, insan büyüdükçe bunu daha iyi anlıyor. Örneğin sokaklarda hiç kavga etmedim, kavgadan kaçtım hep.

Sayfalar