Cuma Mayıs 17, 2024

14 Temmuz yürüyüşü (Nubar OZANYAN )

Kuşlar nasıl ki dostlarında yankı bulsun diye ötüyorsa 14 Temmuz Ölüm Orucu direnişçileri de açlık yiyerek uyuyan bir halkın yüreğine seslendiler.

14 Temmuz’a sadece bir özgürlük eylemi ve onur direnişi olarak bakılamaz. Köleleştirilmek istenen bir halkın aydınlatılma, eğitilme ve ayağa kaldırılma eylemidir; karanlık koridorlarda, kör hücrelerde sessizliği parçalayarak herkesi özgürlüğe çağıran bir direniş davetidir. Düşenlerin yeniden ayağa kalkması, ürkenlerin cesaretlenmesi için çalınan uyanış çanıdır.

14 Temmuz eylemi, daha önceki direnişlerde yaşanan acemiliklerden, hatalardan arınmanın, olgunlaşarak büyümenin ismidir. Önce parçalanıp sonra tek parça olmanın iradesidir. Direnişte zaferi görmenin mutlak öngörüsüdür. Fedai çizgi tarzının öncüsünün yaratılmasıdır. Dolayısıyla 14 Temmuz Direnişi’ne tarihi gerçekliği içinde doğru bakılıp anlam çıkarılarak, günün devrimci görev ve eylemleri örgütlenmelidir. 

Zalimlerin karşısında el pençe durup, insanlık bekleyerek özgürlüğün gelmeyeceği bilinmelidir. Zor zamanların, imkansızlıkların içinde nasıl özgürlük ve adalet aranacağını ve santim santim nefessiz kalınsa bile nasıl kazanılacağını 14 Temmuz direnişçileri öğrettiler. Dirilmenin, hiçlikten kurtulmanın, yaşama hakkını, özgürlüğü ve onuru elde etmenin büyük eylemini örgütlediler. 

Zulmün kurutmadığı, adaletsizliğin çölleştirmediği bir karış toprak parçası dahi kalmayan bir ülkede, eğer bir kişi uğrunda ölebilecek bir şey keşfetmemişse hayatında yaşanmaya değer bir şey kalmamış demektir. Unutmamak gerekir ki, zalimlerin zulmünün sınırını ezilenlerin direnişi belirler. Uzun özgürlük yolunda molalar ne kadar kısa tutulursa özgür dünyaya o kadar çabuk varılır.

14 Temmuz Ölüm Orucu direnişi, köleleştirilmek istenen bir halka, öncülerine asla unutulmaması gereken bir eğitim vermiştir. 14 Temmuz direnişçileri, ölüm tercihinin bile insana bırakılmadığı bir zamanda kutsal bir direnişin nasıl örgütleneceğini gösterdiler.

Vahşetin ve barbarlığın her bir anı ve hücreyi köleleştirmeye çalıştığı bir ölüm tarlasından, 5 Nolu Zindan’dan bahsediyoruz.  Yanık ve ölüm kokusunun her tarafa sindiği, bir soluk alışın bile yasak olduğu zindandan bahsediyoruz.

Zulüm mekanı ve tarihi doğru okunup doğru kavrandığında yürünecek yolun ne zorluklarla dolu olduğu görülür. Ancak özgürlük uğruna bedel ödeme göze alınırsa bu yolun asla tükenmeyeceği, hiçbir gücün bu yürüyüşü durduramayacağı anlaşılır.      

14 Temmuz devrimci tutsakların en bilge, en direngen, özgürlüğe en tutkulu öncülerinin yürüyüşüydü. Böylesi zor bir yolculuğa, sonu mutlak ölüm olan göreve yaşamaya en fazla bağlı ve tutkulu olanların çıkması gerekiyordu. Yoksa zulüm ve ihanet yolu kısalamazdı. Teslimiyetin ihanete dönüştüğü ve özgürlük değerlerinin ayaklar altına alınıp çiğnendiği bu süreçte başarı, ölüm dışında bir yolla elde edilemezdi. Özgürlük yoksa, devrimci kimlik yoksa yaşamın ne anlamı olabilir ki?

Bugün onca zulüm ve vahşetten sonra 5 Nolu Zindan tutsakları olarak, her soluğumuzda yeniden yaşamanın tarifsiz sevinci ve onurunu taşıyorsak bunu 14 Temmuz zindan direnişçilerinin devrime olan bağlılığına, bilgeliğine, ölçü ve sınır tanımaz fedakarlığına borçluyuz.

Bugün dünden ve her zamandan daha fazla özgürlüğe, halkımıza ve yitirdiklerimize karşı sorumluluğumuz ve borcumuz var. Tıpkı M. Hayri Durmuş arkadaşın dediği gibi... Kemal Pir arkadaşın iddiasını ve mütevaziliğini kuşanarak yürümenin sorumluluğu altındayız. Bir komutanın sözünün eylem ve silah kadar değerli olduğunu Kemal Pir’den öğrenmeliyiz. Ali Çiçek’ten, Akif Yılmaz’dan sıra neferinin bağlılığını öğrenmeliyiz….

Ve bilinmelidir; her sıcak Temmuz akşamında tanımı zor bir efkar basar bizleri. Anlatmak ve haykırmakla dolar yüreğim. Sessizlik içinde çığlık olmak ister yüreğim.

Şimdi 14 Temmuz’u gören gözlerimdir yüreğim… 

3466

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Sayfalar