Perşembe Mayıs 16, 2024

ABD Başkanlık Seçimi Ve Geride Bıraktıkları!

4 Kasım 2020 tarihinde ABD'de yapılan başkanlık seçimi geride bir çok tartışmayı bıraktı. Geride kalan tartışmaları bir kaç başlık altında şöyle toparlayabiliriz.

1. ABD Başkanlık seçiminin neden bu kadar önem arz ettiği.

2. Trump'ın gitmesinin neden bu kadar önemli olduğu.

3. Jeo Biden'le esen barış havası gerçekçi mi?

ABD, Trump'la birlikte belli bir tecrit olmuşluk yaşamış olsa da dünya üzerindeki önemini hala koruyor. Doların ticari alışverişte fiyatları belirlemesi, değişim aracı olması dünya borsalarını ve ticaretini etkilemeye devam ediyor olması.

ABD, dünyanın tüm coğrafyaların da önemli sayıda yarı-sömürgelere sahip olan emperyalist bir güç olarak önemli nufüs gücüne sahip. Etkisi altına aldığı bu ülkeler üzerinden etkin bir güç olarak diğer rakip emperyalist güçlere bir üstünlük sağlayarak dünyaya yön veriyor.

ABD, Mirleşmiş Milliyetler, NATO, Dünya Bankası ve İMF üzerinden etkin güç bir olarak askeri, politik ve ekonomik olarak dünyayı yöneten emperyalist bir güç olarak önemli bir yerde duruyor.

Bu, ve daha fazla sayacağımız nedenlerden dolayı ABD, rakiplerini, ittifak güçlerini ve uşaklarını yakından ilgilendiriyor.

ABD'nin zayıflayarak istikrasız bir güç olması rakiplerinin işine gelir. ABD'nin gerilemesi, ekonomik olarak krize girmesi diğer emperyalist güçlerin ABD'nin önüne geçmesi demektir.

ABD'nin gerilemesi ittifak ettiği güçlerin çıkarına değildir. BM, DB ve NATO'da birlikte iş yaptığı ittifak güçlerinin de bir şekilde etkileneceği istikrarsız bir ABD, aynı blokta yer aldığı güçlerin işine gelmez. ABD'nin gerilemesi, krizde olması yarı-sönmürge ülkelerindeki uşaklarını da etkileyecktir. Bir uşak, efendisinin kötü duruma girmesini istemez. İstikrarsız bir ABD, yarı-sömürge ülkelerdeki işbirlikçi devletlerin de geriye düşmesi tehlikesini getirdiği için bu uşaklarda istikrarsız bir ABD'den yana olmazlar.

Trump, başa geldiğinde yeni bir strateji geliştirerek içe yönelik bir ekonomik kalkınmayı esas aldı. Çin sosyal emperyalizmine açtığı ticari savaşın nedeni de buydu. Çin mallarına uyguladığı yüksek gümrükle Çin mallarının ABD'ye girişini sınırladı. Trump, uluslararası birçok anlaşmadan geri çekildi. Dünya Sağlık Örgütünden ayrılması Trump'ın gitmeden önce yaptığı icraat olarak büyük tepki çekmişti. Trump, işgal edeceği yeni yerler için o coğrafyasındaki ülkelere ''parasını verirseniz güvenliğinizi sağlarız'' diyerek savaşı paralı bir savaş haline getirdi.

Trump, ırkçılığı körükledi. Din ve ırkçılığı birleştirerek siyahi halka şiddetin önünü açtı. Kadın düşmanı bir lider olarak kadınları karşısına aldı. Sağlığa önem vermeyen Trump, Covid 19 pandemisinde önlem almayarak on binlerce insanın ölümünden sorumlu tutuldu. Trump, içte işsizliği düşüremediği gibi, covid 19 salgınıyla birlikte artan işsizliğe milyonlarca yeni insan işsizler ordusuna katıldı.

Tüm bunlar toplumda ve uluslararası alanda Trump'a karşı bir tepkiye yol açtı. J. Biden, Trump'un tepki çeken iç ve dış politikasındaki açıkları iyi kullandı. J. Biden, genç nüfusun oylarını almayı iyi başardı. Siyahi halk, Trump'ın ırkçı politikasına karşı duyduğu tepkiyi sandığa yansıtarak J. Biden'in kazanmasında belirleyeci bir yerde durdu.

Uluslararası kamuoyu (Trump destekleyicileri hariç) J. Biden'in kazanmasını istiyordu. Bunun açık nedeni Trump'ın anlaşmalardan çekilmesi, ticaret savaşları vb nedenlerdir.

Bu değerlendirme, sevinç ve tepkiler ABD'nin ittifak güçleri, uşakları ve liberal insan hakları savunucuları açısından önemli bir yerde dursa da, devrimciler ve komünistler için fazlaca önemi yoktur. Biden ya da Trump, her ikisi de ABD tekelci burjuvazisinin temsilcidir. Birinin gelmesi, birinin gitmesi arasındaki fark sadece niceldir. Esas olan her zaman ABD'nin çıkarlarıdır.

Demokrat Parti, ya da Cumhuriyetçi Parti, hangi parti kazanırsa kazansın ABD'nin temel politikaların da bir değişim olmaz.

J. Biden'in seçim programına aldığı başlıkların tümü ABD'nin çıkarlarına uygundur. J. Biden'in uluslararası anlaşmalara geri dönecek olması, İran'la yeni bir anlaşma imzalamak istemesi, NATO'da ilişkileri düzeltme arzusunun tümü, hepsi ABD'nin çıkarlarına denk gelmektedir. J. Biden, ABD'nin çıkarına olmayan hiç bir şeye imza atmayacağı bilinmelidir.

J. Biden'le esen 'barış' rüzgarının dünya da yarattığı iyimserlik havası geçicidir. Aynı iyimserilik havası on iki yıl önce B. Obama'nın seçilmesi döneminde de olmuştu. B. Obama'yla öyle bir 'barış' havası yaratılır ki, bir anda, dünya da artık 'savaş ve işgallerin' artık olmayacağı havasına kapılanlar da az olmamıştı.

B. Obama'nın rengine bakarak politik tahliller yapanlar ne kadar yanılıkalarını anladıkların da iş işten çoktan geçmişti.

B. Obama'nın başkan seçilmesinden sonra siyahi halk, artık rahat bir nefes alacaklarını sanmıştı. Ne yazı ki böyle olmadı. B. Obama döneminde, Trump'ı aratmayan cinayetler işlendi.

Siyahi George Floyd'un polislerce öldürülmesinden sonra eski başkan Barack Obama, "Bu ülkenin protestolarla kurulduğunu unutmayın. Buna Amerikan Devrimi deniyor" diyen Obama'nın, kendi döneminde öldürülen siyahları unuturcasına verdiği tepkinin anlamsız olduğu açıktı.

B. Obama döneminde Ferguson'da, 18 yaşındaki Michael Brown bir polis tarafından öldürüldüğünde mahkemenin verdiği takipsizlik kararına karşı oluşan tepkilere, "ABD kanunlarla yönetilen bir ülkedir. Karara saygı duymalıyız. Sakin olun" diyen yine B. Obama olmuştu.

Aynı dönemde New York'ta 44 yaşındaki Eric Garner ırkçı bir polis tarafından boğularak öldürüldünğün de susan yine B. Obama'ydı. Keza, 2014 yılında Ohio'daki bir süpermarkette, 22 yaşındaki John Crawford, ırkçı bir polis tarafından vurulup öldürüldüğünde B. Obama başkanlık görevindeydi. Güney Karolina da, 50 yaşındaki Walter Scott, sekiz kurşunla vurularak öldürüldüğünde, Baltimore'da ırkçı altı polis tarafından 25 yaşındaki Freddie Gray linç edilerek öldürülğün de B. Obama bir kınama mesajı dahi yayınlamadı.

B. Obama iş başına geldiğinde dünya'da esen 'barış' havasının için boş olduğu bizzat yapılan silah anlaşmalarıyla tersine döndü. B. Obama iş başına geldiği ilk yıllardan 2016 yılına kadar toplamda ''278 milyar dolarlık silah satışına'' imza atarak, Buch döneminde imzalanan

''128,6 milyar dolarlık satışın' iki katı silah satışı yapmış oldu.

B. Obama, Buch döneminde alınan 'teröre karşı savaş politikalarına karşı savunma'' harcamalarını kendi dönemin de en yüksek seviye çıkarttı.

B. Obama, henüz Başkan Adayı olduğu 23 Mayıs 2008 tarihinde Florida yaptığı bir konuşmada, Küba’ya yıllardan beri uygulanan izolasyon politikasının doğru olmadığını, Başkan seçildiği takdirde Küba lideri Raul Castro’yla görüşmek istediğini açıklamıştı.

B. Obama'nın iş başına geldiği dönemde Küba'yla yaptığı anlaşmanın 'barışın' ilk adımı ve simgesi olarak yorumlanırken. Aynı B. Obama 2009 yılının Eylül ayında yaptığı bir açıklamada, ''Küba’ya yönelik Amerikan ambargosunu bir sene daha uzat''ığının açıklamasını yapıyordu.

Arap Baharıyla birlikte Libya'nın işgal edilmesine imza atan yine B. Obama oldu. Keza, Suriye iç savaşında Esad'ı devirmek için El-Kaide içinden çıkarıp büyüttüğü IŞİD'i vekalet savaşında Suriye iç savaşına süren yine B. Obamay'dı.

B. Obama'nın Başkan yardımcısı olan J. Biden, tüm bu saydıklarımızda imzası olan biri olarak beklenen 'barışı' getirmeyeceği, ABD'nin yeni işgaller yapmayacağını kim garanti edebilir? Tersi ABD'nin varlık nedenine terstir. J. Biden, ABD'nin çıkarına olmayan hiç bir şeyin uygulayıcısı olmayacaktır. J. Biden'in İran'la yapmak istediği yeni anlaşma dahi ABD'nin çıkarınadır. İran'la anlaşma, ABD'nin Ortadoğu'da güçlü bir ülke olması anlamına geliyor.

Güçlü bir NATO, ABD'nin de güçlü olması demektir.

ABD Başkanlık Seçiminde Devrimci Tavır Adına Sergilenen Sınıf İşbirkçi Tavır Üzerine

ABD başkanlık seçiminde tartışılmaya değer bir diğer konudur da ABD-Devrimci Komünist Partisi'nin seçim tavrıdır. ADKP, hep sol çizgisiyle bilinir. Dünya çapında Halk Savaşı tezi en popüler politikalarıydı. Böyle bir partinin soldan en sağa, revizyonizme gelip demirlemesi şaşırtıcı olmamıştır.

ADKP Başkanı Bob Avakian, ABD başkanlık seçimin de kaleme aldığı “Uyur gezer Olmak ve Trump/Pence Rejimi Kabusu” başlıklı yazısında J. Biden'e verdiği desteği şöyle teorileştiriyor: “Adaletsizlikleri ve gezegenimizin tahribatını umursadığını, daha iyi bir dünya için çalıştıklarını iddia eden pek çok kişi halen Trump/Pence rejiminin faşizmini ve dünya için nasıl bir tehlike olduğunu (abç) saçma sapan bir şekilde rasyonalize etmeye çalışıyor ve bu rejime gerekli şekilde muhalefet etmiyor.” “Trump’ın diğer siyasetçilerden bir farkı olmadığını ve Trump’a karşı çıkmak, Trump/Pence rejimini defetmek için kitlesel bir şekilde mobilize olmak için bir ihtiyaç bulunmadığını iddia ediyor” dedikten sonra J. Biden'in neden desteklenmesi gerektiğini ise şöyle formüle ediyor: “açık olmak gerekirse, bu durum kazanma şansı olmayan bazı adaylar için “tepki oyu” vermek değildir, Trump’a karşı etkili şekilde oy kullanmak Demokrat Parti adayı Biden’e oy vermek anlamına gelir.” (aktaran Gazete Patika) belirmesiyle sınıf işbirlikçisi politikasıyla, halkı, eli kanlı iki klikten biri olan Demokrat Parti adayı, J. Biden'e oy vermeye çağırdı.

ADKP, Devrimci Enternasyonal Hareket (DEH) döneminde sol çizgisinden taviz vermeden hep 'doruklarda' dolaşarak sağa sola akıl veren bir parti olarak şimdi, kendi özüne dönmesi bizi hiç şaşırtmadı. ADKP, DEH içinde önce Peru'ya dayandı. PKP'nin verdiği mücadeleye yaslanarak, dünyada Halk Savaşının keskin savunucusu kesildi. Gonzalo yoldaş esir düştükten sonra, PKP'den uzaklaşarak bu sefer de sırtını Nepal Komünist Partisi'ne dayamaya başladı. ADKP, DEH içinde dünya komünist hareketinin 'önderi' gibi hareket ederek, ona buna ders vererek varlığını sürdürmeye çalıştı. NKP'nin devrimi satması ve DEH'in de dağılmasıyla birlikte Bob Avakian, ''Yeni Sentez'' tezleriyle bir yere oturmak istediyse de başarılı olmadı.

ADKP'nin bu tavrını net olarak belirlemek gerekirse sınıf işbirlikçi bir tavırdır. Bu tavır, doğru ile yanlış çizgi arasındaki duruşun revizyonizme gelip demirlemesidir. Türkiye'de belediye seçimlerine katılmayı dahi sağ bir çizgi olarak mahkum eden, seçimlere katılmayı 'ihanet' olarak gören bir ADKP'den söz ediyoruz!

Bu çizgi, ABD'deki devrimci durumdan ayrı olarak değerlendirilemez. İşçi sınıfını örgütlemeyen, emekçiler içinde esamesi dahi okunmayan bir parti, ve esas neden olarak da; mecali kalmayan, devrim iddiasını kaybeden bir partinin umudu burjuvazide görme tavrıdır. Biz, bu tavrın aynısını ikinci Enternasyonal dönemin de görmüştük. İkinci Enternasyonal Partileri de, 'ana vatan' savunması kisvesiyle burjuvazinin yanında olmuş ve savaş bütçelerine evet diyerek işçi sınıfına ihanet etmişlerdi. Aynı ihanetin ADKP içinde geçerli olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır!

2293

Özgür Gelecek

Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Özgür Gelecek

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

Sayfalar