Perşembe Mayıs 2, 2024

AĞUSTOS ve EYLÜL GÜNEŞİ’ne

Güle güle Amed zindanlarının şen çocuğu

İstanbul’un Eylül’ünde sonbaharın bir pazar sabahında yüreği dünyanın kötülüklerine ve haksızlıklarına dayanamayan bir emek ve devrim işçisini kaybettik. Nubar Ozanyan’ın kadim dostu, yoldaşı,canımızı, Serdarımızı kaybettik. Nasıl bir dünyadır bu ki hep içimizdeki yürek güzelleri,  bilinç öncüleri öncelikle aramızdan kopup gitmektedir. Ağustosta Komutan Nubar yoldaşla acıyan yürek yaramız Eylül’de Can’ımızla daha da büyüdü.Parçalanan beden ve duran yürek bizimdir.

Serdar Can’ı tanır mısın heval? Yaşamı boyunca halkının acı izlerini sürmekten asla vazgeçmeyen Serdar'ımızı tanır mısın heval? Mergede’yi, Endivar’i bilir misin? Soykırımının acıları, izleri burada toplanır.Yüzbinlere varan Ermeni halkının cansız bedenleri çölün ortasında kum tepeciklerinden önce soykırım tepelerine dönüşür. Türkiye Kürdistanı’ndan Rojava’ya uzanan her bir sürgün toprağıörgütsüz silahsız ışıksız halimizin acıları olur. Serekaniye’den Mergede’ye, Endivar’dan, Halep’e. Sürgün ve tehcir yollarında zorla el konulur kadın ve çocuklarımızın en güzelleri. Feodal ağalara-beylere-paşalara sunulur körpe kız çocuklarımız ve kadınlarımız.Arta kalan her kılıç artığı tarihsel hafızanın yaşayan birer tanığı olur. Onlar, mısraların, notalarımızın silinmez adı olur.

Ülkemizde ırkçılığın başka bir biçimidir zorla din değiştirme. İnsan ruhunu tutsak alıp, kirleten zorbalıktır, ırkçılık. Zulmün yokluğun yoksulluğun her türlüsünü yaşayan kılıç ve kırbaçtan canını zorla kurtarabilen yüzbinlerce yoksul Ermeni köylüsü, zanaatkarı-demir bakır taş ustası zorla islamlaştırılarak “yaşama tutunma hakkı”verilir. Hakaretlerin kırbaçları altında çıplak büyüyenlerin, özgürlüğe ve insanlığa tutkulu insanların yaşamlarını anlamaya araştırmaya başlayan Serdar Can yoldaş nenesinin anlattıklarıyla karşılaştığı gerçeklik arasında benzerlikler bulur. Gerçeklikten masallara uzanan yolun anlatıldığı gibi çok kısa olmadığını görür. Başlar tarih denilen halkların boğazlanarak dipsiz kör kuyulara,uçurumlara atıldıkları  yerlere doğru uzanmaya,inmeye. İnsanlığın katledildiği derin dehlizlere dalınca nenesinden dinledikleri hikayeleri hatırlar. Kendisinin de bir Hay(Ermeni) evladı olduğunu anlar. Sıdıka anamızın da aslında kılıç artığı bir Hay gelini olduğunu anladığında öfkesi daha da büyür.

O, Siverek’in, Lice’nin, Hazro’nun, Amed’in ilk gerillasıdır

Gerçeğin dipsiz karanlığına gömülmek istenenin aslında kendi hikayesi olduğunu öğrendiğinde Kaypakkaya yoldaşın tarih ve soykırım okumalarına başvurur. O parlak aydınlatıcı ışık üzerinden sınıf bilinci güçlenir ve  tarih bilincine dayanak olur. 

Nenemin masalları öykü tadında yazılmış hay halkının parçalanmış acı dolu resmidir. O resimde yokluğun cehaletin kırbacını yaşayan her renkten her dilden her topraktan kimliği-inancı değiştirilmiş, ruhları zorbalıkla gaspedilmiş insanlara rastlamak mümkündür.

Serdar Can atalarının yaşadıklarının izini sürerek gerçeğin bilgisine ve Kaypakkaya öğretisine ulaştığında öfke dünyası onu gerçeğin gerillası olmaya iter. Kaypakkaya öğretisi onu Kürdistan dağlarının ilk gerilla savaş deneyimlerinin pratiğine sürer. Serdarımız Canımız artık Kürdistan dağlarının ilk TİKKO gerillalarından biridir. Uzun ince boyuyla omuzuna yüklediği güllü G1 le Siverek’in, Lice’nin, Hazro’nun, Amed’in ilk gerillasıdır. Yanında kahramanca çarpışıp şehit düşen Mazgirtli Haydar Aslan, Amedli İhsan Paçacı yoldaşlar onun duygu dünyasının yaralı renkleri olur. Mermisi tükenince silahını parçalar.Düşmana bir iğne bile teslim etmeme geleneğinin sadık öğrencisi olur.

Edebiyat dünyasında kimsenin uzanıp dokunamayacağı ateşe dokunur

Gerilla yaşamından zindan- sürgün yaşamına geçtiği ana dek öğrendiği ilk devrim öğretisinden asla vazgeçmez. Tutku düzeyinde bağlandığı ilk devrimci aşkını son nefesine dek terk etmez. Zulüm ve işkence dolu Amed zindan yaşamında aklında hep devrim ve parti vardır. Tarihin şen çocuğu olarak dizelere işler zulüm karşısındaki görkemli direnişi ve yaralanan insan duygularını. Artık zindanlar onun tarih,sınıf, edebiyat, sanat derslerini öğrendiği okul olur. Okur, düşünür ve yazar. Edebiyat dünyasında kimsenin uzanıp dokunamayacağı ateşe dokunur. Gerçekliğin bilincine varma kavgası onun başına bela olacak NENEMİN MASALARINI yazdırır.

Zindan yaşamında sevdalandığı gerilla yaşamının düşlerini kurmaya devam eder. Başladığı gerilla kavgasını çok sevdiği komutan  Nubar Ozanyan yoldaşıyla birlikte Filistin kamplarında devam ettirir. Filistin özgürlük sevdası onu Hayastan’a uzatır. Çizili sınırlar vız gelir Serdarla yoldaşı Nubara. Şimdiye dek bir sır gibi saklarlar geçilmez denilen Sovyet hududun hangi noktasından Hayastan’a geçtiklerini.

Nenemin Masalları’nda aradığı Hay yoldaşı Nubar Ozanyan’ı Filistin’de TİKKO askeri eğitim kampında bulur. Bırakmaz yoldaşını, başlarını alıp uzanıp giderler Hayastan topraklarına. Hayastan rüyalarının sevgili ülkesi olur. Başlar ana dili Ermenicede “Baykar-Azadutyun”(mücadele ve özgürlük) demeye. Ararat’ın çocuklarının ülkesinde bir yandan tarih ve soykırım bilincini güçlendirir. Diğer yandan parti ve devrim görevlerinin en zorlusuna hazırlanır. Her zaman hazırlandığı gibi. Ciddiye alır her görevi.

Aradan yıllar geçer. Şiirlerin öykülerin sanatçısı devrimin vefalı ve bilge aydını olmayı asla elden bırakmaz. Düşünmeye okumaya ve yazmaya ara vermez. Arar yoldaşlarını hiç olmadık yerlerde sorar öncelikle en çok sevdiği yoldaşlarını. Ummadığı ve beklemediği bir şehrin bilinmez ve görünmez bir köşesinde bulur 30 yıl önce bıraktığı zindan yoldaşını. Sonra komutanı Nubar’ı görür. Ve anılar dolaşır sokaklarda evin dumanlı dar odalarında. Nihayet aradığı yoldaşlarını bulmuştur. Artık ona ölüm yok.

Tam arayıp izini bulmuşken, sevdiği komutanı Nubar’ın şehit düşüş haberi onu derinden sarsar. Anlatılmaz bir acı saplanır kalbine. Belki de vereceği son nefesinin yenik düştüğü yeri olur zayıflayan kalbi.

Güle güle çocukluğumun yoldaşı

Güle güle amed zindanlarının şen çocuğu

Güle güle Nenemin teyze oğlu.

Rojava’dan bir yoldaşı

41055

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

Kanlı Maraş’ta kılıç artıkları - Mehmet Söğüt

1978’de kızıl kana boyanmıştı Maraş. Sebebini bilmedikleri bir kinle karşılaşmıştılar. Ellerinde kara ciltli Kuranlar vardı katillerin. Kimileri de cüppeliydi. Sarkık bıyıklardan kan damlıyordu. Tek bir ağızdan tekbir getiriyorlardı: Allah u Ekber.

Devrimci kadının görünmeyen emeği üzerine

Devrimci yaşamdaki cinsiyetçi ortam ve tutumlar kadının mücadeledeki emeğini ve varlığını görünmezleştiriyor. Her ne kadar toplumdaki durumla kıyaslamak doğru olmasa da yine de onun mücadeledeki gelişimini sekteye uğratacak kadar güçlüdür bu durum. Zira erkek egemen kültürün saflardaki uzantısı nitelik olarak toplumdakiyle aynıdır. Yani devrimci kadın da hemcinsleriyle benzer yükleri taşır. Sadece yüklerinin görünürlüğü biraz daha azalmıştır. Kadının bu yüklerinden kurtulması mücadeleye katılımını daha da artıracaktır. Bunun için cinsiyet ayrımcılığıyla sürekli bir mücadele şarttır.

Kuşlar bile tedirginken

“Tuşlarda acının nal sesleri

sevi ölüm kaçış çağrı

ve direniş tuşlarda

neredesiniz unuttuklarım

uçup giden sayısız kuş

bir mut kokusu getirdiniz odama

hoş geldiniz.”

Süleyman Okay

Soykırımın-şövenizmin panzehiri KAYPAKKAYA

Yüzyıl oldu, hâlâ kadim bir ulus olan, "Ermenilerin soykırıma uğrayıp uğramadığını" tartışıyor olmak, yaşadığımız utanca, bir utanç daha yüklemektedir. Hangi sebepten olursa olsun kendisiyle yüzleşmeyen, yaptığı soykırımı savunan, es geçen veyahut inkâr eden bir ulus ve bu ülkenin devrimcileri, sosyalistleri öncelikle kendileri özgür değildir. Adalet, eşitlik ve kardeşlikten bahsedemezler.Çünkü kendi pazara hâkim olma, egemenliklerini kurmak için, başka bir ulusu soykırıma uğratmış, bir buçuk milyon masum Ermeni sivil insanın ölümüne sebep olmuştur.

Korkunç Plan Kuzey Kürdleri Kurban mı Ediliyor – Dursun Ali Küçük

“Fermano bira-vahefermano
Fermano maho.
Dujmin amo sere ma
Cence pile makirkeno
Made xaîn xaîn nadano
EwroterteleserîKurdano-Kirmanciyano
Sere madevetelino, bira terteleo,
ProjeyaTırkano”

*TC  SÖMÜRGECİLİĞİNİN KORKUÇ PLANIYLA YÜZYÜZEYİZ

Halkların Birleşik Devrim Hareketi’ne yaklaşımımız!

Halkların Birleşik Devrim Hareketi (HBDH) 12 Mart tarihinde ilan edildi. Bu gelişme Türkiye işçi sınıfı ve halkının demokrasi, özgürlük ve devrim mücadelesine sempati duyan, yanında yer alan ve mücadele içinde olan geniş kitleler tarafından ilgiyle karşılandı. Aynı “ilgi”nin hakim sınıflar cephesinde ve onların sözcüleri tarafından da gösterildiğini ifade etmeliyiz.

Doğu Perinçek'in dişine kan değdi

Önceki gün Ulusal Kanal iflah olmaz Halk düşmanları Doğu Perinçek ile Yalçın Küçük'ün tartış malarına sahne oldu.Baştan sona hararetli geçen tartışmalardan sonra çıkan sonuç,ikisinin de gelenekçi,ittihatçı,ırkçı,faşist TC Devleti'ni savunan unsurlar olduğunu bizzat kendi ağızlarından duyduk ve dinledik.Şarlatan ikilinin bu kadar hararetli tartışmaları,aralarında ilkin nitel bir görüş ayrılığı gibi algılansa da,özleri aynıdır.Aralarındaki farklar niceldir.Yok birbirlerinden farkı ikisi de Osmanlı torunlarıdır.

Terörden ne anlıyoruz?

Terör amacı olmayan, hedefi belirsiz kör kurşun misali sivil toplumlara yapılan toplu katliam saldırılarıdır. Çoğunlukla sermaye gurupları tarafından finanse edilirler. Örgütlenmesini, eğitilmesini, silah ve mühimmat teminini sermaye devletleri yaparlar. Yeri ve zamanı geldiğinde bu devletler tarafından harekete geçirilip toplu katliamlara imza atarlar. Bu tür eylemler karşı devrimci eylemlerdir. Emperyalist lojistik desteğe sahiptirler.

“Zaferi, halkın özgürlük savaşımına nasıl kazandırırız?”

Ayaklanma ve halk savaşı ateşten bir sanattır. Devrimci savaş sanatında gösterilmesi gereken hassasiyet bütün sanatlarda ortaya konandan daha ilerde ve gelişkin olmak zorundadır. Bu sanat bütün sanatlardan daha bir derinlik ve incelikle ele alınmak zorundadır. Çünkü savaşta yapılacak bir hata ağır bir kayıp ve büyük bir acıyla sonlanabilir. Devrimci savaş sanatında yapılacak ciddi bir hata bazen bütünü kaybetmeye götürebilir. Devrimci sanat yürek ve aklın en ileri temelde birleştirilmesi, karar vermeden önce üzerinde kırk kez düşünülüp, yoğunlaşılarak yürütülmesi gereken bir sanattır.

“Newroz coşkusuyla gözaltı, tutuklama ve yasakları hükümsüz kılalım”

“Devrimci, demokrat, ilerici güçleri pres operasyonlarıyla sindirmeye, korkutmaya, yıldırmaya yönelik hiçbir baskı politikası bugüne kadar başarıya ulaşamadı, bugünden sonra da başarılı olmayacak” şeklinde açıklama yapan Partizan açıklaması şu şekilde sürdürdü: “Faşist Kemalist Diktatörlüğün geleneksel olarak uyguladığı katliam politikaları devam ediyor. Bugün de başta Kürt ulusu olmak üzere azınlık milliyet ve inançlara, ezilen yoksul halka, işçi sınıfına, kadınlara, LGBTİ’lere yönelik imha, inkar ve asimilasyon politikaları hız kesmeden devam ediyor.

Sedat'a….. Ihsan Feridun Berkin

Sen’inle 1977 yılında, kavurucu bir Ağustos gecesinde, İzmir Karabağlar’da bir gecekondu’da tanışmıştık. Sen, Ben ve bir arkadaş daha, el yapımı iptidai bir matbaa ile, sabaha kadar binlerce bildiri basmıştık. Bildirilerin mürekkepleri kuruyup, üst üste istifledikçe keyfimize diyecek yoktu doğrusu ; rotatif misali çalışıyordu körpe kollarımız ; rotatif ne kelime….ertesi günkü mitingde dağıtılacak binlerce bildiriyi, o gece sabaha kadar sadece biz üçümüz basacaktık.

Sayfalar