Pazar Mayıs 5, 2024

Ayran kabarması

Yaz sıcağında Cumhurbaşkanlığı (CB) seçimleri gerçekleşti. Beklenen oldu ve R. T. Erdoğan'ın seçildi. Hâkim sınıflar açısından merak edilen Erdoğan'ın ne kadar oy alacağı ve seçimlerin ikinci tura kalıp kalmayacağıydı. Seçim sonuçları açısından hâkim sınıflar nezdinde şaşırtıcı olan bir diğer olgu da katılım oranının düşüklüğü oldu. Aslında farklı farklı nedenleri olsa da CB seçimleri öncesinde, geniş halk kitlelerinin Gezi İsyanı’nında da görüldüğü üzere; kendisine dayatılan koşullara karşı sokağa çıkarak isyan ettiği, bunun için başta ölüm olmak üzere, gaz bombalarıyla, plastik mermilerle, ağır yaralanmaları, gözaltına alınarak ağır hakaretleri ve işkenceleri ve hatta hapsedilmeyi göze aldığı koşullarda böyle bir sonuç hiç de sürpriz değildi. Kitlelerin bu yönelimin güçlendirilmesi gerektiği CB seçimleri öncesinde bu sayfalarda dillendiriliyordu.

 

Gezi İsyanı'nda büyük bir çoğunluğunun ilk defa sokağa çıktığı, “sıradan halk kitleleri”nin tepkisi, 30 Mart yerel seçimlerinde “değişim” umuduyla sandıklara gitmesini getirmişse de; seçim sonuçlarının yarattığı hayal kırıklığı beraberinde bu “sıradan” halk kitlelerinde, “seçimlerle bir şey değişmiyor” algısının daha da güçlenmesini doğurdu. Her ne kadar yerel seçimler, yerel olması nedeniyle bazı özgünlükleri taşımış ve bu anlamıyla seçimlere katılmak, devrimci faaliyetin ve bu anlamıyla Gezi'nin taleplerinin güçlendirilmesine hizmet edebilecek tarzda ele alınabilecekken; CB seçimleri tam tersine işaret ediyordu. Düzen, Gezi İsyanı'yla sarsılan ve 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarıyla artan meşruiyet kriziyle göçmesini, geniş halk kitlelerine kendisine bir “başkan” seçtirerek engellemeyi amaçlıyordu. Hakim sınıflar bu amaçla CB seçimlerine katılımı önemsiyorlardı. Göçüklerine payanda olacak direk arıyorlardı.

 

“Milletin Adamı Milletin İradesi” tantanalarıyla yürütülen ve esasta Gezi İsyanı'nda katilliği, 17-25 Aralık’ta hırsızlığı tescillenen Erdoğan'ın “Çankaya'ya kaçmasına” siyaseten “Cumhurun başına cumhur geçecek” sloganıyla ortak olunmaması gerekiyordu. CB seçimlerinin daha başından eşitsiz koşullarda olacağı, (düzen içi tüm mücadele yöntemlerinde olduğu gibi), bu anlamıyla daha başından seçimlere katılarak, bu objektif durumu kabul etmek ve daha sonra da bu gerçeği eleştirmek hakim sınıfların yöntemlerini iyi öğrenmekle açıklanabilir ancak!

 

Ama hepsinden de önemlisi CB seçimlerine katılarak düzenin kendisini yeniden üretmesine; işçi sınıfı ve emekçi halk üzerinde yarattığı göçükten kurtuluşun madeni ele geçirerek, madenin mülkiyetini elde ederek değil; madenin çalışma koşullarında kısmi iyileştirmeler yaparak düzeltilebileceğini, işçi sınıfına ve halka vaad etmenin çözüm olmadığı gibi doğru da olmadığını anlatmak gerekiyordu. Devletin yıkılmadan düzen içinde demokratikleştirilebileceği, “cumhurun başında cumhurun temsil edilebileceği” yanılsamasına ortak olunmaması gerekiyordu.

 

Halk kitlelerinin önemli bir kesimi şu veya bu nedenle de olsa sandık başına gitmedi. CB seçimlerine katılım % 74.3'le 12 Eylül’den sonra en düşük katılım oranına karşılık gelmektedir. 54 milyon seçmenden 14 milyon, yani seçmenin % 26'sının şu veya bu gerekçeyle de olsa “boykot” tavrı içinde olduğu, “tıpış tıpış” sandığa gitmediği ifade edilmektedir. Diğer bir ifadeyle dört seçmenden biri oyunu kullanmadı. Bu durum aynı zamanda “temsili demokrasi”nin krizine kitlelerin düzen dışı yönelimine dair son derece önemli bir veridir. Düzenin temsili demokrasi yalanı göçmektedir.

 

Denilebilir ki seçimlerini boykot politikası karşılığını bulmuştur. Nitekim şu veya bu nedenle de olsa seçime katılmayan milyonlardan bahsedilmektedir. Burada kanımızca asıl önemli olan ve bizce değerli olan, halk kitlelerinin düzen dışı eğilimini öngörmek ve onlara, seçimlere katılmayarak, CB seçimlerini boykot ederek de bir tavır alabileceklerini bir politika olarak sunmak olmuştur. Halk kitlelerinin en azından Gezi'de sokağa çıkan belli bir kesiminin, bu eğilimini görerek politika belirlemek ve onlara boykotu bir seçenek olarak sunmak, kimi dostlarımızın gözünde apolitiklik olarak propaganda edilse de hayatla karşılığını bulmuştur.

 

Önemli olan kitlelerin bu eğiliminin farkında olmak ve düzen dışı yönelimini destekleyecek, teşvik edecek bir tavır içinde olmak, devrimci bir tutumdu.

HDP'nin seçimlerde elde ettiği bir başarıdan söz etmek gerekir. HDP dillendirdiği “yeni yaşam” çağrısıyla, başta Kürtler olmak üzere, düzenden umudunu kesen ya da alternatifsiz olan, çatı adaya tepki gösteren belli bir kitleyi düzen içine çekmiş ve bu anlamıyla seçimlerden kendi iddiası doğrultusunda başarıyla çıkmıştır.

HDP'nin seçimlere katılması, başta “Türkiye'nin bölünmesinin önünde durulması” olmak üzere “demokrasinin hayata geçmesi” adına yeminli halk düşmanları tarafından taltif edildi. Hemen hemen tüm halk düşmanlarının ağızbirliği etmişlercesine HDP'nin başarısından söz etmeleri bu anlamıyla dikkate değerdir.

Önümüzde genel seçimler olduğu göz önüne alınırsa, HDP'nin seçimlerde oylarını yükseltmesi, yıllardır hakim sınıfların “çöplüğünde eşelenen” ve üstelik de bunu “devrimci politika” olarak pazarlayanların ağızlarını sulandırmış görünüyor. Bu kesimlerin düzen içi hayallerinde bir ayran kabarması yaşandığı anlaşılmaktadır. Öyle ki CB seçimleri de şu veya bu nedenle de olsa sandık başına gitmeyen, geniş bir kitlenin varlığına rağmen, bu kitlenin düzen dışı eğilimini güçlendirmek yerine, düzen içine çekmenin hesapları içinde olmak başka türlü açıklanamaz. Nitekim HDP'nin daha da başarılı olamamasının nedenini, boykot tavrına bağlayanlar ve hatta bu tavrı Erdoğan'ın CB olmasını kolaylaştırdığını ileriye süren değerlendirmeler bile yapılabilmiştir.

Örneğin, Emek Partisi'nin CB seçimlerine dair açıklamasında geçen “...bazı kesimlerin boykot tutumunun etkisiyle Cumhurbaşkanlığı için kritik düzeyde de olsa yeterli oy oranını yakalayan Erdoğan için bu seçim sonucunun mutlak bir başarı olduğu söylenemez. Kimi solcu kesimlerin boykot ve tutumsuzluk kararı, bu seçimlerde Erdoğan’ın CB olmasını kolaylaştırmıştır” ifadelerindeki “boykot” vurgusu kanımızca önemlidir. Önemlidir çünkü biz biliyoruz ki bu yeminli reformistleri devrimciler olumsuz anlamda dahi olsa açıklamalarına konu etmezler. Nitekim açıktan devrimcileri dillendirmek yerine, “bazı kesimler” ifadesini kullanmaları, onların devrimciler karşısındaki “hassasiyetleri”nden kaynaklıdır.

 

Bu durum reformistlerin her ne kadar devrimcileri eleştirmek adı altında olsa da boykot tavrının etkisini kabul ettiklerini gösteriyor. Bu yeminli reformistlerin “boykot” tavrını Erdoğan'ı iktidara taşıdığı iddiası ise, devrimci çizgiden ne kadar uzaklaştıklarını da göstermektedir. Benzer yaklaşım yani boykot tavrının Erdoğan'ın ilk turda seçilmesine neden olduğu fikri, burjuvazinin yeminli ideologlarınca işlendiğinden kendisine solcu ilerici diyen “mahallede” belli bir karşılık bulmuş görünüyor.

 

Bu kesimler kendilerini seçim oyununa öyle bir kaptırmışlardır ki; ikinci turda Erdoğan'ın seçilebileceğini göz ardı ediyorlar. Ama asıl önemli olan bu kesimlerin ne kadar düzen içileştiğinin göstergesi olarak, boykot tavrının gerçekte Erdoğan'ın ve düzenin meşruiyetini sarsabileceğinin basit gerçeğinin bile farkında değillerdir. Seçimde şu veya bu gerekçeyle de olsa sandığa gitmeyenlerle, HDP'ye oy verenlerin toplamı göz önüne alındığında hiç de azımsanmayacak bir rakama erişilebileceği, üstüne üstlük bu güçlerin ortak bir boykot politikasında birleşmesiyle birlikte, seçmenlerin neredeyse yarısının sandığa gitmediği bir ortamda seçimin meşruiyetinin tartışılacağı, düzenin sarsılıp göçeceği çok açık değil midir? Böylesine çok açık bir gerçeği görememek ve boykot tavrının Erdoğan'a yaradığını ileriye sürebilmeyi ancak ve ancak gözü kararmış reformizmle açıklamak gerekir!

 

Bu arada bir hususun altını çizelim. Kendileri “süzme reformist” olan ve varlıklarını düzen içiliklerine borçlu olanların bir kısmının CB seçimlerini boykot etmesinin nedeni, kitlelerin düzen dışı yönelimlerini güçlendirme, bunun için çalışma değil de, başta Kürt ulusal sorunu karşısındaki sosyal şovenist tutumları nedeniyle HDP'ye mesafeli durmaları ve bu anlamıyla CB seçimlerini boykot etmeleridir. Bu çevrelerin boykot tavrıyla aramızda kalın bir çizgi değil “Çin Seddi” olduğunu belirtelim. HDP'nin seçim başarısı bu çevreleri, sosyal şovenizmleriyle inceltilmiş Kürt düşmanlığıyla düzen içinde yer alma çabaları arasında bir ikilemde bırakmış görünüyor. Önümüzdeki süreç bu çelişkinin hangi yönde çözüleceğini gösterecektir.

 

Gezi İsyanı'nın çıkış noktasını hatırlayalım. Yasalar “üç beş ağacı” önemsemiyor, Gezi Parkı'na Topçu Kışlası adı altında AVM'nin dikilmesine cevaz veriyordu. Belediye Meclisi'nden, Başbakan'a kadar bütün yasal kurumlar ve kişiler görevlerini yapıyordu. Ya yapılacak ya yapılacaktı! Ama geniş halk kitleleri kendilerine dayatılan bu yasal yaptırımı kabul etmediler. Ayaklandılar. Düzen içiliği ret ettiler. Ve bizlere, halk kitlelerine isteklerinin nasıl ve hangi yolla gerçekleştirilebileceğini gösterdiler. Yolumuz seçimlerin, düzeniçiliğin değil, sokağın, meşruluğun, haklılığın yoludur. Yeter ki ayranımız düzeniçilik, reformizm, tasfiyecilik için değil, sokak için, devrim için kabarsın!

89099

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

22:07 Yol

Sayfalar

Partizan'dan

15 NİSAN 2015 TARİHİNDE TUTUKLANAN 10 DEVRİMCİ DERHAL SERBEST BIRAKILSIN!

ALMAN CEZA HUKUKUNUN 129/a-b  MADDESİ İPTAL EDİLSİN!

Almanya Adalet Bakanlığının 2012 tarihinde verdiği talimatla başlatılan soruşturma 15 Nisan 2015 tarihinde yapılan bir operasyonla ilk aşaması tamamlamış ve bu operasyon sonucu Avrupa çapında içlerinde  ATİK yöneticileri ve TKP/ML yöneticisi oldukları iddiasıyla 10 devrimci tutuklanmıştır. Almanya bu uluslararası operasyonu; Yunanistan, İsviçre ve Fransa devletleriyle ortak bir şekilde   gerçekleştirdi. Tutuklanan 10 devrimci Almanya'nın Bavyera eyaletinin çeşitli cezaevlerinde tutulmaktadırlar. 

Atik Operasyonu, Ortaya Çıkan Gerçekler Ve Büyük Kuşatmanın İlk Hamlesi!-Marco KARAKAYA

Nisan 2015’de ATİK yöneticilerinin de içinde bulunduğu 13 devrimci Alman ve Türk devletinin işbirliği ile “terör örgütü üyesi” olmaktan dolayı tutuklandı. Fransa, İsviçre ve Yunanistan’ın da dahil edildiği Avrupa çapında bir operasyon yaşandı. Alman devleti bu üç ülkede iade talebinde bulundu.

Filipinler İşçi Sınıfı Üzerinde Gün Geçtikçe Yoğunlaşan Neoliberal Saldırılar

Kamu Emekçileri Birlik, Tanınma ve İlerleme Konfederasyonu’nun (COURAGE) 10. Kongresi’nin Açılış Konuşması, 5 Nisan 2016 Halkların Uluslararası Mücadele Birliği Başkanı Profesör Jose Maria Sison

Biz, Halkların Uluslararası Mücadele Birliği (ILPS) olarak Devlet Çalışanları Birlik, Tanınma ve İlerleme Konfederasyonu’na (COURAGE) ve sizin 10. kongrenize gelmiş bulunan yüzlerce katılımcıya en gönülden selamlarımızı iletiyoruz. Aynı zamanda bu kongreyle eş zamana düşen COURAGE’ın kuruluşunun 30. yıl dönümünü de sizle beraber kutlamaktayız.

Zayıflığın Üstüne Atılan Örtü, “Birlik Anlayışında” Sınıf Uzlaşmacılığının Devrimci Hareketleri Getirdiği Nokta!- MARCO KARAKAYA

Devrimci ve demokratik güçlerin sınıf mücadelesinin sorunları ekseninde ortak kaygıları, sorunları ve buluştukları büyük bir payda vardır. Bu paydaşlık dostluk ilişkilerini nesnel olarak yaratır. Bunun yanında bu nesnel zeminin güçlendirilmesi gibi öznel bir tutumda zorunludur. Bu ise siyasetin işidir. Yani devrimci ve demokratik mücadeleye dair dünya görüşü, sınıfsal-sosyal- toplumsal düzeydeki çeşitlilik ve farklı çıkarları olan kesimlerin bir araya gelme zorunluluğu birlikte mücadele siyasetini üretmeye iten dinamik olur.

Yol açan,yol gösteren...

İşçilerin, emekçilerin ve ezilenlerin örgütlenme ve savaşma ihtiyacının olduğu yerde bir yönetme ve yürütme ihtiyacı var demektir. Bir yol göstericiliğe ihtiyaç var demektir. İşçi, kadın, gençlik vb. çalışmalarını, bir birimi, bir grubu, bir örgütü örgütlemek-yönetmek ya da bir harekete önderlik etmek kısaca devrimin parçalarda ve farklı alanlarında ve bir bütüne önderlik etmek gibi bir görev ve sorumlulukla karşı karşıya olunduğu bir gerçektir.

Kiralık Kürtler-Ahmet Kahraman

Başkaldıran mekanı, yükseklerde uçan kartallar onursallığıyla düellocu olan Kürdistan, öbür yanıyla uzun sürmüş işgal toprakları olması nedeniyle, alt beyni köleleşmiş tipler, ihanet yuvalarıyla doludur. Onuru çürümüş, namus damarı çatlamış tiplerle…

Bu düşmüşlüktür. Ülkenin trajedisidir.

Onur için hayatların orta yere serildiği Kürdistan’da dem, devran olur, düşmanla alış-verişte babanın, kardeşin, amca ve dayının hayatı, pazarlık konusudur.  

Tarihsel ihanetleri sıralayacak değilim ama, ta İdrisê Bedlisî, Bedirhan Paşa, Şeyh Übeydullah zamanından beri bu böyledir.

Ya Sosyalizm Ya Kapitalist Barbarlık

Kapitalizm, 20 yüzyılın başlarında emperyalizme evrilmesiyle, yeni bir aşamaya gelmişti. Bu aşamanın adı çürümeydi. Kapitalizmin bundan öte gideceği bir yer yoktu. Bu onun son istasyonuydu. 

Beni de atın vatandaşlıktan! Kifayet Ceylan

Tecavüzcülerin namus bekçiliğine soyunduğu bu ülkede onlarla aynı havayı solumak istemiyorum. Ensar Vakfı’nda tecavüze uğrayan çocuklarla ilgilenmesi gereken bir bakanın, hem de bir kadının “Bir kereden bir şey olmaz” dediği bir ülkede yaşamak onuruma dokunuyor. İktidar tarafından korunup kollanan vakıfların “Biz de Ensar'ız...” naralarıyla sokaklarda boy göstermelerinden utanç duyuyorum.

TKP-ML TİKKO: Herkesi HBDH çatısı altında birleşmeye çağırıyoruz

TKP-ML TİKKO tüm devrimcileri özellikle de sempatizan, taraftar ve militanlarını HBDH içinde faşizme ve her türden gericiliğe karşı savaşmaya ve birlikte yürümeye çağırdı.

Kürdistan ve Türkiye’den 10 devrimci örgüt aralık ayından bu yana yürütülen tartışma sürecinin ardından güç ve eylem birliği olarak tanımladıkları Halkların Birleşik Devrim Hareketi’nin (HBDH) kuruluşunu bir bildiriyle ilan etti. 

Vatan Hainleri ve Vatanseverler Vatandaşlıktan Çıkarılacakmış!

   Aslına bakılırsa devrimcinin, sosyalistin, komünistin ilkesel anlamda vatanı yoktur. Irk, milliyet, din, cinsiyet, renk ve dil belirleyici bir özellik taşımadığı gibi doğduğu topraklarda pek belirleyici değildir. Komünal bir toplumun yaratılması he demekle, kuracağız demekle hemen kurulamıyor, kurulmuyor...

Abluka ve Yasaklar Değil Direniş Kazanacak; Tutsak YDG’lilere Özgürlük!

Faşist TC devletinin ülkenin dört bir yanında sürdürdüğü siyasi soykırımlar ve katliamlar her gün yeni bir isim olarak karşımıza çıkıyor.

Geçtiğimiz aylarda Cizre’de bodrum katında insanları diri diri yakan devlet, bununla da yetinmiyor yaptığı operasyonlarla demokratik mücadele yürüten birçok insanı gözaltına alıp tutukluyor. T.Kürdistanın’da halkı katlederek susturmak isteyen devlet, katledemediklerini de operasyonlarla susturmak istiyor. Susturmak istediklerinin en başında da devrimci, demokrat ve yurtseverler bulunuyor.

Sayfalar