Cumartesi Nisan 27, 2024

Beni de atın vatandaşlıktan! Kifayet Ceylan

Tecavüzcülerin namus bekçiliğine soyunduğu bu ülkede onlarla aynı havayı solumak istemiyorum. Ensar Vakfı’nda tecavüze uğrayan çocuklarla ilgilenmesi gereken bir bakanın, hem de bir kadının “Bir kereden bir şey olmaz” dediği bir ülkede yaşamak onuruma dokunuyor. İktidar tarafından korunup kollanan vakıfların “Biz de Ensar'ız...” naralarıyla sokaklarda boy göstermelerinden utanç duyuyorum.

Bu ülkenin cumhurbaşkanının “Kız mıdır kadın mıdır” diyerek kadınları aşağıladığı bir ülkenin vatandaşı olmak beni utanca boğuyor. Yoz siyasetçilerin kol gezdiği parlamentonun beni yönetmesini istemiyorum. Devletin yüz yıldır çözmediği, giderek de çözümsüzlüğe ittiği Kürt sorunu ile ilgili olarak “Onlara üç gün süre verin, boşaltın oraları, sonra da taş üstünde taş, baş üstünde baş koymayın!” diyecek kadar gözü kanlı, cinayeti teşvik eden, gece körlüğüne tutulmuş siyasetçilerle aynı toprağın insanı olmaktan yerin dibine giriyorum.

Ekvador'da, Amerika’da gazetecileri dövmeye kalkan sokak kabadayıları yanında olmadan dışarı çıkamayan, ama hamaset nutuklarını dilinden düşürmeyen yoz bir yöneticinin bizi dünyaya rezil ettiğini görmek, yüz kızartıcı suçların aklandığı bir ülkede yüzümü kızartıyor.

Dış politikada, insani tüm değerler çiğnenerek parayla alınıp satılır hale getirilen mültecilerin iç politikanın pislik depoları tarafından asimilasyon malzemesi olarak kullanıldığını görmekten beynim zonkluyor. Anayasa ile güvence altına alınan inanç özgürlüğünün, okullarda öğrencilerin tümüne dört gün ders, bir gün cami uygulamasıyla çiğnenmesine tahammül edemiyorum. Ekranlarda boy gösteren yosmaların “Yeter ki istesin, onun uğruna kocamı terk ederim, çocuklarımın da gözünün yaşına bakmam...” demelerinin beni kadınlığımdan utanır hale getirmesini hazmedemiyorum.

Bunca katliama, tecavüze, hırsızlığa, rezilliğe ses çıkarmayan ve üç maymunu oynayarak ülkeyi hayvanat bahçesine çeviren yobazlarla bu topraklarda yaşamak istemiyorum. Bilimden habersiz yaşayan bakanların, NASA’ya kafa tutacak kadar cahilleşmesine bakıp bir şeyler bilir olmanın pişmanlığını yaşamaktan bıktım artık!

Sözde din adamı görünümlü, sarıklı hödüklerin “erkeğin erkekle sevişmesine bademleme denir” demesini ve devleti yönetenlerin bu yobazla görüşebilme cehaletini kaldıramıyorum artık! Barış masasında çözümlenebilecek bir sorun karşısında yıllardır süren savaşı daha da şiddetlendirerek “Bizden bir ölüyorsa, onlardan 10, 20, 30 öldürüyoruz” diyecek kadar gözünü kan bürümüş, biz ve onlar diyerek bölücülük yapıp, ülkenin insanlarını kamplara ayıran siyasetçileri ekranda gördükçe mideme kramplar saplanıyor.

Bir kıza hem babasının, hem ağabeyinin, hem amcasının tecavüzü mahkemeye taşındığında “kızlık zarı yırtılmamış” diyerek suçluları tutuklamayan, tecavüzcüleri yeniden toplum içine salan ahlaksız hakimlerin olduğu bir ülkede, bu ahlaksızlıklara ses çıkaramadan yaşamak istemiyorum!

Küçük yaşta kız çocuklarının yaşlı adamlarla evlendirilmesini özendiren sapık zihniyete, badem bıyıklı politikacıların, fetvalara dayanarak bu zihniyete çanak tutmasına tahammülüm kalmadı artık!

Her gün onlarca işçinin iş cinayetleriyle katledildiği bu ülkede taşeron yasasına ses çıkarmayan kör, sağır, dilsizlerle aynı gökyüzüne bakmak istemiyorum. Sendikaların işçi satacak kadar onursuzlaştığı ve kendi sınıfına ihanet edenler tarafından yönetildiği bir ülkede yaşamak istemiyorum!

Barış diyenin tutuklandığı bağımlı yargının oluştuğu, yasamanın sadece kelle sayarak görev yaptığı, yürütmenin tüm “yürütme”lere ortak olduğu bir düzende bu üç erkle birlikta yol yürümek istemiyorum!

İktidardaki partinin uygulamalarını eleştirmeye kalkan bu ülkenin ne kadar aydını, okur yazarı, öğrencisini Hitler’in uygulamalarını aratmayacak biçimde sorgusuz sualsiz tutuklatan zihniyeti bağırarak kınamak istiyorum.

Bu halkın oylarının yüzde onundan fazlasını alıp parlamentoya giren ve haksızlıklarla karşı onurluca mücadele eden vekillerin dokunulmazlıklarının bir diktatörün bir çift lafıyla kaldırılmasına göz yuman, hak etmedikleri halde vekil koltuklarında oturan yalakaları bu parlamentoda görmek istemiyorum.

Ben de teröristim, beni atın vatandaşlıktan! Vatan sizin olsun taşlar bize kalsın... 

43832

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Misafir yazarlar

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Sayfalar