Cumartesi Mayıs 4, 2024

Berlin’e Savaşı Öldürmek İçin Gitmek

„Çocuklarınıza mutlaka şunu anlatın;Bizler, kadınlar olmasaydık,1945’inİlkbaharı da olmazdıYaşanmazdı”(Nonna Aleksandrovna)[1]

Berlin’e Savaşı Öldürmek,Sur’a Kürt katliamını Durdurmak İçin Gitmek...

 II. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın en vahşi günleriydi. Bütün emperyalistlerin dört gözle, Sovyetlerin Nazilerin eline düşmesini beklediği anlardı. Ama, Nazilerin hesaplayamadığı bir şey vardı. Sovyet kadınları...

“Ben Sofiya Kuntseviç, Berline Savaşı öldürmek için geldim.”[2] Böyle diyordu bir sovyet kadın partizanı.

Sovyet halkının çok acı çektiği, çok can verdiği ve nice evlatlarını yitirdiği günlerde, dövüşen kadınlarda vardı. Hem de sayısız... 

Onlar, Sosyalist Sovyet vatanlarını savunmak için, savaşın her alanında yer almışlardı ve hepsi de yemin etmişlerdi: “Berlin’e kadar gidip, savaşı öldürecğiz”. Öyle de yaptılar. Düşe kalka, ölülerini gömerek, yaralıları geride bırakarak, bütün Sovyet yurdunu ve Doğu Avrupa halklarını karış karış Nazi zulmünden kurtararak, kan ter içinde Berline vardılar. Nazileri kendi inlerine gömdüler. Sosyalizmin sembolü Kızıl bayrağı, ilk onlar, Alaman emperyalist burjuvazisinin ulusal semboli Brandenburg Tor’un tepesine  diktiler.

II. Emperyalist Savaş’ı kadınlar başlatmadı. Ama kadınlar, savaşı, savaşın başladığı Berlin’de bitirdi.

Kapitalist toplumun en fazla ezilen kesimlerinin başında tartışmasız olarak işçi ve emekçi kadınlar gelir. Kapitalist baskı ve sömürü koşulları erkek egemenliği ile birleşip kadınların üzerine bir kabus gibi çöker. Sovyet kadını, tekrar eskiye dönmemek için hayatları uğruna sosyalist vatanlarını savunmayı seçmişlerdir.

Sovyetler Birliği, kendi sosyalist vatanlarını kurtarmak için tam 26 milyon vatandaşını bu savaşta yitirdi. Yaralı, sakat ve artık tek başına yaşayamayacak denli bir taraflarını savaşta yitirmiş olanaların sayısı ise yitirilenlerden çoktu. Sovyet kadını kendi özgürlüğü için savaşmak zorundaydı. Özgürlüklerine kast edenlere karşı savaştılar ve büyük bedeller ödeme karşılığında da olsa özgürlüklerinin boğulmasına asla ve asla izin vermediler.

Sovyet kadınları, savaşı Berlin'de öldürüp, bütün dünyaya baharı getirdiler.

Sur’a Katliamı Durdurmak İçin Gitmek

Bütün Kürt illeri Türk devleti tarafından bombalanıyor. Evler yakılıp yıkılıyor. Ve korkunç büyük bir sessizlik içinde insanlar katlediliyor. “Kürt illeri yanık insan eti kokuyor.” Hitler Almanya’sının, yahudi gettolarına saldırdığı ve toplama kamplarında yaktığı gibi. 

Türk devleti, Kürdistan’ı insansızlaştırmayı amaçlıyor. 

Faşist AKP hükümeti ve onun şefi Erdoğan, devletin tüm gücünü arkasına alarak, sadece Kürtlere değil, kendisine karşı olan herekese saldırıyor. Demokratik hak ve özgürlük isteyenlere, kadınlara, aydınlara, akademisyenlere ve ülkede ilerici olan her şeye saldıryor. Börtü-böceği, ağaçları, kuşları ve hayatın kaynağı doğayı koruyana saldırıyor. Ücretlerine zam isteyen işçilere saldırıyor. İnsanları korkutarak, sindirerek teslim alıp, sermayenin hükümranlığını hayatın her alanında inşa etmek isitiyor.

Devlet sadece SUR’a saldırmıyor. O, insan ve doğanın en doğal alanlarına saldırıyor. Özgürlüklerimizi elimizden alıyor. İnsanın özgürlüğünü elinden aldığı gibi doğanın da özgürlüğünü yok ediyor.

Yeni yetme Hitler bozuntusu,  öncelikle kadınlara saldıryor. “Anne olun” diyor. Aynı Hitler gibi. “Avrupa’nın nüfusu azalıyor ve yaşlanıyor, çok çocuk doğurun!” diyor. Çok çocuk doğurun ki; emperyalist burjuvaziye ucuz iş gücü ve sermayenin çıkarı için ölecek asker yaratılsın. Sermayenin faşist beyinli temsilcisi, kadını sadece doğum makinesi görüyor. 

Sermayenin en büyük korkusu kadınların sokaklarda özgürce dolaşmasıdır. Onların kadından istedikleri; çok çocuk doğurmaları, evde oturmaları, kara çarşafı bir kefen gibi üzerlerine örtmeleri, kocalarının sözünden çıkmamaları ve sistemin her dediğine kölece itaat etmeleridir.

Çünkü kadının köleliği toplumun köleliğidir. Kadının özgür olması toplumun özgür olmasıdır. Kadının baharı dünyanın baharıdır. Bütün diktatörlerin kadın korkusu bundandır.

Türk devletinin kontrolünü eline geçiren sermayenin katiller şebekesi, özgürlük isteyen, hakkını arayan, farklı düşünce beyan eden herkese saldırıyor. Evleri basıp katlediyorlar. Sokak ortasında gençleri, kadınları kurşunluyorlar.

Bunca zulme rağmen, kadınlar direniyor. Komünistiyle, demokratıyla, feministiyle, Kürdiyle, Türküyle ve diğer uluslardan halklarıyla kadınlar, sokakları terk etmek istemiyorlar. Sokakları terk ettikleri anda, tekrar oraları kazanmanın daha ağır bedeller gerektirdiğini de biliyorlar. Dün, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü nedeniyle sokakları bir kere daha işgal ettiler, dirençli ve mücadeleci sloganlarıyla, faşizme inat, meşalelerle karanlıkları bir kere daha aydınlattılar.

Faşizmin temel özelliği; bütün işçi ve emekçileri ve özellikle de kadınları korkuyla esir almaktır. Faşizm, toplumun sınıflara bölünmüş gerçeğini gizleyip, dinsel, etniksel farklılıkları öne çıkararak birbirine düşman etmeyi amaçlar. Böylece, kendi sömürü ve zulüm düzenine baş kaldırma yerine, birbirine düşürülmüş ezilen kesimler üzerinden iktidarını yürütmektir. 

Faşizmin merhametini bekleyerek evlerde orturup, komşumuzun boğazlanmasını seyretmek çözüm değildir. Komşudan sonra sıra sana gelecektir ve geliyorda. Kürdün boğazlanmasını seszice seyredenler, kendilerine sıra gelmeyeceğini düşünmesinler. Sıra herkese geliyor. Aynı Nazi Almanya’sında olduğu gibi.

Batı burjuvazisinden “demokratlık” asla beklemeyin. Erdoğan ve arkasındaki sermaye gücü onların beslemesi ve büyütmesidir. Dünyayı kana bulayan ve diktatör soytarılarını ezilen halkların başına sopa olarak diken onlardır. 

Bütün ezilenler olarak, sokaklara çıkmadan, zalimin zulmüne karşı baş kaldırmadan ne katliamlar ne de baskılar bitecektir. Bu nedenle, Sur’a, katliamları durdurmak için gitmeliyiz. 

Kobane’de İŞİD çetelerine dur diyen kadınlar ve emekçiler, Türkiye ve Kürdistan’da da Türk egemen devletinin saldırılarına dur demelidir. Özgürlüğümüz için, geleceğimiz için, yaşam hakkımız için, bedel ödemeyi göze alıp, aynı Sovyet kadınlarının yaptığı gibi, aynı Kobane’de Kürt kadınlarının yaptığı gibi savaşmalıyız. Ve halka saldıranlar kendi inlerinde boğulmalıdır. 

Faşist güruhun güçlü olduğunu sanmayın. Onlar her yönüyle panik ve çırpınış içindeler. Bu nedenle daha azgınca saldırıyorlar. İşçilerin, emekçilerin ve tüm ezilenlerin örgütsüzlüğü onların gücü oluyor. ÖRGÜTLENİN! 

Sur’a gitmekher yerde, işte, okulda, büroda, tarlada ve yaşamın her alanında direnişi sokaklara yaymaktır. Her iş yerini, her mahalleyi faşizme karşı bir direniş ve mücadele odağı haline getirmek elzemdir. Bu nedenle de, faşizme karşı olan herkesle birleşmelidir. Çünkü biz çoğuz ve haklıyız. Bu savaşı kazanacak olan da bizleriz!

Newroz’da Diyarbakır’a (Amed) akın akın  akmak, Kürt halkının katledilmesini önlemenin ilk adımı olabilir.

Sovyet kadınları, Nazileri yenip, bütün dünyaya baharı getirdiler. Kürdistanlı ve Türkiyeli kadınlarda Türk faşizmini ve birleşenlerini yenip, baharı, bütün Ortadoğu’ya getirebilirler. 

[1] Svetlana Aleksiyeviç, Nazi İşgalinde Sovyet Kadınaları,  Evrensel Basım

[2] Aynı Kitap’dan 

43491

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Tarihsel bir şahsiyet TKP/ML'nin Kurucusu kurucu Önderi İBRAHİM KAYPAKKAYA-Halil Ahmet

Kimilerince genç Komünist diye bilindi. Yaşı 24’dü, ortaya koymuş olduğu eser ise bir dâhinin ortaya çıkarmış olduğu esere benzerdi. Amacımız, Komünist öndere dahi sıfatı yükleyip, olmayacak, başarılmayacak şeyleri başarmış olmasını göstermek değil. Bizler Komünist öndere dahi misyonu biçmiyoruz. Zira dahi demek, burjuvazinin bir takım insanları yüceltmesi, her yüzyılda bir gelen insanlar kategorisi çıkartmak, mucit icat vb şeyleri bulanları toplumlar tarihi sınıf savaşımında iyi şeyler gerçekleştirmiş olanlara da içteki ve dıştaki burjuvazi tarafından payeler biçilmesidir sadece.

Kiminle Çuvala Girdiğini Bilmek- Fikret Başkaya

 HDP’li milletvekillerini Meclis dışına atma operasyonunun terörle mücadeleyle uzaktan-yakından bir ilgisi yok. Tam tersine savaşı şiddetlendirmek ve faşist tırmanışı kurumsallaştırmak için öyle bir yola giriliyor. Asıl amaç tek adam diktatörlüğünü tesis etmek!

Rakka Operasyonu Emperyalizmle Kurulan Köprüdür!- Marco Karakaya

Suriye’de 2011’den bu yana yaşanan toplumsal gelişme ve karmaşa hali derinleşerek devam ediyor. Artık Ortadoğu sisteminin nasıl şekilleneceğine dair bir mücadele ve savaş süreci yaşanıyor diyebiliriz. Uzun süre muhalif denen ve geniş bir emperyalist blokun ve bölge gerici devletlerinin desteğiyle ayakta duran kesim gerek askeri gerekse de siyasi anlamda Esat rejimi karşısında ciddi bir başarı üretemedi. Rusya ve İran’ın Esat rejimine sunduğu destek Suriye’de ki “savaşın” tam bir “vekalet savaşı” niteliğine bürünmesine neden oldu.

Rakka’ya Sefer Tutarlı Devrimci Çizgiye Yönelik Seferdir!

Ortadoğu’da emperyalist güçler kendi sermaye egemenliklerini kurmak için her alanda savaşıyor. Ortadoğu halkları emperyalist kan emici  haydutların kırımından,vahşetinden, zulmünden inim inim inliyor. Yüzbinlerce mazlum kadın, çocuk genç-yaşlı katledidi.milyonlarcası yerinden, yurtlarından zorla koparıldılar. İşkence, zulüm gördüler. Binlerce kadın aşağılık haydutlarca seks kölesi olarak pazarlandı.

“Zübük devrimci” dedikoducular üzerine

Öncelikle şunu söylemeliyim ki, bir devrimci durüst olmalı, yalan söylememeli. Düşündüklerini,eleştirilerini,yargılarını açık ve net söylemelidir. Kişilerin arkasında konuşmamalı, eleştirisi veya söyleyeceği birşeyler varsa  muhatabı olan kişilerin yüzüne söylemelidir. Geyik muhabbetlerini yaparken gizli , imalı ,deyim yerindeyse; “sinsice, hin’ce ” iğneleyici laflarla kişiler eleştirilmektedir. Ömrüm boyunca ne bir devrimciye şiddet uyguladım nede uygulayanlara müsade ettim. Her zaman ve her koşulda  karşılarında oldum, teşir ettim.

TKP/ML TİKKKO savaşçısı Sefagül Aslan,18 Mayıs’ı anmak direnişi tüm Kürdistan’a ve Türkiye’ye yaymaktır’

TİKKO savaşçısı Sefagül Aslan: “Benim Kaypakkaya yoldaşın yolundan gidişimin nedeni Kürdistan topraklarının derininde, halkın yüreğinde oluşundadır”

TKP/ML TİKKKO savaşçısı Sefagül Aslan, “18 Mayıs ölümün, yaşamın, direnişin, kararlılığın, cüretin, ısrarın, ölümlerden yeniden doğuşun simgesi olmuştur” dedi.
Aslan, İbrahim Kaypakkaya’yı, Haki Karer’i, Dörtler (Necmi Ferhat, Eşref ve Mahmut) gibi devrimci öncülerin ölümsüzleşmelerinin yıldönümünde andığını ifade etti.

Dünyayı kurbağa gözüyle değil, Kaypakkaya gözüyle görmeliyiz

Madem başaramadık? Neden olmamız gereken yerde değiliz? Yaşadığımız deneyimler diyor ki,  hiçbir şey bizimle başlamadı, bizimle de bitmedi. Böyle düşünmek hem bencillik hem de metafizik bir bakış acısıdır. İnsanoğlu tabiatı gereği bencil-egoisttir. Edinilen erkin özelliği doğru kavranmazsa; Erk’i insanları egemenliğine alma yolu benimsenir ki, bu da birçok yanlışa, sekterliğe yol açar.
  

TKP/ML - TİKKO ROJAVA KOMUTANLIĞI

18 Mayıs karanlığı parçalama günüdür

18 mayıs, karanlıkları parçalama özgürlük ateşini her tarafa yayma günüdür. Özgürlük idealini ve kurtuluş düşünü can bedeli bir mücadeleyle sonsuza dek yaşatma günüdür. Karanlığın en koyu anında özgürlüğe ve kurtuluşa sahip çıkmanın adı, direnişi büyütmenin günüdür.

 
18 Mayıs şehitleri özgürlük düşüyle yürümenin gerçek yoludur. Onların aydınlık yolunda kararlılıkla savaşılırsa sömürü merkezleri parçalanır ve zulmün kaleleri yıkılır. Onların ideallerine sahip çıkıldıkça emperyalizm-feodalizm ve her türden gericilik alt edilir.

TKP/ML-MK: “Şehitlerimizi, iradelerinden öğrenerek anacağız”

“Ülkemiz devrim mücadelesinin devrimci önderlerinden Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, Yusuf Aslan'ı, Amed zindanında direniş meşalesi olan Dörtleri, komünist önder İbrahim Kaypakkaya'yı katledilişinin 43. yılında andığımız Mayıs günlerinde ölümsüzlüğe uğurladık yoldaşlarımızı. Bir kez daha Mayıs ayı muştuladı zaferi, bir kez daha haykırdı direnişi, baş eğmezliği, teslim olmamayı…

Türk-Kürt ve çeşitli milliyetlerden emekçi halkımız!

YDG “Kaypakkaya yoldaş: Ölümsüzlüğünün 43. yıldönümünde halkımızın bağrında umut, zalimlerin zihninde korku olmaya devam ediyor!

 “İbrahim Kaypakkaya, Haki Karer ve Dörtlerin 18 Mayıs ölümsüzlüğü, Kürt ulusunun ve ezilen tüm kesimlerin kader ve kurtuluş birlikteliğinin simgesel değeridir. Türk devletinin ortak mücadele ve birlikte hareket etme iradesine yönelik bu denli saldırmasının temelinde de bu öz yatmaktadır. Onun için 18 Mayıs’ta Kaypakkaya yoldaşı anarken ortak mücadele ve en geniş bileşenle Kaypakkaya yoldaşı sahiplenme temel çıkışımız olmaktadır” ifadelerine yer verdi. Açıklamada şu ifadeler yer alıyor:

“Fiili saldırılar artarak devam ediyor”

"Kaypakkaya, devrimin kutup yıldızı, direnişimizin meşalesidir!"

"Komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın faşist cellâtlar tarafından Amed Zindanı’nda katledilmesinin üzerinden 43 yıl geçti. Faşist diktatörlük, önder yoldaşı fiziken imha ederek ondan duyduğu büyük korkuyu ilan etmiş ve böylece onun düşüncelerini yok edebileceğini düşünmüştür.

Sayfalar