Beyaz dağ’dan arta kalan çığlık dizelerinin şairi EMİR ALİ YAGANI kaybettik… Hasan Hayri Aslan
Son yıllarda Dersim’in çok değerli kültür insanlarını kaybettik. Sılo Qız, Emre Saltık, Hasan Saltık, Mehmet Çetin, Remzi Aydın… birer yıldız gibi kayıp gittiler. Remzi Aydın için “Gri İklimden Maviye yolculuk” yazı çalışmamı yaparken 9 Şubat günü EmirAli’nin ölüm haberi ile sarsıldık. Epey zamandır yolları taşımak zor geliyor bana; ziyaret edemedim, kısa mesajlaşmalarla yetindik. 13 Kasım 2018’de söyleşi için o gelmişti bulunduğum kente. O sıra aldığım kitaplardan “Beyaz Dağda Bir Gün”ü şöyle imzalamış: “İhtiyar, ne böyle yaşanmışlıklar, ne de bu kitap olaydı! Saygıyla, Kırmanciye, kadim kardeşlik ahtine…” Ayaküstü sohbetimizde, hayat ve ölüm üzerine şakalaşırken… “Sorma kokım ben de sıradayım, ALS diye bir illete düştüm ki eridikçe eriyor kaslarım, hayat dur diyor artık bana” demişti…
5 Nisan’da kendi sayfasında yeni kitaplarının görücüye çıkış heyecanını paylaşmıştı. Bir yanda da oğlu sevgili Cihan’ın düğün heyecanı… Artık ölümden, hastalıktan söz edilemezdi, “ölüm yok” dedim… Beklenmedik bir yolculuk oldu, tıpkı Remzi Aydın gibi… Aydın Yağan’ın duygusuyla inledim; “Bu gün konuşamıyorum/Bu gün sesim kesildi!”
….
En verimli zamanında daha ne kadar yapılacak şey vardı oysa. Çalışkan, üretken bir yazardı EmirAli. Başucunda bulundurulmasını istediği kitabı “Her Yerden Hiçbir Yere/Öte Anlatılar”” ütopya yayınevinden kısa sürede okuyucuyla buluşmaya hazırlanıyor; “kitabeden kitaba okuma notları” alt başlıklı “Babil’den Paris’e” kitabı sırada; sonra “Beyaz Dağda Bir Gün” kitabının devamı niteliğindeki “Dersim Defterleri-2” eşi Eylem ve yoldaşları tarafından yayına hazırlanıyor.
“Uzaktadır her şey; gökyüzü, deniz,
Her an peşimizden koşan gölgemiz,
Özlenen limanlar, yanan yıldızlar.
Uzaktadır her şey; anneler, kızlar…
Uzaktadır her şey, hep… yalnız ölüm,
Her yerde, her an yakınımız, ölüm.”
İşte böyle elinde kalem uykuya dalar gibi giden bir yazar…
“Gidersem büsbütün göç yollarını yitirmiş turnaların menziline düşüp de dönmezsem
deyin ki, o ateş ve rüzgârını hep yanında taşırdı.”
Öyleydin dostum.
**
EmirAli’yi Avrupa’ya geldikten sonra ilk kez bir Paris ziyaretim sırasında tanıdım. Şiir çalışmalarını göstermek için evine davet etmişti. Son derece donanım yoksunu küçük bir mülteci odasında defter defter el yazması şiirlerini okudu, akli derinlik ışıldayan keskin bakışlarıyla fikrimi sordu. Ne diyeceğimi bilemedim; çok değişik şiir denemeleriydi çoğu, ilginçti… Özellikle düz yazı formunda yazılmış bir çalışmasındaki olağandışı imge lezzeti beni şaşırtmıştı. O sıralar eşinden ve çocuklarından ayrı, kendisini bütünüyle şiire vermiş hüzünlü, yetkin bir şair izlenimi edindim. İlk tanışmamız olmasına karşın içini açmaktan imtina etmeden her şeyini paylaşması duygulandırmıştı beni. Sonra Yılmaz Güney için düzenlediğimiz “On Birinci Eylül” etkinliği için Paris’ gittiğimde birlikte Paris Komünü’nün ünlü vekili ve Enternasyonal Marşı’nın yazarı Eugène Pottier’in mezarı ile komünarların gömüldüğü yeri ziyaret ettik. Akşamki salon etkinliğinde kuliste birlikteydik, Fransa Komünist Partisi ve bazı aydınları ile tanıştırdı. Yıllardır Paris’te bulunan arkadaşlardan farklı olarak proleter enternasyonalizme ilgi duyduğu ve çevresini genişlettiği için kutlamıştım. 2000’lerin başında benim de bir süre katıldığım “Sanat Kollektifi” içinde o da vardı. Daha sonra Mehmet Çetin, Hüseyin Şahin, Hıdır Uludağ, Grup Munzur üyeleri ile diğer bazı yazar ve ressam arkadaşlarla birlikte onlar sürdürmeye devam ettiler.
**
EmirAli Yağan’ın estetik yaratım kabiliyeti asıl Dersim Sözlü Tarih sürecinde ortaya çıktı ve büyük sıçrama gösterdi. Sanırım dikkat çeken ilk düz yazı çalışmaları da bundan sonra gerçekleşti. Bu süreç, pek çok Dersimli yazar, şair, ressam, ozan, müzisyen, sinemacı ve tiyatrocunun doğuşuna ve yaratım kabiliyetine kaynaklık etti, ama EmirAli’yi de zirveye çıkardı. Gerçekten bu alandaki en göz kamaştırıcı eserler onun damgasını taşıyor. Dersim sözlü anlatımlarını insanlığın vicdanına en asli haliyle sunma becerisi gösteren EmirAli oldu; en etkili yapıtlar onun estetik donanımı içinde can buldu. Buna şaşırmadık çünkü o “Beyaz Dağ” köylerinden Xéçhe’li (Demirkap) bir şairdi. “Mezar taşları batıya bakan/gezegenine küs bir köyde doğdum” demişti ya işte o köy; 70 hane, 700 nüfuslu, 33 hanesinin bütün aile fertleri, 11 hanesinden de sadece birer kişinin kurtulabildiği Xéçhe köyü! O günkü resmi açıklamada 15 Ağustos 1938’de evlerinden alınan çoğu çocuk, kadın ve ihtiyarlardan oluşan “395 haydut” (!) topluca katledimişti. Zımağe, Qırnığe, Bornağ, Deregöl, Sırze, Merxu ve Kowo Sıpé (Beyaz Dağ) eteklerindeki diğer köy ve mazralardan toplananlarla birlikte o gün sadece orada 1000’den fazla insanın insafsız bir vahşetle katledildiği biliniyor. Katliamın son derece soğukkanlı profesyonel, deneyimli soykırımcı niteliği dikkat çekici. Nitekim Sakallı Nurettin Paşa’nın damadı 4.Ordu Müfettişi askeri Vali general Alpdoğan’dan başka tanıdık isimler de vardı: “3. Ordu Manevra Planı” adı altında yürütülen “sel harekatı”nda yer alan 3.Ordu Müfettişi Orgeneral Kazım Orbay, İttahatçı Enver Paşa’nın yeğeniydi. Deşte’deki “Cevdet Alayı” komutanı Cevdet Sunay, daha sona (1966-1973) 5. Cumhurbaşkanı olarak karşımıza çıkacaktıı… Yine soykırım alanında sicili bozuk İttahatçı Başbakan Celal Bayar (1937-1939) daha sonra 10 yılda ülkeyi darbeler sürecine sokan 3. Cumhurbaşkanı olmuştu (1950-1960).
Sonra 12 Mart
Sonra 12 Eylül
Sonra ötekiler
Her defasında en çok o diyarın insanı düşer menziline zulmün… Bitmez tükenmez asırlar süren zulüm.
“benim şarkılarım hicran
vurgundur türkülerim
ben her rüzgara sürgünüm
her rüzgar iklimine götürür
ardı sıra göçeri turnaların
sesimi sulara bıraksam
serin ırmaklara
ürperir fırtına kuşları
derin denizlerin tayfun uykularında
eriştir sesimi dotman
beni ıssız bırakma”
Issız bırakılmaz yine de, birbirine çok yakışmış insan-doğa uyumunda, dolar-boşalır-yine dolar, kadim evrensel inatla sürüp gider bu döngü… Şairlerin isyan ve siteme dizelerine ekilse de acıları.
**
“hiçbir soruya yanıt değil ömrüm
ekin bitmez çöl oldu
yurdum diyebileceğim Terra Nilius
hiçbir soruya yanıt değil eyvah
şu yerçekimsiz gezegende
hangi dağa yaslansam
yana veriyor dağ
kendini taşımaktan yorgun…
**
kök tutamamak,
hiçbir ulusa, sınıfa, inanca,
kimliğe bel bağlamamak,
pasaportlarını taşıdığın
ülkelere yurdum diyememek,
bütün sınırlara bigâne,
yerçekiminden azade
durmaktıysa muradın,
âlemin marifet saymayacağını
başardın işte…”
dese de yeniden döner dolaşır oraya çevirir yüzünü. Her iyi şair aynı zamanda büyük bir yurtseverdir, doğduğu topraklardan yıldızlara bakmayı sever…
“Geçtiği menzili yurdu sanan konar göçer gezginler
Sürgünler kimlik buldu bende yüzleşti kanun kaçakları
Kadim yurtsuzları ve yenilmişleri sefil soytarı bir çağın
Çekilmiş bir nehrin geride bıraktığı izler gibi
Toprakta kederle duran devrik mezar taşları
Hatırlatır bana yollara düştüğüm o yeri
Dönüp geldim işte”
**
Emirali Yağan 1958 Dersim doğumlu. Ankara Eğitim Enstitüsü ve Paris 8 Üniversitesi Modern Yazın Bölümü’nü bitirdi. 1980 askerî darbe yıllarında siyasal nedenlerle hapis yattı. Mamak’ta kaleme aldığı ilk şiirlerini Urmiye Mavisi adıyla 1989’da kitaplaştırdı. Diğer şiir kitapları: Şarkılar Ülkesi (Cahit Sıtkı Tarancı Şiir Ödülü 1990), Gitmek Bir Uzun Öykü (1995), Evvel Zaman Şiirleri (2003), Sahra, Sanrı ve Sara –Aylak Dizeler– (2007) Ve Denizi Kar Tuttu (şiir albümü, 2002). Silva Gabudikyan’ın Şarkıların Şarkısı adlı eserini Raffi Hermonn’la birlikte Ermeniceden Türkçeye çevirdi (2002). Cemal Taş’ın derlediği Abdullah Gündüz’ün Vasiya Mı –Fecir, Alacakaranlık ve Ömrüm– (2006) ve yine Cemal Taş’ın derlediği Dağların Kayıp Anahtarı-Dersim 1938 Anlatıları’nı Kırmançkîden Türkçeye çevirdi (2010). Dersim Tertelesi’ni konu alan “Qelema Sure/Kırmızı Kalem” (2009) ve devamı niteliğindeki “Kara Vagon” (2011) belgesellerine metin yazarlığı yaptı. Piya Yayın Kolektifi’nin kurucuları ve süreli yayınlarının editörleri arasında yer aldı. Şiirleri farklı müzisyenlerce bestelenip seslendirildi, değişik dillere çevrildi, yerli-yabancı antoloji, dergi ve gazetelerde farklı türde eserleriyle yer aldı. “Dersim Defterleri/Beyaz Dağda Bir Gün” (bunun ikincisi hazırlanıyor), Şiirlerini topladığı “Gitmek Bir Uzun Öykü” kitabı, kendisinin katkısıyla Rose Polat Agum imzasıyla yayımlanan Dersim 1938 ve sonrasını konu edinen “Bego” kitabı gibi eserler üretti.
Son dönemlere, özellikle Dersim konulu düz yazı yapıtları bile şiir tadında. Lir tınıları ile harmanlanan epik konular okuyucuyu yaşanmışlıklarla tanıştırıp kucaklaştırıyor. Bu yüzden diyorum keşke bütün Dersim konulu anlatıları o yazsaydı… Ömrü yetmedi. Çok üzgünüm.
**
Sevgili şairimiz Paris Alevi Kültür Merkezi’nde taziye ve uğurlama töreninden sonra memleketi Dersim’e götürülüyor. 13 Nisanda Dersimdeki son uğurlama töreninin ardından doğduğu Xeçé köyünde özlediği toprağın kucağına verilecekmiş, buna çok sevindim.
“vedalar bırakıp bir liman akşamı
okyanus yorgunu bir geminin güvertesinden
aynalarını eskitmiş bir yüz bırakıyorum sulara
ve sonra inkara vuruyorum bütün zamirleri
bir kenti sahipsiz, bir başına
bütün aşklarımı yüzüstü
bütün adresleri bırakıp zamanaşımlarına
hoşça kal yararsızlığım
ömrümün sarsak yanı
sana ihanetimi bırakıyorum
kıyısız mavide kırık yelkenler
balıkçı tekneleri, balık adamlar, batık kentler
ülkesiz gemiler, gemiciler
yakınlaştıkça uzaklaşan deniz fenerleri
ufkunu yok sayan fırtına kuşları
hoşça kalın
kıyıdakiler”
Güle güle, yıldızlara yoldaş ol. José Marti şiirinde özlemini duyurduğun gibi yoldaşların seni “kırda bir çiçek gibi, sakin, gösterişsiz” Dersim sosunlarının kucağına bırakıyorlar, uğurlar ola!…
13 Nisan 2022
Son Haberler
Sayfalar
Çakma komünistler! (Deniz Aras)
Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!
Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)
Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.
Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.
Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.
Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı
Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.
Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)
Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.
Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)
Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.
TURAN TALAY’IN ANISINA…
Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.
Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş.
Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin
Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.
Hazan Ayının Şehitleri
Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır. Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.
“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”
Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.
Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!
Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.
Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.
Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri
Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.