Pazartesi Mayıs 6, 2024

“Bir can daha çoğalacağız bu kış, gün olur devran döner ve umut yetişir”*

İbrahim Kaypakkaya, yoldaşlarıyla birlikte, partinin, ordunun ve aynı zamanda komünist gençlik örgütünün temellerini atarken tarihteki birçok benzerleri gibi “genç” bir önder sıfatı taşıyordu. Komünizm uğruna yürüttüğü mücadelede şehit düştüğünde, bu durumu değişmemişti. Nitekim kuruluşundan günümüze Proletarya Partisi’nin vermiş olduğu şehitlerin büyük çoğunluğu bu gerçekliğin “yaşatıcısı” oldular. Daha geniş bir perspektifle bakıldığında görülecek olan ise, birden fazla yaş kuşağının devrim mücadelesini omuzlamakla yükümlü olabileceğidir.

Bu durum, öncü kuşakların “feda” bilincini komünizm ufkuyla donattıkları takdirde yerli yerine oturtabileceklerini göstermektedir. Aksi takdirde uzun soluklu mücadelenin yakalanabilmesi son derece zordur. Nitekim tasnifi yapılan ’68 ve ’78 kuşaklarından günümüze, değil Proletarya Partisi’nin saflarında, devrimci çizgide kalabilenlerin dahi sınırlı sayıda olabilmesi “anlamlıdır”. Ortalığa düşen bir takım nostalji tacirlerinin, bitmez “tükenmez”lerin, “Vartinik” artıklarının ve bütün “vicdan azaplı” müzeliklerin  bit pazarına nur yağdırma çabaları ibretle izlenmektedir.

Ders alınmalıdır; komünistlerin yaşamlarından ve mücadelesinden, kavgasından ve direnişinden öğrenilmelidir. Ders alınmalıdır; mücadeleyi terk edip gidenlerin bireysel yaşamlarından ve tercihlerinden de öğrenilmelidir. Bu kişilerin bizlere, genç kuşaklara aktaracakları “çok önemli” şeyleri olmalıdır. Onların anlatacakları, eğer bir nebze farkındalarsa, sınıf mücadelesine seyirci kalmanın ne menem bir şey olduğudur! Bunların geçmişteki mücadeleye ilişkin “askerlik anıları” gibi söyleyeceklerini kimsenin dinleyeceği yoktur. Onları gerçeklere ruhunu katarak bize şehitlerimiz anlattı ve anlatıyor. Onlar bugün de alasıyla yaşanıyor ve hep yaşanacak, yaşatılacak. Kavganın elbette dünü önemliydi ama daha önemlisi bugünü var, daha da önemlisi yarını var!

Marksist-Lenist-Maoistler halka karşı kavrayıcı ve kuşatıcı yaklaşmayı prensip edinirler. En geniş kesimleri bir araya getirmeyi hedeflerler. Düşmanları ile dostlarını ayırmaya özen gösterirler. Dolayısıyla dostlarına da buna uygun titizlikle davranırlar. Devrimin kitlelerin eseri, halk savaşının halkın savaşı olduğunun bilincinde çalışma yürütürler. Faaliyetlerinin merkezine her alanda örgütlenmeyi koymuşlardır. Bu anlayış, ilke ve perspektifle hareket ederken gerçekçi olmak durumundadırlar. Dejenere olmuş, kirlenmiş, iflah olmaz unsurlar ve çevrelerle uğraşmazlar. Ölüyü diriltmenin nafile çabasına kalkışmazlar. Parti faaliyetinin bu konuda harcamasına izin vermezler.

Yaygın biçimde işlendiği üzere, devrimci mücadelenin yükseliş yılları bakımından 68 ve 78 dönemlerinde, şu veya bu biçimde herhangi bir “sol” etiketli siyasi hareketin saflarında yer alanlar “kuşak” olarak adlandırılmaktadır. Bu ortak payda, aradan ancak onyıllar geçtikten sonra nostaljik bir temelde “anlam” kazanmakta ve yaşlılıkta “oyalanılacak” bir “hobi” halini almaktadır. Bunun için elbetteki bir takım gerekçeler yaratılmakta (anti-emperyalist gelenek, 12 Eylül ile hesaplaşma gibi), işe yarar işler de yapar gözükülmekte ama esasen verilen görüntü, yayılan mesaj apaçık, ayan beyan; “olan bitenler bir gençlik heyecanıydı”, “rüyaydı”, “gerçekçi değildi” şeklinde olmaktadır. Çoğu tuzu kuru, iş güç sahibi bir dolu devrimci eskisi, “ömrünün baharında hayata doyamadan belki de yok yere, pisi pisine vb. ölen” arkadaşlarına “vefa” borcu için kurdukları “mezunlar derneği”nde mevlüt okutup günah çıkartmakta, yaşadıklarına dua etmeyi de ihmal etmemektedirler.

Emperyalizmin, ağırlıklı olarak 90’lardan sonra ve de reformizm ile kolkola açtığı “devrimler tükendi”, “sınıflar tarihe karıştı”, “sosyalizm alternatif olmaktan çıktı”, “Marksizm/Komünizm iflas etti” kampanyasına “mütevazı” bir saf tutuş olarak adlandırılabilecek bu faaliyetler; “ne yazık ki” sınıf mücadelesinin yakıcı gerçeği karşısında traji-komik bir soytarılıktan öteye gidememektedir.

Devrimci mücadeleyi bir çırpıda “tarihe gömen”, olmadı “gençlik hastalığı” olarak tanımlayan, hele ki silahlı mücadeleden “veba” gibi uzak durulmasını salık verenler; emperyalizmin dünya halklarına reva gördüğü sömürü ve zumün bunca koyulaştığı günümüz koşullarında, bir parça olsun “imana gelip”, pili bitmiş saatin bile günde iki kere doğruyu göstermesine nazire yapsa ve mücadeleyi/direnişi sürdürenleri selamlasalar insan olduklarını hatırlayabileceklerdir.

Ancak emperyalist-kapitalist sistemin açmazları ve çıkmazları neticesinde geldiğimiz aşama; değil onların, hiç kimsenin kayıtsız kalamayacağı ve safını açıkça belirlemek zorunda olacağı bir noktaya hızla yaklaştığımıza işaret etmektedir.

“Kımıldayan her şeye ateş edin” emri, beklenmedik direniş karşısında bozguna uğrayan gözü dönmüş emperyalist işgalciler tarafından,“hareketsiz durumdakilere her ihtimale karşı kurşun yağdırmayı ihmal etmeyin”e çevrilmiştir. Bunun daha ileri bir noktası şüphesiz vardır. İnsan aklının çılgınlaşmasının ve vahşileşmesinin egemenler aracılığıyla tanık olduğumuz sayısız örneklerindeki gibi… Bu emrin her yerde uygulanmasının yanı sıra özel manada camide görüntülenmesinin ayrı bir mesaj içerdiği, iyice acizleştiği şu süreçte ABD emperyalizminin gövde ve kararlılık gösterisinde bulunduğu ise ayrıca belirtilmesi gereken bir husustur.

Geleceğe yönelik geçmişte yapılan hesapların adımları çok daha önceden; yani dünden olduğu gibi bugünden atılmaktadır. Bilindiği üzere en büyük yatırım insanadır. Evrensel bir gerçeklik odur ki, sınıflar arasında en ciddi kapışma gençliğe sahip olma konusunda yaşanmaktadır. Bu mücadelede gençliğin ellerini ve ayaklarını “eski kuşaklar”la bağlamaya çalışmak boşuna bir çabadır. Geniş manada “gençlik”, özel vurgusuyla “devrimci gençlik” “demir kuşakları” bile parçalayan bir geleneğin sürdürücüsüdür.

Feda ruhunu en üst düzeyde göstererek “kuşak”ları birbirine bağlayan, bütün toplumlar tarihinde genç kesim olmuştur. Bunun özellikle devrimler öncesinde pek tabii bir durum olduğu bilinen bir gerçekliktir. İşçi sınıfının tarihsel rolünü oynaması için yolunu açan, ona bayraktarlık yapan, her daim genç komünistlerdir. Genç komünistler proletarya partisinin biricik güvencesi ve sigortası, en değerli hazinesidirler. Onların varlık derecesi ve gelişme potansiyeli, proletarya partisinin devrim ve iktidar meselesini ne kadar ciddiye aldığının birebir göstergesidir.

Umudun nerede olduğu açıktır. Geleceği kimlerin kucaklayacağı bellidir. Kavgayı kimlerin omuzlayacağı ve ileriye taşıyacağı görülmelidir. Yüzümüzü taze, aydınlık ve diri yanımıza dönelim. Proletarya Partisi’nin önderliğindeki Komsomol’un 2. Kongresi, günümüzün kritik koşullarında, bu yüzden bir düzine programdan daha ileri bir adım olarak değerlendirilmelidir.

* Ahmet Arif

(03-16 Aralık 2004 tarihli İşçi Köylü gazetesinden alınmıştır.) 

46434

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

“Aliboğazı’ndan Rojava’ya direnişimiz sürüyor!”

Halk ordusu savaşçıları kısa süreli aralıklarla iki farklı alanda farklı iki ayrı direniş mevzisi olan Aliboğazı ve Rojava topraklarında büyük bir kahramanlık örneği sergilediler. Birincisi Aliboğazı ikincisi ise DAİŞ çetelerine karşı direnip savaşarak, düşmana darbe vurup mevzilerini korudular.

“Sınıfsız toplum kurulana kadar kültür devrimleri gereklidir”

Büyük Proleter Kültür Devrimi (BPKD) 1966 yılında sosyalist Çin’de ÇKP MK içindeki kapitalist yolculara karşı Mao Zedung’un bizzat önderlik ettiği büyük bir devrimdi. Sosyalizmi kurmuş ve bu yolda ilerleyen bir ülkede, Çin’de, Liu Şao-Çi’nin başını çektiği parti içindeki yeni burjuvaziye karşı, Mao’nun Ağustos 1966 tarihinde “Karargahı Bombalayın” şiarıyla başlayan o büyük devrim, revizyonistlerin parti içinde alaşağı edilmesiyle başarıya ulaşmıştı.

Kutup yıldızları…

“Ey rüzgar

Eğer kış geldiyse

İlkbahar çok uzakta olabilir mi?”

Yol

Düşünce tarihinde Ad Hominem(insana yönelme, işaret etme) denilen latince bir kavram vardır.gerçi latince olmasının halk nazarında bir halta yaradığı yoktur, bu yazıya konu olacak ülkemiz yarı akıllıları veya akıllı görünmeye çalışanları, halk tarafından anlaşılmamayı bir üstünlük belirtisi olarak gördüklerinden dolayı bu türden bolca latince kelimeler kullanırlar. Ancak bu fularlı, top sakallı, ressam şapkalı “akıllılara” cevap verirken bir halta yaramaktadır.

TKP/ML-GYDK:Halk savaşını sürdürme kararlılığımızın temsilcisi şehitlerimizin adları ve idealleri sonsuza dek yaşayacaktır!

Yoldaşlar; Çeşitli milliyetlerden işçi ve emekçiler;

Burjuvazinin Cumhuriyeti Kendini Tekrarlıyor

TC’nin dünü ile bugünü arasındaki benzerlikleri yeni kuşak bilmeyebilir, ama araştırırsa kolayca öğrenebilir. 

Rol çalanların postunu delmek ancak ileri atılım yaparak mümkün!

Yeni bir zaman dilimine eski çelişkilerle girildiğinin en somut kanıtı Reina’da meydana gelen saldırı ve sonrasında yapılan açıklamalar oldu. Saldırının üzerinden saatler geçmeden bilindik sorumlular(!) açıklandı: PKK, DAEŞ, PYD-YPG... Kokteyl örgüt kavramı artık her durumda, acil kurtuluş olarak devrede.

Tutsak Partizan Serda Göçer, Hasan Karakoç’u yazdı: “Bayrak yarışı bizimkisi...”

Güneş inzivaya çekilirken, yerini karanlığa bıraktı. Gün bitimi, yerine yarını bırakacağının habercisiyken, günün son işi olarak yastığa kafamı koymadan, zindan duvarına kimsenin görmediği sadece benim görebildiğim günün bitiminin ifadesi çentiği attım. Ve her gün yaptığım gibi bugün de bizden olanların/çalınanların hesabını tuttuğum listeye yenilerini ekledim.

Sevan Nisanyan'a özgürlük,Tutuklu gazetecilere özgürlük

2 Ocak 2014'den bu yana cezaevinde bulunan dilbilimci,yazar ve turizmci Sevan Nişanyan,ceza hukuku çiğnenerek,sadece savunmuş olduğu düşüncelerinden dolayı tutuklu bulunuyor.Soykırım tartışmalarında geleneksel türk tezlerini çürüten,aynı zamanda tarihçi kimliği ile tanıdığımız,siyasal islamın ipliğni pazara çıkaran,sözünü esirgemeden,bedeli her ne olursa olsun,ister ölüm,ister cezaevi çekinmeyen ve bu yüzden AKP hükümeti'nin linç kampanyaları ile karşılaşan Nişanyan en son tutuklanarak 16 yıl 7 ay hapis cezasına çarptırıldı.

Bir Beden İki Ruh

Komünizmi sosyalist örgülerden başka bir yerde arama.
- Doğru nedir, doğrunun cevabını kimbiliyor, doğruyu nerede bulacağım ?
- Her şey ortada kalkacak.
- Bazı ajitasyon sözler vardır pratikle çeliştiğini hissedersiniz.
- Aslında çelişmez. Her şey ortada kalkacak derken anlamsızlaştığını ( gereksizleştiğini ) ifade edersiniz.
- Anlamsızlaşmada ihtiyacı ortada kaldırdığı anlamına gelmez.

Kimse komünistleri suçlamasın

Komünizm, teorik ve pratik olarak burjuvazi için tehlikeli olmaya başladığından bu yana, burjuvazinin en büyük düşmanı komünistler olmuştur. Çünkü, burjuvazinin bütün çürümüşlüğünü, kokuşmuşluğunu ve büyük bir haksızlık üzerinde kendini var ettiğini ortaya koyan komünistlerdir.

Komünistler, sadece teorik-siyasi olarak burjuvaziye karşı olmakla kalmamış, pratik olarak da burjuvazinin karşısında yer alarak, onu yıkma ve yeni bir toplumsal sistem inşa etme başarısını göstermişlerdir. 17 Ekim 1917 Rus Devrimi bunun en gerçekçi örneklerinden biridir.

Sayfalar