Pazar Mayıs 5, 2024

Bir Varmış Bir Yokmuş

Masal gibi başlayan destan gibi biten hikâyelerden ne kaldı zaman içinde bize. Zebur, Tevrat, İncil ve Kuran. Homer İzmir de okuyor dizelerini amfiden. Aşil topuğundan vurulmasa ne olurdu? Helen Afrika Coğrafyasında yavuklusuyla yan yana yatsa da Truva’dan dehşet bir ceng kaldı bize. Tanrılar ve Tanrıçalar sevişiyor ırmak kenarlarında, Titanlar ne tarafa yana. Brahma Hintli dizimin kenarında günah çıkarsa, Çinli savaş ağalarının günahını hangi surları aşamaz? Yaşıyoruz işte Hallaç dan beri derimiz yüzüle yüzüle, destan ve hikayelerle uyutula uyutula. Munzer ve on binlerce köylü başı Almanya da kazıklara dikile, sefasını Martin süre! Bedrettin asılı kalsın çarşının tam orta yerinde. Aristo prenslere ders verirken çığnadığım üzüm tanelerinden kanımı içe dura! Ne yapsın o felsefe o çağda da sırtımdan yüksele! Masallar ve destanlar diyarından gelen umut(suzluk) Süpermen’in pelerininde Hollywood semalarında çelebi gibi süzüle! Kafamdaki düşümdeki, rüyamdaki ilkelerim ve kurgularımla yaşıyordum. Ne güzel Anadolu da her adımda düldülün ayak izleri var! Ali’nin haberi yok! Düldülün haberi yok! Ne güzel Sarı Irmakta çimdiğim günler! Düştüğüm yollar. Ne güzel Felsefimi gökyüzünden yeryüzüne indirmeyen sınıflara. Ne de olsa beterin beteri var! Herkes payına razıysa çırpın sanda yırtınsan da boşuna!

Aptallık ahmaklık değil benimkisi yaşamdan anladığım buysa maraba olurum ağanın ayağına. Ücret ve fazla çalışma değil derdim. Sınıfldaşlarımın Yaratıp kurduğu şeyleri kaybetmedim sadece yıkıntı altında! Burjuva’nın da adaleti kalmadı çağımda. Destanlarda ve hikâyeler de aranıp yalanıp durmam, Ömer’in Adaletini sakalımın akında buluna diye! Dünya benim için benim dışımda senin içinde! Felsefem Marx’la süzüldü. Masallardan hikâyelerden kırkların ceminden Marx’a garabet bir şey kaldı. Acılar ve çığlıkların sebebi bu. Ben düşlerden dünyaya giden bir yoldan çıkamadım. Dünyadan düşe giden yolu bulamadım. Yaşamım için önce düşlerimden hikâyelerimden kurguladığım ilkeleri koydum önüme. İnce Memed dağ başında sansın kendini raflarda tozlana dura. Kör Abdiler kına yakıyor kıçına. Daha kendi günlük hayatımızı disiplin altına sokamazken dünya ya yeni düzen kimler getire! Uzun zamanlara gidecek yollara azıksız çıkana kimler güvene! İpini tuta! Sırtını dayaya! Bir Viking gibi düşse yola azığında kurutulmuş balık yoksa yem olur canlı balığa! Okumasa da duymasa da deneyimcidir ruhum. Görmeden dereyi, sıvamam paçayı! Aklın varsa sende ıslana durma!

Bir varmış bir yokmuş deneyimim. Düşlerim başka dünya başka! Uçurumu kim giderecek bilmiyorum? Yol göster on iki havarilerim, On iki imamım! Tarihten kalan umutlarım! Başka bir düş bilmiyorum. Cami duvarına yaslanmam, çarmıha gerileni boynuma asmam eski düşlerden başka tutunacak dalim yok sanmamdan.

İlkelerimden taviz vermem! Vermem! Vermem! Yobaz kim diye sorsa bebekler gözbebekleriyle! Cevap ağlayışlarında! İlkeler konusunda Engels ne demişti Duhring’e hatırlayan var mı ola?

“Demek ki ona göre önemli olan şey ilkelerdir, doğaya ve insan dünyasına uygulanması, dolayısıyla doğa ve insanın uyması gereken, dış dünyadan değil, düşünceden türeyen kesin ilkeler. Ama düşünce, bu ilkeleri nereden alır? Kendinden mi? Hayır, çünkü bay Dühring kendisi söyler: Arı düşünce alanı mantıksal şemalar ve matematik yapılarla sı- nırlanır (bu son olumlama, ayrıca, ilerde göreceğimiz gibi, yanlıştır da). Mantıksal şemalar, yalnızca düşünce biçimleri ile ilgilidir; oysa burada sözkonusu olan yalnızca Varlık, yalnızca dış dünya biçimleridir ve düşünce, bu biçimleri hiçbir zaman kendinden değil, ama tastamam ancak dış dünyadan çıkartıp türetebilir. Ama böylece, tüm ilişki tersine döner: İlkeler, araştırmanın çıkış noktası değil, sonucudur; doğaya ve insanların tarihine uygulanmazlar, bunlardan soyutlanırlar; doğa ve insan dünyası ilkelere uymaz,ilkeler ancak doğa ve tarihe uydukları ölçüde doğrudur. Sorunun tek materyalist anlayışı budur ve bay Dühring’in bunun karşı- sına çıkardığı anlayış, idealisttir. Bu anlayış sorunu tamamen başaşağı koyar ve gerçek dünyayı fikirden, şemalardan, dünyadan önce nerede olduğu bilinmeyen ve düşünülemeyecek bir zamandan beri varolan plan ya da kategorilerden hareket ederek kurar – tıpkı ... bir Hegel gibi.”(Anti Duhring,sayfa34-35)

Düşlerde kurulan metafizik-mekanik marksizmin kafasını duvarlara çalmasının İşte sebebi tam da burada! Düşten dünya ya kurulan gökkuşağı yolu neresini yırta dura ezilen sınıflara umut olamamakta!

Biz Maoistleri de aynı düşsel beyniyle kavramaktan uzakta. O düşten dünyaya yollar çize biz dünyadan düşünceye! O zaman biz neden bu fantastik dünyadan farklı bir yol çizemiyoruz? Bir adım ilerde olmak sadece hedefe giden yolda bir adım önde olmak demektir. Başka bir anlamı yoktur. DÜNYADAN DÜŞÜNCEYE YANSITILAN SOMUT DURUMU TEKRAR DÜŞÜNCEDEN DÜNYAYA UYGULAMA SÜRECİNDE TÖKEZLİYOR OLMAMIZDANDIR. Duhring vari materyalizmle kardeşliğimiz buradadır.

Bu İbo’suz ulusal sorun tartışanlar, parti, ordu, sınıflar arası bağı koparan katagorizasyon marksistler, şeyler arası ilişkileri önemsiz gördüklerinden, şeylerin kendileri ile meşgul olduklarından, aynı şeyden bizimde sorumlu olmamızdan sesimizi güçlü çıkaramıyoruz Tencere dibin kara senin ki benden kara! . Hâlbuki akşama kadar da “Gerçekler Devrimcidir!” diye çığırıyoruz! Sanki kulağına küpe olsun sürecini yaşadık son elli yılda.

Düşsel ilkelerimle mutluysam, mutluysan? Yaşam akıp gidiyor ve yetişemiyorsak? Diyalektiğe hep birlikte sövelim!

Kahrolsun Hareket!

Bir varmış bir yokmuş…

Uyusunda büyüsün nenniiii…

Tıpış tıpış yürüsün nenniii…

Yürütebilen varsa?

51223

Taner özcan

Taner Özcan sitemizin köşe yazarıdır. Kültürel ve politik konularda yazılar yazmaktadır

Taner özcan

44 Yıl sonra onlar yani sonsuzlar[*]

“Nice aşklar arkadaşlıklar gördüm Kahramanlıklar okudum tarihte Çağımıza yakışan vakur, sade Davranışınız geliyor aklıma.”[1]

“Üç Fidan”ın 6 Mayıs’ından veya THKO (Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu) savaşçılarından, 44. yıldaki sonsuzluklarından söz etmek zor olsa da; “olmazsa olmaz”…

Madımak’tan Mercan’a, Koray’dan Dursun’a‏

Biri henüz 11 yaşında, Pir Sultan Abdal’ın elinde dünyanın en güçlü direnç, bilinç ve isyan silahına dönüşmüş Bağlamaya, Semaha ve Türkülere sevdalı, 2 Temmuz 1993’te Madımaktaki 33lerin en küçüğü Koray Kaya… Diğeri yüzyıllardır özgürlük meşalelerinin yandığı, sefer edilip zafer elde edilemeyen Jaru Diyara, Kaypakkaya’nın destanlaştığı Munzurlara, Zel dağına, özgürlüğün diyarına giden, 17 Haziran 2005 Mercan Dağlarında kimyasal silahlarla katledilen 17lerin en küçüğü Dursun Turgut..

'Osmanlıcılık' Egemenlerin Krizlerine Çok Boyutlu Çare Arayışıdır / Haluk Gerger

Uluslararası ilişkiler ve özellikle Ortadoğu üzerine çalışmalarıyla tanınan akademisyen ve yazar Haluk Gerger Siyaset Gazetesi ile dünya güç dengeleri, Ortadoğu ve Türkiye üzerine bir röportaj gerçekleştirdi

CHP, stabil bir parti mi?‏ /İsmail Cem Özkan

Yaşadığımız ülkenin ve devletin kurucu gücü olarak tanıtılan CHP aslında homojen bir parti hiçbir zaman olamadı, sürekli olarak çağın ve zamanın ruhuna uygun olarak tavır değiştirtirken kadrosu da değişen bir siyasi partidir ve o yüzden stabil değil dinamiktir.

CHP kurucu üyeleri son Osmanlı Meclisi üyeleri ve 1. Ankara’da kurulan meclistir. Osmanlı devletinden almış olduğu mirası kesintisiz olarak ileriye taşıyan parti özelliğini de korumasına rağmen, bugün kuruluş çizgisinden çok uzakta hatta hiçbir bağlantısı kalmamış konumdadır.

Koşullara Boyun Eğmek Değil, Değiştirmek Devrimciliktir!

"Bak Bill, İşte Kocakafa!”

İslamcı faşist devletin en büyük korkusu, kitlelerin direnme gücünü bütünüyle kıramamış olmasıdır. Onlar, kendi saltanatlarını rahat sürdürebilmek için, öncelikle kitleleri bütünüyle teslim alamk isterler. Teslim almanın ötesinde, bütünüyle sindirmek ve ezmek isterler. Kısa ve uzun vadeli taktikleri budur.

AKP faşist hükümeti, 14 yıldır, kitleleri teslim almanın mücadelesini veriyor ve son 6 yıldır ise, yoğun bir şekilde saldırıyor. Buna rağmen, kitleleri bütünüyle teslim alabilmiş değildir.

Yaralı Gövdeyle Yaşama Tutunmak

Yaşam binbir zorluklarla,iniş-çıkışlarla doludur. Mutluluk ve mutsuzluk'da öyle birşey. Yaşamda yanlızca mutluluk yoktur, aynı zamanda yaşamımızda yanlızca mutsuzluk denen bir kader'de yoktur. İnsanların yaşamını belirleyen içerisinde yaşadıkları toplumsal ilişkiler ve olaylardır. Bu sosyal , siyasal,kültürel ve toplumsal olaylar etkiler yaratır insan yaşamında. Hatta insanın sosyal yaşamında belirleyci rol oynar. Doğada diğer canlılarda doğanın birçok olayında,değişiminde, altüst oluşunda ciddi şekillerde etkilenirler.

Yine bir Mayıs günü...Rojava’dan bir Partizan

Ölüm kutsanmaz bizde. Kutsanan özgür yaşamdır. Ancak özgür bir yaşam için ölmek gerekiyorsa tıpkı umutla yaşama koşar gibi, cesaretle karşılarız ölümü. Öncülük kutsanmaz bizde ancak geleceği kısaltmak içinse öncülük, bir sıra neferi gibi atılırız öne. Yaşamın, savaşın, gelişimin diyalektiğinde anlamlandırırız her ölümü ve öncülüğü. 

Ortadoğu'da Öcalan'ın rolü ve Demokratik Konfederalizm‏

Hegemonik güçlerin BOP projesi türlü türlü kaos politikalarının uygulamaya alınmasıyla devam ediyor.

Yaralı kartalların sığınağı,Dersim

İbrahim Kaypakkaya -Erdoğan Yalgın

Baba Ali Kaypakkaya doğan çocuğuna muhemeldir ki, Haranlı İbrahim Peygamberin adını verdi. Dünyaya gelen (1949) bebek, İbrahim Kaypakkaya’ydı. 

Gezi heyulası burjuvazinin korkusu olmaya devam ediyor

Bugün GEZİ’nin (2013 Haziran Ayaklanması) 3. Yıldönümü. Gezi, Türkiye ve Kuzey Kürdistan işçi sınıfı ve emekçilerin tarihinde,  hep yükseklerde tutularak taşınacak bir isyan bayrağı olacaktır. 

Türkiye işçi sınıfı ve emekçileri tarihe bir not düşmüşlerdir: Politik özgürlüklerin baskı altına alınması, yok edilmesine karşı sessiz kalınmayacaktır. Kutuplaştırılmaya, islamlaştırılmaya, demokratik hak ve özgürlüklerin yok edilmesi karşısında sessiz kalınmayacaktır. Gezi’nin tarihe düştüğü not budur.

Sayfalar