Pazar Mayıs 5, 2024

Bu Dünya Komünizmi de Yaşayacaktır!

 

Ekim Devrimi’nin 96. Yılını Kutlarken!...

Sınıf bilinçli bir devrimcinin,
her zaman devrim beklemesi,
onun düşünce ve eylem
diyalektiğinin bir gereğidir

1917 Ekim Devrimi gerçekleştiğinde, kimse inanamamıştı. Hatta, bir zamanların ünlü “komünistleri” dahi, buna kaşı çıkarak, Rus liberal burjuvazisinin özgürlüğünü savunmuşlardı. Ama, o “güvenilmez”, “baldırı çıplak”, “cahil” ve “çapulcu sürüsü” Rus proletaryası, Boşleviklerin önderliğinde tarihte bir ilki, Paris Komünü’nden yarım kalanı gerçekleştiriyorlardı. Başta Rus burjuvazisi ve gericiliği olmak üzere dünyanın bütün emperyalist burjuvazisine meydan okuyarak, dünya proletaryasının ve dünya halklarının, üzerinde; “herkesin yeteneğine göre ve herkesin emeğine göre” yazılı kızıl bayrağını Rusya toprakları üzerine dikmişlerdi.

Rus Çarı ve arkasındaki burjuvazi ve kendine “sol” diyen reformist Menşevik ve diğerleri, “bunlar bir ay bile dayanamaz” diyerek, proleter devrimi boğmak ve bastırmak için ele ele vermekten, uluslararası emperyalist burjuvaziden destek almaktan bir sakınca görmediler.

Burjuvazinin bütün riyakarlığına karşın, Rus proletaryası, öncüleri Bolşeviklerin yol göstericiliğinde, kendilerini “çapulcu” gören, tarihin bu aymaz soyguncularına papuç bırakmadı. Her türlü zorluğa göğüs gererek Marks ve Engesl’in bilimsel öngörülerini Lenin'in işaretiyle Rusya’da gerçekleştirdiler. “Ayaklar baş olmuştu” bir kere. Prometheus, ateşi, bu kez burjuva tanrılarından çalmıştı ve bu ateş, artık, proletarya ve ezilen halkların elinde sosyalist devrim meşalesi olarak yanmaya devam edecekti. Ve bunun arkası da gelecekti. Çünkü Marks ve Engels ve onların öğrencileri olan Lenin ve Stalin, aynen böyle demişlerdi. Kapitalizm koşullarında burjuva diktatörlüğüne karşı proletarya diktatörlüğü kaçınılmazdır! Bu kaçınılmazlık, tarihsel bir gerçeklik kazanmıştı. Marksist-Leninist teori ete kemiğe bürünmüştü. Tarih kendi diyalektik akışını unutmamıştı.

Marx ve Engels, Komünist Manifesto’yu yazarlerken, kapitalizm kendi mezar kazıcısını da beraberinde yaratıyor demişlerdi. Ve onlar, proletaryanın zaferinin kaçınılmaz olduğunu tarihsel materyalizm ışığında bilimsel olarak ortaya koymuşlardı. O görüşler, hala canlılığını korumaktadır. Nasıl ki, Darwin’in biyolojik evrim teroisi her geçen gün kendini yenileyerek bilimselliğini koruyorsa, Marksizm de aynı şekilde toplumların ileriye doğru değişimindeki bilimselliğini korumaktadır. Tarihsel materyalizm teorisinin doğruluğu, “organik dünyanın birliği” teorisinin doğruluğu kadar gerçekçidir. Tersi ise, toplumsal ve doğa bilimlerinin reddidir.

Marksizmin kurucuları Marx ve Engels şöyle der:

“Geliştirmiş bulunduğumuz tarih anlayışı, ensonu bize şu sonuçları da verir:
Üretici güçlerin gelişmesinde öyle bir aşama gelir ki, bu aşamada mevcut ilişkiler çerçevesi içinde ancak zararlı olabilen, artık üretici güçler olmaktan çıkıp yıkıcı güçler haline gelen (makineler ve para) üretici güçler ve karşılıklı ilişki araçları doğar, ve bu, bir önceki olaya bağlı olarak kazançlarından yaralanmaksızın toplumun bütün yükünü taşıyan, toplumdan dışlanmış, ve zorunlu olarak, bütün öteki sınıflara karşı en açık bir muhalefet durumunda bulunan bir sınıf doğar, bu sınıf, toplum üyelerinin çoğunluğunu meydana getirdikleri bir sınıftır, köklü bir devrim zorunluluğunun bilinci, komünist bir bilinç olan ve elbette ki, kendileri de bu sınıfın durumunu gösterdikleri zaman başka sınıflarda da oluşabilen bu bilinç, bu sınıfın içinden fışkırır.” (ME, Alman İdeolojisi, sf. 61-62)

Bu tarihi materyalist teoriyi burjuvazinin kabul etmemesi, onun üretici güçlere egemen olmasından kaynaklanır. Ama, ya küçük burjuva reformistlerine ne demekli? Onlar, proletarya diktatörlüğünü kabul etmek yerine, adına “demokrasi” dedikleri burjuva diktatörlüğüne hayır diyemiyorlar ve bu burjuva diktatörlüğünü, insanlığın enson varacağı yer olarak işçi sınıfına yutturmaya çalışıyorlar. İşçi sınıfının önüne, burjuvazinin kanlı mülkiyet yasalarını onaya sürüyorlar.

Burjuvazi ile işçi sınıfı arasındaki tarihsel mücadeleyi yadsıma ve sosyalizmi, kapitalist sistemin liberalleştirilmesi olarak kabul eden ve bunu “sosyalizm” olarak kitlelere sunanlar, elbette, ne yaptıklarının billincindeler. Bunlar, Marksizm ortaya çıktığından beri, solu liberalleştirmek ve onu burjuvazinin kabul edebileceği düzeye çekmek için çırpınıyorlar. Onlar, kapitalist düzenin vahşi yüzünü kitlelerden gizlemek için şekere bulanmış zehirli düşünceler üretmekle kendilerini görevlendirmişlerdir. Böyleleri, ne yazık ki, ülkemizde de hayli çokca vardır.

Oysa, kapitalist toplumda iki sınıf vardır : Burjuvazi ile proletarya. Marksizm, toplumlar tarihinin sınıflararası mücadele tarihi olduğunu çoktan belirlemişti. Bu belirleme, toplumlar tarihinin incelenmesinin sonucunda ortaya çıkmış bilimsel bir gerçeklik olarak, proletaryanın, zengin teorik hazinesinde yerini çoktan almıştır. Ve tarih, Rus Ekim Devrimi sırasında, iki sınıfın, ölümüne iktidar savaşına tanıklık etmiştir.

Sınıf mücadelesinin tarihsel gerçekliğinin reddi, toplumlar tarihinin gelişimini değiştirmeye yetmiyor ve o kendi bildiği şekilde tarihini yazmaya devam ediyor. Bu nedenle de, devrimin olması için nesnel ve öznel çelişmelerin devrim için olgunlaşması, iç ve dış etmenlerin devrim için uygun olması, devrim yapacak sınıfın çoğunluğunun bu mücadelenin içine girmesi ve proletaryanın Bolşevikler gibi denenmiş, marksist teori ile donanmış çelik disiplinli bir partiye sahip olması, Rusya’da devrimin gerçekleşmesini olanaklı hale getirdi. Ve bu tarihi olayın arkası da dalga dalga kendiliğinden geldi; dünya proletaryası, ezilen halkları ve ezilen ulusları sosyal ve ulusal kurtuluş için baş kaldırılarını daha bir gür şekilde hızlandırdılar. Her yerde sosyal kurtuluş ateşleri harlandı ve Rus Devrimi’nden yaklaşık 30 yıl sonra Mao Zedung’un yol göstericiliğinde Çin proletaryası, yoksul köylülüğü de yanına alarak, burjuvazi ve gericilik karşısında zaferini gururla ilan etti.

Çeşitli nedenlerle (elbette ciddi teorik nedenleri var* ) sosyalist ülkelerin geriye dönmesi, kapitalizm karşısında yenilmeleri, sosyalizme karşı burjuvazinin bir zaferi olmakla birlikte, burjuvazinin tarihi bir zaferi değil, geçici bir zaferidir. Ne var ki, çelik aldığı suyu unutmamıştır ve unutmasının da ne nesnel ne de bundan kaynaklı öznel nedenleri yoktur. Proletarya, üretim içindeki yerinden kaynaklı devrimci bir sınıf oluşundan dolayı, toplum içinde, burjuvazi karşısında ezilenleri de o temsil etmektedir. Ve o, koşulları oluştuğunda, burjuvaziden iktidarı yeniden alacak ve bu kez daha deneyimli olarak sosyalist devrimleri komünizme taşıyacaktır.

Marx ve Engels daha 1850’lerin ortalarında devrim bekliyorlardı. Sınıf bilinçli bir devrimcinin, her zaman devrim beklemesi, onun düşünce ve eylem diyalektiğinin bir gereğidir.

Beklenen devrim 1871’de geldi.

Marx, Paris Komünü için;

“Paris’teki kaderi ne olursa olsun o bir dünya turu yapacaktır...” demişti.

Evet, Paris Komünü yenildi. Ama Marx’ın dediği gibi bir dünya turu yaptı ve bu tur hala devam etmektedir. Kapitalizmin içinde bulunduğu koşullar dikkate alınırsa, sosyalist devrimlerin yenilgisiyle sonuçlanan bu tur daha güçlü bir şekilde yeniden kesin zaferlerle yoluna devam edecektir. Çünkü proletarya, dünyanın her yerinde burjuvaziyi zorluyor. Bir çok yerde sınıf çatışmaları, direkt proletarya iktidarı için verilirken, bir çok yerde ise, sosyalist devrimlerin ön hazırlıkları ve devrimin ilk basamaklarının döşenmesi için yol almaktadır.

Günümüz dünya proletaryası, bir çok yerde ayağa kalkmıştır. Kuzey Afrika proletaryasının ve emekçilerin mücadelesi buna örnektir. Yine, Mısır işçi ve emekçilerinin peş peşe ayağa kalkışları ve bir gecede en az 20-30 milyon insanın özgürlükler için sokaklara dökülmesi, tarihin ilk defa tanıklık ettiği bu ayağa kalkış hiç de yabana atılacak bir durum değildir. Yunanistan, Türkiye, Brezilya, Meksika ve dünyanın daha bir çok yerinde işçi sınıfı ve emekçiler daha fazla özgürlük isterken, bu onların; kapitalizme karşı baş kaldırışları, burjuvazinin ölüm çanları, sosyalizmin yeniden ayağa kalkışının görkemidir. Yine, dünyanın her yanında ateşler yanmaktadır. Kimi yerlerde “dincilik” adına, kimi yerlerde ulusalcılık adına, ama çoğu yerlerde ise sınıf adına burjuva sisteminin altı oyulmaktadır. Emperyalist burjuvazi, dinci gericilikle işçi sınıfının mücadelesini ötelemeye, kriminalize etmeye ve sınıf mücadelesi gerçeğini mistik düşüncenin karanlığında boğmayı denesede, bu onun düştüğü çukurun her geçen gün adım adım derinleşmesinin önüne geçemeyecektir.

14 Yıl önce:

“Günümüzde burjuvazinin ‘sosyalizm öldü’ yaygaraları, sosyalizmin işçi sınıfı ve emekçiler üzerindeki derin etkisini silemeyeceği gibi, bu ateşleyici etkilerin, tarihi yeni bir sürece dönüştümekten, varolan kapitalist sistemi, sosyalist toplum sürecinden geçirerek komünist topluma geçiremeyeceği anlamına asla gelmiyor. Bu süreç, 1917 Ekim Devrimi ile başlamıştır. Sınıflı toplumlar sürecinin ne zaman sonlaşacağını, bu sürece son verecek olan işçi sınıf ve onun önderliğinde birleşmiş ezilen sınıfların mücadelesi belirleyecektir.”

Diye yazılmıştı. (Bkz. Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi)

Bu gün, bu, daha bir belirgin gerçeklik kazanmaktadır. Birikim’ci liberal “sol” teorisyenlerinin işçi sınıfı düşmanlığı, burjuva dostluğu; revizyonist gelenekçi TKP’li teorisyenlerin kemalizm hayranlığı, burjuva bayrak düşkünlüğü ve diğer bilimum küçük burjuva revizyonist ve reformist görüşler, ne denli işçi ve emekçileri zehirlemeye çalışsa da, toplumsal altüst oluşların ve bunun ise sınıfların kıyasıya çatışmasıyla gerçekleştiği gerçekliğinin önüne geçilmesinin olanağı yoktur. O gerçek, günü geldiğinde toplumlar tarihindeki görkemli yerini alarak, toplumsal altüst oluş devrimci gerçekliğinin gerci zırvalarla durdurmaya çalışan bütün metafizik düşünceleri tarihin derinliğine gömecektir.

17 Ekim Devrim’lerinin öğretileri ve etkileri hala devam ediyor. Dünya proletaryası o ışığı bir kere almıştır. Bir daha bırakmasının da koşulu kalmamıştır. Komünizme varana dek, işçi sınıfının burjuvaziden çaldığı o ateş yanmaya ve tüm uykuda olanları uyandırmaya devam edecektir.

Ve Marx’ın, Gotha ve Erfurt Programı’n da üzerine basarak belirttiği:

Komünist toplumun daha yüksek bir evresinde, bireylerin işbölümüne kölece boyun eğmesinin ve onunla birlikte de kafa emeği ile kol emeği arasındaki çelişkinin ortadan kalkmasından sonra; emek, yalnızca yaşam aracı değil, yaşamın birincil gereksinmesi haline gelmesinden sonra; bireylerin her yönüyle gelişmesiyle birlikte, üretici güçlerin de artması ve bütün kolektif zenginlik kaynaklarının gürül gürül fışkırmasından sonra - ancak o zaman, burjuva hukukunun dar ufukları tümüyle aşılmış olacak ve toplum, bayraklarının üzerine şunu yazabilecektir: "Herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacına göre!"

Bütün burjuvazi ve onun çanak yalayıcıları, kapitalist üretim biçimi ve metafizik düşünceleriyle; insanı kendine ne denli yabancılaştırmaya çalışırlarsa çalışsınlar, insanlığı ve doğayı ne denli tahrip ederse etsinler, bu düş, düş olmaktan çıkıp, insanlığın varacağı tarihi bir nokta olacaktır. Ve varılacak yere er ya da geç varılacaktır. Ekim Devrimi‘yle bunun yolu açılmıştır.***11.10.2013

*Bu konun teorik nedenleri için “Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi” adlı kitabıma bakılabilir.

100954

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

22:07 Yol

Sayfalar

Yusuf Köse

15 NİSAN 2015 TARİHİNDE TUTUKLANAN 10 DEVRİMCİ DERHAL SERBEST BIRAKILSIN!

ALMAN CEZA HUKUKUNUN 129/a-b  MADDESİ İPTAL EDİLSİN!

Almanya Adalet Bakanlığının 2012 tarihinde verdiği talimatla başlatılan soruşturma 15 Nisan 2015 tarihinde yapılan bir operasyonla ilk aşaması tamamlamış ve bu operasyon sonucu Avrupa çapında içlerinde  ATİK yöneticileri ve TKP/ML yöneticisi oldukları iddiasıyla 10 devrimci tutuklanmıştır. Almanya bu uluslararası operasyonu; Yunanistan, İsviçre ve Fransa devletleriyle ortak bir şekilde   gerçekleştirdi. Tutuklanan 10 devrimci Almanya'nın Bavyera eyaletinin çeşitli cezaevlerinde tutulmaktadırlar. 

Atik Operasyonu, Ortaya Çıkan Gerçekler Ve Büyük Kuşatmanın İlk Hamlesi!-Marco KARAKAYA

Nisan 2015’de ATİK yöneticilerinin de içinde bulunduğu 13 devrimci Alman ve Türk devletinin işbirliği ile “terör örgütü üyesi” olmaktan dolayı tutuklandı. Fransa, İsviçre ve Yunanistan’ın da dahil edildiği Avrupa çapında bir operasyon yaşandı. Alman devleti bu üç ülkede iade talebinde bulundu.

Filipinler İşçi Sınıfı Üzerinde Gün Geçtikçe Yoğunlaşan Neoliberal Saldırılar

Kamu Emekçileri Birlik, Tanınma ve İlerleme Konfederasyonu’nun (COURAGE) 10. Kongresi’nin Açılış Konuşması, 5 Nisan 2016 Halkların Uluslararası Mücadele Birliği Başkanı Profesör Jose Maria Sison

Biz, Halkların Uluslararası Mücadele Birliği (ILPS) olarak Devlet Çalışanları Birlik, Tanınma ve İlerleme Konfederasyonu’na (COURAGE) ve sizin 10. kongrenize gelmiş bulunan yüzlerce katılımcıya en gönülden selamlarımızı iletiyoruz. Aynı zamanda bu kongreyle eş zamana düşen COURAGE’ın kuruluşunun 30. yıl dönümünü de sizle beraber kutlamaktayız.

Zayıflığın Üstüne Atılan Örtü, “Birlik Anlayışında” Sınıf Uzlaşmacılığının Devrimci Hareketleri Getirdiği Nokta!- MARCO KARAKAYA

Devrimci ve demokratik güçlerin sınıf mücadelesinin sorunları ekseninde ortak kaygıları, sorunları ve buluştukları büyük bir payda vardır. Bu paydaşlık dostluk ilişkilerini nesnel olarak yaratır. Bunun yanında bu nesnel zeminin güçlendirilmesi gibi öznel bir tutumda zorunludur. Bu ise siyasetin işidir. Yani devrimci ve demokratik mücadeleye dair dünya görüşü, sınıfsal-sosyal- toplumsal düzeydeki çeşitlilik ve farklı çıkarları olan kesimlerin bir araya gelme zorunluluğu birlikte mücadele siyasetini üretmeye iten dinamik olur.

Yol açan,yol gösteren...

İşçilerin, emekçilerin ve ezilenlerin örgütlenme ve savaşma ihtiyacının olduğu yerde bir yönetme ve yürütme ihtiyacı var demektir. Bir yol göstericiliğe ihtiyaç var demektir. İşçi, kadın, gençlik vb. çalışmalarını, bir birimi, bir grubu, bir örgütü örgütlemek-yönetmek ya da bir harekete önderlik etmek kısaca devrimin parçalarda ve farklı alanlarında ve bir bütüne önderlik etmek gibi bir görev ve sorumlulukla karşı karşıya olunduğu bir gerçektir.

Kiralık Kürtler-Ahmet Kahraman

Başkaldıran mekanı, yükseklerde uçan kartallar onursallığıyla düellocu olan Kürdistan, öbür yanıyla uzun sürmüş işgal toprakları olması nedeniyle, alt beyni köleleşmiş tipler, ihanet yuvalarıyla doludur. Onuru çürümüş, namus damarı çatlamış tiplerle…

Bu düşmüşlüktür. Ülkenin trajedisidir.

Onur için hayatların orta yere serildiği Kürdistan’da dem, devran olur, düşmanla alış-verişte babanın, kardeşin, amca ve dayının hayatı, pazarlık konusudur.  

Tarihsel ihanetleri sıralayacak değilim ama, ta İdrisê Bedlisî, Bedirhan Paşa, Şeyh Übeydullah zamanından beri bu böyledir.

Ya Sosyalizm Ya Kapitalist Barbarlık

Kapitalizm, 20 yüzyılın başlarında emperyalizme evrilmesiyle, yeni bir aşamaya gelmişti. Bu aşamanın adı çürümeydi. Kapitalizmin bundan öte gideceği bir yer yoktu. Bu onun son istasyonuydu. 

Beni de atın vatandaşlıktan! Kifayet Ceylan

Tecavüzcülerin namus bekçiliğine soyunduğu bu ülkede onlarla aynı havayı solumak istemiyorum. Ensar Vakfı’nda tecavüze uğrayan çocuklarla ilgilenmesi gereken bir bakanın, hem de bir kadının “Bir kereden bir şey olmaz” dediği bir ülkede yaşamak onuruma dokunuyor. İktidar tarafından korunup kollanan vakıfların “Biz de Ensar'ız...” naralarıyla sokaklarda boy göstermelerinden utanç duyuyorum.

TKP-ML TİKKO: Herkesi HBDH çatısı altında birleşmeye çağırıyoruz

TKP-ML TİKKO tüm devrimcileri özellikle de sempatizan, taraftar ve militanlarını HBDH içinde faşizme ve her türden gericiliğe karşı savaşmaya ve birlikte yürümeye çağırdı.

Kürdistan ve Türkiye’den 10 devrimci örgüt aralık ayından bu yana yürütülen tartışma sürecinin ardından güç ve eylem birliği olarak tanımladıkları Halkların Birleşik Devrim Hareketi’nin (HBDH) kuruluşunu bir bildiriyle ilan etti. 

Vatan Hainleri ve Vatanseverler Vatandaşlıktan Çıkarılacakmış!

   Aslına bakılırsa devrimcinin, sosyalistin, komünistin ilkesel anlamda vatanı yoktur. Irk, milliyet, din, cinsiyet, renk ve dil belirleyici bir özellik taşımadığı gibi doğduğu topraklarda pek belirleyici değildir. Komünal bir toplumun yaratılması he demekle, kuracağız demekle hemen kurulamıyor, kurulmuyor...

Abluka ve Yasaklar Değil Direniş Kazanacak; Tutsak YDG’lilere Özgürlük!

Faşist TC devletinin ülkenin dört bir yanında sürdürdüğü siyasi soykırımlar ve katliamlar her gün yeni bir isim olarak karşımıza çıkıyor.

Geçtiğimiz aylarda Cizre’de bodrum katında insanları diri diri yakan devlet, bununla da yetinmiyor yaptığı operasyonlarla demokratik mücadele yürüten birçok insanı gözaltına alıp tutukluyor. T.Kürdistanın’da halkı katlederek susturmak isteyen devlet, katledemediklerini de operasyonlarla susturmak istiyor. Susturmak istediklerinin en başında da devrimci, demokrat ve yurtseverler bulunuyor.

Sayfalar