Pazar Mayıs 19, 2024

“Cabbar”laşan Ermeni (Nubar Ozanyan)

Sonu gelmez Ermeni-Kürt düşmanlığı üzerinden yaratılan büyük korku, bilinçleri kuşatıp yürekleri tutsak almaya devam ediyor. Aradan 108 yıl geçmesine karşın Ermenilerin baskı görme, işini kaybetme vb. korkularından dolayı kendilerini inkar ederek kimliklerini gizlemelerinin trajik hikayeleri yazılmaya devam ediyor. Her an baskı görecekleri endişesiyle güvercin tedirginliği içinde yaşamaya devam ediyorlar. Eğer halen bir kısım sanatçı, gazeteci, yazar devlet korkusundan, toplum baskısından korkup bir ömür boyu kendilerini inkar ederek, kimliklerini gizleyerek yaşamaya çalışıyorsa bu, soykırımın devam ettiğinin açık göstergesi değil midir?

Bilinen ismi Cabbar, gerçek ismi Rana Solakiyan, kimliğini gizlemek zorunda kalan bir tiyatro sanatçısıydı. 78 yıl gerçek kimliğini gizleyerek görünmezlik içinde yaşadı ve öldü. Onunla birlikte sahne alanlar, onu izleyenler, onu bir Türk olarak tanıdı ve bildi. Rana sadece sahnede değil, yaşamında da rol yaptı. Yaşamını bir tiyatro gibi oynadı. Dışı Cabbar içi Solakiyan, görüntüsü Türk, özü Ermeni olarak yaşadı. Ankara’nın göbeğinde milyonlarca kalabalığın ortasında yalnızlık içinde, sahte bir kimlikle yaşadı ve öldü. Ve öldüğünde Ermeni olduğu anlaşıldı.

Rana (Cabbar) Solakiyan, bu zulüm dolu topraklarda Ermeni kimliğini gizleyen ilk sanatçı değildi elbette. Kaç sinema ve tiyatro sanatçısı, gazeteci, aydın, devrimci gerçek kimliğini gizleyerek yaşadı. Mezar taşlarına kendilerinden zorla alınmış isimleri yazılmadan bu toprakların derinliğine gömüldüler. Kimisi kimsesizler, kimisi Müslüman, az sayıda olanı ise Ermeni mezarlıklarına gömüldü.

Cabbar’ın Ermeni kimliğini öğrenen, yaşananı anlamaktan oldukça uzak ve zulmü tanımlamaktan kopuk bir şekilde tepkilerini dile getirdiler. Türk’ten başka kimseye özgürce yaşama hakkının tanınmadığı topraklarda Ermeni olarak yaşamak bedel ister. Kürtlere, Alevilere yönelik ırkçı saldırganlık örneklerinde olduğu gibi ayıplanıp lanetlenmesi gereken faşist zulüm yerine saldırıya uğrayanların, kimliğini gizlemek zorunda kalanların lanetlenmesi ırkçılığın geldiği boyutu gösterir.

Oysa sormazlar mı insana! Nasıl bir zulüm yaşanıyor ki, insanlar kendi kimliğini, dilini, inancını, cinsiyetini bir ömür boyu koynunda gizlemek zorunda kalabiliyor? Bu nasıl bir zulümdür, 78 yıl karanlık içinde, her gün kendini inkar ederek görünmezlik içinde yaşamak! Yaşamın her anında, sanatın her sahnesinde kendini yok ederek, kendisi olmayanı, sahte olanı oynamak?

Irkçı-şoven karanlığının her yeri kuşattığı bir ülkede inkar ve imhanın her yerde korkuyu büyüttüğü topraklarda görünmezlik içinde yaşayanların sayısının hayli kabarık olması faşizmin hakimiyetini gösterir. Ermeni, Rum, Yahudi, Kürt, Alevi, LGBTİ … her gün kendilerini gizlemek, kalabalıklar içinde saklamak zorunda kalıyorsa bundan daha büyük bir zulüm olabilir mi?

Ezilenler ya kendilerini inkar edip kölece yaşamaya boyun eğecekler ya da başkaldırdıklarında zulümlerden zulüm beğenecekler!

Dilini, kimliğini, inancını, cinsiyetini gizleyerek görünmezlik içinde yaşayanların sayılarının çokluğu yaşadığımız topraklarda var olmayan demokrasinin rengini gösteriyor. Özgürlüğün kırıntı halinin bile yaşanmadığını ispatlıyor. Bu ülkede Türkçe bilmeyen analar baskı ve asimilasyon sopasıyla Kürtçe bilmeyen evlatlar yetiştirmeye zorlanıyorsa orada haktan-adaletten insanlıktan bahsedilemez.

Bu topraklarda sadece bitmeyen faşist zulüm yaşanmamaktadır. Aynı zamanda bir elini demokrasiye diğer elini ırkçılığa, sosyal-şovenizme uzatan sayısız Kemalist solcunun zulmü de yaşanmaktadır.

Bu sahte solcuların sosyal şoven fikirleri seçim sürecinde daha çirkin bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Bilinç altları Kemalizm zehriyle kirlenmiş solcuların söz ve yaklaşımları inciticidir. Ahmet Şık’ın Kürt halkını aşağılayan sözleri bu duruma örnektir. Bilinçaltı Kemalizm ideolojisiyle zehirlenmiş, “Ne mutlu Türk’üm diyene” duygularıyla bozulmuş, “Dört nala gelip Uzak Asya’dan Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan” şiirlerle şahlanmış, işgalcileri öven Kemalist solcuların varlığı faşizmin can suyu olmaktadır. Irkçılığın bu kadar azgın ve pervasız olması biraz da bu sahte solcuların varlığından aldıkları destekten kaynaklanmaktadır.

Mazluma sadece korkaklık ve vicdansızlıkla beslenen faşizm zulmetmiyor. Aynı zamanda Kemalist solcular da zulmediyor.

Bu ülkede kendisinden olmayana yaşam ve konuşma hakkı tanımamaktadır. Çoğunluk olmayan, dilini, dinini, kimliğini, cinsiyetini saklayarak yaşayanların birliği, ortak mücadele etme fikriyatı ve ihtiyacı her zamandan daha acil bir şekilde orta yerde durmaktadır.

Seçim süreci “Birlik mücadele zafer” şiarının bir vesilesi olmalıdır. Yaklaşan seçim gününde faşizmin en koyu ve en karanlık suratına güçlü bir çizik atma zamanıdır.

Ağaçları kanla ve ırkçılıkla sulayanlara ağacın dalları intikamla cevap verecektir.

1397

Devletin Sokak Çeteleri Mafyanın Ortak Organizasyonuna Karşı Devrimci Tavır Ne Olmalıdır! HASAN AKSU.

Bu gerçeklik bugüne has bir karşı devrimci bir organizasyon değil. Devletin başında olanların derin organizasyonudur ve de süreklilik göstermektedir.

Bu Dünya Komünizmi de Yaşayacaktır!

 

Ekim Devrimi’nin 96. Yılını Kutlarken!...

Sınıf bilinçli bir devrimcinin,
her zaman devrim beklemesi,
onun düşünce ve eylem
diyalektiğinin bir gereğidir

ÇIRILÇIPLAĞIM SOKAK ORTASINDA UTANIYORUM!

Yoksullar için bir cehenneme dönüşen dünyanın şu utançlı haline bir bakın! İçinde çocuk ve kadınların da olduğu yüzlerce kaçak göçmen bindikleri tekne alabora olunca, İtalya'nın Lampedusa Adası açıklarında denizin zifiri karanlığında kaybolup gittiler.

         Dünyayı aralarında ülke ülke parselleyen kudretlilerin para havuzları dolarlarla dolup dolup taşarken, yoksulluk mengenesindeki bu insanlar bir lokma ekmek için bin bir umutla yollara düşmüş, bilmeden ölüme koşmuşlardı.

Aşk ve Sanatın hayatı yani Gezi, Kızılay, Gündoğdu, vd’leri 1

“İyi ki hatırlattın

Başkaldırı diye bir şey var

İsa’dan beri insanı güzelleştiren

Şimdi daha güzel her şey

Daha insan herkes.”[2]

 

BEN BEHZAT FİRİK! Hasan Aksu

GÖZLERİMİ DAĞLADILAR WAYE, ATEŞLERDE YAKILDIM ANNEY!
 Ben BEHZAT FİRİK:  Tabi beni çoğunuz tanımazsınız, çok azınız beni tanır. 12 Eylül 1981’in 10 Ekim’inde,  karanlığın dağılmaya yüz tuttuğu bir fecir vakti, Dersim’de Ovacık’ın Dere Karedesi’nde yani köyümde ağabeyimle birlikte Kayseri komando tugayınca yaka paça gözaltına alındık.    Operasyon timinin başında “Kulaksız Yüzbaşı” lakaplı Aytekin İçmez vardı. Biliyorum hala beni tanımadınız, ne demek istediğimi hala anlayamadınız, tanıyamadınız beni.

Akp'nin yeni oyunu‘’Demokratikleşme Paketi’’

Kamuoyunun uzun bir süredir beklediği  ‘’Demokratikleşme Paketi’’ nihayet 30 Eylül 2013 tarihinde yeni Başbakanlık binasında, bizzat hükümetin başı Erdoğan tarafından açıklandı.  Hiçbir muhalif gazete ve televizyon kuruluşunun yer almadığı basın toplantısında,  Bakanlar Kurulu üyeleri ve yandaş basının Ankara temsilcilerinin yer aldığı basın toplantısında, Erdoğan tek kişilik bir tiyatro oyunuyla ‘Demokratikleşme Paketi’’ni açıklayarak salondan ayrıldı.

Alman Bernsteincılığın, Rus Struveciliğin Günümüz Versiyonları 'Özgürlükçü Sosyalizm' Ve HDP-HDK



Ekonomistler , Legal Marksistler ve Menşeviklerin bir bölümünün Rus Devrimi süreci içinde toparlandığı Kadetlerin(Anayasal Demokrat Parti) iç savaş sürecinde karşı-devrimci Beyaz Muhafizlara dönüşmeleri size ilham vermelidir...

Geri dönüp baktığımda

Kürt hareketi iyimserlikle tedirgin bir karamsarlık arasında gidip geliyor. Bir bocalama içinde, şüpheci, kaygılı ve tereddütlü. Tayyip Erdoğan’ın ne yapacağını ve ne yapmak istediğini kestiremiyor. Kendisini kuşatan puslu havayı aralayamıyor, önünü göremiyor. Tayyip Erdoğan’a sert çıksa  “hassas süreci” baltalamış olmaktan çekiniyor. Alttan alsa direksiyonu büsbütün AKP’ye kaptırmaktan ve bir bilinmezlikte irtifa kaybetmekten korkuyor. 

Suyun başını Tayyip Erdoğan kesmiş, Kürt hareketi ise ona kilitlenmiş, ne söyleyecek, ne yapacak onu bekliyor.

Korkaklar Zafer Anıtı Dikemez, Hele Sen Asla…

Recep Tayyip Erdoğan gibi, tek millet, tek din düşüncesinin sadık bir savunucusundan, paketin içine sıkıştırdığı nefret suçları ifadesine tamamen zıt bir karakterli, kendi inancı dışındaki herkese ve her inanca, her farklılığa düşman birinden Alevi ve Alevilik inancıyla ilgili çözümler beklemek, beklentiler içinde olmak bile başlı başına büyük bir hayalciliktir.

 

AKP"nin "Demokratikleşme" Oyunları

Başbakan Erdoğan’ın bugün (30.09.2013) açıkladığı AKP’nin “demokratikleşme paketinde, demokratikleşmenin dışında her şey var dense yeridir. Türk burjuvazisi, 1923’den beri “demokratikleştiğini”, “demokrasiye adım attıklarını”, her yeni hükümet dönemlerinde birden fazla “demokratikleşme” paketleri çıkarmalarından bilinir. Önceleri, “sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış vatan-millet”, sonraları ise,  “vatana millete hayırlı uğurlu olsun” burjuva çiğ sözleriyle ortalığa sürülen “paketler” ortaya çıktı. 

 

Kürt krallığı için mi Halepçelerde öldüler ?

 

            Gazeteler geçenlerde Mesut Barzani ile Celal Talabani'nin İstanbul'daki mülklerini sıralayınca, Halepçe'de soykırıma uğratılan Kürtler geldi gözümün önüne.

Sayfalar