Pazartesi Nisan 29, 2024

Cengiz, Hakan ve Özgüç anısına… Onları yaşatmak…

İnsanlar ölür, sözleri kalır. Devrimcilikte söz, devrimci duruştur. Devrimci duruş; devrim için kendini örgütlemek, kendini örgütlerken halkı örgütlemek ve bunları yaparken tüm yaşamını devrime örgütlemektir. Ve yaşamını devrime örgütleyenler bugün ölseler bile devrime sevdalı her yürek atışında yeniden canlanırlar.

21 Ekim 2015’te şehit düşen üç Partizan, Sefkan, Yurdal, Ünal yoldaşlar yaşamın anlamını bireycilikten kopuşlarıyla bulmuşlardı. Mücadele kararlılığını her alanda gösteren ve mücadelenin gelişimi için büyük katkı sunan yoldaşlarımız Dersim’de devrimci bir duruş sergilediler.

Biri devrimci mahallelerde büyümüş, biri liseye kadar çarşıya bile tek başına gidememiş, bir diğeri ise sürgün çocuğu olarak büyümüştü. Yaşam koşullarındaki farklılıklara rağmen özgürlük ve kurtuluş yolunda devrim neferleri haline geldiler. Sistemin zincirlediği yerden kopmak, bireycilik yerine kolektif bir çalışmanın uygulanmasını sağlamak, sürecin gerisinde kalmak yerine süreci iyi okuyarak önüne geçmek, düşmanla uzlaşmaz bir çizgiye sahip olmak üç yoldaşın da ortak özellikleriydi.

Ünal yoldaş (Cengiz İçli), yenilenmenin, ilerlemenin ve gelişimin insanıdır. Türk kökenli yoldaş, Kaypakkaya’nın KKTH’na dair açtığı yoldan ilerleyerek Kürt ulusal mücadelesine dair sürekli araştırmalar yapmış, YDG’nin Kürt ulusu mücadelesine dair politik gelişiminin mimarlarından olmuştur.

Sefkan yoldaş (Özgüç Yalçın), Kemalizm’le uzlaşmaz, kitlede samimiyet uyandıran yapısı ve kavgada en önde olma isteğiyle arşınladı Ankara sokaklarını. Üniversiteden mahalleye, mahalleden işçi saflarına kadar her alandaki görevini büyük bir azimle yerine getirmişti. Kitlelerle samimi bağla kuran yoldaş, düşmana olan öfkesiyle bilemişti devrimci duruşunu. Kaypakkaya’nın zindanlarda işkenceye karşı kararlı duruşunun devrimci bir görev olduğunu savunan Özgüç yoldaş, Mercan Dağları’nda üstüne düşen görevi layıkıyla yerine getirmişti.

Yurdal yoldaş (Hakan Çakır), en zor koşullarda dahi örgütlülüğü korumak ve geliştirmek için hiçbir görevden kaçmamıştı. Emeğin önemi ve gücünü iyi kavramış olan yoldaş, anın sorunlarına çözüm olabilmiş, örgütlülüğe de samimiyetle emek vermişti. Örgütün yaşamsal ihtiyaçlarının devamlılığını sağlamak, her alanda faaliyeti daha ileri taşınmak için çaba harcadı. Pratikle teoriyi hücrelerinde birleştirerek öncü bir nefer nasıl olunur, gösterdi.

Bugün ne yapmalı?

Şehit yoldaşlarımızın her zaman vurguladığı gibi süreci ne kadar iyi okuyabilirsek hamlelerimiz o kadar sağlam olacaktır. Ünal yoldaşı hatırlayalım. Kürt ulusu mücadelesini çözümleyebilmek, ezen ulus şovenizmini saflarımızdan temizlemek için sırt çantasında Kürt ulusu mücadelesine dair bir yığın makale ve kitapla dolaşan Ünal yoldaşı... Bugün yaşadığımız coğrafyada yaşanan katliamları, baskı ve zulüm politikalarının çıkış noktalarını iyi okuyabilmek, çözümleyebilmek demek mücadele hattını bir adım ileri taşımak demektir. Emperyalist devletler güç savaşımı içerisindedirler. Birçok ülkede gençlik hareketleri sokağa çıktı, işçiler greve gitti, halk isyanları patlak verdi. Yaşadıkları krizin çözüm noktasını Ortadoğu olarak gören devletler bugün de kirli bir savaşa daha imza atıyorlar.

 Emperyalizme uşaklık yapan TC ise bugün T. Kürdistanı’nı vuruyor, Kürdistan’ın dört parçasının birleşme korkusuyla Cerablus’a girip Rojava’yı işgal planları yapıyor. “Çatlak bir sesin” planlarında pürüze yol açabileceğini öngören devlet, OHAL’i T. Kürdistanı ile sınırlandırmayıp, tüm ülkeye yayıyor. Bu süreçte kan kokan propagandalarıyla elini güçlendirmeye çalışan devlet karşısında Sefkan yoldaş kadar kararlı, öfkeli olmalı ve Yurdal yoldaş kadar örgütlü, ilkeli olmalıyız.

Ezenlere, ezilenlerin güçlü, haklı ve yenilmez karşı koyuşlarıyla tavır almalıyız. Şehit yoldaşlarımızdan öğrendiğimiz kitle faaliyetimizi geliştirmeli, sürecin özgünlüğünden doğru kitlenin ihtiyacıyla beraber yeni yöntemler geliştirmeliyiz. Ezenler nasıl ki söz konusu ezilenler olduğunda ortak bir cephe oluşturuyorsa bizler de ancak ve ancak devrimci, ilerici gençlik örgütleri ile beraber kavgamızı güçlendirebiliriz. Ortak mücadele hattını örmek devrimci görevlerimiz arasındadır.

Eklemek gerekir ki bir diğer önemli husus da sürecin öne çıkan yanlarıdır. Devlet başta Kürt ulusu olmak üzere ezilenlerin mücadelesini engellemek, parçalamak ve enerjisini soğurmak için şovenizmi büyütmeyi hedeflemiş ve ne yazık ki hedefini önemli derecede gerçekleştirmiştir. T. Kürdistanı’ndan eline bulaşan kanı hem FETÖ mendiliyle silerek katliamlardan kendini “aklamış” hem de PKK’yle FETÖ’yü bağdaştırarak geniş yığınları ve özellikle de etkisi altındaki kitleyi Kürt halkına karşı daha da düşmanlaştırmış, demokrat olan kesimde ise algı karışıklığı yaratmaya çalışmıştır.

Devlet her hamlesini önceden belirliyor, kitleyle aramıza engeller koyuyor, mat etmeye çalışıyor. Tek bir kıvılcım bütün bozkırı tutuşturabilir. Burada bozkırı tutuşturacak olan kıvılcımın kim/ne olacağı önemli. Kitleyle aramızdaki bağı sağlamlaştırmak, bağımızın kopmaması için yeni yollar geliştirmek gerekiyor. Kitleyle aramızdaki bağın kopması örgütlülüğümüzün boşa çıkması, politik seviyemizin yerle bir olması demektir. Devletin katliam naralarını her an daha çok yakınımızda duyarken gündelik yaşamsal faaliyetlerimizin, kitle faaliyetlerimizin önüne geçmesi kendi sonumuzu hazırlamak anlamına gelir.

Üç yoldaş, Sefkan, Ünal ve Yurdal yoldaşlar bugün gelişen süreç için neler yapabileceğimizi bizlere göstermiştir.

Onları yaşatmak, yoldaşların analiz ve muhakeme yeteneklerini, süreçle birlikte işletebilmemiz demektir.

Onları yaşatmak, egemenlere karşı dinmeyen öfkemizi, araştıran, kafa yoran bir işleyişle bilinçli hale dönüştürmek ve kolektife mal edebilmek demektir.

Onları yaşatmak, dün onların yüklendiği devrimci görevlerin üzerine bir yenisini daha koyarak yüklenebilmek, önümüze koyduğumuz hedefi kolektif bir ruhla göğüsleyebilmektir.

Onları yaşatmak, devrime daha fazla kafa yormak ve bu kafa yoruşla bugünkü sürece dair politikalarımızı net bir biçimde ortaya koyabilmemiz, bu politikalar doğrultusunda disiplinli çalışmamız demektir.  

Yoldaşlarımızın iddiasını diri tutarak kavgamızda yaşatırız. “Kitleden kopan birey eksikliklerine, zaaflarına kapalı hale gelir, bu da bireyi örgütten uzaklaştırır. Bireyin bilincinde, kararlılığında, iddiasında bozulmaya yol açar, kitlelere yabancılaşmayı doğurur bu da mücadeleye yabancılaşmayla paralel ilerler. Ancak sürekli kitlelerin içerisinde olan, kitlelerden öğrenen ve öğrendiklerinden hareketle kitlelere öğretenler mücadeleyi özümseyebilir ve mücadelede ilerleyebilir. Her an kitlelerin içinde, kitlelerle el ele mücadeleyi sürdürebilenler ideolojik sağlamlığı, politik seviyeyi yükseltebilir ve devrimci iddiada kararlı bir duruş sergileyebilir.” (Mao)

(Bir YDG’li)

45176

Paris katliamının failleri ve düşünülmeyenler

 

KÜRT MESELESİNDE EVRİM Mİ KANSIZ DEVRİM Mİ?

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hayret verici çalımının gölgesinde süren Devlet-Öcalan görüşmesi -bana ümit vermese de- tereddütsüzce desteklenmelidir. Desteklenmelidir, çünkü anlaşma sağlanırsa hiç değilse savaş duracak ve artık gençler ölmeyecek. Bir de cezaevlerindeki binlerce insan dışarı çıkacak. Sadece bu iki nedenle de olsa görüşmelerin mutabakatla sonuçlanması için taraflar adım atmaya teşvik edilmelidir.

 

KÜÇÜK BURJUVAZİNİN ÖZGÜRLÜĞÜ ARADIĞI YER

Küçük burjuva aydınları sosyalizmi sevmezler. Gerçekte, onların sevdiği düzen, kapitalist sistemdir. Kapitalist sistemin kendilerine dokunmamasını isterler. Onların tek istekleri; “özgürce yazmak”, “özgürce sanatlarını gerçekleştirmek”... Ancak, bu kutsal “özgürlüğün” içinde, kapitalist sistem tarafından ezilen işçi ve emekçilerin özgürlüğü yoktur. Onlara göre, işçi ve emekçilerin görevi; kapitalist iş bölümü gereği sermaye sahibine artı-değer üretmek...

İSLÂMCI-MUHAFAZAKÂRIN ZİHİN HARİTASINDA BİR GEZİNTİ: “NASIL BİR KADIN(LIK)”?[*]

 

“Biri kurbağa öper,

biri yüzyıllarca uyur,

biri 7 cüceyle yaşar,

biri kuleye kapatılır.

Bir masal prensesi olsan bile

kadınlık zor.”[1]

 

1. Arap-İslâm İmgeleminde Kadın: Arzu ve Tehlike

 

ZİNDANLARDAKİ ÇIĞLIK, BÜYÜK ÇIĞI OLUŞTURACAK…[1]

 

“Tarih, gelecek için

kavga verip, yitirmiş bile olsa,

insanlık için vuruşanları

hiç unutmaz.”[2]

 

Şu an elim tuttuğum 29 Ekim 2012 tarihli mektup Erzurum H-Tipi Kapalı Cezaevi’nin B-Blok’undaki 4. Odadaki Muzaffer Yılmaz’dan geldi…

Büyük kalıcı tarihsel projeleri birlikte inşa edelim...

12 Mart,12 Eylül ve daha sonraki süreçlerden günümüze dek Türk Devletinin zulmüne maruz kalmış, ülkesini, terk etmek zorunda bırakılmış, Ailesinden, eşinden, dostundan, kardeşinden, yoldaşından ve uğruna mücadele yürüttüğü halkından nedeni ne olursa olsun kopmak zorunda kalmış; kimileri işkence görmüş, kimileri uzun yıllar zindanlarda kalmış 120 civarındaki Sürgün 15 Aralık 2012 tarihinde Köln’de bir araya gelerek Avrupa’da Sürgünde yasayan İnsanların sorunlarına sahip çıkmak, bulundukları ülkelerden imkanları ve olanakları ölçüsünde Sürgünlüğe yol açan Türk Devletinin bugünde devam eden ba

Kaypakkaya Partizan ve Yol Ayrımları

        Bir görüşü savunmanın en mutlu yanı o görüşün çoğalması ve kitleselleşmesidir. Eğer yaptığınız iş buna hizmet ediyorsa, adımlarınız hep ileriye dönükse anlam kazanacaktır, tatmin edici olacaktır. Yaptığımız işlerin özeleştirisini yaptığımız kadar eleştrilerini de yapmalı ve gerekirse çıkmaza girildiğinde dönüp kendimize bakıp ne yapıyorum denilmelidir. Gittiğimiz yol 1 adım ileri 2 adım geri gidiyorsa burda durup düşünmek ve ortaya çeşitli tespitler koymamız gerekmektedir.

BARIŞ GÜVERCİNLERİNE KURŞUN SIKILMAZ

 

Sakine Cansız (Sara), Fidan Doğan (Rojbin) Leyla Şaylemez

 

Her biri birbirinden değerli onurlu üç Kürt siyasetçisi ,Farklı dönemlerde KUH katılmış adeta nesilden nesile devam eden  kurtuluş hareketinin bayraklaşan isimleri,

PKK nin kurucu kadrolarından olan, mücadelenin bütün aşamalarında alnının akıyla çıkan, düşmanın dahi  saygı duyduğu devrimci bir kadındır Sakine Cansız,

Cezaevi resimlerine bakıldığında zayıf, çelimsiz, üflesen düşecek gibi görünmektedir.

“Yarı-Feodal” Brezilya...?

 11.01.2013 tarihinde Özgür Gelecek gazetesinin internet portalında; “Süreç devrimcilerin lehine dönecektir!” adlı bir yazı okudum. Sanırım Brezilya Komünist Partisi (Maoist)’e ait. Yazının altında böyle bir imza yoktu. İsim konusunda yanılmış olabilirim. Burası çok önemli değil. Benim açımdan önemli olan, yazının Brezilya ile ilgili değerlendirmesiydi. Esas olarak da, böyle bir değerlendirme yazısının kendine “Maoist” diyen bir örgüt tarafından yapılmasıdır. Eğer, kendisini “Maoist” olarak adlandırmasaydı, böyle bir yazı yazma ihtiyacı da duymazdım.

 

AKP’nin Eğitim Sistemi: Milliyetçi, Maneviyatçı Ve Piyasacı…[*]

 

“Bilginin iktidarla ilişkisi

sadece uşaklıkla değil,

hakikâtle de ilgilidir.”[1]

 

Sürdürülemez Kapitalist Krizin Topoğrafyası[1]

 

Krizin içindeyiz.

Krizle sarsılıp, savruluyoruz.

Her gün, her an krizin “sonuçları”ndan etkileniyoruz.

Vs., vd’leri…

Bunlar böyleyken; hâlâ krizi “tartışıp”, “konuşuyoruz”.

“Hâlâ” dememek için sürdürülemez kapitalist krizin topoğrafyasını çıkarmak gerekiyor.

Sayfalar