Cumartesi Nisan 27, 2024

CHP'de mi Adalet arıyor? Davut Kurun

CHP istanbul milletvekili Enis Berberoğlu tutuklanınca,CHP bütün illerde adalet yürüşüsu başlattı. Adalet arıyor. Kılıçdaroğlu, “adalet herkese lazımdır. Adalet için bir bedel ödenmesi gerekirse, bu bedeli ödemeye hazırım” diyor. Kılıçdaroğlu hala anlamamış, Adalet için bugüne kadar bedel ödiyen, Kürteler, Ermeniler, Rumlar, komünistler ,1970 sonrası da demokrasi güçleri, kürdistan halkıdır, dün CHP bugünde AKP diktatörlügüne karşı adaleti savunup bedel ödediler. Adaletin sahipleri bedel ödeliyen bu güçlerdir. AKP ve CHP ancak adaletsizliğin temsilcisi olabilirler. HDP melitvekillerinin dokunulmazlığı kaldirip tutuklanırken, miletvekillikleri düşürüp ceza verirken, Kılıçdaroğla ve CHP parmak kaldırıp onaylarken bu gün işi ucu kendilerine dokununca adalet diye bağırmaya başladılar. Bunlar, adaleti kendileri için isteyen adaletsizlerdir.

Adalet diye bağıran CHP nin kısa adaletsiz tarihine bakalım. 1923, istanbul hükümetine karşı darbe, 1926 Kürtlere, sosyalistlere, Muhaliflere, Terakiperver fırkasına karşı darbe,1931 serbest fırkaya karşı darbe, 1960 DP ye karşı darbe, ve istiklal mahkelerinin bütün bu darbelerde birer terör örgütleri olarak hukuksuzluğunu savunan, adaletsizliklerinin mirascısı, kemalizmi klavuz edinen, putları yaratan ve tapan, kemalist diktatörlüğün, faşizmin, sömürgeciliğin bekçiliğini yapan CHP nasıl bir adalet arıyor ki.

CHP nin savunuculuğunu yaptığı adalete iki örnek verelim. Orfeas müzük derneğinin üyesi Yorgo Yelkencioğlunun rumca türküleri toplumda büyük beğeni kazanıyordu. İstiklal mahkemeleri türk adaleti adına Yorgo'yu tutuklayıp idam kararı verir. İdan sephasına çıkarılırken, “ben ne yaptım ki, beni idam ediyorsunuz” diye sorar. İstiklal mahkemesinin infazcı hakimi “ sen Rumları Türklüğe karşı kışkırtıyorsun ve seni türk adaleti adına idam ediyoruz” deyinci Yorga “AŞK OLSUN SİZİN ADALETİNİZE” der ve idam edilir.

1926 da, Kürt isyanını bahane eden M. Kemal, MAH üyesi (bugünkü MİT) Sarı efe Edip'i kulanarak bir darbe hazırlar. M.Kamal diktatörlüğüne açıktan muhalefet eden Ziya Hürşitle ilişki kuran sarı efe Edip'in kışkırtması ile izmir suikastı hazırlanır. Ziya Hurşit ve arkadaşları suçüstü yakalanır istiklal mahkemesinde idama mahküm edilirler. Bunu fırsat bilen M.Kemal, bütün muhalifleri, enverci itihatcıları, terakiverver fırkasını yöneticilerini de tutuklayıp diktörlüğü ilan eder. 23 haziranda idam kararı verilenler arasında olan Rizeli laz İsmail, Kazım karabekir, Ali Fuad Cebesoy, Cafer tayar gib “kurtuluş savaşının” ünlü generallerinin tutulduğu hücreye konur. Laz İsmale verilen idam kararını duyan generaller korkuya kapılıp avukat ve adalet isterler. Laz İsmail söyle der “ Karabekir, biz bu Put'a ve onun adaletsizliğine karşı savaşırken, en çok sen bizim idamımızı istiyordun. Şimdi mi aklın başına geldi. Çünkü Adaletsizliğin ucu sana dokundu, incitti mi cicim” der.

Bu gün bu adaletsizliğin mirascılığını, bekçiliğin ve sözcülüğünü yapan CHP ye de bu sözleri hatırlatıyoruz. Adaletsizligin ucu size dokununca mı adalet aklınıza geldi. Türk adaleti, geçmişte kışla, bugünde camii kökenlidir. Biz kürtler bu adaletsizligi kabul etmedik ve etmeyeceğiz. RTE diktatörlüğüne karşı bizler mücadele ederken, bize karşı AKP ile itifak kuran CHP'nin adalet isteme hakkını çoktan yitirdi. Artık çok geç.

Kurtuluş tek yolu, adalet için istanbula değil, Diyarbakır Hakkari, Dersime yürümektir. AKP adaleti ile değil, Kürdistan halkının çağdaş adaleti ile itifak yapılmalı ve adaleti orada aranmalıdır.. Adalet ve onun sahipleri bu uğurda bedel ödiyenlerdir. Kılıçdaroğlu bedel ödemeye hazırsa başvuracağı yer bellidir.


15.06.2017

39903

Alman Bernsteincılığın, Rus Struveciliğin Günümüz Versiyonları 'Özgürlükçü Sosyalizm' Ve HDP-HDK



Ekonomistler , Legal Marksistler ve Menşeviklerin bir bölümünün Rus Devrimi süreci içinde toparlandığı Kadetlerin(Anayasal Demokrat Parti) iç savaş sürecinde karşı-devrimci Beyaz Muhafizlara dönüşmeleri size ilham vermelidir...

Geri dönüp baktığımda

Kürt hareketi iyimserlikle tedirgin bir karamsarlık arasında gidip geliyor. Bir bocalama içinde, şüpheci, kaygılı ve tereddütlü. Tayyip Erdoğan’ın ne yapacağını ve ne yapmak istediğini kestiremiyor. Kendisini kuşatan puslu havayı aralayamıyor, önünü göremiyor. Tayyip Erdoğan’a sert çıksa  “hassas süreci” baltalamış olmaktan çekiniyor. Alttan alsa direksiyonu büsbütün AKP’ye kaptırmaktan ve bir bilinmezlikte irtifa kaybetmekten korkuyor. 

Suyun başını Tayyip Erdoğan kesmiş, Kürt hareketi ise ona kilitlenmiş, ne söyleyecek, ne yapacak onu bekliyor.

Korkaklar Zafer Anıtı Dikemez, Hele Sen Asla…

Recep Tayyip Erdoğan gibi, tek millet, tek din düşüncesinin sadık bir savunucusundan, paketin içine sıkıştırdığı nefret suçları ifadesine tamamen zıt bir karakterli, kendi inancı dışındaki herkese ve her inanca, her farklılığa düşman birinden Alevi ve Alevilik inancıyla ilgili çözümler beklemek, beklentiler içinde olmak bile başlı başına büyük bir hayalciliktir.

 

AKP"nin "Demokratikleşme" Oyunları

Başbakan Erdoğan’ın bugün (30.09.2013) açıkladığı AKP’nin “demokratikleşme paketinde, demokratikleşmenin dışında her şey var dense yeridir. Türk burjuvazisi, 1923’den beri “demokratikleştiğini”, “demokrasiye adım attıklarını”, her yeni hükümet dönemlerinde birden fazla “demokratikleşme” paketleri çıkarmalarından bilinir. Önceleri, “sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış vatan-millet”, sonraları ise,  “vatana millete hayırlı uğurlu olsun” burjuva çiğ sözleriyle ortalığa sürülen “paketler” ortaya çıktı. 

 

Kürt krallığı için mi Halepçelerde öldüler ?

 

            Gazeteler geçenlerde Mesut Barzani ile Celal Talabani'nin İstanbul'daki mülklerini sıralayınca, Halepçe'de soykırıma uğratılan Kürtler geldi gözümün önüne.

Devrim Bir Maceradır

Devrim bir maceradır. Kayıtsız kuyutsuz, şartsız koşulsuz, sorgusuz sualsiz devrim denen bir deryanın içine atmaktır kendini devrimcilik. Geriye bakmadan, arkada kalanları kara kara düşünmeden, hep ileriye yönelmektir devrimcilik.

Geceyi gündüze, yeri geldiğinde gündüzü geceye çevirmektir, yarınların getireceği yakıcılığı düşünerek, devrim denen maceranın içine hesapsızca atılmaktır devrimcilik.

Kürt siyasetinin kurtlarla bitmeyen dansi

Bir halk için tarih tekerrür ediyorsa, bu o halkın tarihten ders çıkarmadığını gösterir ki, vay o halkın haline. Burada kastedilen elbette halkın kendisi değil önderleridir. Kürtler de, önderleri tarihten pek ders çıkarmayan talihsiz bir halktır. Kürt önderleri yüz yıldan beri Türk devlet yöneticileriyle diyalog kurmaya çalışmış ama hep hüsrana uğramışlardır. Hatırlanacağı gibi daha birkaç ay önce devletle müzakere havası esiyordu Newroz' un barış güvercinleri uçurulan Kürt semalarında. Şimdi ise bir ümitsizlik rüzgârı esmekte halaylar çekilen o meydanlarda.

On’ların Öğrettiği

birer birer, biner biner ölürüz

yana yana, döne döne geliriz

biz dostu da düşmanı da biliriz

vurulup düşenler darda kalmasın…//

çünkü isyan bayrağıdır böğrüme saplanan sancı

çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum…

sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata…”[1

 

Yukarıdaki dizeler Orhan Kotan’ın, Diyarbakır Zindanı’nda kaleme aldığı “Gururla Bakıyorum Dünyaya”sındandır; yazmaya gayret edeceklerimin özetidir sanki…

Aysel Tuğluk ve ekrad-i bi idrak

Fazla söze gerek yok.2007’de Kemalist bürokrasinin yaklaşan tasfiyesini öngöremeyip “Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir.

BAŞKALDIRININ -ÖN- DEĞERLENDİRİLMESİ[*]

“Ve bizim bir haziranımız

Bir yıl kadar yetecektir dünyaya

Çünkü yoğun ve ateşle yaşanmış

Çünkü ellerimiz, başımız ve kanımız

Hayasız pençelerini kokuyla gizleyen

Bir olgu olmayacaktır sana

Ölülerimiz toplanacaktır

Doldurulan bir kıyı gibi.”[1]

 

Erdem Aksakal’ın, “2011 yapımı ‘Ya Sonra’ filmine, Özcan Deniz aşkını şu sözlerle anlatarak başlar. ‘Masallar neden en güzel yerinde biterler? Sonra ne olur bilinmez. Biz de masallara göre sona geldik. Peki ya sonra?’

KENTİ (YOKSULLARINDAN) “TEMİZLEMEK”…[1]

“Ahlâk ve para aynı çuvala girmez.”[2]

Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım, bugün İstanbul’un en “in” mekânlarından sayılan Erenköy-Göztepe arasında geçti. O yıllarda İstanbul’un tartışmasız bir numarası Teşvikiye- Nişantaşı-Osmanbey karşısında biraz “ikinci sınıf” sayılan, ancak “sayfiye” olarak muteber, bizim gibi yaz-kış kalanların hafiften “taşralı” muamelesi gördüğü, ama geceleri Bağdat caddesinde “anahtar teslim”ine yarıştırılan lüks, spor arabalara bakıldığında, geleceğinin “parlak” olduğunu sezdiren, üç katlı apartmanlar diyarı…

Sayfalar