Pazar Mayıs 19, 2024

On çılgın insan arıyorum

Düzen siyasetçileri karabataklara benziyor. Bu sinsi kuşlar avlarını yakalayabilmek için şekil değiştirip onlar gibi görünür ve onlar gibi davranırlar. Zavallı balıklar kılık değiştirmiş bu katil kuşların kendi türlerinden olduğunu sanarak onlara yaklaşmakta bir sakınca görmezler. Bu tedbirsizlikleri onların feci sonu olur, tehlikenin farkına vardıklarında artık çok geçtir, kendilerini bir anda bu canavarların karanlık midesinde bulurlar.

Ankaracı düzen siyasetçileri de halkı kandırmak için bu katil kuşların yaptığını yapar, halktan yanaymış gibi görünürler. Kenan Evren bile kanlı bir diktatörlük kurarken, il il dolaşıp ne kadar halktan yana olduğunu söylemez miydi?

Tayyip Erdoğan iktidar olmadan önce ne kadar demokrat görünüyordu değil mi? Peki ya sonra ne oldu? Alanları kana buladı, gençler ve çocuklar için ölüm fermanları verdi. Halkın iş, aş ve özgürlük istemesi suç oldu. Yarın başka bir düzen siyasetçisi başa geçsin o da aynı şeyleri yapacaktır. Bu nedenle mesele sadece Tayyip Erdoğan ve AKP meselesi değildir. Mesele Tayyip Erdoğan ve tüm benzerlerinin halkı cendereye alan bu düzenle birlikte siyaset mezarlığına yollanmaları meselesidir.

Tayyip Erdoğan birkaç yıl sonra ölecek veya o zamana kalmadan Kenan Evren, Süleyman Demirel ve daha birçokları gibi eskiyip evinde ölümü bekler hale gelecek. Söyler misiniz, o zaman halk özgürleşmiş mi olacak? Düzen kendi medyasını kullanarak kendisine başka bir Tayyip Erdoğan bulacak. Halk bu defa da televizyonların parlattığı o yeni liderin peşine takılacak. Medyanın "Sarışın Güzel Kadın,"diye allayıp pulladığı Tansu Çiller başbakan olmadı mı?

Halkın piyon olarak kullanıldığı bu kirli oyun bir asırdır oynanıyor.

Bakın, halk örgütlü ve güçlü ise, bin Tayyip Erdoğan da gelse haddini bilmek zorunda kalır. Ama… Halk kendi kaderini düzen siyasetçilerinin eline vermiş ve örgütsüz ise, mecliste güya kendisini temsil eden yüz milletvekili de olsa, daha birkaç hafta önce Meclisten geçen o Güvenlik Yasası gibi devlet terör yasaları ile başına ateş yağdırılır. Bu nedenle korkulacak şey, Ahmet, Mehmet veya Tayyip değil örgütsüzlük olmalıdır.

Dikkat edin, bu düzen siyasetçilerinin hiçbiri devlet ve mülkiyet meselelerine girmiyor. Devleti ve mülkiyeti sorgulayan tek bir söz duydunuz mu onların ağzından? Oysa bu iki mesele halkın iktidar olacağı şekilde çözümlenmeden bu sömürgeci düzen devam edip gidecektir. Bu nedenle televizyonlarda birbirleriyle koltuk kavgasına tutuşan bu siyasetçilerin tüm vaatleri ve sözleri yalandır, gülücükler dağıtan pırıltılı maskelerinin altında çirkin bir yüz saklıdır.

Hatırlayın, geçen seçimden hemen sonra hepsi elbirliği ile yeni anayasa tartışması başlattılar. Güya yeni bir anayasa yapılacak ve biz de özgürleşecektik! Sonra? Sonrası yok. İki yılı bu palavrayla geçirdiler. Biz de onlara inandık! Sonra da çözüm süreci yalanını piyasaya sürdüler. İki yılımızı da böyle harcadılar. Ne oldu şimdi, ortada hiçbir şey yok! Kazıklandığımız yanımıza kâr kaldı.  

Bitmedi. Şimdi de 7 Haziran seçimlerine kilitlendik. Bilmiyoruz ki, seçim sonuçları ne olursa olsun, hangi parti veya partiler iktidar olurlarsa olsunlar bize yine bir şey yok. Çünkü bu militarist meclis halkın değil egemen oligarkların meclisidir ve onlara hizmet eder. Yüz yıldır bu meclisten sizin faydanıza olan tek bir kanun çıktı mı?

 Seçim günü biz züğürtler bizim takım kazandı diye düğün bayram ederken, bu alçak düzen yine yerinde kalmaya ve canımıza okumaya devam edecek.

Sözü fazla uzatmayayım. Gören gözler için önümüzde iki yol var: Ya biz ezilenler el ele verip devlet ve mülkiyet meselesini çözecek şekilde iktidar oluruz ya da hep olduğu gibi solucan muamelesi görmeye devam ederiz.

Sözlerim, onurlu bir hayat sürdürmek istiyorum diyenleredir. Bir yıl önce yaptığım, ancak çeşitli nedenlerle gerçekleştiremediğimiz ÖZGÜRLÜK YÜRÜYÜŞÜ çağrımı şimdi yeniden tekrarlıyorum:

İster Kürt, ister Türk emekçisi olun, ister Çerkes, ister Arap, Laz, Ermeni, Rum,  Süryani, E'zidi, Türk veya Kürt Alevi'si olun, ister kadın, ister erkek olun; bu yürüyüşe katılacak on çılgın insan arıyorum. Bu on çılgın insan halkla birlikte yeni bir tarih yazabilirler.

Yürüyüşün ne zaman, nereden ve nasıl başlayacağına ve nerede, nasıl biteceğine elbette onlar karar verecekler. Örneğin Kars-Şırnak, Şırnak- Diyarbakır arası yol düşünülebilir. Herhalde günde yaklaşık 20 km. yol yürümek mümkündür. Yol güzergâhında geçtiğimiz her yerde bu diktatörlük düzenini halka şikâyet edilir ve özgür bir yaşam kurmak için neler yapılması gerektiği halkla tartışılır.

Özgürlük Yürüyüşünü Diyarbakır'da çadır kurarak bir Özgürlük Nöbeti'ne dönüştürebiliriz. Bu nöbete ve nöbetin ne kadar süreceğine de yine yürüyüşçüler karar verecekler.

İstenirse otobüsle Diyarbakır'dan İstanbul'a da gidilebilir. Taksim meydanında da çadır kurularak Özgürlük Nöbeti sürdürülebilir.

Yola çıkmış o on çılgın insanı gözümün önüne getirdiğimde kalbim  tatlı bir heyecanla çarpıyor. 

Mail adresim aşağıdadır. Bilgisayarımın başında tarihte iz bırakmak   isteyen on çılgın insandan haber bekliyorum.      alinakmahmut@hotmail.com


73915

Mahmut Alınak

Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.

alinakmahmut@hotmail.com

Mahmut Alınak

Devrim Bir Maceradır

Devrim bir maceradır. Kayıtsız kuyutsuz, şartsız koşulsuz, sorgusuz sualsiz devrim denen bir deryanın içine atmaktır kendini devrimcilik. Geriye bakmadan, arkada kalanları kara kara düşünmeden, hep ileriye yönelmektir devrimcilik.

Geceyi gündüze, yeri geldiğinde gündüzü geceye çevirmektir, yarınların getireceği yakıcılığı düşünerek, devrim denen maceranın içine hesapsızca atılmaktır devrimcilik.

Kürt siyasetinin kurtlarla bitmeyen dansi

Bir halk için tarih tekerrür ediyorsa, bu o halkın tarihten ders çıkarmadığını gösterir ki, vay o halkın haline. Burada kastedilen elbette halkın kendisi değil önderleridir. Kürtler de, önderleri tarihten pek ders çıkarmayan talihsiz bir halktır. Kürt önderleri yüz yıldan beri Türk devlet yöneticileriyle diyalog kurmaya çalışmış ama hep hüsrana uğramışlardır. Hatırlanacağı gibi daha birkaç ay önce devletle müzakere havası esiyordu Newroz' un barış güvercinleri uçurulan Kürt semalarında. Şimdi ise bir ümitsizlik rüzgârı esmekte halaylar çekilen o meydanlarda.

On’ların Öğrettiği

birer birer, biner biner ölürüz

yana yana, döne döne geliriz

biz dostu da düşmanı da biliriz

vurulup düşenler darda kalmasın…//

çünkü isyan bayrağıdır böğrüme saplanan sancı

çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum…

sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata…”[1

 

Yukarıdaki dizeler Orhan Kotan’ın, Diyarbakır Zindanı’nda kaleme aldığı “Gururla Bakıyorum Dünyaya”sındandır; yazmaya gayret edeceklerimin özetidir sanki…

Aysel Tuğluk ve ekrad-i bi idrak

Fazla söze gerek yok.2007’de Kemalist bürokrasinin yaklaşan tasfiyesini öngöremeyip “Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir.

BAŞKALDIRININ -ÖN- DEĞERLENDİRİLMESİ[*]

“Ve bizim bir haziranımız

Bir yıl kadar yetecektir dünyaya

Çünkü yoğun ve ateşle yaşanmış

Çünkü ellerimiz, başımız ve kanımız

Hayasız pençelerini kokuyla gizleyen

Bir olgu olmayacaktır sana

Ölülerimiz toplanacaktır

Doldurulan bir kıyı gibi.”[1]

 

Erdem Aksakal’ın, “2011 yapımı ‘Ya Sonra’ filmine, Özcan Deniz aşkını şu sözlerle anlatarak başlar. ‘Masallar neden en güzel yerinde biterler? Sonra ne olur bilinmez. Biz de masallara göre sona geldik. Peki ya sonra?’

KENTİ (YOKSULLARINDAN) “TEMİZLEMEK”…[1]

“Ahlâk ve para aynı çuvala girmez.”[2]

Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım, bugün İstanbul’un en “in” mekânlarından sayılan Erenköy-Göztepe arasında geçti. O yıllarda İstanbul’un tartışmasız bir numarası Teşvikiye- Nişantaşı-Osmanbey karşısında biraz “ikinci sınıf” sayılan, ancak “sayfiye” olarak muteber, bizim gibi yaz-kış kalanların hafiften “taşralı” muamelesi gördüğü, ama geceleri Bağdat caddesinde “anahtar teslim”ine yarıştırılan lüks, spor arabalara bakıldığında, geleceğinin “parlak” olduğunu sezdiren, üç katlı apartmanlar diyarı…

KÜRDİSTAN ULUSAL KONGRESİ VE BDP’NİN TÜRKİYELİLEŞME SİYASETİ

Herşeyin içinin boşaltılarak hızla tüketildiği bir çağda yaşıyoruz. Post-modern bir cehalet her yanımızda. Düşüncelerimizin, yaşamlarımızın, ilişkilerimizin, eğitimlerimizin hatta gıdalarımızın içi boşaltılmış ve global ekonomik sistemin ihtiyacına göre yeniden düzenlenmiş durumda. Wachowski Kardeşlerin unutulmaz filmi Matrix’te anlatılan insanı metalaştıran sanal düzenin bir benzeri hepimize dayatılmış.

ANNEME İnci Taneme

“Bu akşam, annem kamerada seninle konuşmak istiyor” diye mesaj geldi erkek kardeşim Nuri’den. Bir arkadaşa misafirliğe gidecektik. Erteledik. Bilgisayarın başındaki yerimizi aldık.  Ben, Nuran ve Ezgi… Ekranın gerisinde annem ve kardeşlerim… Selamlaşıyoruz. Annemin gözlerindeki mutluluk tarif edilir gibi değil. Yüzünde bir çocuk sevinci.  

“Nasılsın anne, nasılsın babaanne?”

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!! Hasan Aksu

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!!

OLASI BİR YAĞMA SAVAŞI ve “ÜÇ VAKTE KADAR”

 

6/7 Eylül 1955 kan-gözyaşı ve ölüm

               Ermeni soykırımı tarihinin ilk evresi, Osmanlı imparatorluğu hakimiyeti altında yaşayan Ermenilere karşı Abdülhamit döneminde uygulanan katliam ve baskılar ile başlamaktadır.1896 yılına kadar birçok vilayette yapılan katliamlarda yüzbinlerce insan öldürülmüştür.Bir ulusun yok edilmesinin ikinci evresi 1915 yılında İttihat-Terakki hükümetinin 1,5 milyon insanın ölümüne sebep olan yeni bir yüzyılın başlangıcında ilk SOYKIRIM olayıdır.Üçüncü ve son devresi ise Ulus devleti inşasında kurulan TC,yani Kemalist Türkiye'sinde azınlıklara karşı uygulanan politikalar sonunda  b

Sayfalar