Perşembe Mayıs 16, 2024

Delinin biri kuyuya “Taş” atmış…

Politik alanın sınırları kimi zaman kırılganlık duvarlarına dayanır. Gün gelir koşullar bazen, esneklik ile ilkesizlik arasındaki sınırları olanca yüküyle inceltir. Bunun bir gerekçesi Marksizm’den doğru yöntemle nasip almamakken diğer gerekçesi ise toplumsal muhalefetin karşısında doğru konumlanmamak olmaktadır.

Bilindiği üzere yakın bir zaman sonra yerel seçimler gerçekleşecek ve bir süredir adaylar, bölgeler, parti ve ittifakların tutumları yoğun şekilde tartışılıyor. Bu yazı vesilesi ile ele almak istediğimiz konu tüm bu tartışmalara içre bir şekilde adaylardan birisinin, CHP Beyoğlu Belediye Başkan Adayı Alper Taş’ın “HDP solu kapsamıyor, daha güçlü bir çatıya ihtiyaç var” mealindeki açıklamasıdır.

Derdimiz sadece Alper Taş’ın sözleri ile kuyuya attığı taşı değil 40 akıllının taşı çıkaramayaşını irdelemektir. Zira olay; olayın bir kıymeti olduğu için değil, olayın kıymetsizliği yaşadığımız coğrafyanın sosyalist solunun tipolojisini çizdiği için konuşulmalıdır.

Her Sürecin Liberal Sloganı: Solun Birliği

Esas itibari ile Alper Taş’ın röportajdaki bahse konu sözler ile eksikliğini ifade ettiği şey yanlış değildir.

Biz bu iki çizginin dışında sosyalist solun, devrimci solun bağımsız ve kolektif bir ekiple Türkiye’ye ilişkin fikrini toplumla buluşturma konusunda ortak adayla seçime girelim istedik. Bu olmadı. HDP tamam barajı aştı ama bir şey ifade etmedi. Sonuçta Türkiye’nin siyasi tablosu değişmedi. Barajı geçmesin diye demiyorum, barajı geçmeye büyük misyonlar biçtiğinde bunun karşılığı da olmuyor. Bugün memlekette sosyalist bir hareket eksikliği var. HDP bunun karşılığı değil. İçerisinde sosyalistlerin olması sosyalist hareket anlamına gelmiyor. Solda başka bir alan açmamız gerekiyor. Bu Kürt hareketi için de sosyal demokrat hareketi için de önemli. Her ikisi de kendilerinin dışında gelişebilecek emek-sınıf eksenli sosyalist hareketin büyümesiyle pozitif anlamda kendilerini şekillendirebilirler” derken kast ettiği ittifaklara, ulaşılabilinen en geniş nüfuz alanı ile birleşmesine yönelik temenni olumludur. Gel gelelim sözü eylemle sınandığında, siyasal sürecin imbiğine sokulduğunda süzülen şeyin başka olduğu görülmektedir.

Burada sıkıntının ilki Alper Taş’ın “sosyalistlerin çatısı”nda HDP’ye yer vermemesi, sosyalistlerin ulusal sorun karşısındaki görevlerini silikleştirmesi anlamına gelmektedir. Zira Alper Taş’ın ve düşündaşlarının anladığı sol dünyaya sadece mülkiyet ilişkilerinden bakan ve bunun dışındaki mücadele olanaklarını küçümseyen bir çerçeveye mi sahiptir yahut ulusal sorun temelinde süren özgürlük mücadelesinin biçimleri bu camianın boyunu aşmakta mıdır bilemiyoruz. Lakin pratiğe yansıyan şeyin sosyal şovenizmle malul bir siyasal çizgi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

İkinci bir sıkıntı ise, bahse konu yaklaşım ayrıca yaşadığımız coğrafyanın siyasal sürecine ve seçimlerin de üzerine oturduğu politik arenanın güncel haline de kör bakmak anlamına gelmektedir. Zira, AKP’nin dış politikasından tutalım da seçimleri de içine alacak şekilde son yıllardaki temel meselelerinin tümünde bir Kürt rengi bulmak hiç de zor değildir. Suriye politikasından kayyumlara, OHAL uygulamalarından fezlekelere kadar AKP’nin siyasal pratiğinin önemli bir bölümü Kürt halkının karşısında ve onun kazanımlarını geriletmek temelindedir. Bu siyasal cenderede sol birlikteliği emek temelli mücadeleler kapsamına indirgemek, ittifak tanımını HDP’siz tahayyül etmek sosyalist olmanın sınırlarını liberalizmin sınırları ile kaynaştırmaktan başka bir anlama gelmemektedir.

Diğer bir sıkıntı ise Alper Taş’ın ittifak algısının kapsam ve boyutları ile ilgilidir. Devrimci sosyalistlerden sosyal demokratlara değin kimi muhalif bulduysa aynı torbaya koymaya kalkan bu algıdaki Troçki’den miras liberalizmin keskin kokusu hemen görülmektedir.

Bir şeye karşı olmanın tek başına bir siyasal nitelik edinmeye yetmediğini en yoğun Haziran Hareketi pratiği ile bilmesi gereken Alper Taş’ın orada muvaffak olamadan devletin kurucu partisi CHP’den aday olması ise ilkeden yoksun bir birlikçiliğin ne denli bir savrulmaya kapı aralayabildiğinin net örneğidir.

 

Solun Utanç Duvarı: Kemalizm

Tüm bu keşmekeş içerisinde biliyoruz ki Alper Taş olumsuz bir niyet taşımamaktadır. O ve düşündaşlarının bu savunuları temelde egemen sistem ve onun kurucu ideolojisi ile kurduğu ilişkiden zemin bulmaktadır. Ve maalesef ki burada yalnız da değillerdir.

Sol mahallede ciddi bir yaygınlık gösteren bu sosyal şovenizme bulaşık liberal yönelimin temelde Kemalizm’le hesaplaşmamak, onun siyasal niteliğini faşizm olarak tespit etmemekle bağı vardır. Zira Kemalizm dün de bugün de TC’nin siyasal sürecine yönelik tartışılabilecek her başlıkta karşımıza çıkmakta, ülke siyasetinin kangrenleşmiş her sorununda yüzünü göstermektedir. Devletin niteliğini belirleyen temel olarak Kemalizm’i sorgulamadan, “Kemalist değiliz ama Mustafa Kemal devrimcidir.

Onun cumhuriyetini ilerleteceğiz” mealindeki bir yaklaşımın, solun çekim merkezi olamadığı bir dönemde CHP’nin kapısına çıkması bu nedenle hiç de şaşırtıcı değildir.

Diğer yandan yaşadığımız coğrafyada Gezi İsyanı sonrası toplumsal muhalefetin günden güne geriye çekilmesi, gelinen aşamada AKP’nin öyle ya da böyle inşa ettiği başkanlık sistemi karşısında etkin bir müdahale zemininin olmayışı sol açısından asgari müştereklerin en geri zemine çekildiği bir siyasal arena inşa etmiştir. Böylesi suyun ziyadesi ile bulanık olduğu dönemlerde egemen sistemi net bir tanıma kavuşturmadan siyaset yapmanın sosyalist niteliği aşındırmak dışında bir işlevi ise yoktur.

Vaziyet böyle olunca da “sosyalist”ler CHP’yi çatı yapabilmekte, Gezi İsyanının bütün cenkleşme sürecini Taksim pikniği ile geçirenlerin Haziran adını alması gibi yaşadığımız coğrafyanın devrimci tarihinde devletle karşı karşıya gelmeden sosyalist adını almak da mümkün olabilmektedir.

16681

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Sayfalar