Cumartesi Mayıs 18, 2024

Dogmatizmle hesaplaşmada teorinin önemi üzerine -2-

Sürecin tüm örgütlü yoldaşlarımıza çok daha fazla sorumluluk ve görev yüklediğini belirtmiştik. Bunlardan biri de dogmatizmle mücadele yöntemlerinden en önemlilerinden biri olan devrimci teori üretimi üzerine yoğunlaşmaktır. Devrimci teoriyle yeterince ilgilenmeme sebeplerinden birinin de ezilenlere ait bir teorik kültürün eksikliği olduğunu vurgulamıştık. Teorik kültürün eksikliği, artık üniversite okuyanların dahi teorik ilgisizliğini ve ayrıca teoriyle ilgilenenler için de önceden az çok belli olan güçlü teorik çizgilerden yoksun olmayı getirmektedir. Konuyu biraz daha açalım.

Engels, Alman işçilerinin Avrupa’nın diğer işçilerinden en önemli üstünlüklerinden birini, Avrupa’nın en teorisyen halkına mensup olmaları olarak gösterir. Engels, Alman işçilerinin teorik anlayışını “paha biçilmez bir üstünlük” olarak görmüş ve şu yorumu yapmıştır: “Eğer ondan önce gelmiş olan Alman felsefesi, özellikle Hegel’inki olmasaydı, Alman bilimsel sosyalizmi –olup olan tek bilimsel sosyalizm- asla almazdı. İşçiler arasında teorik anlayış olmasaydı, bu bilimsel sosyalizm asla şimdi olduğu gibi onların eti-kemiği haline gelmezdi. Ve bunun en paha biçilmez bir üstünlük olduğu, bir yanda, tek tek mesleklerin tüm mükemmel örgütlülüğüne rağmen, İngiliz işçi hareketinin son derece yavaş ilerlemesinin temel nedenlerinden biri olan her türlü teoriye karşı kayıtsızlıktan; öte yanda Proudhonculuğun ilk biçiminin Fransız ve Belçikalılarda, Bakunin tarafından daha da karikatürize edilmiş biçiminin ise İspanyol ve İtalyanlarda yarattığı, fesat ve karışıklıktan görülebilir.” (Engels’ten aktaran Lenin, S.E., c. 2, s. 56-57, İnter Yayınları)

Türkiye’de tam da Engels’in vurguladığı içerikte işçi sınıfı hareketinin bu “paha biçilemez üstünlükten” fazlasıyla yoksun kaldığını görüyoruz. Marksist filozof veya teorisyenler olarak tarihimize geçen ve gerçek bir teorik kültür yaratan bir geleneğe sahip değiliz. Politik geleneğin çizgisi, Osmanlı dönemindeki Ermeni devrimcilerden M. Suphilere, 1971 devrimcilerine ve Kaypakkaya’nın kopuşuna çok berrak bir şekilde günümüze kadar gelebilmekteyken teorik kültürden bu netlikle bahsedemiyoruz.

Politik geleneğimizin kendisi ve ardılları; yaptıkları politikanın teorisini dahi (politik teori) oluşturamadan, hep çok şiddetli yaşanan sınıf mücadelesine pratik olarak yanıt olma uğraşı içerisinde olmuşlardır. Hikmet Kıvılcımlı’nın teorik uğraşları önemli bir yerde dursa da, sorgusunu yaptığımız teorik kültür geleneğinin oluşturulmasında önemli bir etkisinin olmadığı açıktır. Kaypakkaya’nın bıraktığı eser ise, kendisinde var olan Marksist teorinin Türkiye’nin çeşitli politik konularına ustalıkla uygulanmasının mükemmel örneğidir. Fakat bu eser, yine politik teori veya bilimsel teori çalışması değildir. Bunu yapabilme kapasitesine sahip olduğunu eseriyle ortaya koymuş olduğu halde genç yaşta katledilmesi bunun önüne geçmiştir.

Teorik kültür derken Marksizm üzerine yazan ve Marksist klasikleri değerlendiren, bu eserleri inceleyip yorumlayan ve Türkiye koşullarına her değişen dönemeçle birlikte uyarlayan bir gelenekten/kültürden bahsediyoruz. Mesela Lenin’in tarihsel solculuğa karşı mücadelesini, bunun hem uluslararası komünist harekette hem de Türkiye’deki karşılığını, Marks’ın Hegel’den kopuşarak tarih bilimini oluşturmasını, gençlik eserleri ve olgunluk eserleri arasındaki farkı, Mao’nun Çin Devrimi ve BPKD’de izlediği politik devrimciliğin çözümlemesini vb. şeklinde uzatabileceğimiz “Bizim tarihimizden doğmuş, erişebileceğimiz ve bize yakın Marksist ustaların varlığı”ndan (L. Althusser, Marx İçin, s. 24, İthaki Yayınları) bahsediyoruz.

Yani TDH ve kolektifimiz, Marks, Engels gibi bir bilim kurabilen veya bu bilimin teorisini yapan (bir dönem için) Kautsky ve Plehanov veya Lenin, Rosa, Gramsci gibi Althusser’in deyimiyle “militan entelektüeller”in oluşturduğu bir teori olmadan, “devrimci pratik” üretmeye çalışmaktadır. Türkiye’ye Marks, Engels, Lenin, Stalin, Mao’nun tüm eserleri bile çevrilmiş değildir. Ki çevrilmiş olanların bahsi geçen şekilde okunmasını bırakalım, tamamının bile örgütlü devrimcilik yapanlarca okunup okunmadığı tartışmalıdır. Hatırlamalıyız ki, Marks, Kapital’i işçilerin okuması için yazdığını belirtir. O dönemin eğitim çalışmalarında da Kapital’in kendisi kullanılmıştır.

Yaşanan teorik kuraklığın boyutunu anlamamız için Althusser’in kendi tarihsel geleneklerini tartışırken belirttiği gibi “başka geleneklerin zenginliklerinden belirgin olarak ayrılan bir yoksulluğun farkına varmak için tam bir tarihsel analiz gerekir.” (age, s. 31)

Teorik çalışmalara sistemli bir yönelim gereklidir

Bahsi geçen nitelikte bir teorik kültürün var olmayışının/eksikliğinin yarattığı/yaratacağı sonuçlar Engels’in de dikkat çektiği gibi hareketin yavaş ilerlemesinden, tamamen reformist, revizyonist veya anarşist akımların etkisine girmeye kadar çok yönlü olacaktır. Çoğunlukla da bu akımların ortaya çıkışı ve mahkum edilebilmesi de aynı eksiklik dolayısıyla yapılamayacaktır. M. Suphi’den sonra TKP’nin girdiği reformist-revizyonist hattın 50 yıl boyunca çözümlenememesi ve bunu ancak tarihsel solculuğu BPKD’nin de etkisiyle genç yaşta aşan Kaypakkaya’nın yapabilmesi gibi.

Bahsini ettiğimiz teorik kültürün eksikliği apaçık bir olgudur. Elbette ihtiyacı duyulan bu teorik kültürün yaratılması, bahsi geçen “militan entelektüellerin” ve Marksist filozof veya teorisyenlerin ortaya çıkıp etkide bulunmaları, belki yılları bulacaktır. Fakat bu yoksunluğu bilip kavramanın büyük avantajları vardır. Bu, bir gerçeğin kabulü ve artık buna göre şekillenmeye çalışmanın ilk adımıdır. Bu teoriyi üretmeye yönelmek, bu kapsamda uğraş verenlere algımızı sonuna kadar açmak gibi sonuçlar oluşuyorsa, bu olumludur. Ayrıca bu durumun görülmesi, saflarımıza gelen yeni yoldaşların teorik ilgisizliklerinin nedenlerinden birinin saptanması anlamına gelmiş olacağından önemlidir.

Sorunların kökenine inilmesi, palyatif (geçiştirici) çözümlerle vakit kaybetmememiz mücadelenin bize dayattığı bir görevdir. Aslında tüm sorunlara her daim böyle yaklaşılması gerekirken, hep sonuçlara müdahale veya teknik değişimler üzerinden hareket edilmiştir. Bunun mücadelenin gereklerini karşılamada, uzun vadede zafere götürmede yetmeyeceği açıktır. Dogmatizme gerçek bir darbe vurup, saflarımızda etkisizleştirmenin ve başka kılıklarla karşımıza çıkmasının engellenmesinin yolu budur.

Mevcut durumda yapılması gereken teorik çalışmalara sistemli bir yönelimin başlatılmasıdır. Örgütlü yoldaşlarımızın tamamının katılacağı ve sürekliliği sağlanmış, alınan sonuçların takip edildiği bir yönelimden bahsediyoruz.

Kolektifimizin mevcut krizi, mücadelenin yeni aşamaları ve yeni biçimlerini kavrayarak ve gereklerini yerine getirerek aşabilmesi için ideolojik/teorik/politik ve örgütsel eğitimi kapsayan bir çalışmayı planlayıp yürütmesi en önemli adımlardan biri olacaktır. Tutuklamaların, gözaltıların, zorunluluktan faaliyet alanı değişenlerin, şehitlerin yerlerini bir pratikle hareket etmek ancak böyle mümkün olacaktır.

Bizler politik pratiklerimiz kadar teorik pratikte de adım attıkça “militan entelektüellerin” hem ortaya çıkışına vesile olacağız hem de çok çeşitli teorik alanlarda üretimi olanların yüzünü bize dönmesini sağlayacağız.

Balibar’dan Poulentzas’a ve “teorik yoksunluk” belirlemesini yapan Althusser’e kadar birçok teorisyen yetiştirmiş Fransa Komünist Partisi’ne ve akademiye Althusser şöyle seslenir: “Marksist felsefeye biraz yaşam ve teorik dayanıklılık vermek istiyorsak, bugün, bizim payımıza düşen şey ve görevimiz, çok basit olarak, bu sorunları açık açık ortaya koymak ve bunlarla açıktan yüzleşmektir.” (age, s. 40)  

45383

Cumhuriyet Bayramı' Ve Bagımsız Türkiye Hangi Sınıfın Ideolojisidir?

'Cumhuriyet Bayrami' Ve Bagimsiz Turkiye Hangi Sinifin Ideolojisidir?

 

'Bir Marksist toplumsal uzlasmaya degil, sinif mucadelesine dayanir' der Lenin.

Sinif mucadelesi ise tekduze bir rota izlemez.Tarihin her toplumsal akisinda farkli bicimler olarak karsimiza cikar. Komunistler iradeci-idealist degil dialektik olguculuga dayanir. Canlidir Marksistin dunyasi, basma kalip, tekduze, soyut ilkeler ve kaliplar bakisi burjuvazinin dunya gorusudur.

 

Solu Liberalleştirmek

 

Sol’u liberalleştirme; onu devrimci özünden kopararak, burjuva düzen içi bir hareket haline getirme ve burjuva sistemine karşı toplumsal devrimci alternatif olmaktan çıkarma çabaları, solun tarihi kadar eskidir. Toplumun burjuva-proleter kampa bölünmesinden bu yana da, burjuvazi, sol’u sol olmaktan çıkarmanın her türlü yolunu denemeye, şiddetin yanında, ideolojik ve siyasal olarak onu yozlaştırmaya özel bir önem verdi. 

Kürdistan ve "Demokratikleşme"

Kürdistan tarihi açısından 90'lı yılların en önemli olgusu Kürdistan ulusal kurtuluşçuluğunun kadrosu,hemen hepsi bağımsızlıkçı çizgide binlerce Kürd aydınının imha edilmiş olmasıdır.Öylesine bir soykırım ki hesabını gören de soran da yok,ortalık da "barış"çılardan ve "unutmaya ve affetmeye hazırız"cılardan geçilmiyor.Kürdistani stratejik aklın ve ulusal kurtuluşçuluğun taşıyıcısı bu kategorinin imha edilmesi,kalan yerli/yerel aydınların Türki metropollara ya da yurtdışına kaçması/kaçırtılması ve eşzamanlı olarak Kürdistan köylülüğünün sömürgecilerce Kürdistan dışına göçertilmesinin ulusal

Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP

Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP


Ertugrul Kurkcu ''Halkin uzerine bilgelik tesis etmek degil, halkin bilgeligini temel alan bir partiyiz'' diyor...Kongreye Apo ve Recep kutlama mesajlari yolluyor!

 Tum milliyetlerden Isci-Koyluler Revizyonizmi gormuyor ve alkisliyorsunuz!

 Sunu diyor sizlere Kurkcu; Isciler-Koyluler ,Marksizm-Leninizm gibi sizi kurtarmaya calisan akimlara kapilmayin...!

Bölünmek için Birlesin


Bölünmek için Birlesin!

Bir Maoist hayati iki ucundan kavrar her zaman; Burjuvazi ve Proleterya ucundan. Birin iki oldugunu kavramamis bir kafa Marksist bir kafa degildir.
Komunist partiler icin Demokratik-Merkeziyetcilikin tek bir anlami vardir; Demokrasi KP lerde Burjuvaziyi temsil eder; Merkeziyetcilik Proleteryayi temsil eder....

Yaranın Merhemini cellattan mı isteyecegiz!

           Yeğişe Çarents   15 Mart 1921  Yer Berlin Charlottenburg semti,

   İttihat ve Terakki Cemiyeti başkanı,İç işleri bakanı,1915 Ermeni Soykırımı'ndan birinci de rece sorumlu,1,5 milyon Ermeni'nin ölümüne sebep olan Tehcir kararnamesi'nde imzası bulunan Talat Paşa Erzincanlı Soğomon Tehleryan tarafından öldürüldü.  Ermeni soykırımı'nda ölenlerin İntikamını almak için Talat Paşa Berlin'in en işlek caddesinde gündüz vakti ensesinden vurularak Ermeni halkı adına cezalandırıldı.Kaçarken polisler tarafından yakalandı.Direniş göstermedi.

Şiirin Şairleri, Şairlerin Şiiri -

“Biz bu kitapları ne zaman okuduk ve niçin her satırını çizip notlar düştük kıyılarına”[1]

“Herkes gider, şiir kalır,” der İbrahim Tenekeci.Doğrudur; öyledir…

Şiirin tarihi şaire doğru akarken; “Şiir kelime kaynar. Bir kazandır, dumanlar tüter içinden,” der Ahmet İnam…

İnsan ruhunun ve yaşamın derinliklerine nüfuz eden şiir ölmez, öldürülemez; çünkü ölümsüzdür…

Hayır; ‘Buz’[2] başlıklı yapıtı ile ‘2011 Turgut Uyar Şiir Ödülü’ne değer görülen Osman Özçakar’ın, “Şiir biraz da sözcüklerle manipülasyon yapma işidir,” tespitine katılmak mümkün değil.

Yeni Süreçte Bize Düşen Görevler/ Hasan Aksu

 

Dine Savas Acmak Dini Guclendirir; Ama Dinle Uzlasmak Da Dini Guclendirir

 
 
Dine Savas Acmak Dini Guclendirir; Ama Dinle Uzlasmak Da Dini Guclendirir; Din Sinif Mucadelesindeki Rolune Gore Ele Alinir!
Herseyleri yalan, demogoji, carpitma, sahtekarlik...

Alevi Açılımı mı, İzzettin'in Hançeri mi ?

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın okyanus ötesinde ikamet eden Fethullah Gülen hocayla ve Alevi toplumunun her dönem sisteme yedeklenmesi, demokrasi, temel hak ve özgürlüklerle kimlik mücadelesinden uzaklaştırılması için gönüllü olarak çalışan İzzettin Doğan’ın son asimilasyon projesi çalışması netleşmeye başladı.

 

İtiraz ahlaki[*]

 

“İnsanlarda eksik olan

güç değil iradedir.”[1]

 

Zor, ancak zor olduğu kadar da güzel ve umutlu günlerden geçiyoruz.

İnsan olma hâli(miz), bir kere daha sınanıyor.

Sayfalar