Salı Mayıs 7, 2024

Dostları “Peygamber” İsmail’i uğurladı

1981-1984 yılları arasında TKP/ML TİKKO davasından Erzurum Askeri Hapishanesi’nde yatan ve o dönemde gördüğü ağır işkenceler sonucu kalıcı hastalıklarla mücadele eden İsmail Mehrekula, tedavi gördüğü hastanede 3 Eylül gece saatlerinde yaşamını yitirdi. “Peygamber” kod adıyla tanınan Mehrekula, dün İzmit’te son yolculuğuna uğurlandı.

Herkes ona “Peygamber” diyor, öyle tanıyor, ismini az buçuk bilseler de soy ismini tam olarak bilemiyorlar ancak onu tanıyan istisnasız herkes onun için “kirlenmemiş”, “dürüst”, “halk insanı”, “moral kaynağı” olarak tanımlıyor. Ama tüm bunların da ötesinde tutuklandığı 12 Eylül Askeri Faşist Cunta koşullarında “direnişin sembolü” olması ve “ser verip sır vermeme” geleneğinin en onurlu sürdürücüsü olması ile yoldaşlarının gönlünde taht kuruyor “Peygamber”!

Ona neden ve kimin Peygamber lakabını verdiği bilinmese de, tüm sayılan bu özellikleri ile “peygamber gibi insan” olduğu herkes tarafından kabul görünüyor.

“Devrimciler 500 kişi ile Susuz’u bastı”

“Peygamber” İsmail, 1956 yılında Kars’ın Susuz ilçesine bağlı Masucuk Köyü’nde dünyaya gelir. Çok küçük yaşta babasını kaybeden İsmail’i, en büyük abisi nüfusuna alır. Yoksul ve emekçi bu ailenin çocuğu olan İsmail, 1977-78 yıllarında Proletarya Partisi ile tanışır.

Aynı dönem beraber mücadele yürüten yoldaşları onun tam bir pratik insanı olduğunu ve hiçbir fedakarlık kaçınmadığını anlatıyorlar. Mücadeleye en iyi şekilde katkıda bulunmak için kendisini geliştirmeye çalışan İsmail, aynı zamanda boksörlük yapar.

Bir yoldaşı, şöyle bir anısını anlatıyor İsmail’le:

Susuz’a yazılamalar yapılacak. İsmail ile bir yoldaşı silahlı bir şekilde güvenliği alarak yazılamalara başlıyorlar. Diğer yoldaşın dedesi aynı zamanda mahallenin gece bekçisi… Tam o sırada gece bekçisi Alişan Dede, 2 jandarma eşliğinde teftişe çıkmıştır. Dedesi gören yoldaşı, İsmail’e “Ne yapalım?” der. İsmail yolun bir kenarına, yoldaşı diğer kenarına geçer ve yere ateş etmeye başlarlar. Dede ve jandarmalar oradan kaçarlar.

İşleri bitirdikten sonra Alişan Dede’nin evine giden İsmail ve yoldaşı uyurlar. Sabaha karşı gelen Alişan Dede, ortalığı ayağa kaldırır: “Kalkın, kalkın! Devrimciler 500 kişi ile Susuz’u bastılar!” Tabii İsmail ve yoldaşı bu duruma içten içe gülseler ve dedeye “böyle bir şey olmaz” deseler de dedeyi ikna edemezler!

“Peygamber tatile çıktı, yerine ben bakıyorum”

Yıl 1981. 12 Eylül Askeri Faşist Cuntası, ülkeyi “Edirne’den Kars’a” faşizm örtüsü ile sarmalamıştır. Bir süredir aranan İsmail yakalanır. İlk olarak Kars’taki polis karakoluna götürülür. Burada onun getirilişine tanıklık edenler, onun polis ile dalga geçtiğini görürler. “Her zaman neşeliydi İsmail. Ben ilk olarak onu böyle gördüm.

“Peygamber” kod adını yoldaşları kadar polis de biliyordur. “Sana neden peygamber diyorlar?” diye soran polislere yine neşesinden bir şey kaybetmeden cevap verir: “Peygamber tatile çıktı. Yerine ben bakıyorum!

Burada polis işkencesinde 1 ay kalır. Her güne “Herkese günaydın” diyerek başlayan İsmail’in bulunduğu nezarettekiler, yataklarından onun şakalarıyla kalkar. Ondan önce Erzurum Askeri Hapishanesi’ne gönderilenler dört gözle onun yolunu beklerler. Daha sonra İsmail de buraya getirilir.

İşkencelerin ağırlaştığı askeri hapishanede de İsmail, her daim önder olarak gördüğü Kaypakkaya’nın duruşunu örnek alır ve kendisine yüklenen hiçbir şeyi kabul etmez, düşman ona işkence tezgahlarında hiçbir şeyi kabul ettiremez. Ne Filistin askısı ne de kum torbalarıyla yapılan işkence onu çözemez.                                                                               

İşkenceler, yıllar sonra hastalığa dönüştü

4 seneye yakın hapishanede kalan İsmail, tahliye olduğunda ardında bir direniş bırakır. Ancak bu işkenceler iç organlarında geri dönülmez tahribatlara yol açar. Bir böbreğini kaybeden İsmail’in diğer böbreğinin de % 20-30’u çalışır durumdadır. Ayrıca ciğerlerinden de rahatsızdır.

Proletarya Partisi ile ilişkisi kopan İsmail, İzmit’e gelerek burada belediyede çalışmaya başlar. Dostları ile sıcak ilişkilerini sürdüren İsmail dürüstlüğü, çalışkanlığı ile girdiği her çevre tarafından saygıyla anılan biri haline gelir.

Yılların ilerlemesi ile işkencede tahrip olan vücudu alarm vermeye başlar yeniden. Karaciğer yetmezliği nedeniyle durumu ağırlaşan İsmail için dostları dayanışma kahvaltısı düzenler ve onun en iyi şekilde tedavi olması için elinden geleni yapar. Ancak 3 yıl tedavi gören İsmail, tedavi gördüğü özel hastanede 3 Eylül Çarşamba akşamı yaşamını yitirir.

“O unutulmayacak bir Partizan’dır”

Peygamber İsmail’in yaşamını yitirmesinin ardından evinde buluşan ailesi, yakınları ve dostları onu son yolculuğunda yalnız bırakmazlar. Dün (4 Eylül) Mevlana Camii’de ikindi ezanını takiben kılınan cenaze namazının ardından dostları adına Yurdeşen Tuna İsmail için kısa bir açıklama yaptı.

İsmail Mehrekula’nın ölümünün doğal bir ölüm olmadığını belirten Tuna, onun 12 Eylül faşizmi sırasında gördüğü yoğun işkencelerin sonucu olarak bugün yaşamını yitirdiğini söyledi. Baş eğmez duruşundan hiç taviz vermeyen, sıcaklığını hiç yitmeyen Mehrekula’nın her daim Kaypakkaya’nın mücadelesinin takipçisi olduğunu ve unutulmaz bir Partizan olacağını söyledi.

Son yolculuğunda alkışlar eşliğinde ve omuzlar üzerinde camiden çıkarılan Mehrekula evinin yakınındaki mezarlıkta toprağa verildi. Okunan duaların ardından mezar başında “İsmail yoldaş ölümsüzdür”, “Kahrolsun faşizm, yaşasın mücadelemiz” sloganları haykırıldı. Ve “Peygamber” böyle uğurlandı.

88140

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Partizan'dan

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Sayfalar