Cuma Mayıs 17, 2024

Eski sloganlar bugüne hitap etmiyor…(İsmail Cem Özkan )

Eski sloganlar atılıyor, eskisi gibi heyecanlı değil, çünkü ortam ve zaman değişmişti, eski sloganların ruhu da çoktan bizi terk etmişti... İnat ile eskiden kalan sloganlar atılıyordu ama o sloganlar bugünün sorununa yanıt vermiyor, sadece eski arkadaşlara "biz ayaktayız, yok olmadık, gelin bir arada olalım!" çağrısıydı. Fakat çoktan ayrılmıştık, ruhen bir arada ama eskinin yaratılmış öyküleri de abartılarak anlatılırken gerçeklikten uzaklaşmış ve eskinin yeniden yaşayacağı iyimserlik dışında bir arada olacağımıza dair her hangi bir şey söz konusu değildi...

Kimi eskinin anılarını paraya döndürmüş, kimi hala saf ama "kanmadım fakat farkındayım" diye dikkatlice izler konumdaydı... Eski yol arkadaşlarının sosyal medyadaki paylaşımlarını beğeniyor ya da paylaşıyordu… Eskiye ait aidiyet duygusu ancak bu kadara indirgenmişti. Ortak arkadaşları anmak ve son nefesleri verenlerin arkasından “toprağı bol olsun”, “ışıklar içinde kalsın” demek için orada bir birini izliyor…

Eski sloganlar atılıyordu, taşınan afiş, döviz eskiyi çağrıştırıyordu ama her şey yabancılaşmıştı... Ne bugünü kucaklıyordu ne de dünü...

Bir hayalin peşinde küçük bir azınlık bağırıyor, büyük çoğunluk sosyal medya hesabında “tik tok” esprilere bakıp gülmeye çalışıyordu. Farkındalık, farkında olmak ile olur ama çoğunluk farkında bile değildi atılan sloganlar ve o bir kaç insanın var olma mücadelesi.

Aslında hepimiz bir delikten aşağıya bırakılmış kanalizasyona doğru gidiyorduk... Belki denize çıkacağız belki de yolda balçığın ağırlığı içinde bir süre debelenip bataklığın parçası olacağız...

Sosyal medyada “tik toklara” bakan ile sokakta yürüyen aynı kaderi paylaşıyordu, umursamazlık ve yalnızlık! Gerçi sokakta afişin arkasında yürüyenler bir kaç kişi olsa da yalnız olmadıklarını düşünüyorlar ama milyonlarca nüfusu olan bir şehirde bir kaç kişi aslında birey bile değildi...

Hepimiz zamanın girdabında savruluyorduk, birçoğumuz yaşlandığımızın bile farkında değildik, beynimiz hala genç, vücudumuz yaşlanmıştı...

Yol uzundu ama bize ayrılan zaman içinde o yolun ancak bir arpa boy kadar gitmiş olduğumuzun farkında mıydık? Ancak dışarından bakan söyleyebilir, içinde yaşayan fakında değildir...

Sloganlar atan bir guruba baktım, “bizden değil” dedim, bizim sloganları atan olsa da kalbim şöyle hızlı hızlı biraz çarpsa, tansiyonum yükselirse yükselsin!

Bir avuç kalmıştık ama bizden ve ötekiler ayrımı yapmaya devam ediyorduk, olmayan bir hareketin neferleri gibi hala savunmaya ve yaşatmaya çalışıyoruz...

En azından eskisinin üzerinden yeniden yapılanmak, fakat o üzerinde durduğumuz nokta çoktan yer değiştirmiş, “vallahi de billahi de ben durduğum noktada duruyorum ama o nokta çoktan başka yere gitmişti bile”...

Her şey hareket ediyor, ben duruyorum...

Slogan atanların videosuna baktım, birileri ekmek derdinde, birileri eskinin nostaljik sloganı atma derdinde... Ne ekmek için mücadele eden onu tanıyor ne de slogan atan ekmek için mücadele edeni... Hayat savuruyor, savrulmadım diyen bile zamanın rüzgarından etkileniyor...

Her birimizin içinde atmadığı bir sloganı vardır ama hangisi bugüne ait onu iyi tespit etmek gerekli, çünkü olduk olmadık yerde atılan eski sloganlar ancak atanı mutlu ederken onları izleyenlerde sorular oluşmasına sebep oluyor, ne kadar normaldik?

Şehrin sokaklarında kendi kendine konuşan insanlar yeniden gözükmeye başladı, eskiden her köyün bir delisi vardı ama o deliler birden görünmez olmuştu ama ekonomik krizi kendi kendine konuşan insanları görünür kıldı. Diyeceksiniz aslında kendi kendine değil telefon ile konuşuyor ama üstüne başına bakıyorum, eline bakıyorum, kulağına bakıyorum, krizi en derinden yaşayan bireyi görüyorum. Yok olmuş bir gelecek perspektifi ve belirsizliğin içinde krizi en derinden yaşayan bireylerin kendi kendine konuşması ve bireysel isyanını görmekteyim, ne konuşan farkında ne de kalabalık şehir…

Bir yere ait olma ihtiyacı ve yalnızlık korkusu…

Hepimiz yalnızlaştık ama yalnız olduğumuzu kedimize dahi fısıldayamıyoruz, sosyal medya duvarında kalabalığın içinde yaşıyormuş gibi yapıyoruz...

İsmail Cem Özkan 

2084

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Sayfalar