Cumartesi Nisan 27, 2024

Ezber Bozan Korkusuz Önder: KAYPAKKAYA

“2003 yılının yaz aylarında bir grup yolcu, Malatya’nın köylerinden arabayla geçerken, yol kenarında bulunan kayısılardan bir miktar almak isterler. Kendilerine yetecek kadar kayısı toplar ve tarla sahibi köylüye ücretini vermek isterler. Bu sırada yolculardan birisi köylüye:

“Amca, sen İbrahim Kaypakkaya diye birisini tanır mısın?” diye sorar. Böyle bir soru karşısında afallayan, bir o kadar da kaygılanan köylü duraksar. Yolcu, sözüne devam eder: “Biz onun yoldaşlarıyız.” Bunu duyan köylünün yüzünde, içten içe duyduğu memnuniyetin ifadesi olarak bir tebessüm belirir ve sözünü sakınmaz: ‘Koyun o paranızı cebinize! Ben Kaypakkaya’nın yoldaşlarından para almam!’” (Umut Yayımcılık-İbrahim Kaypakkaya Seçme Eserleri Önsözünden)

Verdiğimiz örneğe onlarcasını bugün yenileriyle birlikte verebiliriz. Ancak bu ve benzeri örneklerin İbrahim yoldaşın kitleyle kurduğu bağın yarattığı etkinin hala devam ettiğini, ölümsüzlüğünü vurguladığını belirtmek gerekir.   

Evet, 18 Mayıs 1973 tarihinde “Ser verip sır vermeyerek” katledilen komünist önder İbrahim Kaypakkaya, ölümsüzlüğünün 44’üncü yılında ülke gerçekliğini “somut koşulların, somut tahlili” ilkesine uygun olarak yorumlayıp ve mücadelesini buna göre örgütleyen bilinciyle Türkiye halkının mücadelesinde yaşıyor, savaşmaya devam ediyor.

Evet, İbrahim yoldaşın faaliyet yürüttüğü bölgeyi tanıma ve bu tanıma sonrasında, bastığı toprağa en uygun siyaseti belirlemesi “somut koşulların, somut tahlili” ilkesine uygun olarak hareket etmesinden gelmektedir. İbrahim yoldaşın görüşleriyle-iddialarıyla sergilediği pratik arasında bir çelişki bulmak mümkün değildir. Öyle ki devrimin kırlardan şehre doğru gelişeceğini savunmakla kalmamış, T. Kürdistanı’nın birçok bölgesinde yoldaşlarıyla birlikte en zorlu koşulları göze almış, Dersim dağlarında savaşın örgütlenmesine kanıyla, canıyla katkı sunmuştur. Halkı tanımak, anlamak, kitlelerin nabzını tutmak için 15-16 Haziran işçi sınıfının eylemlerinde, Trakya’nın köylü eylemlerinde yer almış, toplumsal hareketleri bire bir gözlemleyerek dersler çıkarmıştır.

Yani İbrahim yoldaş komünist kimliğindendir ki sürekli iktidar perspektifiyle mücadelesini örgütlemiş ve devrimin amacı olan iktidarı fethetmenin yeniyi yaratma yolunda emin adımlarla gitmek olduğunu, ezber bozucu kimliğiyle bize göstermiştir. Bunu da her cümlesinden, her pratiğinden, hedefe ulaşmadaki kararlılığından anlamak mümkündür.

 

Tereddütsüz Bir Komünist

İbrahim yoldaş, 44 yıl önce ülkemiz devriminin öncüsü olan Proletarya Partisi’nin temellerini attığı coğrafyamızda, sınıfsız-sınırsız bir dünya umudunu filizlendirerek, bozkırları ateşe vermiş ve bu yolda “halkın kurtuluşunu savunan bir komünistim” diyerek yaşamış, düşman karşısında ser verip sır vermemeyi ardıllarına bir miras olarak bırakmıştır.

İbrahim yoldaşın Kürt sorununda, açıkça ulusların kendi kaderini tayin hakkını savunması, Halk Savaşını savunurken bir grup öncünün değil halkın örgütlü gücünün ordulaşarak iktidara yürümesini ve kızıl siyasi iktidarlar kurarak iktidarın parça parça alınacağını savunması ve silahlı mücadele konusunda hiçbir taviz vermeyen tavır içerisinde olması... Uluslararası komünist hareket içerisinde yaşanan ayrışmada Kruşçev revizyonizmine karşı tavır takınmakta tereddüt etmeyerek, 5 ustayı kabul etmesi... Komünist kelimesinin kötülendiği bir dönemde, bu isimden korkan devrimcilere de karşı çıkarak parti ismi tartışılırken partinin adında komünist ibaresi olması konusunda ısrar etmesi... “Ser verip sır vermeyen” tavrıyla ardıllarına bir miras bırakması... Bunları belirlediğimizde hiçbir muğkaklığın olmadığını görmüş oluruz. Ülkenin saf gerçekliğini, oldukça yalın bir bicimde söyledi ve söylemekle kalmadı elinde silahı ve ardında silahlı mücadeleyi ikirciksiz savunan örgütüyle “Ben yakalandım, siz devam edin” dedi.

 

Ezber Bozan Korkusuz Önder

Kemalizm’in ilerici olduğu görüşüne karşı onun niteliğini net biçimde savunan İbrahim yoldaş, Kürt ulusunun tahakküm altında olduğunu ve Kendi Kaderini Tayin Hakkını savunması ile 70’li yıllarda itibaren “saklanmaya çalışılan meşale” olarak ezber bozmaya devam ediyor. Evet, İbrahim yoldaş bunları söylediğinde sol içerisinde M. Kemal hayranlığı ve şovenizm hakimdi. Fakat gelinen noktada “devrime kendinden başlama” şiarını ilke edinmiş Kültür Devrimi’nin yarattığı komünist kimliği ile ülkede devrimciliğin-komünistliğin normlarını yerle bir etti. Evet, tüm bunlarla beraber Marksizm’in “somut koşulların, somut tahlili” olduğu gerçeğini anlamayan ve anlayamayacak idealizmin tersyüz etme operasyonunun ispatlı gerçeği değiştiremediğini de görmüş olmaktayız.

Onun içindir ki İbrahim yoldaşın nerede bir direniş ve mücadele varsa orada olmasının kaynağı, düşüncelerinin bizzat Marksizm biliminden almasıdır. Onun içindir ki hala resmini taşımak, onunla ilgili slogan atmak ve türküsünü söylemek suç sayılıyor. Onun içindir ki katlederek düşüncelerini yok edeceklerini sananlara ölümsüzlüğünün 44’üncü yılında devralınan bayrak, yoldaşlarının elinde dalgalanmaya devam ediyor. Onun içindir ki İbrahim yoldaşı andığımız bugünlerde mücadelenin en önünde direnişi büyütmek ve savaşmaktan geçmektedir. Onun içindir ki İbrahim yoldaşın 44’üncü ölümsüzlük yılında biz ardıllarına düşen görev geçmişin hatalarından kopmamakta ısrar değil, geçmişin başarılarını ve doğrularını benimsemekte ısrardır.

40642

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

Sefagül Kesgin’in kaleminden “Aliboğazı’nda izler, tanıklar…”

2 Şubat 2011 tarihinde 4 kadın yoldaşıyla birlikte Aliboğazı’nda şehit düşen TKP/ML Merkez Komitesi Üyesi ve TİKKO Siyasi Komiseri Sefagül Kesgin tarafından 2010 kışında Aliboğazı’nda kaleme alınmıştır.

 

Aliboğazı’nda izler, tanıklar…

Hayaller gerçektir. Gerçekten süzüldüğü için!

Hayaller gelecektir, geleceğin parçası olduğu için!

Komünizm

Burada, komünizmi incelemeyeceğiz, ama, kısaca, olacak olanları, Marx ve Engels’in söylem ve öngörülerinin ışığında, içinde yaşadığımız koşulları da dikkate alarak, komünizmin bir ütopya olmaktan çıkıp gerçek olacağını yinelemek istiyoruz.

İçinde yaşadığımız emperyalist-kapitalist kaos sisteminin, bireylere umutsuzluk verdiği bir koşulda, kaybedecekleri hiç bir şeyi olmayan milyonlarca işçinin komünizmin ilkelerini yaşama geçirmelerinin de kaçınılmaz olduğunu söyleminin ütopya olmadığı, işçilerin kendi yaşamları ve üretimleri kadar gerçektir.

Teslim olmayacağız!

Sanatçısına ,yazarına,siyasetçisine,aydınına düşman bir devlet yeryüzünde hangisidir denildiğinde,kuşkusuz ilk akla gelen TC devleti olacaktır..Bu düşmanlık ve zulüm 1915 ile başlamış artarak bu güne gelmiştir.Kendinden olmayanı ayrı düşüneni hiç tereddütsüz öldürmüştür.Bir gece evlerinden alınan müzikolog olan Gomidas Vartabed,Özgürlük Savaşımı gazetesi yazarı Nerses Papazyan,mizah dergisi yazarı Krikor Torosyan,Emek gazetesi yazarı Sarkis Parseğyan,Vatanın sesi yazarı Levon Larents...gibi sayıları yüzlere varan basın emekçileri ölüm yolculuklarında dağbaşlarında vahşice öldürülenlerden sa

Sana Gelen Ölüm Bana Gelsin,

"Artık tribünden sahaya in ve siyasi bir harekette yer al," diye yazıyor bazı okurlar bana. Aslında tribünde değilim, sahaya atlamak için kenarda heyecanlı bir bekleyiş içindeyim. Ateşin ve zulmün kol gezdiği o sahada her türlü zulme ve cefaya göğüs germeye çalışarak tarihi görevimi yerine getirmek istiyorum. 

Evet, haklısın Saygı Öztürk! “Aliboğazı’na girmesi de, çıkması da zor”

Kemalizm’in iflah olmaz, faşizmin “sol kanadı”nın yayın temsilcisi Sözcü gazetesinin Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk, gazetenin dünkü sayısındaki köşesinde, Dersim’de 6 gün süren ve TSK’nın 2 askerin yaşamını yitirdiğini söylediği (ama bölge halkının anlatımı TC ordusunun kaybının daha fazla olduğu) Aliboğazı operasyonunu yazdı. Havsalası gerillanın 6 günlük direnişini pek almayan Öztürk, yazısında aynı zamanda bir gerçeğe işaret etti: “Güvenlik güçleri teröristlere en büyük kayıpları burada verdirir ama şehitler de buralarda olur. Aliboğazı’na, Kutuderesi’ne girmesi de, çıkması da zor.”

Diz çökmeyenlerin, faşizme siper olanların direnişini yükselteceğiz! Aliboğazı şehitleri ölümsüzdür!

28 Kasım günü üç halk savaşçısı Dersim’de Çemişgezek, Pulur ve Xozat ilçeleri arasında bulunan Aliboğazı Vadisi’nde TC’nin kolluk kuvvetleri ile girdikleri çatışmada ölümsüzleştiler. İki askerin de öldüğü çatışmada, Türkiye Komünist Partisi/Marksist Leninist (TKP/ML)’ye bağlı Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu (TİKKO) gerillaları Hakan (Ersin Erel)Aşkın (Hasan Karakoç) ve Tuncay (Murat Mut), faşizmin kendilerine doğrulttuğu silahlara karşı MLM bilimini rehber edinerek direndiler.

“Örgütlüysek Her Şeyiz Değilsek Hiçbir Şey” de; Bu Nasıl Olacak?

Halk gençliğini, genç kadınları, liseli gençliği, LGBTİ+’ları, değişik inançlara mensup kitleleri ya da daha genel bir ifade ile geniş halk yığınlarını maruz kaldıkları, sömürü, baskı, şiddet, asimile etme, yok sayma ve imha etme politikasına karşı mücadelesinde örgüt, tarihsel önemde bir rol oynar.

Sitemin çarkları arasında can çekişen yığınların mücadele etmekten başka çıkar yolu yoktur. Zira mevcut sistem, varlığını sürdürdükçe dizginsiz bir sömürü, zincirlerinden boşanmış azgın bir şiddet sarmalında soluksuz kalmaya mahkûm kalacaktır.

Gelişimin diyalektik adı: MEHMET DEMİRDAĞ

Gelişimin diyalektiğini anlamak, kavramak için komünist önder Mehmet Demirdağ yoldaşın yaşamına, devrim ve parti sorunları karşısındaki duruşuna, devrimi ve Parti’yi örgütleme tarzına bakmak gerekir. O adım adım ilerleyerek büyümenin ve gelişimin zirvesidir. Küçük bir taş parçasının mücadele içinde parça parça büyüyerek granit kayalara ve oradan Dağlaşmaya varmasının adıdır. Toplumlar ve devrimler tarihinde özgürlüğü en güçlü düzeyde istemenin ve bunun savaşımını örgütlemenin öncülüğünü yapmaktır Demirdağ. Onu sıra dışı ve “özel” yapan onlarca özelliğin senteze varmasıdır.

Em hamu Kurd'ın! Em hamu Hadep'in!

On beş yıldan bu yana iktidarda bulunan AKP'nin yeni hedefi Erdoğan'ı Türkiye'nin yeni kralı, yeni başkanı yapmaktır. AKP, bugüne varana kadar hedeflerine adım adım ilerlerken aydınların, yazarların, ilericilerin, askeri vesayete karşı olanların da desteğini alırken insanları kandırabilmiştir. Ama öbür tarafta onu çok iyi tanıyan yol arkadaşları, kurmayları terk etmiş ve tek başına kalmıştır.

Patriyarkal sistemin kadınlara yönelik her türlü saldırısı politiktir! Korkmuyoruz/Susmuyoruz!

Kadınların rengi, dili, inancı, yaşadığı coğrafya ne olursa olsun, maruz kaldıkları her türlü şiddetin kaynağı bugün olduğu gibi, her dönem patriyarkal sistem olmuştur. Egemenler kendi çıkarları gereği, kadının toplumsal görevini anne/ eş olarak sınırlayıp, yaşamın her alanında kadının emeğini ve bedenini en katmerlisinden sömürüp kârlarını katlarken, aynı zamanda kadın üzerinden korkutulmuş/ susturulmuş/ biat eden bir toplum yaratmaya da çalışmaktadırlar.

Tasfiyecilik ile mücadele doğru çizgiyi oturtma mücadelesidir

Lenin, Tasfiyecilik Üzerine adlı makalesinde, tasfiyeciliği sınıf mücadelesinin ideolojik olarak yadsınması şeklinde tanımlarken, bir devrimci örgüt için ise tasfiyeciliğin “yasadışı bir sosyal-demokrat partinin gerekirliliğini yadsımak” anlamı taşıdığı ifade eder.

Sayfalar