Cuma Mayıs 31, 2024

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

Gerilla başta Medya Savunma Alanları’nda, Kuzey’de, Rojava’da Ortadoğu’nun en kıyıcı, en zalim, eli kanlı soykırımcı ordusuna karşı savaşırken sadece Kürt halkının özgürlüğü için değil, aynı zamanda ezilen mazlum halkların yaşam ve var olma hakkı için de savaşmaktadır.

Gerilla bugün karanlığı parçalayarak, yaşamın ve geleceğin nasıl, hangi yolla şekilleneceğinin, özgürlüğe doğru nasıl yürüneceğini de göstermekte ve öğretmektedir. Yol açıcı öncü rol oynamaktadır. Daha da önemlisi her zaman olduğu gibi bugün dünden ve her zamandan daha fazla ezilenlerin umudu olmaktadır.

Bilinir ki, katiller sadece insan öldürmez, candan önce umudu katletmeye çalışırlar. Eğer Kurdistan’da anaların ellerine beyaz kutularda ve çuvallarda evlatlarının ölü bedenleri veriliyorsa, Kürt halkının savaşmaktan ve direnmekten başka bir yolu kalmamış demektir. Zulüm bütün şiddeti ve karanlığıyla yaşamı, emeği, onuru tutsak almaya çalışıyorsa, gerilla savaşımı kutsal bir yaşam ve var olma hakkı olmaya devam edecektir. Gerilla var olup özgürlük için savaştıkça analar “öfkeli ve başları dik” olmayı sürdürecek ve korkuyu evlatlarından önce mezara gömeceklerdir.

Unutmamak gerekir ki, korkusuzluğu bayrak edinen halklar yenilmezdir.

Sürgünlerle birlikte halkın kalmadığı, halksız bir gerilla savaşının verilemeyeceği, teknolojinin gelişimiyle düşman gücünü, hakîmiyetini ve denetimini dağda, ovada ve her yerde artırdığı 21. yüzyılda gerilla savaşının artık geçerliliğini yitirip uygulanabilirlik koşullarının kalmadığı tezleri gerillanın devrimci halk savaşı pratikleriyle çürümüş ve iflas etmiştir.

Gerilla dünden daha fazla silah hakîmiyetini artırıp, branşlaşma, sabotaj ve suikast pratiklerinde kendini geliştirmiştir. Araziyi derinliğine ve genişliğine daha bilinçli tarzda kullanmakta, taktik gelişkinliğini zenginleştirmekte, planlı, koordineli ve sonuç alıcı hareket tarzı geliştirmektedir. Tarihte kaleler, savunma mevzileri oldu. Bugün gerillanın yaratıcılığı ve taktik ustalığı sayesinde yeraltı kaleleri olan tüneller benzer rolü oynuyor. Savunma kaleleri, saldırının etkin ve aktif mevzileri haline getiriliyor. Yer altı kaleleri sayesinde direniş savunmayı aşan bir rol oynamaktadır. Bilinir ki gerilla savaşı inceliktir. Sanattır. Derin ve sonuç alıcı başarılı yöntemin kendisidir. Fedai ruh, cesaret ve yaratıcılık taktikte derinlik ve zenginlik geliştirildiğinde başarı somut hale geliyor. Çağı ve anı doğru okuyan, savaşın ve düşmanın teknik gelişkinliğini iyi değerlendirip buna uygun yöntemler geliştiren, direnişin uzun süreli olduğunu bilerek düşmanı anda yenme görevine kilitlenenler, yenilmezliğini göstermekte ve kanıtlamaktadır. Taktikte ve teknikte uzmanlaşan gerilla, düşmanı fena hırpalamakta ve düşmanın yenilmezlik fikrini alt üst etmektedir.

Soykırımcı düşman, kendi kayıplarını gizleyerek gerillanın gerçekleştirdiği devrimci eylemleri sessizlik ve suskunluk içinde görünmez kılmaya çalışırken bizler her zamandan daha fazla gerillanın sahiplenilmesi, her alanda savunulması görev ve sorumluluğunu yüklenmeliyiz. Düşman hangi alanda saldırıyorsa, o alanları direniş mevzilerine çevirmeliyiz. Basın, sanat, hukuk alanlarında, sokak ve meydanlarda direniş ve gösterilerde, fabrika ve iş yerlerinde, okul ve inanç mekanlarında, her yerde ve anda gerillayı savunmak ve sahiplenmek, yoldaşı ve canı olmak, vazgeçilmez insanlık görevlerimiz arasındadır.

Özgürlük ve kurtuluş savaşımını sadece gerillanın omuzlarına ve sorumluluğuna yüklemek kabul edilemez bir yanlışlık olur. Her devrimci, her özgürlük militanı bir gerilla gibi düşünmeli, yaşamalı ve hareket edip sorumluluk üstlenmelidir.

Düşün ve hayal dünyası, yaşamı, iradesi, kararlılığı, çabası ve çalışması gerillalaşmalıdır. Her alanda her görevde gerillalaşmak perspektifi ve göreviyle hareket edilirse diktatörler son sözlerini yazmaya başlayacaktır.

Özgürlük mücadelesi yüksek bir sorumluluk sonuç alıcı, ciddiyet isteyen bir çalışma ister. Yer altının lanetlileri çoğaldıkça yer üstünün efendileri hak ettikleri yere yollanabilir. Gerillaya bakarak savaşımı doğru anlayabilir, umudu büyütebiliriz.

Unutmamak gerekir ki, kendi katillerini yaşatanlar daima savaşmayıp direnmeyenler olmuştur.

1517

Korkaklar Zafer Anıtı Dikemez, Hele Sen Asla…

Recep Tayyip Erdoğan gibi, tek millet, tek din düşüncesinin sadık bir savunucusundan, paketin içine sıkıştırdığı nefret suçları ifadesine tamamen zıt bir karakterli, kendi inancı dışındaki herkese ve her inanca, her farklılığa düşman birinden Alevi ve Alevilik inancıyla ilgili çözümler beklemek, beklentiler içinde olmak bile başlı başına büyük bir hayalciliktir.

 

AKP"nin "Demokratikleşme" Oyunları

Başbakan Erdoğan’ın bugün (30.09.2013) açıkladığı AKP’nin “demokratikleşme paketinde, demokratikleşmenin dışında her şey var dense yeridir. Türk burjuvazisi, 1923’den beri “demokratikleştiğini”, “demokrasiye adım attıklarını”, her yeni hükümet dönemlerinde birden fazla “demokratikleşme” paketleri çıkarmalarından bilinir. Önceleri, “sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış vatan-millet”, sonraları ise,  “vatana millete hayırlı uğurlu olsun” burjuva çiğ sözleriyle ortalığa sürülen “paketler” ortaya çıktı. 

 

Kürt krallığı için mi Halepçelerde öldüler ?

 

            Gazeteler geçenlerde Mesut Barzani ile Celal Talabani'nin İstanbul'daki mülklerini sıralayınca, Halepçe'de soykırıma uğratılan Kürtler geldi gözümün önüne.

Devrim Bir Maceradır

Devrim bir maceradır. Kayıtsız kuyutsuz, şartsız koşulsuz, sorgusuz sualsiz devrim denen bir deryanın içine atmaktır kendini devrimcilik. Geriye bakmadan, arkada kalanları kara kara düşünmeden, hep ileriye yönelmektir devrimcilik.

Geceyi gündüze, yeri geldiğinde gündüzü geceye çevirmektir, yarınların getireceği yakıcılığı düşünerek, devrim denen maceranın içine hesapsızca atılmaktır devrimcilik.

Kürt siyasetinin kurtlarla bitmeyen dansi

Bir halk için tarih tekerrür ediyorsa, bu o halkın tarihten ders çıkarmadığını gösterir ki, vay o halkın haline. Burada kastedilen elbette halkın kendisi değil önderleridir. Kürtler de, önderleri tarihten pek ders çıkarmayan talihsiz bir halktır. Kürt önderleri yüz yıldan beri Türk devlet yöneticileriyle diyalog kurmaya çalışmış ama hep hüsrana uğramışlardır. Hatırlanacağı gibi daha birkaç ay önce devletle müzakere havası esiyordu Newroz' un barış güvercinleri uçurulan Kürt semalarında. Şimdi ise bir ümitsizlik rüzgârı esmekte halaylar çekilen o meydanlarda.

On’ların Öğrettiği

birer birer, biner biner ölürüz

yana yana, döne döne geliriz

biz dostu da düşmanı da biliriz

vurulup düşenler darda kalmasın…//

çünkü isyan bayrağıdır böğrüme saplanan sancı

çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum…

sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata…”[1

 

Yukarıdaki dizeler Orhan Kotan’ın, Diyarbakır Zindanı’nda kaleme aldığı “Gururla Bakıyorum Dünyaya”sındandır; yazmaya gayret edeceklerimin özetidir sanki…

Aysel Tuğluk ve ekrad-i bi idrak

Fazla söze gerek yok.2007’de Kemalist bürokrasinin yaklaşan tasfiyesini öngöremeyip “Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir.

BAŞKALDIRININ -ÖN- DEĞERLENDİRİLMESİ[*]

“Ve bizim bir haziranımız

Bir yıl kadar yetecektir dünyaya

Çünkü yoğun ve ateşle yaşanmış

Çünkü ellerimiz, başımız ve kanımız

Hayasız pençelerini kokuyla gizleyen

Bir olgu olmayacaktır sana

Ölülerimiz toplanacaktır

Doldurulan bir kıyı gibi.”[1]

 

Erdem Aksakal’ın, “2011 yapımı ‘Ya Sonra’ filmine, Özcan Deniz aşkını şu sözlerle anlatarak başlar. ‘Masallar neden en güzel yerinde biterler? Sonra ne olur bilinmez. Biz de masallara göre sona geldik. Peki ya sonra?’

KENTİ (YOKSULLARINDAN) “TEMİZLEMEK”…[1]

“Ahlâk ve para aynı çuvala girmez.”[2]

Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım, bugün İstanbul’un en “in” mekânlarından sayılan Erenköy-Göztepe arasında geçti. O yıllarda İstanbul’un tartışmasız bir numarası Teşvikiye- Nişantaşı-Osmanbey karşısında biraz “ikinci sınıf” sayılan, ancak “sayfiye” olarak muteber, bizim gibi yaz-kış kalanların hafiften “taşralı” muamelesi gördüğü, ama geceleri Bağdat caddesinde “anahtar teslim”ine yarıştırılan lüks, spor arabalara bakıldığında, geleceğinin “parlak” olduğunu sezdiren, üç katlı apartmanlar diyarı…

KÜRDİSTAN ULUSAL KONGRESİ VE BDP’NİN TÜRKİYELİLEŞME SİYASETİ

Herşeyin içinin boşaltılarak hızla tüketildiği bir çağda yaşıyoruz. Post-modern bir cehalet her yanımızda. Düşüncelerimizin, yaşamlarımızın, ilişkilerimizin, eğitimlerimizin hatta gıdalarımızın içi boşaltılmış ve global ekonomik sistemin ihtiyacına göre yeniden düzenlenmiş durumda. Wachowski Kardeşlerin unutulmaz filmi Matrix’te anlatılan insanı metalaştıran sanal düzenin bir benzeri hepimize dayatılmış.

ANNEME İnci Taneme

“Bu akşam, annem kamerada seninle konuşmak istiyor” diye mesaj geldi erkek kardeşim Nuri’den. Bir arkadaşa misafirliğe gidecektik. Erteledik. Bilgisayarın başındaki yerimizi aldık.  Ben, Nuran ve Ezgi… Ekranın gerisinde annem ve kardeşlerim… Selamlaşıyoruz. Annemin gözlerindeki mutluluk tarif edilir gibi değil. Yüzünde bir çocuk sevinci.  

“Nasılsın anne, nasılsın babaanne?”

Sayfalar