Pazartesi Mayıs 27, 2024

HAVUÇ AYDINLAR (MAYALARIN ANISINA)

 

Burjuvazi, kendi sistemini “ilerici” ve insanlığın sahip olabileceği “en iyi toplumsal sistem” olarak tanıtmaya devam ediyor ve bu sistemi savunanları, bu sistemin sürdürülmesinin teorisini yapanları da toplumun karşısına “aydın” olarak çıkarıyor. Elindeki devletin baskı gücünü ve üretim araçlarına sahip olmanın getirdiği tüm avantajları kullanarak;  burjuva ideolojik manipüle araçlarını her saniye, her saat topluma empoze ediyor.

Burjuva aydını, feodalizme kaşı kapitalist sistemi ve onun değerlerini savunurken aydındı. Feodal sistemi ve onun değerlerini savunanlar ise artık aydın olmaktan çıkıp gericileşmişlerdi. Çünkü onlar, ölen bir toplumsal sistemi savunuyorlardı, bu nedenle de “aydın” olamazlardı, olsa olsa yeni bir toplumsal sistemin karşısında yer alan karşı-devrimcilerdi. 

Aydını, salt aydınlatma kavramı içinde ele alsak dahi, toplumu aydınlatıcı bir görev üstlenmesi gerekiyor. Toplumu aydınlatma ise ölen, gerileyen ve artık toplumun sahip olduğu üretici güçlerin gerisinde kalmış ve onun gelişmesi önünde engel haline gelmiş, gerici üretim ilişkilerine sahip toplumsal sistemi savunmanın aydınlatıcı bir yanı olmadığı gibi, aydınlanmanın önünde bir engel oluşturmaktadır.

Bulunduğu toplumsal sistemi yargılamayan ve daha ileri bir toplumsal sistemi savunmayan ve bunun mücadelesini vermeyene aydın denemez.

Ve artık, kapitalist sistem, sürdürülemez ve çürümüş bir toplumsal sistem haline gelmiştir. Her ne kadar kapitalist sistemi ayakta tutma adına; kapitalist üretim ilişkilerini yeniden ve yeniden üretmek için, yoğun bir savaşım (her türlü baskı, anti-demokratik uygulama, faşizm, kitlesel katliam, kitlesel aç bırakma, emperyalist savaş ve işgaller vb. vb.)  verse de, bu onun, toplumsal bir sistem olarak miadını çoktan doldurduğunun göstergesinden başka bir şey değildir.

İnsanın insanı sömürdüğü, baskı altına aldığı, bir avuç sömürücü sınıflar dışında, çalışan emekçilerin tüm haklarının elinden alındığı bir sistemin, düzeltilebilecek, savunulacak bir yanı olamaz. Böylesi bir sistemi savunmak ya da bazı “aşırı uçların” törpülenmesiyle her şeyin yolunda olacağını savunmanın aydın olmakla hiç bir ilişkisi yoktur. Gericiliği savunmak ve  onu yaşatmaya çalışmak karşı-devrimciliktir.

Bugün, insanlık, daha ileri bir toplumsal sisteme sahip olabilecek bir gelişmeye sahiptir. İnsanın insanı sömürmediği, her türlü baskının ortadan kalktığı, özel mülkiyetçi sistemin yok edilip, toplumsal mülkiyetin hakim kılındığı sosyalist ve komünist bir toplumsal sistemin kurulmasının bütünüyle koşulları vardır.

Bu anlamda, kapitalist sistemin savunucuları aydın olamaz. Aydın, daha ileri bir toplumsal (sosyalist-komünist) sistemi savunanlara denir.

Bir işçinin grevle haklarını almaya çalışması, sömrülmeden insan gibi yaşamak istemesi bir aydının ve aydınlanmanın mücadelesidir. Binlerce adsız devrimci propagandistin, örgütleyicinin ve ajitatörün işçi ve emekçileri aydınlatmak için gece gündüz çalışması, sosyalizmin propagandasını yapması, toplumun en ileri aydınları olmasındandır. Gerçek aydın da bunlardır.

2009-2010 yılında Tekel işçilerinin, “grevden önce günde  beş vakit namaz kılıyorduk, şimdi beş vakit komünizmin propagandasını yapıyoruz” demeleri, onların toplumun en ileri aydınları arasına sokmuştur.

Ne AB emperyalist burjuvazisinin “sevgili” Pamuk’ları, ne fetullahcı Altan’lar ne de Belge’ler, Çalışlar’lar, Berktay’lar, Cemal’ler ve bunlara benzeyen daha yüzlercesi, burjuva sistemin direkt savunucuları ya da onun liberalize edilmesini isteyenler, ezilenlerin aydınlığını değil, burjuva karanlığının savunucularıdır.

Günümüzde burjuvazinin “aydın” diye toplumun karşısına çıkardıkları, alınıp-satılan birer metadır. Bunlar, sermayeye hizmet ettiği, patronun karını yükseltiği oranda  burjuvazinin gözünde “aydın” adı altında birer üretim aracıdır. Gerici kapitalist sistemin kendini yeniden üretmenin aletleridir. Ve bunlar da bunun bilincinde olarak hareket ederler.

Burjuva “aydınları”nın en önemli görevlerinin arasında; kapitalist sistemi kitlelere “şirin” göstermek ve proletaryayı burjuvazinin çıkarları lehine uzlaştırmak vardır.... Bunlar; “kapitalist sömürücü sistemin bekası için bazı tavizler verin” diye burjuvaziye de öğütler de bulunurlar. “Demokrasi” oyununu asla ve asla elden bırakmayın derler. Ama, asla, kapitalist sistemin işçi ve emekçileri sömürmesine ve toplumun sahip olduğu üretim araçlarının bir avuç burjuvazinin elinde özel mülkiyet şeklinde toplanmasına dokunmazlar. İşçi sınıfıyla burjuvazi arasındaki çatışmanın temelinde bunun olduğunu bildiklerinden, bunu doğal ve olması gereken bir şey gibi göstererek, burjuvazinin sopasını kitlelere “havuç” olarak gösterme aymazlığına girişirler. Eğer, bunlara bir sıfat yakıştırmak gerekiyorsa; “burjuvazinin havuç aydınları” demek, yerinde bir tanımlama olur.

Tarihsel miadını çoktan doldurmuş ve insanlığın ve doğanın üzerine bir karabasan gibi çöken kapitalist sitemin savunucuları; “yazar, çizer, sanatçı, gazeteci, romancı, akademisyen vb. olabilirler. Ama içinde yaşadığımız toplumun aydınlatıcısı olamazlar. Çünkü böylesi bir ideolojik siyasal donanıma sahip değiller. Bu bağlamda da, bunları aydın olarak adlandırmak, eşyanın tabiatına terstir.

Sömürüye karşı çıkmayan, özel mülkiyeti savunan, ulusların kendi kaderini tayin hakkını savunmayan, emperyalizme, kapitalizme ve faşizme karşı olmayan birisi AYDIN OLAMAZ VE BUNLARA AYDIN DENEMEZ.

Burjuvazinin kapitalist sitemini kutsayanlara “aydın” demek, ezilen milyonlara, “ modern köleler olarak kalmaya devam edin” demekle aynıdır.

Burjuvazinin, işçi ve emekçilerin karşısına “aydın” sıfatıyla çıkardıkları, ideolojik manipüle araçları olarak, geleceğin ve daha ileri bir toplumsal sistemin savunucuları değil, kokuşmuş, çürümüş ve ölen bir sistemin savunucuları ve propagandistleridir.

Bugün, toplumu aydınlatmak için  burjuvazinin karanlık propagandistlerinin karşısında işçi ve emekçilerin devrimci propagandistlerinin mücadelesi vardır. Birinciler, aydınlanmanın karşısında yer alırken, ikinciler, aydınlanmanın kararlı savunucularıdır. Gerisi, burjuva propagandası ve burjuva ideolojisinin işçi ve emekçiler tarafından kabul edilmesini sağlama araçlarıdır. ***21.12.2012

107484

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Dine Savas Acmak Dini Guclendirir; Ama Dinle Uzlasmak Da Dini Guclendirir

 
 
Dine Savas Acmak Dini Guclendirir; Ama Dinle Uzlasmak Da Dini Guclendirir; Din Sinif Mucadelesindeki Rolune Gore Ele Alinir!
Herseyleri yalan, demogoji, carpitma, sahtekarlik...

Alevi Açılımı mı, İzzettin'in Hançeri mi ?

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın okyanus ötesinde ikamet eden Fethullah Gülen hocayla ve Alevi toplumunun her dönem sisteme yedeklenmesi, demokrasi, temel hak ve özgürlüklerle kimlik mücadelesinden uzaklaştırılması için gönüllü olarak çalışan İzzettin Doğan’ın son asimilasyon projesi çalışması netleşmeye başladı.

 

İtiraz ahlaki[*]

 

“İnsanlarda eksik olan

güç değil iradedir.”[1]

 

Zor, ancak zor olduğu kadar da güzel ve umutlu günlerden geçiyoruz.

İnsan olma hâli(miz), bir kere daha sınanıyor.

Devletin Sokak Çeteleri Mafyanın Ortak Organizasyonuna Karşı Devrimci Tavır Ne Olmalıdır! HASAN AKSU.

Bu gerçeklik bugüne has bir karşı devrimci bir organizasyon değil. Devletin başında olanların derin organizasyonudur ve de süreklilik göstermektedir.

Bu Dünya Komünizmi de Yaşayacaktır!

 

Ekim Devrimi’nin 96. Yılını Kutlarken!...

Sınıf bilinçli bir devrimcinin,
her zaman devrim beklemesi,
onun düşünce ve eylem
diyalektiğinin bir gereğidir

ÇIRILÇIPLAĞIM SOKAK ORTASINDA UTANIYORUM!

Yoksullar için bir cehenneme dönüşen dünyanın şu utançlı haline bir bakın! İçinde çocuk ve kadınların da olduğu yüzlerce kaçak göçmen bindikleri tekne alabora olunca, İtalya'nın Lampedusa Adası açıklarında denizin zifiri karanlığında kaybolup gittiler.

         Dünyayı aralarında ülke ülke parselleyen kudretlilerin para havuzları dolarlarla dolup dolup taşarken, yoksulluk mengenesindeki bu insanlar bir lokma ekmek için bin bir umutla yollara düşmüş, bilmeden ölüme koşmuşlardı.

Aşk ve Sanatın hayatı yani Gezi, Kızılay, Gündoğdu, vd’leri 1

“İyi ki hatırlattın

Başkaldırı diye bir şey var

İsa’dan beri insanı güzelleştiren

Şimdi daha güzel her şey

Daha insan herkes.”[2]

 

BEN BEHZAT FİRİK! Hasan Aksu

GÖZLERİMİ DAĞLADILAR WAYE, ATEŞLERDE YAKILDIM ANNEY!
 Ben BEHZAT FİRİK:  Tabi beni çoğunuz tanımazsınız, çok azınız beni tanır. 12 Eylül 1981’in 10 Ekim’inde,  karanlığın dağılmaya yüz tuttuğu bir fecir vakti, Dersim’de Ovacık’ın Dere Karedesi’nde yani köyümde ağabeyimle birlikte Kayseri komando tugayınca yaka paça gözaltına alındık.    Operasyon timinin başında “Kulaksız Yüzbaşı” lakaplı Aytekin İçmez vardı. Biliyorum hala beni tanımadınız, ne demek istediğimi hala anlayamadınız, tanıyamadınız beni.

Akp'nin yeni oyunu‘’Demokratikleşme Paketi’’

Kamuoyunun uzun bir süredir beklediği  ‘’Demokratikleşme Paketi’’ nihayet 30 Eylül 2013 tarihinde yeni Başbakanlık binasında, bizzat hükümetin başı Erdoğan tarafından açıklandı.  Hiçbir muhalif gazete ve televizyon kuruluşunun yer almadığı basın toplantısında,  Bakanlar Kurulu üyeleri ve yandaş basının Ankara temsilcilerinin yer aldığı basın toplantısında, Erdoğan tek kişilik bir tiyatro oyunuyla ‘Demokratikleşme Paketi’’ni açıklayarak salondan ayrıldı.

Alman Bernsteincılığın, Rus Struveciliğin Günümüz Versiyonları 'Özgürlükçü Sosyalizm' Ve HDP-HDK



Ekonomistler , Legal Marksistler ve Menşeviklerin bir bölümünün Rus Devrimi süreci içinde toparlandığı Kadetlerin(Anayasal Demokrat Parti) iç savaş sürecinde karşı-devrimci Beyaz Muhafizlara dönüşmeleri size ilham vermelidir...

Geri dönüp baktığımda

Kürt hareketi iyimserlikle tedirgin bir karamsarlık arasında gidip geliyor. Bir bocalama içinde, şüpheci, kaygılı ve tereddütlü. Tayyip Erdoğan’ın ne yapacağını ve ne yapmak istediğini kestiremiyor. Kendisini kuşatan puslu havayı aralayamıyor, önünü göremiyor. Tayyip Erdoğan’a sert çıksa  “hassas süreci” baltalamış olmaktan çekiniyor. Alttan alsa direksiyonu büsbütün AKP’ye kaptırmaktan ve bir bilinmezlikte irtifa kaybetmekten korkuyor. 

Suyun başını Tayyip Erdoğan kesmiş, Kürt hareketi ise ona kilitlenmiş, ne söyleyecek, ne yapacak onu bekliyor.

Sayfalar