Perşembe Mayıs 30, 2024

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

Aradan 37 yıl geçse de Hazan ayı kan ve öfke dolu olduğu kadar direniş günleri olarak devrimci hafızamıza yazılmaya devam edecektir. Hazan ayı, tanımı ancak özgürlük savaşçıları tarafından yapılabilecek olan yoldaşlık sevgisinin ve onlara olan bağlılığın adıdır. Ömrümüzün hazanları olan yoldaşlarımız geride derin bir boşluk bıraksalar da bizlere kolay kolay sahip olamayacağımız devrimci bir direniş ve savaş geleneği bırakıp yürünecek bir devrim yolu açtılar. Onların ayak izlerine basarak direniş mevzilerini büyütüp, sarılacağız ideallerimize ve ilkelerimize.

Her türlü sömürü ve zulüm, her türlü adaletsizlik ve haksızlık var olduğu sürece faşist diktatörlüğün her şeyi darbeledeği herkesi hırpaladığı ülke gerçekliği bizlere direnme ve savaşma hakkını veriyor. Her boşluk bizlere devrimci görevlere dört elle sarılma, kararlılık ve yenilmezlik iradesi, kazanma sorumluluğu yüklüyor.

Kolay mı Mehmet Demirdağ gibi önder bir yoldaşın boşluğunu doldurmak? Kolay mı Zeki Uygun, Ünal Küçükbayrak, A.Rıza Boyoğlu, Mehmet Kemal, İbrahim Polat gibi öncü kadroların yerini doldurmak? Kolay mıdır Rıza Sökmen, Hüseyin Tosun gibi komutanların boşluğunu yaşatmamak? Kolay mıdır Kamile Öztürk, İsmail Doğan gibi partisine son nefesine dek bağlı kalmayı ilke edinmiş yoldaşlar gibi olabilmek? Elbette bunların hiçbiri sıradan bir çaba sıradan bir fedakarlık ortaya konup, sıradan bir çalışma ile başarılamaz. Devrimin tarihsel yükünü omuzlayan yoldaşlarımız kolay olmayanları başarmak için yaratılmışlar ve kolay olmayan bir savaşımın öncüleri olmuşlar. Büyük bir adanmışlık, büyük bir emek sınırsız bir fedakarlık ortaya konmadan, yenilmez bir inanca ve mücadeleye sahip olunmadan bütün bu kolay olmayanlar elbette başarılamaz. Bundandır ki, proleter devrimciler her daim özel türden insanlar kategorisinde yer alır. Çünkü onlar devrim denilen mayayla yoğrulup zorluklar içinde hünerli elleriyle geleceği yoğuranlardır.

12 Eylül’ün en ağır işkenceli günlerinde sır vermeden 12 Eylül’ün zulüm dolu zindanlarında baş eğmeden direnen, düşman kuşatması altında diz çökmeden elde kırmayla savaşarak son nefesini verenlerdir. Son nefeslerinde bile devrim ve parti sloganlarıyla yıldızlara uzananlar insanlığın ve özgürlüğün en onurlu isimleri olmaya devam edecektir.

Daha bedenlerindeki işkence yaraları iyileşmeden, sevdiklerine merhaba bile diyemeden dağların yolunu tutup yoldaşlarıyla birlikte gerilla savaşının zorlu patikalarında yürümek proletarya partisinin mutlak yerine getirilmesi gereken devrimci görevlerini üstlenerek savaşmak ancak III. Konferans delegesi yoldaşlarımıza yakışırdı. Ve onlar kendilerine en fazla yakışanları en iyi şekilde yaptılar.

Yüksek düzeyde bir kararlılık zorluklar karşısında yenilmez bir iradeye sahip olanlar ancak imparatorları ve paranın tanrılarını alaşağı etme cüretini gösterebilirdi. Proletarya partisinin yedi değerli kadrosu bunu en iyi başaranlar oldu. Ağır sömürü koşullarının yaşatılmak istendiği, hukukun, adaletin, demokrasinin kırıntılarının bile bırakılmadığı günümüzde her zamankinden daha fazla demokratik halk devrimi ideallerine tutunup devrimci görevlerimize sarılacağız. Dün ve şimdiye dek ne yaptıysak, nasıl çalıştıysak bugün ve şu an her şeyden daha fazlasını, daha iyisini yaparak daha çok çalışarak sonuç alıcı başarılı pratiklere imza atmalıyız. Mutlak başarıya kilitlenerek mührümüzü sınıf savaşımının en sert en zorlu yasalarının bağrına basmalıyız.

Yokluk ve yoksulluğun kabul edilemez resminde özgürlük ve kurtuluşumuzun amacını aramalıyız. Zulüm çarkında direniş ve savaş gerekçelerimizi aramalıyız. Her arayışımız mutlak olarak bizleri demokratik halk devriminin heyecan ve coşku dolu zorlu günlerine götürmeli ve serüven dolu devrimine katmalıdır. Ölüm, direnişimizin önünde, zorluklar ise mücadelemizin önünde diz çökmelidir. Her yokluk, direniş ve mücadele hakkı doğurur.  Boş kalan, yerine getirilmeyen her görev ise mutlak yapılması ve yerine getirilmesi görevler olarak kabul edilmelidir.

Önder kadrolarımız, seçkin yoldaşlarımız kahraman savaşçılarımız yaşamlarıyla okunacak devrimci notlar, savaş pratikleriyle geride fazlasıyla yazılacak devrim ve özgürlük romanları bıraktılar.

Hazan şehitlerinin çoğunluğu zindan çıkışlıdır. Bir avuç yürekli ve gözüpek proletaryanın bilinçli öncüleri faşizmin uçurumlarla dolu sarp kayalarında birbirlerinin ellerini tutarak ölüme inat yürümeyi başarmışlardır. Örnek alınması gereken en anlamlı nokta burasıdır. Kaçkınlığın, yılgınlığın ve ihanetin kol gezdiği dönemde, faşist saldırganlığın herkes üzerinde korku saldığı günlerde partilerinin en zorlu sürecinde devrim ve sosyalizmin görevlerini üstlenmek kelimelerle anlatılacak kadar kolay olmadığı bir gerçektir. Başarılamayanı başarmak, yürünülmesi zor olan yürümek büyük korku ve tehlikelerin olduğu düşünüldüğü günlerde tanımı zor olan engellerin olduğu anda devrime ve ideallerine sarılmak… Hazan şehitlerimizden örnek alınması, pratiklerinden çıkarılması gereken en büyük ders budur! Bir avuç insan, çıplak elleriyle paranın ve zulmün tanrılarını gökyüzünden aşağıya indirme cüretini kuşanıyor. Ellerinde kırmayla NATO’nun beşinci büyük faşist ordusuna kafa tutuyor.

Zeki Uygun

Proletarya partisinin değerli kadrosu olan Zeki Uygun yoldaşın yaşamı her yönüyle örnekti. Yaratıcılık, çalışkanlık, inisiyatif, davaya sarsılmaz bağlılık, komünist azim ve mücadele ruhu örnek alınacak en belirgin özellikleriydi. 12 Eylül’lü işkenceli günlerde direnerek, komünist önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın sır vermeme geleneğini sürdürerek devrim idealine bağlı kaldı.

Her alanda ve anda öncü kadro rolünü oynayarak partisinin en zorlu sürecinde görev üstlendi. Örgütünü, merkezi görev olarak tespit edilen gerilla savaşı içinde inşa etmek için büyük fedakarlık gösterdi. Öncü kadrolardan beklenen ve istenen her sorumluluğu layıkı ve hakkıyla yerine getirmeye çalıştı. Kitlelerin içinde ve gözü önünde gerilla savaşının ortasında ve önünde yer alarak diktatörlüğe meydan okudu. Bundandır ki Zeki Uygun ve yedi delege yoldaş en fazla saygı ve sevgiyi hak edenler unutulmayanlar safında yer aldılar.

Zeki yoldaş, önderlik gibi can alıcı soruna da kendisine yakışır bir tarzda yol gösterici bir rol oynadı. Tarih ve devrim bilimiyle kendini donattı. Savaş ve örgüt bilimiyle kendini her gün özeleştirinin ateşinde eğitti. Korkunun ve sorunların üzerine gitmekten geri durmadı. Gerçeğin gözünün içine bakmaktan çekinmedi. Emeğin ve savaşımın dönüştürücü ve eğitici bilinciyle önderlik yaptı.

Ünal Küçükbayrak

Urfa-Viranşehirli olan yoldaş, çocukluğunda tanışır faşist Türk devletinin zulmüyle. Çocukluğunda tanır yoksulluğu ve emeği. Feodalizmin ağır gerici kuşatmasına ve faşizmin zulmüne derin bir kin duyar. İstanbul’da bir terzide çalışırken proletarya partisiyle tanışır. Kısa sürede atılganlığı gözünü budaktan sakınmayan cesaretiyle ve öncü duruşuyla öne çıkar. Olgun oturmuş devrimci kişiliği, devrimci atılganlık ve coşkusuyla örnek bir partili olur. Girdiği her pratikte başarılara imza atar. Düşmanın korkulu “Kürdo”su olur.

Diğer öncü yoldaşlar gibi Davutpaşa, Sultanahmet, Sağmalcılar ve Metris hapishanelerinde direngen, boyun eğmez inançlı ve kararlı tavrı tüm yoldaşları ve devrimci dostları üzerinde haklı bir saygınlık yaratır. Zindan tutsakları üzerinde tartışmasız bir sempati yaratır. Öncü duruşu ve pratiği dışarda olduğu gibi zindanda da tartışılmazdır. Ünal yoldaş yaşamı boyunca granitten bir kaya yücelerde dalgalanan bir kızıl bayrak olmayı başarmış öncü bir kadro rolünü oynamıştır.

Ali Rıza Boyoğlu

Erzincan-Refahiyeli olan yoldaş, yoksul bir Kürt ailenin evladı olarak dünyaya gelir. Çocukluğunda Dersim ve Koçgiri direniş ve katliamların canlı anılarıyla büyür. Düşünce dünyasından önce duygu ve hayal dünyası zulme meydan okur. İşçi olan yoldaş sınıf içinde devrimci faaliyet yürütür. Süreç içinde doğal bir işçi öncüsü olur. Bölgedeki sivil faşist güçlerin hedefi durumuna gelir. Ali Rıza yoldaşın aktif katılımıyla bölgedeki faşist odakları dağıtılır. Faşistlerin bölgedeki faaliyetini felce uğratılır.

Yoldaş sadece faaliyet yürüttüğü semtte ve fabrikada değil aynı zamanda iş yeri temsilcisi olarak sendikal alanda çalışmalarda öncülük yaparak zengin tecrübe ve birikim aktardı kolektifine. Kısa sürede düşmanın dikkatlerini üzerine çeken yoldaş, 1980 yılında gözaltına alınır, ağır işkencelerden geçer. İşkenceciler yoldaşın kararlı direnişi karşısında diz çöker. Alemdağ, Metris ve Sağmalcılar zindanlarında kalır. Özgürlük mahkumları onu direnişinden ve kararlılığından iyi tanır. Zindanlarda ilkeli tutarlı tavizsiz duruşu diğer devrimci örgütler üzerinde ciddi bir etki bırakır. Ve zindanda tutsakların birliklerinin yaratılmasında ileri bir ol oynar. İşkencehanalerde, zindan ve mahkemelerdeki tavizsiz duruşu devrim ve sosyalizm ideallerine son derece bağlılığı onu öncü bir kadro yapması için yeterli gerekçeler yapar.

1986 yazında tahliye olunca soluğu dağda, yoldaşlarının yanında alır. Yılgınlığın boy verdiği süreçte proleter bir devrimcinin ne yapması gerektiğinin en anlamlı örneğini gösterir. Gecesini gündüzüne katarak partisinin ideolojik-politik sorunlarının aşılması yönünde can bedeli bir mücadeleye girişir. Silah elde son nefesini verinceye dek devrim ve komünizm ideallerine, proletarya partisine sadık kalmanın en örnek davranışlarını gösterir.

Mehmet Kemal Yılmaz

İsmi gibi kendisi de mücadeleden yılmayan düşman karşısında direnmekten geri durmayan bir yoldaştı. Can yoldaşımızın kararlılığını ve gözüpekliğini dostta düşman da iyi bilir. Yoldaşımızı birkaç satırla anlatmanın mümkün olmadığı bir gerçektir. Yılmaz yoldaş proletarya partisinin adına yakışır bir üyesi ve yetkin bir kadrosuydu.

İbrahim Polat

Malatya-Kürecikli yoksul bir Kürt ailenin evladı olarak gözlerini dünyaya açtıktan bu yana ulusal ve sınıfsal baskılara maruz kalarak büyüdü. Zulmün ne demek olduğunu çocukluk yıllarında tanıdı ve yaşadı. İbrahim Kaypakkaya yoldaşın gerçekleştirdiği ihbarcı Muhtarı cezalandırma eyleminde yardımcı olur. 1973 yılında yurtdışına çıkar. PDA revizyonizmine karşı mücadele verir. Kendini sürekli geliştirip yenileyen, yurt dışı faaliyetlerinin en önünde yer alır. Polat, güçlü inançlı bir kavga insanıydı. Kitlelerin sevip saydığı öncü bir devrimciydi. Yurtdışında demokratik kitle örgütlerinin yaratılmasında büyük bir rol oynar. Dersim-Ovacık Hürmük mezrasında düşman kuşatmasına karşı kararlıca direnir. Fedakarlığın, alçakgönüllülüğün, başeğmezliğin onurlu ismi olur.

Hüseyin Tosun

Hüseyin yoldaş Dersim halkının tüm yoksul evlatları gibi hoyratça bir zulmün kanıksanmış tüm hallerini yaşamış direniş ve boyun eğmeyen hikayeleri hafızasına kazımış korkusuz bir devrimci gibi iz bırakmıştır, yoksul halkın bilincine. Diyalektiğin temel yasalarını düşünce dünyasında olduğu kadar duygu dünyasında da en keskin şekilde yaşatandı. Düşman karşısında son derece amansız halk ve yoldaş vedalaşmalarında duygusal bir çocuk halini yaşayacak kadar duygusaldı.  Bir derviş gibi Dersim dağlarını gezerken halkın sevgisini kazanmış bir Yılmaz olur. Son derece atılgan ve gözüpek olan yoldaş benliğinde son derece değerli devrimci özellikleri yaşatan bir komutandı. Seçkin bir Partizan gibi yaşadı ve savaştı.

Gerilla örgütlenmelerinde hem komutan hem de siyasi komiser görevini birlikte gerçekleştirmiştir. Engin bir kavrayışa güçlü bir mücadele azmine sahipti. Sorunları çözmede engelleri aşmada örnek bir yerde durdu. Olgun, ikna edici eleştiri ve özeleştiride tutarlı güven verici bir duruşu vardı. Gerilla gücünün gerçekleştirdiği birçok eylemde bizzat yer aldı. İyi bir komutan olduğu kadar iyi bir örgütçüydü de.

Rıza Sökmen

Halk ordusunun korkusuz komutanı olan Rıza Sökmen yoldaş kısa yaşamında büyük değerler yaratmasını bilen bir yoldaş oldu. Dersim halkının sevdiği bağrına bastığı Rıza yoldaş bölgede partisinin ve gerilla gücünün örgütlenmesinde ileri bir tol oynadı.

Yoldaşlığı ve komutanlığı herkese güven yerdeydi. Rıza ile yoldaş olmak onunla birlikte savaşmak bir ayrıcalık ve bir farklılıktı. Düşman kuşatmasında gösterdiği cesaretli duruş bugüne dek Dersim halkının ve Partizanların hafızasında canlı yaşamaktadır. Olunacak ve savaşılacaksa Rıza Sökmen ve Hüseyin Tosun yoldaşlar gibi olmak gerek. Dersimin bu fedakar ve emekçi yoldaşımız diğer delege ve savaşçı yoldaşlar gibi tarihi çıplak elle yapma savaşımında örnek alacağımız bir yoldaş olarak devrimci hafızamızda her daim yaşayacaktır.

Kamile Öztürk

Çorumlu olan yoldaş proletarya partisiyle Ankara’da tanışır. Çukurova bölgesinde kolektifin işçi faaliyeti içinde görev yapar. Devrimci bir görevi gerçekleştirirken düşman pususunda düşer. Ağır işkenceler maruz kalır. Kadın kimliğine ve bedenine yönelik işkencelere karşın başı dik bir direniş sergiler. Düşman mahkemelerinden faşizmi ve işkencelerini teşhir eder. Faşizmi yargılayan direngen duruşu kadın özgürlük mücadelesinde değerli ve anlamlı bir yer kaplar.

Kısa süreli zindan mücadelesi sonrası diğer zindan çıkışlı yoldaşları gibi yönünü dağlara verir. Daha ilerde ve ön mevzilerde savaşma istek ve kararlılığı yoldaşlarına büyük güven verir.

Gerilla alanında kadın özgürlük mücadelesinde örnek bir duruş sergileyen Kamile yoldaş, düşman kuşatması karşısında tıpkı zindanlarda olduğu gibi boyun eğmeyerek komünizm bayrağını yükseklerde tutmasını bilmiştir. Devrim şarkılarımıza yazılı direnişi her daim bizlere örnek olacaktır.

1403

Din Kardeşligi masali ve türban sovu

AKP meclisteki türbanlı milletvekili şovuyla halkı uyutma yolunda kendisine yakışır bir adım daha atmış oldu. Oysa din, türban ya da özgürlük diye bir dertleri yok. Onlar ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmanın ve hizmet ettikleri bu düzenin ezen- ezilen, sömüren- sömürülen çelişkisini halkın gözünden kaçırmanın derdinde. Türbanı bu korkunç düzeni saklamak için bir şal olarak kullanmaktadırlar. Tuhaf olan şu ki, türban takan kadınların çoğu da bu düzenin mağdurlarıdırlar. Ne var ki onlar bunun farkında değil. Biraz düşünseler iyice esaret altına girdiklerini göreceklerdir.

Ortadoğu yeniden biçimlen(diril)irken …[*]

“Karanlık saatler geldiğinde,

o zamanın insanı da gelir.”[1]

 

Ortadoğu yeniden biçimlen(diril)irken söylenmesi gerekeni, gecikip, lafı dolandırmadan hemen belirteyim: Büyük bir alt üst oluşun içindeyiz…

Bu kadar da değil; her şey daha da ağırlaşarak vahimleşecek; veya tarih müthiş hızlanacak; ya da sık sık Montesquieu’nun, “Ne mutlu tarihi sıkıcı olan halka” sözü anımsanacak…

Ercan Binay’dan mektup var Abdullah KALAY’a özgürlük!

“Zulümle abad olunmaz.”[2]

 

Cumhuriyet Bayramı' Ve Bagımsız Türkiye Hangi Sınıfın Ideolojisidir?

'Cumhuriyet Bayrami' Ve Bagimsiz Turkiye Hangi Sinifin Ideolojisidir?

 

'Bir Marksist toplumsal uzlasmaya degil, sinif mucadelesine dayanir' der Lenin.

Sinif mucadelesi ise tekduze bir rota izlemez.Tarihin her toplumsal akisinda farkli bicimler olarak karsimiza cikar. Komunistler iradeci-idealist degil dialektik olguculuga dayanir. Canlidir Marksistin dunyasi, basma kalip, tekduze, soyut ilkeler ve kaliplar bakisi burjuvazinin dunya gorusudur.

 

Solu Liberalleştirmek

 

Sol’u liberalleştirme; onu devrimci özünden kopararak, burjuva düzen içi bir hareket haline getirme ve burjuva sistemine karşı toplumsal devrimci alternatif olmaktan çıkarma çabaları, solun tarihi kadar eskidir. Toplumun burjuva-proleter kampa bölünmesinden bu yana da, burjuvazi, sol’u sol olmaktan çıkarmanın her türlü yolunu denemeye, şiddetin yanında, ideolojik ve siyasal olarak onu yozlaştırmaya özel bir önem verdi. 

Kürdistan ve "Demokratikleşme"

Kürdistan tarihi açısından 90'lı yılların en önemli olgusu Kürdistan ulusal kurtuluşçuluğunun kadrosu,hemen hepsi bağımsızlıkçı çizgide binlerce Kürd aydınının imha edilmiş olmasıdır.Öylesine bir soykırım ki hesabını gören de soran da yok,ortalık da "barış"çılardan ve "unutmaya ve affetmeye hazırız"cılardan geçilmiyor.Kürdistani stratejik aklın ve ulusal kurtuluşçuluğun taşıyıcısı bu kategorinin imha edilmesi,kalan yerli/yerel aydınların Türki metropollara ya da yurtdışına kaçması/kaçırtılması ve eşzamanlı olarak Kürdistan köylülüğünün sömürgecilerce Kürdistan dışına göçertilmesinin ulusal

Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP

Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP


Ertugrul Kurkcu ''Halkin uzerine bilgelik tesis etmek degil, halkin bilgeligini temel alan bir partiyiz'' diyor...Kongreye Apo ve Recep kutlama mesajlari yolluyor!

 Tum milliyetlerden Isci-Koyluler Revizyonizmi gormuyor ve alkisliyorsunuz!

 Sunu diyor sizlere Kurkcu; Isciler-Koyluler ,Marksizm-Leninizm gibi sizi kurtarmaya calisan akimlara kapilmayin...!

Bölünmek için Birlesin


Bölünmek için Birlesin!

Bir Maoist hayati iki ucundan kavrar her zaman; Burjuvazi ve Proleterya ucundan. Birin iki oldugunu kavramamis bir kafa Marksist bir kafa degildir.
Komunist partiler icin Demokratik-Merkeziyetcilikin tek bir anlami vardir; Demokrasi KP lerde Burjuvaziyi temsil eder; Merkeziyetcilik Proleteryayi temsil eder....

Yaranın Merhemini cellattan mı isteyecegiz!

           Yeğişe Çarents   15 Mart 1921  Yer Berlin Charlottenburg semti,

   İttihat ve Terakki Cemiyeti başkanı,İç işleri bakanı,1915 Ermeni Soykırımı'ndan birinci de rece sorumlu,1,5 milyon Ermeni'nin ölümüne sebep olan Tehcir kararnamesi'nde imzası bulunan Talat Paşa Erzincanlı Soğomon Tehleryan tarafından öldürüldü.  Ermeni soykırımı'nda ölenlerin İntikamını almak için Talat Paşa Berlin'in en işlek caddesinde gündüz vakti ensesinden vurularak Ermeni halkı adına cezalandırıldı.Kaçarken polisler tarafından yakalandı.Direniş göstermedi.

Şiirin Şairleri, Şairlerin Şiiri -

“Biz bu kitapları ne zaman okuduk ve niçin her satırını çizip notlar düştük kıyılarına”[1]

“Herkes gider, şiir kalır,” der İbrahim Tenekeci.Doğrudur; öyledir…

Şiirin tarihi şaire doğru akarken; “Şiir kelime kaynar. Bir kazandır, dumanlar tüter içinden,” der Ahmet İnam…

İnsan ruhunun ve yaşamın derinliklerine nüfuz eden şiir ölmez, öldürülemez; çünkü ölümsüzdür…

Hayır; ‘Buz’[2] başlıklı yapıtı ile ‘2011 Turgut Uyar Şiir Ödülü’ne değer görülen Osman Özçakar’ın, “Şiir biraz da sözcüklerle manipülasyon yapma işidir,” tespitine katılmak mümkün değil.

Yeni Süreçte Bize Düşen Görevler/ Hasan Aksu

 

Sayfalar